13.Bölüm

2280 Kelimeler
Vurmuştum. Lorenzo'yu omzundan vurmuştum. Elinden aktığı gibi sol omzundan da akan kanları görünce silahı indirdim, Franco boşluğumdan yararlanarak silahı elimden alırken beni itekledi. "Ne yaptığını zannediyorsun sen?!" Ellerim yumruk olurken Lorenzo gözlerini benden ayırmıyordu, omzunu tutarak tam karşımda durduğunda bir kaç saniye bakıştık ardından hızla Franco'ya dönerek kafa attı. Gözlerim irileşirken Franco silahı yere düşürerek burnunu tuttu, geriye sendeledi. "Bir daha ona parmağını dahi sürdüğünü görürsem seni cayır cayır yıkarım Franco." Yutkundum. Bir Franco'ya bir Lorenzo'ya bakara aralarında mekik dokurken içeriye Angela ile bir adam girdi. Adam gözlüklüydü ve elinde çanta vardı. "Bay Cassalini-" dediğinde Lorenzo'nun vurulan omzunu gördü. "Hii! Efendim, omzunuz!" Doktor gözlüklerini düzelterek şüpheyle baktı. "Bir sorun yoktu umarım Bay Cassalini?" "Yok," Eliyle işaret etti. "Buyurun geçin." Salona geçtiklerinde Lorenzo, Angela'ya baş işareti yaptığında Angela başını sallayarak Franco ile beraber salonu terk ettiler. Bana döndüğünde onu umursamayarak yanından geçtim ve koltuğun ucunda ayakta dikildim. Doktor çantasından bir şeyler kurcalayarak çıkardığında Lorenzo'ya döndü. "Önce size bakmalıyım," Bakışları omzuna kaydı doktorun. "Omzunuz kanıyor." Lorenzo bana yandan bakış atarak doktora dönerken koltuğun ortasına oturdu, doktor onun sağında kalırken ben de solundaydım. "Kurşun yarası. Neyse ki sıyırmış. Vuran acemi olmalı." Lorenzo'nun dudakları kıvrıldı. "Bence de. Acemi olmalı." diyerek göz göze geldiğimde ona dik dik baktım. Bakışlarımı umursamayarak doktorun sözlerine dikkat kesildi, "Kemiğe gelmemesi büyük şans Bay Cassalini. Biraz sağa sapsaydı, şahdamarınıza bile gelebilirdi. Hedef neresiyse artık baya şaşmış." "Bence," dedim araya girerek. "Kalbinden vurmak istemiş olabilir. Sonuçta kalp hemen altında." "O halde kelimenin tam anlamıyla acemi demektir." dedi doktor giydiği pudralı beyaz eldivenler kırmızıya boyanırken. Pansuman yapıyordu. Lorenzo, "Öyle, eli titrese dahi bu kadar sapmaz." diyerek gözlerimin içine sinsice bakışlar attığında bakışlarımı kıstım. Biraz daha böyle bakarsa gözlerini oyabilirdim. Ama Lorenzo bakışlarımı aldırış etmeden beni izlemeye devam etti. Dakikalar içinde pansumanı bittiğinde doktor elindeki eldivenleri söküyordu, "Her ihtimale karşı ağrı kesici yazdım. Ateşlenebilirsiniz yada ağrılarınız azabilir. İlaç etki etmezse iğne için tekrar ararsınız." "Gerek kalmayacak," dedi Lorenzo kolunu tutarken. "Benim ilacım yanımda." Gözlerimi kör oluncaya dek devirmek isterken doktor yanında diye sivri dilimi de tutmuştum, yoksa ben yapacağımı biliyordum. Doktor çantasını toparlayıp ikimize de bakarken, "Bir kaç gün kolluk takmanızda yarar var," Ardından bana döndü. "Sizin de tahlillerinizi inceledim Bayan Cassalini." Ne? Bayan Cassalini? Dosyayı uzattı. "Ciğerleriniz temiz görünüyor, korkulacak bir şey yok. Size yazdığım reçetedeki ilacı belirttiğim dozlarda kullanmanız yeterli. Geçmiş olsun." Lorenzo başıyla onaylarken ben elimde dosyayla şoka girmişti. Dosyayı açarak kağıdın satırlarına baktığımda gözüme ilk çarpan ismim oldu. Biricik Cassalini. Gözlerimi kısarak başımı kaldırdığımda Lorenzo surat ifademden keyif almış gibi arkasına yaslandı. "Bana derhal açıklama yapmanı bekliyorum Lorenzo! Bu ne!" "Neye benziyor?" Dosyayı kenara fırlattım, içindeki kağıtlar saçılırken, "Beni delirtme!" diye Türkçe konuşmuştum. "Türkçe konuşunca çok seksi oluyorsun," dedi bana inat sırıtmaya devam ederken. "Ben sana göstereceğim sırıtmayı." Bir kaç adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattım, dizlerinin önünde dikilirken yüzüne doğru eğildim. Saçlarım yanlara doğru döküldü. Gözlerine nefretle bakarken, "Pişman olduğumu düşünüyorsan... Cık, değilim. Bir daha olsa bir daha yaparım." "Beni öldürmene de razıyım." dedi suratındaki alaycı ifade yerine ciddiyete bırakırken. "Ciddiyim Biricik. Beni vursan da, öldürsen de senden asla vazgeçmeyeceğim. Seni bırakmayacağım." Kollarını iki yana açtı. "O mahzenden kaçtın sen, belli ki aklında bir şeyler var," Duraksadım, geriye çekildiğimde gözlerim hala yüzündeydi. "Onlar her neyse burada da yapabilirsin. Seni kısıtlamayacağım ya da eve falan hapsetmeyeceğim." Yerinde dikleşti. Diğer sağlam elini koluma götürüp dokunurken parmakları okşadı. "Burası senin evin ve benim evim de senin yanın. Her ne yaparsan yap arkanda olacağım." Kolumu hızla geriye çekip parmaklarını itekledim. "Senin desteğine ihtiyacım yok benim!" Geri adım attım. "Ve senin yanında kalmaya da." Arkamı dönüp salondan çıkacakken beni yeniden kolumdan yakalayıp durdurdu, diğer kolunu kullanamıyordu çünkü kolluk vardı, bu sayede zorlanmıştı. "Sikeyim..." dedi yüzünü buruşturarak. "Ne oldu canın mı yandı?" dedim alayla. Yüzüme baktı. Sadece baktı. "Lorenzo, sen kabullenmesen de sen takıntılısın ve farkında olmadan beni burada alıkoyuyorsun. Türkiye'ye gideceğim desem izin verir misin sence? Bırakır mısın?" "Ben de seninle gelirim," dediğinde kollarımı iki yana açıp bıraktım. "Sen benimle dalga geçiyorsun cidden!" "Seni yıllar sonra bulmuşum, bırakır mıyım sanıyorsun?!" Durdum. "Evet, sen de haklısın. aptallık ben de zaten. Bir anlık öfkeme kapılıp aynaya yazmamalıydım." diyerek otel odasındaki rujla yazdığım yazıyı hatırlattım ona. Dudakları kıvrıldı. "O sadece şüphelerimi haklı çıkardı. Ben senin Biricik olduğunu biliyordum." "Biliyordun?" dedim tek kaşımı kaldırıp. Kollarımı bağlayıp biraz daha yaklaştım yüzüne. "Madem biliyordun söylesene... Bana neden kötü davranıyordun? İnsan sevdiğine... kıyar mı Lorenzo?" Cevap veremediğinde haklı olduğumu biliyormuş gibi gülümsedim. "Sen busun işte, zalim, vicdansız, seviyorum dediğin kadını aldatacak kadar da şerefsiz!" Gözleri koyulaştı, sinirlenmişti. "Hiç bir şey sandığın gibi değil." Dudaklarına yaklaştım, nefesimi bilerek oraya verirken konuştum. "Hep de böyle söylerler zaten." diyerek kendimi geri çektiğimde buna izin vermeyerek kolumdan bir kez sertçe kendine çekti ve göğüslerimiz birbirine yapıştı. Yüzlerimiz arasındaki mesafe yok denecek kadar azken, bunu umursamadan dudaklarını dudaklarıma sürttüm. İrkildim. "Sen de biliyorsun ki benimle olmaktan haz duyuyorsun, içten içe benden umut dileniyorsun." Dudaklarım burukça kıvrıldı. "Şizofrenin tekisin sen, benim sana olan tek duygunun nefret olduğunu göremeyecek kadar körsün!" "Nefret de bir duygudur ve dahası da var, kötü sevginin adıdır nedir, yoksa önemsemediğin, sevmediğin birinden neden nefret duyarsın ki," dediğinde burnunu boynuma gömüp orada gezindi ve dudakları dudaklarımı yakmamış gibi tenimi yakıyordu. Kendimi kaptıracağımı fark ettiğimde buna müsaade etmeyerek geri çekildim ve ona tokat attım. "Sana beni öpmemen için ne yapmalıyım? Gerçekten öldürmeli miyim seni?" Sağa düşen başını kaldırıp bana çevirdiğinde gözlerindeki duyguyu okuyamıyordum. "Bu yaptığına taciz derler." Başını iki yana salladı. "Ben sana asla böyle şey yapmam!" Sinirle güldüm. "Ne derler bilir misin asla dememek lazım!" Ona gönderme yaptığımı anladığında sessiz kaldı, bunu fırsat bilip konuşmaya devam etti. "Seni gerçekten şikayet ederim Lorenzo! buna göz yumacaklarını düşünmezsin değil mi?" "Karşında kim olduğunu unutuyorsun, Lorenzo Cassalini ve senin karım olduğunu söylememle ellerini ayaklarını geri çekerler," Kaşlarım çatıldı. "Senin karşında boynum kıldan ince olabilir ama diğerleri karşımda ayaklarıma kapanırlar." Bu sözlerinden sonra bir şey dememi beklemediği açıktı ve yanımdan geçip salondan çıkarken Angela ile çarpışmak üzereydi. Angela panikleyerek özür dilediğinde Lorenzo tepki vermeden yanından geçti. Yukarı çıktığını varsayıyordum. Angela elinde tepsi ile ayakta kaldığında bana baktı. "Efendim, Bay Cassalini'ye çorba yapmıştım, ilaçlarını alması gerekliymiş." dediğinde doktorunda aynı bilgileri ona anlattığını anladım ve tepsiyi elime aldım. "Tamam sen ilaçları da getir. ben götürürüm. Angela başını sallayarak geri gittiğinde bakışlarımı tepside gezdirdim. "İçsin de kendine gelsin. Başımıza kalacak yoksa." Angela'dan ilaçları alıp yukarı çıktığımda tahmin ettiğim gibi Lorenzo odasındaydı benim girdiğimi görünce sırtını çevirdi. Bilardo masasının başında sopanın ucunu törpülüyordu. Kaşlarımı çatıldı. Kapıyı sertçe kapatarak tepsiyi de çaprazında duran çalışma masasının üzerine koydum, hızlı adımlarla bilardo masasının önüne geçtim. Bana baktı ardından sopaya dönerek işini yapmaya devam etti. Gözlerim omzuna çarptığında kollarımı hırsla bağladım. Kolluğu çıkarmıştı. "Sen omzundan vurulmadın mı?" "Evet, sen vurdun hatta, unuttun mu?" diyerek pudrayı kenara attı ve sopayı yatay pozisyona getirdi. "Omzun yaralı ve sen bilardo oynuyorsun öyle mi?" "Sinirimi bu şekilde atabiliyorum," dedi ve bakışlarını benden çekerek masadaki üçgen şeklinde dizilmiş toplara çevirdi. "Alt tarafı sıyrık zaten, geçer yarına." Basit bir yaralanmaymış gibi bahsetmesi beni hayrete düşürürken aklım neden sinirli olduğuna takıldı. Adamla her konuşmanızda onu iğnelemenden nefretini haykırmandan dolayı olabilir mi... "Neden sinirlisin diye sormayacağım ama sinirini bilardo oynayarak geçiremezsin, ayrıca ilaçlarını alman gerekiyor, şu çorbayı iç." Doğrularak sopayı dikey pozisyonda tutarak gözlerini bana sabitledi, "Beni benden daha iyi tanıdığını mı iddia edeceksin şimdi? ayrıca... ya bilardo oynayarak ya da seks yaparak geçiriyorum... İkincisi olmayacağına göre." "Buna şaşırdım işte, senin için çocuk oyuncağıdır diye düşünüyordum..." Bu kez bakışlarını bana çevirmedi, dikkati toplardaydı. "Hiç bir şey bildiğin yok senin." dediğindr bu tavrı o kadar sinirime dokunmuştu gözlerimi kısarak topları elimle bozdum, derin nefes vererek bakışlarını benden yana çevirdi bu kez. "Anlat o zaman Lorenzo Cassalini. Benden sakladığınız ne var?" Durdu. "Konuşsana!" "Bağırma!" "Bağırırım!" Bir daha attım bu sefer çaprazında duruyordum, masa aramızdaydı. "Hiç senden neden nefret ettiğimi düşündün mü?" Sessiz kaldı. Alayla güldüm. "Düşünmedin çünkü biliyordun!" Gözlerini kaçırarak yumduğunda, "Kardeşimin katili olduğunu biliyorsun, bunu bildiğimi biliyordum!" Gözleri irice açıldığında kaşları derince çatıldı, çenesi kasıldı. "Ne dedin sen?!" "Beril'i öldüren sensin... Biliyorum." Sinirle kafasını iki yana sallayarak güldü, burun delikleri genişledi, kaşları hala çatıktı. "Biricik sen... Bu yüzden miydi?" "Sadece bu değil. Sadece katil olman değil, şerefsiz bir katil olman, her geçen gün senden tiksinmeme neden oluyor," Hırsla elindeki sopayı masaya fırlattığında kalın tarafının ucu biraz dışarıda kalmıştı. yanıma hızla geldiğinde beni kollarımdan kavrayıp kendine çektiğinde debelendim ama bu kez öylesine güçlüydü ki ben bile çaresiz kalmıştım bunun yanında. "Sen koca bir aptalsın! bana kör diyorsun ama asıl kör sensin!" "Sen ne saçmalıyorsun be?!" diyerek Türkçeye geçiş yaptığımda o da Türkçe konuştu. Aksanı... "Gözlerinin önünde dönen dolabı anlamayacak kadar aptalsın diyorum. Senin kardeşini öldüren ben değildim," Duraksadım, yutkundum. "Ne..." Alaycı ifadem suratımdan silinirken, "Sen ne diyorsun ya?" "Salva'ydı! Senin kardeşini öldüren Salva'ydı!" Kollarımı ondan kurtarıp geri adım attım. "Yalan konuşma! Suçu Salva denen o adama atıyorsun biliyorum sana zerre inanmıyorum!" "Neden sana yalan söyleyeyim Birick neden kandırayım seni?" O adımları atarak benim açtığım mesafeyi kapatırken elleri yeniden bedenimi buldu ve belimi kavrayarak beni masayla kendi arasında sıkıştırdı. "Beril... Kardeşin hepimizi kandırdı seni dahil!" "Sus!" "Onu öldüren Salva'ydı, peki neden Salva onu öldürdü bilmek ister misin?" Geri de çekilemiyordum, kendimi ondan da kurtaramıyordum. "Çünkü kardeşin bana aşıktı ve ben kardeşini kurtarmak için onunla beraberdim. Salva bunu öğrenince deliye döndü." Bayılacak gibiydim. "O öldürdü! Ben ise kardeşini yaşatmaya çalıştım Biricik! senin için!" "Kardeşim sana aşıktı.. Bu doğru ama onu kurtarmak için onunla beraber olman-" "ONUNLA YATMADIM!" Kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Yıllarca doğru bildiğimin yanlış yalan olduğunu öğreniyordum. Bundan daha kötü ne yıpratabilirdi ki beni... "Ama... ama..." dedim ve sadece demekle kaldım, bakışlarımı Lorenzo'nun gözlerine diktim. "ben kardeşini korumaya çalıştım sadece Biricik... ona elimi bile sürmedim. Sana bunlar için yemin bile edebilirim... ben-" Birden dudaklarına yapıştığımda nihayet sustu ve geri çekilecekken buna izin vermeyip eli belimi buldu, avucunu belime bastırdı. Dudaklarımdaki baskısını arttırırken aynı zamanda belindeki baskısı da arttı ve beni masaya bastırdı. Dudaklarımdaki hükümü sürerken ellerim yana düştü, masaya tutunurken Lorenzo diğer elini yüzüme getirip saçlarımı geriye attı. Saniyeler sonra geri çekilip nefes nefese yüzüme baktığında gözlerine baktım. "Seni çok seviyorum ben... Çok..." kaşlarım çatılacak gibi olurken tepki veremedim, transa girmiş gibiydim, gözlerindeki ifade ilk defa sahici gelirken bir an gözlerimi yummak, kulalarımı kapatmak oradan kaçmak istedim ama buna izin vermeden dudaklarıma yeniden yapıştı. O an iç güdülerim onu kullanmamı istedi. Lorenzo dudaklarımı ezerek emerken sırtımı masaya yatırdı ve ellerimi kavrayarak masada gerdi, parmaklarımız iç içe geçerken dudakları çeneme kayarak öpmeye devam etti, boynuma indi. Başını tamamen boynuma gömdüğünde, yakıcı öpücüklerini bir bir tenime bıraktı. Altım fena halde ıslanıyor, kadınlığım kasılıyordu. Orada yumru şeklinde bir baskı vardı da dokunmak istiyordum sanki. Bir eli elimden ayrılarak bluzumun üstünden göğsümü kavradığında inleyecek gibi oldum. avuçlayıp sıktığında ve bunu bir kaç kez tekrarladığında göğüs ucum hassaslaştı, inlememe engel olamadım. Geri çekildiğinde ağırlığı üzerimdeydi ama kalkmadı. Üstten bana bakarak bluzumu üzerimde yırttı. Gözlerim irileşerek açıldığında, "Ne yaptın sen-" dememe kalmadan yeniden üzerime yattı ve dudaklarıma yumuldu. bu sefer daha sert ve tutkulu öpücükleri başımı döndürürken parmakları rahat durmuyordu. Sütyenimin içine kayarak meme ucunu sıktığında dudaklarına doğru inledim. Bu onu azdırmış olmalıydı ki erkekliğini üzerime karnıma doğru bastırdığını fark etmiştim. Dudaklarımı dudaklarımdan kopararak sütyenimin askılarını indirdi ve göğüslerimi ortaya çıkardı. Kafasını oraya gömdüğünde sol meme ucumu yalayıp ısırdığını anladım, belim yay gibi gerilerek gözlerimi yumdum, inleyerek. Diğer göğsüme geçtiğinde dudakları her yerinde geziyordu ve diğer eli de rahat durmuyordu. Sol mememi avuçlayıp sıkarken sağ mememi yalayıp yutuyordu. Artık her şeyden soyutlanmış vaziyette içim onu istiyordu. "Ahh, ahh..." "İnle, adımı fısılda," Nefesi tenime döküldüğünde dudakları bu sefer karnıma indi ve sıra sıra öpücüklerini dizerek kasıklarıma kadar indi. Elleri memelerimden ayrılarak pantolonumun fermuarını çözdü ve külodumla beraber hızla yere indirirken yağ gibi bacaklarımdan kayıp ayak bileklerime düştü. Gözleri oramı seyrederken, "Çok güzelsin ve ben..." Parmakları vulvamda gezinerek alta doğru kaydığında inledim. "Bunu özlemişim." "Ahh..." "Seni becereceğim Biricik ama tek farkla... Gözlerini aç!" Gözlerimi açarak zar zor ona bakarken, iki parmağı klitorisimde çember çizdi, parmaklarının ucu daha da altıma giderken girişimde oyalandı. Siktir, işini iyi biliyordu. "Gözlerin açık mı..." açık olduğunu gördüğünde, "bu kez tutkuyu hissedeceksin sana zarar vermeyeceğim ama sert olacağım." Sesi de parmakları gibi şehvet kokarken iki parmağını girişimi soktuğunda inleyerek kafamı geriye attım. Masanın sertliği kafamı acıtırken fiziksel acı şu an umurumda değildi. "Gel bana biriciğim, hazır ol bana..." Yutkundum. Bu iş bittiğinde pişman olacaktım. Yine ve yine. Ama şu an onu delicesine istiyordum! "Lorenzo..." dediğimde hızlandı. "Evet, evet!" Daha fazla dayanamayacaktım onu içimde hissediyordum. "Lorenzo..." O da ne istediğimi anlamışçasına parmaklarını çekip beni baştan aşağı süzdüğünde gözlerime çıktı gözleri. soyunarak sadece baksırıyla kaldığında elimi aldı, baksırın üzerinden kabaran, şişen aletine dokundurdu. "Okşa." "Hım..." "Geçen sefer okşamamıştın, bu sefer okşamanı istiyorum!" dediğinde o kadar delirmişti ki dokunmazsam ölecekmiş gibiydi. Avucumun içini kumaşın üstünden aletine bastırıp kaydırmaya başladığımda çenesinin kasıldığını, boynunun seğirdiğini gördüm. "Devam... et..." Hareketim hızlandığında, inledi. Parmaklarım baksırından da içeriye girip aletinin çıplaklığıyla temas ettiğinde hırladı. "Biricik!" Ne ara baksırını çıkarıp bacaklarından defetmişti bilmiyordum ama benimkileri de bacaklarımdan söküp beni tamamen masaya yatırdığında dizlerimi kırdı, bacaklarımı iki yana açarak kafasını oraya gömdü. Diliyle oramı talan etmeye başladığında çıplak belim havalandı, kafamı geriye bastırdım. Dayanamıyordum. Dayanacak gücüm kalmamıştı. Çok geçmeden bileklerimden tutup popomu masanın bitişine kadar getirdi. Bacaklarımı istemsizce beline sardığımda bir andan kendini bana iterek hızla içime kaydı. O kadar ıslak ve hazırdım ki, bu kez, girmesi kolay olmuştu. "Islaksın... Delireceğim..." Kendini bana itip itip çıkarırken belim artık havada kalçalarımın hareketiyle ben de kendimi ona itiyordum. "Deliriyorum... Senin için deliriyorum..." Gel gitleri hızlanırken bacaklarımı ve kalçalarımı sıkıp gerdiği için kıpkırmızı olmuştu ama bu umrumda değildi. Hareketleri delicesin hızlanırken masanın üstünde sarsılırken ikimizi de arşa çıkardı ve dakikalar sonra içime boşaldı. Nefes nefese kalırken üzerime yattı. Kafası göğüslerimin arasındaydı ve ikimizin de sadece soluk alış verişleri duyuluyordu. Yarım saniye olmamıştı ki kafasını kaldırdı, çenesi iman tahtamdaydı, bana baktığını hissettiğimde ona çevirdim bakışlarımı ve göz göze geldik. Beni izliyordu. İki saniyeden sonra konuştu. "Benimle evlenmek zorundasın çünkü benim de aklımda bir şey var."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE