ÇÖPLÜK AYNI ÇÖPLÜK

1432 Kelimeler
Tuana evden çıktığında hızla kendisini sokağa attı. "Gidebilirsin " demişti. İçinde ki kız hadi oradan dese de kurtulmuştu işte. Bir daha karşılaşmayacaktı o adamla . Bundan emindi ! Soğuk hava tenini ısırıp geçtiğinde , bildiği yollardan ana caddeye çıktı. Adam da sokağı gibi karanlıktı. Sokakta en azından lambalar vardı. Adamı aydınlatacak bir lamba bile yoktu hayatında. Gerçi hatalarını kıyasladıklarında zavallı olan Tuanaydı. Hayat Bulut'a lambayı vermiş ona da direği kalmıştı. "Al istediğin gibi kullan " demişti. Bir direkle ne yapılabilirdi ki ? Üzerine oturmaktan başka ? İki güne önce hırsızlığa çıktığı sokağa geldiğinde koca bir nefesle doldurdu ciğerlerini. İşte şimdi yeni bir filmin başlama sesi duyulmuştu. Önce Fırat vardı ona hesap soracak. Sonra da Muzaffer belası. Hangisinin daha kötü olduğuna karar veremiyordu. Muzaffer'in tüm çocukları tuttuğu eve geldiğinde her zaman açık olan kapıyı itip içeri girdi. Kimse onunla ilgilenmiyordu . İç odalardan birine geldiğinde gözlerini devirdi Tuana. Kimi çocuk ekmek yiyor kimisi de , cezalı olduğu için duvar dibinde yiyene bakıyordu. Cezaları ise para getirememeleriydi. İçi kızgınlıkla dolarken başka bir odadan çıkan Fırat'la boş bulunup sıçradı. "O Tuana hanım , demek yaşıyorsun " dedi kızgınca delikanlı. Sırık boyu , zayıf kemikli yüz hatları ve burnunun etrafında ki çillerle Tuana'ya kızgınca bakıyordu. "İşim vardı !" "Öyle mi ? Hangi toplantıya katılmak zorunda kaldın " dedi alayla. "Yoksa jetinin mi hazırlamadılar. Kızım sen kafa mı buluyorsun benimle. Muzaffer her yerde seni aratıyor. Kaçtın sandı , kaçtın sandım ! " dedi . Sesi buna inanmışa benziyordu. "Nereye gidicem ki ? Kaçmak kim ben kim ? Tinercilerden saklandım bir gece sonra da sokakta sabahladım . " Fırat kaşlarını çattı. Başını iki yana sallayıp inanmadığını belli etti. "Beni değil Muzafferi inandır bu yalana. Boş musun ? " Tuana yırtık pırtık olan montun ceplerini yokladı. Gece arakladığı cüzdanlar yoktu. Öncesinde de saklanmak için bir şey yapamamıştı. " Beş kuruş yok." Dedi boş ceplerini göstererek. Fırat kızı odaya çekti. Bu oda onundu. Tüm çocuklara hırsızlığı önce o öğretirdi. Kimin cebinden nasıl para çalınır tek tek bilirdi. Kim belalıdır , kimden uzak durulur . Muzaffer önce onun eline veriri çocuğu sonra da ya hırsız yapardı ya da dilenci. Tahtanın altına zulaladığı cüzdanlardan dolgun olan bir tanesini aldı. Tuanaya verdi. "Al şunu bir de elini boş görürse , hepten delirir. En azından iş peşindeydim dersin " "Ama bu senin kaçış paran " dedi Tuana . Fırat'ın gözlerine bakmak istese de yapamıyordu. Cüzdanı geri uzattı. "Al istemiyorum ! Fırat başka yol bulurum ben , şimdi çıkar birini araklarım " Fırat kızgınca kızın kolunu tuttu. "Tuana benim değil bizim kaçış paramız. Bu saatte hiçbir yere gidemezsin ayrıca. Hem geç kaldın Muzaffer birazdan damlar. " Dediği gibi de olmuştu. Tuana Muzafferin sesini duyduğunda cüdanı cebine koyup odadan çıktı. Duruşunu bozmadan gelecek olanı bekledi. Muzaffer Tuana'yı gördüğünde hiddetle yanına geldi. Elini kaldırıp sert bir tokat attı yüzüne. Tuana tokat'ın etkisiyle yere kapaklanırken tüm çocuklar ayaklanmış olanı biteni izlemeye başladılar. Öfke , kızgınlık , utanç hepsi bir aradaydı. İçinde kocaman bir yangın başlamış ama sönmemişti. İnce parmaklı ellerini sıkıp yumruk haline getirdi. " Tuana hanım da teşrif ettiler sonunda. Ne oldu beğenmedin mi lan karşılama mı ?" Muzaffer koca göbeğine bir kez daha pantolonu çekip gülmeye başladı. Tuana cevap vermedi. "Bende seni kaçtın sandım ama senin gibi kevaşe ya genel evdedir dedim ya da , birine meze olmuştur. Ama sen harbi salakmışsın geri geldin. O işte de iyi para vardı " Muzaffer sözünü bitirdiğinde Tuana hızla ayağa kalktı. Fırat delirmiş gözlerle adama bakıyordu. Bir delilik yapacağını biliyordu. Şimdiye kadar onun sayesinde hayatta kalmıştı. Bu adamdan öyle korunmuştu. Ama şimdi ! Şimdi o kız çocuğu değildi. Cebinde ki kelebeği sessizce açıp Muzafferin gözlerine baktı. "Ben kevaşe değilim. Orospu çocuğu ! " Muzaffer tekrar elini kaldırdığında Fırat adamın elinden tutup duvara yapıştırdı. Onun kadar güçlü değildi ama boş anından faydalanmıştı. Tuana neredeyse bedenini adama yapıştırıp acıyla donup kalan adamın gözlerine baktı. "Sen sen ne yaptın ?" dedi Muzaffer . "Seni ait olduğun yere gönderdim . Her boku yedim Muzaffer, ama sonumu da başlangıcımı da sen yazdın. Önce dilenci sonra hırsız yaptın beni ama orospu yapamazsın anladın mı ? " geri çekildiğinde eli kırmızıya boyanmıştı. " Cehennem de görüşürüz " "Tuana " dedi şaşkınca Fırat. Kolunu tuttuğu Muzaffer duvar dibine boş bir çuval gibi yığılırken kıza şaşkınca bakıyordu. "Ne yaptın sen ?" sesi tüm evde yankılandığında , çocukların gözü önünde işlenen cinayete ortak olmuştu. Tuana yerden başını kaldırdı. Fırat'ın gözlerine baktı. Yeşildi Fırat kendisinin aksine. Doğanın tüm tonunu gözlerine toplamıştı. O gözlerinde Umut taşıyan çocuktu hala. Tek istediği annesini babasını bulmak isteyen o küçük çocuk. "Umutlarınızı geri verdim . Git Fırat topla çocukları götür karakola. Kurtulsunlar bu bataklıktan. Bizim gibi büyümesinler . Utanmasınlar el açarken .. " "Tuana kendine gel. Hiçbir yere gitmiyorum . Sen az önce , az önce " "Az önce bir adam öldürdüm. Ben yaptım ! " dedi Fırat'ın gözlerine bir kez daha bakarak. "Sen değil ben ! Şimdi topla çocukları git. Ailene git !" "Ya sen sen ne olacaksın ? " Tuana titreyen ellerine aldırmadan kelebek çakıyı cebine koydu. " Bende gideceğim ! " "Nereye ? " "Bilmesen daha iyi !" ************************* Tuana sabaha karşı saklandığı yerden çıktı. Fırat evdeki tüm çocukları götürdüğünde ne yapacağını bilememişti. Dakikalarca Muzafferin ölü bedenine bakmıştı. Ölüydü ! O öldürmüştü . Hiç canı acımamıştı. Hiç pişman olmamıştı. Küçücük bir zerresi bile , vicdan azabı duymamıştı. Attığı her tokat'ın , vurduğu her tekmenin bedeliydi bu ölüm. Aldığı her ahın , onlarca çocuğun kefaretiydi. Titremesi geçmeyen ellerini cebine sokup montunu boğazına kadar çekti. İnsanlar sanki ne yaptığını biliyormuş gibi bakıyorlardı. Her bakışları " sen katilsin " derken kulaklarını tıkamak gözlerini kapamak istiyordu. Muzafferi bulacaklardı. Onun da peşine düşeceklerdi . Bu gerçeği bilmesine rağmen yakalanmak istemiyordu. Öyle bir pislik için içeri girmek istemiyordu. Keşke onunda Fırat gibi bulabileceği bir ailesi olsaydı. O zaman belki hayatta küçücük bir umudu da onun olurdu. Tüm gün sokaklarda dolaşıp