1. Bölüm teşlikat
***Bu hikayede geçen kişi ve kurumlar başta olmak üzere hikaye kurgusu tamamen hayal ürünüdür. Şahsım tarafindan kendi hayal dünyam ile şekillenip kurgulanmıştır.***
1. Bölüm
Yer : Akdeniz bölgesi Milli İstihbarat Teşkilat Binası Adana.
Yazarın anlatımı..
Aşırı derece gergin olan Akdeniz Bölgesi Milli İstihbarat Teşkilat Başkanı Gökmen Öztürk bey, Türkiye’nin yetiştirdiği en özel ve tecrübeli ajanlarını alarm seviyesi yüksek konuların konuşulduğu ses geçirmeyen yüksek teknoloji ile donatılmış odanın içinde yuvarlak masada toplamış ekip arkadaşlarına bakıyordu. Kendisi gibi masada toplanan özel yetenekli ajanlarda durumun ne kadar mühim olduğunu şeflerinin gerilen yüz hatlarından anlamışlardı ve durumu öğrenmek için sabırsızlanıyordu.
"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti İç İşleri Bakanımız Mehmet Eroğlu ve ailesine yapılması planlanan suikast ihbarı geldi.” Dedi tok sesiyle. Masadaki tüm ajanlar birbirlerine baktılar. Gökmen şefin işaretiyle arkasındaki yansıtıcıya bir dizi fotoğraflar yansıdı. Resimler şeflerini ve ailesini gösteriyordu.
“ Biliyorsunuz sayın bakanımız KKTC’in MİT Başkanıdır. Bu şu demek; ya kimliği açığa çıktı onu hedef aldılar ya da Türkiye ile olan sağlam işbirliği ve uygulamaya koyduğu politik atılımlar birilerinin gözüne fena halde battı.” Dedi sol eliyle çenesini sıvazlarken.
“ Avrupa, sayın bakanımızın milliyetçi tutumunu ve Rumlar ile birleşme sürecinde olumsuz tavrı ile son altı aydır gündemi sarsıyordu. Hele kardeş ülke Azerbaycan ile olan samimi girişimleri ve geçen hafta oraya heyeti ile birlikte gidip tanınma ve vizesiz iki ülke arasında gidiş geliş için imzaladıkları protokol Rum kesiminde büyük sansasyon yarattı. Eminim ki bakanımızı ortadan kaldırıp tekrar etkisiz ve söz dinleyen yeni bir kukla yerleştirmek için harekete geçmişler ki bize de bu ihbar geldi.” Dedi ekrandan ayırdığı gözlerini masadaki ajanlarına çevirerek. Masada bulunan kod adı Atsız olan ajanımız,
“Bu ne cüret! Kendilerini ne zannediyor bunlar.” Diye hiddetle çıkış yapınca yanında ki ekip arkadaşı kod adı Bigboss olan ajanımız omuzundan tuttu.
“Sakin ol” demesiyle geri kalktığı sandalyeye oturdu.
“Öncelikle burada kaç kişi Mehmet Şefin öğrencisi” diye sordu Gökmen şef, üç ajanımızdan ben yanıtı yükselince memnun ifadeyle onlara baktı ve sandalyesini çekip masaya oturdu. Gerginliği biraz olsun azalsa da hala diken üzerindeydi. Mehmet şefin yani bakanımızın suikasta uğraması demek kısa sürelide olsa ada da bir kaosa sebep olacaktı.
“ Şimdi önünüz deki dosyayı açın burada Mehmet Şefin ve ailesinin bilgileri var. Şuan kızı İngiltere de Yüksek lisansını yapıyor. Oğulları ve eşinin bilgileri burada. Önceliğimiz İngiltere de ki kızı Ödül Eroğlu ile ada da ki bakanımızdır. Şimdi görev dağılımını açıklıyorum, birinizi İngiltere ye göndereceğim kızı sağ salim alıp adaya geri getireceksiniz. Sonra da siz ikinizde bakanımızın danışmanı adı altında sizi meclise sokacağız ve yedi yirmi dört bakanı korumaya alacaksınız. Bakanımızın eşi Firuzan hanım şuan Afrika da su kuyuları açılması için bizzat kendinin kurduğu dernekle birlikte siz de hemen ilk uçakla Afrika’ya uçup hanım efendiyi emniyete alacaksınız. “
“ Muhtemelen elmas ve altın kaçakçıları tarafından suikast düzenlenecektir.” Dedi Bigboss kod adlı ajan.
“Bu ihtimal üzerinde duruyoruz bulunduğu konum ile kaçakçıların arası 400 km ama bu ulaşamayacakları anlamına gelmiyor.” Dedi.
Gökmen şef,
“Evet Bigbos sen hemen toparlan ve bakanımızın kızını hemen alıp adaya götürüyorsun. Adsız ve Kartal sizde bakanı korumaya, siz ikinizde Afrika’ya. Başka sorusu olan var mı?”
“Yok şef “ dedi masadaki herkes ve ayağa kalkıp harekete geçtiklerinde Gökmen şef Bigbos’un omuzunu tutup onu durdurdu.
“ Sen odama gel” deyip önden çıktı ve arkasından da Bigbos çıktı. Diğer ajanlar elindeki dosyaları dikkatle incelerken yazılım sorumlusu olan ajan Ayfer, ekip arkadaşlarına uçak bilet ve özel pasaportlarını hazırlamak ile meşguldü.
Gökmen şefin odasına girdikten sonra
“Rahat ol” komutunu alan big bos sandalyeye oturdu.
“Mehmet şefe çok şey borçlusun seni çalkalanmış hayatından o tutup buraya getirdi.”
“Biliyorum efendim diğer emrinizi bekliyorum.” Gökmen şefin gözleri ışıldadı.
“Çok zekisin evladım” dedi gururla Gökmen şef.
“Bir süre adada kalacaksın ve bizzat hanım efendi ve kızını sen koruyacaksın. Oraya özel güvenlik şefi olarak atanacaksın."
"Emredersiniz efendim” deyip ayağa kalktı Bigbos yani Şanlı Urfa’nın Haşimoğlu aşiretinin veliaht ağası olan Cesur Haşimoğlu. Şefinden izin alarak odasından çıktı o da Ayfer’in yanına gitti gerekli pasaport ve bileti almak için. Devasa bilgisayar ekranları, gündeme düşen ani gelişmeleri veren plazma televizyonlar ve herhangi bir tehlikeye karşı her tarafı gözetleyen kameralarla dolu alanda Ayfer Cesurun biletini hazırlarken o sırada sarı alarm verildi. Ve Gökmen şef odasından çıktı.
“Bakanın kızı şuan İstanbul aktarmalı Ercan uçuşu için İngiltere havalimanından çıkış yapmış bize böyle bir bilgi verilmemişti.”
Ayfer bilgisayar ekranına bir kaç kez dokununca hemen masasından ayağa kalktı.
“Şefim annesinin doğum günü üç gün sonra muhtemelen onun için dönüyor” deyince,
“Cesur, İngiltere işin iptal bizden gelecek emirleri bekle sizlerin aldığınız emirler hala geçerli” dedi.
“Emredersiniz Şefim ben Urfa’ya dönüyorum o zaman" dedi ve başı ile onaylandığında çantasını alıp yanına Harry Potter adlı ajan yani Timur Sert’i de alıp Urfa’ya geçmek için Range Rover marka lüks Jeepine binip yola koyuldular. Adana sınırlarından çıktıklarından sonra otobanda ilerlerken Timur lafa girdi.
“Ağam babaanneniz biraz rahatsızlanmış ve ısrarla sizi görmek istediğini söylüyor muş” dudakları ince bir çizgi oldu ve kaşlarını çattı Cesur Haşimoğlu,
“Söyle yine kimin kızını beğenmiş hasta numarasını yapıyor Dursun sultan.” Dedi düz bir sesle.
“Ağam Gaziantep deki Seydizade Aşiretinin küçük kızını düğünde görmüş niyeti o” Timur da bıkmıştı artık her hafta bir evlenme adayı kızı ile ağasının buluşmasını ayarlamaya çalışmaktan. Cesur ağanın evlenmek gibi bir niyeti yoktu. Onun tek niyeti zalimce öldürülen kız kardeşi Mihriban’nın intikamını almaktı. Belki o zaman birazcık da olsa tebessüm ettiğini görebilirdi ağasının.
“ Demek Seydizadelerin kızı babaannem her geçen gün çıtasını yükseltiyor.” Bakışlarını camdan dışarıya doğru çevirerek konuşuyordu.
“Ağam görüşecek misin?” Timur’a sert sert bakışlarını gönderdikten sonra,
“Sence görüşecek miyim?
“Hayır ağam” deyip bakışlarını yola çevirdi Timur.
Üç saatlik yolculuğun ardından Haşimoğlu konağına giriş yapmışlardı. Cesur ağanın geldiğini biraz geç babaanneye bildirilince elinden hiç düşürmediği kehribar rengindeki akik taşlı tesbihini çekerken ahiretliği ile yaptığı hoş sohbette yakalanan Dursun Babaanne kısa bir şok yaşadı.
“Cesur oğlim demek gelmişsen" dedi ne yapacağını şaşırarak.
“Gelmişem gelmişem. Hele bakıyorum da maşallahın var babaannem” diye sitem eder vari söylenince babaanne Zonguldak Ereğli’den özel yapım bastonunu eline alıp,
“Seni boh yiyenin oğli benle dalga geçisen “ diyerek bastonunu Cesura doğru sallayınca ani bir manevrayla bastondan kurtulan cesur babaannesine hayran gözlerle baktı. O sırada Cesurun annesi Şehrebanu hanım elinde kahve tepsisiyle kayınvalidesinin odasına girince kanı deli akan oğlunu görünce tebessümle gülmeye başlar.
“Hoş geldin oğlum aç mısın?” diye sorar. Şehrebanu hanım Azerbaycanlı bir hanım efendidir. Hakkı Haşimoğlu bir iş gezisi sırasında aşık olduğu Azeri güzeli Şehrebanu’yu ve ailesini ikna ederek Haşimoğlu aşiretine eş diye alır ve aradan 33 sene geçmesine rağmen ilk gün ki gibi aşıktır. Annesinin nur dolu yüzüne bakınca hemen eline uzanır elini öper.
“Açım ana der.” Aç olsa da olmasa da annesini yemeklerine asla yok diyemiyordu.
Yer : İngiltere Gatwick Havalimanı..
Yazar anlatımı.
Koştura koştura havalimanına giriş yapan Ödül, derslerinin yoğunluğundan annesinin doğum gününün yaklaştığını unutmuştur ve telefonuna gelen bildirim ile hemen ilk uçaktan bilet alarak, küçük bir valiz ile havalimanına gelir. Bakan kızı olmasının verdiği hakla VİP ten hızlıca geçiş yaparak uçaktaki birinci sınıf bölmesine geçerek yerini alır. Son defa telefonunu kontrol ettiğinde annesinin hala Afrika da olduğunu anlayınca derin bir nefes alır. Annesi adaya döndüğünde elinde pastasıyla kapıyı annesine o açacaktır çünkü. Ödül Eroğlu’nun yüzü sevinçle aydınlanır. Uçağın kalkış için hazır olduğu anons gelince telefonunu kapatıp kemerini takar. 4 saatin ardından KKTC Ercan Havalimanına iniş yapmış ve yine VİP den geçerek kapıda onu bekleyen Celal abisine sıkı sıkı sarılır en son abisini dört ay önce görmüştü. Abisinden ayrılıp arabaya doğru yürürken genç kız abisinin yanındaki iki korumayı daha önce görmediğini fark ederek abisine sorar.
“Yeni özel korumalarımız canım” kafası birazda olsa karışan Ödül fazla üstelemeyip arabaya biner ve Esentepe deki lüks villalarına doğru yol alırlar.
Yer: KKTC Cumhuriyet Meclisi Lefkoşa.
Yazar anlatımı.
“Bakın sayın bakanım, son zamanlarda ki çıkışınız Avrupa da olumsuz tepkilere sebep oluyor. Sakinliğinizi biraz koruyun biliyorum vatan aşkınız çok kuvvetli KKTC için 1974 de burada savaşa geldiniz ve burada kanınız döküldü. Bu toprakları vermeye sizin de niyetiniz yok, bizimde. Ama size tavsiyem sakin adımlar atmanız. Bu hem sizi hem de meclisi tehlikeye sokuyor. Biliyorsunuz ki mecliste çok fazla Rum yandaşı olan vekil var onların gücünü önemsememezlik yapamayız. Meclisi her an fes etme kararı için dilekçe verebilirler buda bizim bunca zamanlık emeğimizi yok eder.” Başbakanın haklı tarafları vardı ama yediremiyordu kendisine anlaşma olurda kan dökerek aldıkları bu kutsal toprak parçasını onlara hibe edemezdi ettiremezdi. Sinirle oturduğu sandalyeyi geriye ittirip ayağa kalktı.
“Başbakanım... ben burada kanımı döktüm ve elli yıla aşkındır bu topraklar için burada, kendi öz vatanıma hasret yaşıyorum. Şimdi ne idüğü belli olmayan üç beş çakalın tehdidine aldanıp geri adım mı bekliyorsunuz benden!” diye yüksek perde de çıkış yapınca Başbakanda ayağa kalkıp,
“Sadece sen değil ailen! hatta İngiltere deki kızını bile tehdit ettiler.”
“Vatanım için değil kendim! ailemi bile tehlikeye atarım. Ama yine de geri bir adım atmam sayın Başbakanım sizde bunu bilin!” İç işleri bakanını ikna edemeyeceğini anlayan Başbakan Mehmet bakanın zaten bunu kabul etmeyeceğini adı gibi bilmesine rağmen bu konuşmadan memnun olsa da bu işte ailesinin ve bakanı zarar görmeden kurtarabilmek için önceden harekete geçmişti bile.
“Bakanım Türkiye Cumhuriyeti ile görüştüm ve buraya özel bir ekip gönderecekler seni ve ailenin her bir üyesini itamla koruyacaklar ve sende hayır demeyeceksin!” dedi. Mehmet bakan pek memnun olmasa da sağlam duruşundan ödün verdirmeye baskı yapmadığı için bir şey demedi. O sırada bir danışman kapıyı tıklatarak içeri gir komutu ile girdi.
“Efendim kızınız havalimanından alınmış on beş dakika sonra villanıza giriş yapacaktır” deyip çık komutu alınca gerisin geri çıkarak kapıyı kapattı. Derin bir nefes alan Mehmet bey yani KKTC’nin MİT başkanı aynı zamanda KKTC’nin içişleri olan bakanı memnun ifadeyle Başbakandan izin alarak meclisten çıkış yaptı..