gece çöktüğünde kendisini orada buldu. Kaçtığı sokakta , gelmeyeceğim dediği evin önünde . Karşı kaldırıma geçip sırtını buz gibi duvara yasladı. Neyi beklediğini bilmeden bekledi. Belki birisi dışarı çıkardı da kömürlüğe tekrar girerdi. En azından , ağrıdan patlayan beynini birazcık uykuyla kandırabilirdi. Yağmur çiselemeye başladığında açılmayan kapıya lanet okudu. Başka bir yere gidemezdi. Belki de polisler peşine düşmüştü. Belki de çocuklar çoktan her şeyi polise anlatmıştılar. Yaşları küçüktü. Ağızlarından kaçırmaları bile yeterdi. Birkaç dakika sonra apartmanın önünde bir araba durdu. Genç kız bedenini direğin arkasına saklayıp beklemeye başladı. İçinden o mavi gözlü dev indiğinde derin bir nefes aldı. Onu görmemesi lazımdı. Arabanın diğer kapıları da açılıp iki kişi daha indiğinde şaşkınca izlemeye başladı. Birisi deve abi diyen adamdı. Ama diğer bir kızdı. Hem de çok güzel bir kız. Kız Devin kolunun altına girip yanağından öptüğünde tırnaklarını direğe geçirdi. "Eve kız atıyor pis zampara " Bulut duyduğu fısıltıyla başını döndürdü. Karanlıkta gördüğü silüetle kaşlarını çattı. Kolunun altında ki kız kardeşinin kulağına bir şeyler fısıldadı. "Ama abi ya , hani söz vermiştin bu gece seninle kalacaktım " "Söz veriyorum fındığım başka zaman telafi edeceğim. Sen şimdi Tayfunla geri dön. Başka zaman yine gelirsin " İdilnaz omuzlarını silkti. Çocukça alt dudağını sarkıtıp kedi gibi abisine sırnaştı. "Abiii" dedi uzatarak. Bulut hallerine gülen Tayfuna baktı. Başıyla işaret verdi. "Sonra minik kedi ne istersen yapacağım söz. Şimdi git ! " dedi gözlerinin içi gülerken. İdilnaz daha fazla ısrarın işe yaramayacağını anladığında başını salladı. Kollarını abisinin boynuna sıkıca doladı. "Söz verdin ama unutma. Hem ben sana daha doyamadım. Şimdi sırf daha fazla ıslanmamak için gidiyorum " "Söz fıstığım. Hadi arabaya hasta olmanı istemiyorum " İdil son kez abisini öpüp arabaya bindi. Araç Beyoğlu'nun karanlık sokaklarında kaybolduğunda Bulut ellerini cebine sokup karanlığa döndü. "Flim keyfin bittiyse çıkabilirsin çekirge " dedi düz bir sesle. Oysa Tuana görünmediğine emindi. Bulut hala çıkmayan kıza şaşırıyordu. Oysa bir daha onu görmeyeceğinden emindi. "Çık dedim sana eğer ben gelirsem bu kadar sakin kalmam " Tuana ışığa doğru yürüdü. Yüzü ışığın altında tam seçildiğinde Bulut kaşlarını çattı. " Ne işin var burada ?" "Bilmiyorum !" dedi Tuana . Yerinde hafifçe sallansa da kendisini çabuk topladı. "Bilmiyorsun öyle mi ? Ayakların seni bilmeden buraya mı getirdi yoksa ?" dedi adam alaylı bir sesle. "Evet " dese ne olurdu ki . Kız ona öldürecekmiş gibi bakan adama aldırmak istemese de yapamıyordu. "Kömürlükte kalacaktım " diye mırıldandı bunun yerine. Adamın kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. Bir cinayete tanık olduğu eve geri gelmişti. Tuhaftı doğrusu ! "Bura da bir cinayete tanık oldun ve şimdi geri geldin öyle mi ? Sen fazla mı cesursun yoksa aptalı teki misin ? En son beni öldürme diye yalvaran sen değil miydin ?" Tuana sözlerle ne kadar darbe alınır bu adamdan öğreniyordu. Yerin dibine geçiyor sonra daha derine iniyordu. "Artık fark etmez. Çünkü bende artık bir katilim aynı senin gibi "
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE