Sabah umudu aşılarmış. Güneş yeniden doğuyorsa her acı geçer, yeniden sevinç doğarmış. Biz bunu çok geç anlarız. Etrafımızı saran umutsuzluklar görmemize izin vermez. Aslına bakarsanız biz de görmek için bir çaba harcamıyoruz. Kolay geliyor her şeyin bir çaba harcamadan önümüze hazır şekilde gelmesi. Belki de bu yüzden kaybediyoruz. Çabalamak, mücadele etmek yerine hemen pes edip geri çekiliyoruz.
Oysa yaşam savaş demektir. En büyük savaş ise kendimizle olmalıdır. Her daim kendimizi geliştirmeli, yeni şeyler öğrenmek için çaba harcamalıyız. Öğrendiğimiz ile yetinmek en büyük aptallık olur. Kötülüğü görür, içimizde buğz ederiz belki, ama kendi içimizdeki kötülüğün farkına varmadan öylece devam ederiz mutlu yaşamımıza. Değişim insanın içinde başlar. Ne zaman mı? Bakmayı bırakıp görmeye başladığımız zaman.
Bu sabah yorgun ruhum ile uyanıp rutin işlerimi hallettikten sonra üzerimi giyinip mutfağa indim. Bir bardak su içip Sevgi teyzenin hazırladığı böreği fırına koydum. O pişene kadar dün yaptıklarını saklama kabına yerleştirip arabaya taşıdım. Onu tepside götüreceğim sıcak olduğu için, yoksa hamur olur. Mutfağı toparlayıp bulaşığı da yerleştirdiğim zaman fırındaki de pişmişti. Onu çıkarıp biraz soğumasını bekledim. O sırada Sevgi teyze de uyanıp aşağı indi.
"Hamarat kızım uyanmışta börek mi yapmış. Tü tü maşallah."
"Ee ne sandın sultanım hamaratımdır. Bunları da uyurken yaptım, o kadar hamaratım sen düşün artık." İkimiz de kahkaha atmıştık.
"Git hadi deli kız. Altlık çekmecede. Tepside götür hamur olmasın."
"Ben de öyle düşündüm Sevgi teyze. Altlığı bulamadığım için uyanmanı bekliyordum. Diğerlerini arabaya yerleştirdim. Geç kalmadan ben gideyim. Akşama görüşürüz." diyerek elimde börekle arabaya geçtim. Dün bana attıkları konuma doğru içimde büyük bir heyecan ile arabayı kullandım.
Yaklaşık 40 dakika sonra evlerinin olduğu semte vardım. Ama giriş nereden bulamadım. 3 ev var, ama tek bir giriş. Hangi ev onların nereden giriliyor bilemedim. Kafamı daha fazla karıştırmadan arasam iyi olacak. Deniz hanımı arayıp geldiğimi, ama girişi bulamadığımı söyleyince kapıya çıkacağını söyledi. Bir kaç dakika sonra kapıda Ahmet Musab beyi görmeyi beklemiyordum.
"Hoş geldiniz Neva hanım. Buyurun bu taraftan. İsterseniz aracınızı otoparka alalım içiniz rahat olsun."
"Hoş buldum. Nasıl isterseniz." Benimle birlikte aracın yolcu koltuğuna geçip bana tarif etmeye başladı. Otoparktan içeri girince bu kadar araba görmeyi beklemiyordum. Aracı gösterdiği yere park edip inince getirdiklerimi arka koltuktan alınca o da yardım etmiş, elimde sadece tepsi ile kalmıştım.
"Bu kadar fazla araba diye şaşırmayın. 3 evin otoparkı. En basiti 4 araba bizim, 4 tane de Şefika teyzemin. Geri kalanıs Berk amcama ait. O, sever arabaları. Biliyorum ilk başta garip geliyor burası, ama biz bir aileyiz. Arada hiç kan bağı yok, bunu umursadığımız da söylenemez. Birbirimizin evine kolaylıkla gireriz. Anahtarlıkta diğer evlerin anahtarı da var hatta. Sıradan bir arsa ve 3 ev değil gördüğünüz. Koca bir aile ve onlara ev sahipliği yapan yuva."
"Dışarıdan bakınca çok karışık. Nereden giriş yapacağımı bilemedim. Ama böyle anlatınca imrenmemek elde değil. Malum öyle bir zaman ki, kanbağın olduğu insana bile güvenemiyorsun."
"Bir sır vereyim mi? Bu evleri Enes amcam yaptırmış, o zamanlar babam mesleği yeni eline alan toy bir avukatmış. O parası olmadığı için kabul etmemiş, ama amcam onu dinlemeyerek aynı mimari ile yaptırmış. Babam annem ile yeniden karşılaşana kadar da bu evden içeri adım atmamış. Bizler doğduğu zaman da arka tarafa park yaptırmışlar, biz oradan hiç çıkmazdık, hoş hala da pek çıktığımız söylenemez." Bu kadarını gerçekten beklemiyordum.
"Hoş geldin canım." Konuşmadan eve vardığımızı bile anlamamıştım. Deniz teyzenin açtığı kolları arasına girip tepsinin el verdiğince sarıldım. "Bu ne kızım? Ben seni kahvaltıya çağırdım, evi taşıyıp gel demedim. Tam dayaklıksın şu an."
"Hoş buldum Deniz teyze. Hiç kızma ben yapmadım. Evinde kaldığım komşum Sevgi teyze yapmış. Dün eve gidince gördüm. Getirmesem çok kırılırdı." Bana kalsa oturup hepsini yerdim, elinin lezzeti bir başka.
"Tamam bu defa affediyorum, ama bir daha böyle gelirsen kapıdan kovarım haberin olsun."
"Yapmışlığı var. Ada yeniden döndüğümüz zaman geldiğinde elinde pasta vardı, kızı kapıdan kovdu."
"Hak etti o cadı. Bunca yıl beni tanımadı sanki de dışarıdan pasta ile geliyor. Kendisi yapsa hadi yine bir şey demem. Hoş anası kılıklı yapamaz o. Sen bakma buna hak etmeyeni kovmam ben rahat ol. Beyler hadi sofraya." Ada kim merak etsem de soramadan diğer odadan çıkan kalabalık ile sustum.
"Hoş geldin kızım ben Mert, bu güzel hanımın eşi oluyorum. Bunlar da benim sıpalar işte." Yaşına rağmen hala genç ve karizmatik olan bir adam beklemiyordum desem yalan olur. Yüzündeki gülümseme kitapta anlatıldığı kadar var. Bir insan böyle gülmeli, sinsice değil.
"Hoş buldum Mert bey."
"Ne beyi kızım, beyliği kim kaybetti de ben bulayım. Amcadan, dayıdan bir şeyler de gitsin."
"Tamam Mert amca nasıl istersen."
"Hoş geldin, ben de evin biriciği Elif Mısra." diyerek sarıldı. Bu evin tüm üyeleri böyle sıcak anlaşılan. Siması Deniz teyzeye çok benziyor.
"Teşekkür ederim, ben de Neva."
"Kimse tanıtmaz beni tekne kazıntısıyım onlara, ben de Ali Taha." Sevimli haline hepimiz kahkaha attık.
"Aramızda kalsın bence tekne kazıntısı değil, çok yakışıklısın." Sessiz söylemeye çalışsam da herkesin duyduğuna emindim, zira duyduğum kahkaha sesi de kanıtladı.
"Kapı önünde fazla konuşmayın, gören de kızı geri kovacağız sanır. Hadi içeri."
"Gel canım seni annem ile tanıştırayım." Yanına gidip, elinden öptüm. Aslında burada yaşayan herkesi ismen tanıyorum. Ama böyle tanışmak çok başka hissettirdi.
"Hoş geldin yavrum. Yüzündeki güzellik gözlerindeki acıyı bastırmıyor. Umarım en yakın zamanda o da geçer." Yutkunamadım yine. Beni ilk defa görenler farkında olsa da neden kendi annem görmüyor? Neden diye başlayan tüm cümleler cevapsız çıkmaz sokaklar. Daha fazla düşünüp kendimi yıpratmadım.
"Teşekkür ederim." Her şey için diyemedim. Hep birlikte masaya geçmiş, neşeli bir kahvaltı yaptık. Hüzünlü başlayan ana inat her şey çok güzel geçmişti. Bize katılan Şefika teyze ve Enes amca ile daha bir keyif kazandı geçen her an. Geçen zamana inat daha çok kenetlenmişler.
"Anne ben çıkıyorum, arabamın anahtarını bulamadım, seninkini alıyorum, bugün evdesin değil mi?"
"Gel kızım. Evdeyim, seninkini baban aldı, lastiği hoşuma gitmedi bakıma bırakacağım dedi. İçeri gel Neva ile tanış." Salonda çay eşliğinde sohbet ediyorduk, tanımadığım kız ise sürgülü cam kapıdan başını uzatmıştı.
"Aha börek mi o? Aşk olsun ama ya, hem de kıymalı ve siz beni çağırmıyorsunuz, yazdım bunu Deniz sultan. Sana da aşk olsun Yelda sultan. Hoş geldin canım. Bilmeden bodoslama daldım kusura bakma."
"İyice Berk kılıklı oldu bu da, kızım anan börek yapmıyor mu sana?"
"Sultanım o başka bu başka. Biriciğim hiç beni böreksiz bırakır mı? Hem amcama çekmeyeceğim de kime çekeceğim. Şimdi kusura bakmayın hocam bekliyor geç kaldım. Akşama bolca devam ederiz." Cevap beklemeden geldiği gibi gitti. Baklavaya aşık kadının da böreğe aşık kızı olabilir, mümkün. Her birisi bir yemeğe aşık anlaşılan.
"Güzel ailem size doyum olmaz, ben güzel kızımızın vaktinden daha fazla çalmadan sizden koparıyorum. Şefikacım yemekler senin elinden öpüyor, akşama pilav yapta aç ayılar bir doysun." Birlikte ikinci katın terasına çıkmıştık. Sürgülü camı açık bırakıp bir başkasının duymasından çekinmedi. Sanırım burada yaşayan herkes hikayeyi biliyor.
"Evet ben seninle tanıştım, şimdi de sen benimle tanış. Bunu sana neden anlatıyorum biliyor musun?" Başımı hayır dercesine sallayınca devam etti. "Kapanmayan yaraların kabuk bağlasın, kendini suçlama diye. Ben yıllarca suçladım çünkü. Neyse.
Ben 5 yaşında kaybettim ailemi. O zamana kadar çok mutluyduk. Neşe saçan bir evimiz vardı. Annem güzel kadındır, kalbi de öyle. Evin içinde oyunlar oynar, bahçede çiçek ekerdik. Mutluyduk anlayacağın. Bir gün babam eve geldi kolumdan tutup 'Senin annen öldü, duydun mu beni? Öldü. Bir daha onu sormak, onun için ağlamak yok!' diyerek bağırıp çağırdı. Meğer annem ve en yakın arkadaşını bir kafede otururken ve sarılırken görmüş. İkisi de mutluymuş. Birisini yargılamak bu kadar kolay işte. Gördüklerin yeterli oluyor yargısız infaz yapmana.
Ne anneme fırsat vermiş gerçekleri anlatmasına, ne de arkadaşına. Meğer annemin en yakın arkadaşlarından birisine aşık olmuş, ama açılamıyormuş. Kızın onu istememesinden korkmuş, anneme durumu anlatınca da annem aracı olup aralarını yapmış. Hatta o gün orada o kadın da varmış, ama lavaboda olduğu için görememiş. Mutlu ailemiz o gün tuzla buz oldu. Eh buna dedem de yardımcı oldu diyebilirim. Annemi hiç sevmemiş zaten. Fakir diye benimseyememiş. Annemle yeniden buluşunca gizli kalan bir çok şeyi halamla birlikte anlattılar. Meğer bilmediğim çok şey varmış.
Babam da bakmadı bana. O günden sonra çok değişti. Yüzüme bile bakarken tiksindi. Beni de bir kaç hafta sonra İstanbul'a dedemin yanına gönderdi. 17 yaşıma kadar kışın dedemin yanında, yazın ise halamla Almanya'da yaşadım. Hem dil öğrendim, hem de sevgi ile büyüdüm halamın yanında. En büyük dayanağım o ve oğlu Asaf oldu. Eniştem ile boşandıkları için kışın da giderdim çoğu zaman. Nedense ona bir türlü kanım ısınamadı. Meğer halamı aldatıyormuş pislik. Halam öğrenince dinlemedi boşadı. Haklı da kadın. Seven birisi erkek ya da kadın fark etmiyor, sevdiğinden başkasına kör olmalı. Sevda 5 harften ibaret dillere pelesenk olan basit bir şey değil çünkü. Yanarsın dumanın tütmez, feryat edersin kimse duymaz.
Annem yanımda olmasa bile mutluydum. Dedem ve halam yanımdaydı beni seviyordu. Dedemi kaybedince başladı acı. Biricik kızı başına kaldı. Hoş yüzümü doğru düzgün görmedi de. Karşısına pek çıkmadım. Evin çalışanları daha çok aile oldu bana. Ben okuduğum bölümü bile kendim seçmedim. Onun bir dayatması oldu. Ama bana gerçek aşkı tattıracağını bilsem daha azimle çalışırdım derslerime muhtemelen. Benim en güzel iyikim biraz önce gördüğün adam oldu. 7 yıl süren hasretim, yangınım, beni ayakta tutan en büyük dayanakmış meğer.
Ben konuşmayı değil yazmayı sevenlerdenim.Ona ulaşmayan o kadar çok mektup yazdım ki. Onlar nerede bilmiyorum bile. Bir çoğunu Sille çayına attım. Umudum yoktu çünkü. Bir gün onun okuduğu bir şiir kitabı dikkatimi çekti. O zamana kadar şiir ile o kadar içli dışlı değildim. Bir baktım hangi satıra baksam benim acılarım, sevgim var. Ben de kendimi yazarak değil, şiir ile anlatmayı seçtim. Bu sebeple de Yusuf hoca ile güzel bir bağ kurdum. Asya da benim gibi avukat oldu. Çok cevval bir avukat oldu hatta. Sevdiği adam ile de bir davada tanıştı. Büyük aşklar büyük kavga ile başlar diyerek sonunda mutlu bir evlilikleri oldu. Kendisine tıpa tıp benzeyen bir kızı var şimdi.
Neyse konuya geri dönüyorum. Beni en çok ne yaralıyordu biliyor musun? Ben ona aşkla bakıyordum, o bir başkasına. Kendimden iğreniyordum, bile bile sevdiğim için. Kaç defa her şeyi bırakıp kaçıp gitmek istedim anlatamam. Yapamadım. O kadar gurursuzdum ki, onu arkamda bırakamadım. Her defa yoldan geri döndüm. Annem gibi ona da günlük tuttum. Çok acı çektiğim zaman ya anneme, ya da ona yazardım. İkisi de sahibini bulmayacaktı nede olsa. Yaz dök içini. Ama ikisi de sahibine ulaştı çok şükür.
Hiç ummadığım bir anda annemi buldum. Yaşadığını öğrensem de nerede olduğunu halam da bilmiyordu. Vicdan yoksunu babam yapmadığını bırakmamış ona da. Hem hapse düşmesine neden olmuş, hem de orada mahkumlardan birisine para vermiş anneme kötü davransın diye. Kaç defa yaralaranak hastaneye kaldırılmış. Tam bana kavuşacağı zaman da o kaza olmuş. Annene sarıldığı zaman ondan utanır mısın? Ben babamın yerine utandım. Yüzündeki yaranın mimarı bile babamdı. Hapiste tuttuğu kadın yapmış. Güzellik içtedir, dışta değil. Yüzü güzel olan nice insan vardır ki, yanında bir dakika bile duramazsın. Annem başkalarına göre çirkin olabilir, bana dünyanın en güzel kadını. Annem olduğu için değil, sevgisi, vefası ve güçlü duruşu için.
Almanya'ya gittiğimde, eve uğramadan hastaneye gittim. Kapının önünde öylece durdum içeri giremedim. 'Anne ben geldim' demek bu kadar zor olmamalıydı. Tam üç gün hastaneye gittim, ama kapıdan içeri giremedim. Meğer halam dayanamayıp gidip anneme her şeyi anlatmış. Bir defa hastanenin bahçesine girdim, Kapıdan içeri gireceğim arkamdan seslendi. Sabah kalkar kalkmaz dışarı çıkıp bahçede beni beklemiş. Anlamış yine kapıdan geri döneceğimi. Ben yine anneme gidemedim. Onun bana aksak adımlarla gelmesini izledim. Ben ogün orada hıçkırarak ağlamayı öğrendim.
Bir yanlış anlamanın nelere neden olacağını öğrendim. Bana dava açtı. Neymiş onun uzaklaştırma kararı aldığı kadın ile görüşmüşüm. Babasından bana kalan mirası istedi. Maddi manevi tazminat davası. Hoş dava onun değil benim lehime sonuçlandı. Hİç düşünmeden gittim dedemden bana kalan her şeyi, sadece bir ev hariç diğer her şeyi KİMSEV vakfına ve LÖSEV'e bağışladım. Dedemin yaşadığı evi bağışlamaya içim el vermedi. Mutlu anılara çok ev sahipliği yaptı orası.
Bir gün bir davada karşı karşıya geldik. Yaptıkları midemi bulandırdı. Aylar sonra da beni düğününe çağırdı. Neymiş, el alem ne dermiş. Bana ne. Gözünün içine baka baka gittim. Bu defa çok farklıydı. Acı vardı gözlerinde. Nedenini hiç anlayamadım. Onun aksine eşi çok iyi birisi. Ahmet'le hemen hemen aynı yaşta bir oğlu var. Hiçbir zaman bizi üvey gibi büyütmedi. Yeni doğum yaptığı zaman bana 'Gelir misin? Kardeşinle tanışmanı istiyorum' dedi. Gittim. Tedavi sürecinde de gitmiştim. Hamileliği zordu. Tedavi aldı öncesi.
Benim evden ayrılmadan önce söylediğim cümleler kulağına küpe olmuş sanırım. Benimle yaşamadığı her şeyi kardeşim ile yaşaması çok dokundu be Neva. Ben de çocuktum. Ben de koşup oynamak, babama sıkıca sarılmak istiyordum." Sessiz gözyaşları hıçkırığa dönüşünce kalkıp yanına oturup sıkıca sarıldım. Benim anne özlemi çektiğim gibi o da hala baba özlemi çekiyor.
"Şu an burada benim çocukluğumun geçtiği dedemin evinde kalıyor. Son günlerini burada geçirmek istemiş. Oysa bana hiç sormadı Deniz sen ne istiyorsun diye. Gittim anahtarı avucuna bıraktım. 'Yıllar önce beni evden kovduğun gibi ben de seni buradan kovarım. Hiç acımam da. Bunu yapmıyorsam, Güneş abla ve Kerem Asaf için. Benim babam ben 5 yaşındayken öldü sakın unutma.' dedim.
Şimdi mutluyum. Olmazlara inat sevdiğim yanımda, benim onu sevdiğim gibi o da beni seviyor. Annem yanımda. Büyümeyen çocuk yanım onunla büyüdü. Ama ben büyüyemedim. Benim öyle bir kapanmayan yaram var ki. Annemin gözüne ne zaman hüzün çökse benim canım iki kat daha çok yanıyor. Mimarını biliyorum çünkü. Bilmemeyi ne çok isterdim. Bir çocuk 'Annem değil babam ölseydi keşke' der mi? Ben yıllarca dedim.
Sen kendine yapma kızım. Kendini öyle bir duvarın içine kapatmışsın ki, etrafını görmüyorsun. Eminim bir sevdiğin yok. Herkes o değil, olmaz da. Bu bahçe içinde ne aşklara gebe. Benim kızım bilmiyor, Umut Ensar çocukluğundan beri seviyor. İçi gidiyor. Saklamak için kırk takla atıyor. Bir başkasını kızına yaklaştırmayan adam ona bir şey demiyor da, benim aklı kaç karış havada kızım onu görmüyor. Sen yapma. Etrafına çok dikkatli bak.
Her seviyorum diyene de aldanma. Sabır her şeyin ilacı kızım. Karşına seni gerçekten seven mutlaka çıkacak, o gün kapatma kendini. Bak bizim Şefika kapattı da ne oldu. Yine döndü dolaştı Enes abiye evet dedi. O kadar güzel sevdi ki, kapanmaz dediği tüm yaraların üzerine sevgisi ile yara bandı oldu. Onun hem deli dolu yanına ortak oldu, hem hüzün yanına. Çok nadiren Şefika diye hitap eder hatta. Hüzün yanım der. Hüznü ağırdı Şefika'nın. Şimdi böyle güçlü, sağlam duruyoruz ya, o adamların sevgisi bizim gücümüz oldu. Bırak gücü ile sana destek olan bir adam girsin hayatına."
"Yapamam Deniz teyze. Ben sevmeyi bilmiyorum. Babam çok güzel sevdi annemi. Ben annemde göremedim. Benim gözümde sevgiler sonsuza kadar değil mezara kadar, ve her erkek onun gibi alçak."
"Hiçbir sevda sonsuz olmaz. Eh mezarla biter mi? Hayır? Bazı sevdalar vardır tek seferlik olur. İkinci defa bir başkasını sevemez. Kalbini ilk sevdiğine teslim eder. Bazıları ise ikinci defa sever. Öyle sözde sevda da değil. Canı pahasına sever. O kişiden asılıdır. Yusuf hocam bir defa sevdi. Bir daha da bir başkasına o gözle de bakmadı. Asaf ikinci defa sevdi. İlk evlendiğini canı pahasına seviyordu. Onu kaybedince kendisi de kayboldu. Bir boşlukta savruldu. Oradan çıkaran da yine bir sevda oldu. Sakın kapatma kendini.
Hadi kalk bakalım. Burada sohbete dalıp öğlen bir şey de yemedik. Mutfağa gidelim de bakalım bizimkiler ne hazırlamış akşama."
"Ben eve gitsem ayıp etmiş olur muyum?" Sevgi sultana yemeğe geleceğim sözünü verdim. Beni bekleyeceğini iyi biliyorum.
"Olur mu öyle şey kızım. Yemek yiyelim bizimkiler bırakır seni. İtiraz yok hadi bir şeyler atıştırmaya. Seninle daha fazla aşk üzerine konuşmuyorum, o iş Şefika için çocuk oyuncağı. Öyle bir nakış nakış işleyecek ki, bir bakmışsın aşka aşık olmuşsun." Gerçekten farklı bir aurası var. Söyledikleri ruhuna işliyor.
Birlikte mutfağa indiğimiz zaman Yelda teyze ve Şefika teyze yemek yapıyor, Elif Mısra da onlara yardım ediyordu. Beni en çok şaşırtan ise kilerden çıkan Ahmet Musab oldu. Biz masanın bir köşesine geçip oturunca Elif Mısra hepimize çay doldurup bir kaç kurabiye çeşidi ve baklava koymuştu. İlk defa böyle bir baklava görüyordum.
"Garip garip bakma kız sevdiceğime, bana da küser sonra."
"Bu nasıl bir şey?" Hepsi kahkaha atıp bana bakıyordu. Yanlış bir şey mi söyledim?
"Utanma kızım. O Azerbaycan üsulü bir baklava. Biz alışkınız. Tadı efsanedir. onu yedikten sonra başka bir baklava yiyemiyorsun." Demek ki, o yüzden bana tuhaf geldi. Üzeri nakış gibi işlenmiş, çok ince katları vardı. Bunu yaparken yorulmuyorlar mı acaba? Küçük bir dilimi tabağa alıp tadına bakınca lezzeti ile kendimden geçtim.
"Aha bir aşk yaşayan daha çıktı." Hı o kadar kendimi kaptırdım mı ya?
"Efsane bir şey. Burada da yapılıyor mu peki? Giderken eve de alayım, Sevgi sultan da bayılır."
"Yok kızım, usta memleke gittiği için bir ay kapalı. Ben sana bir kap veririm götürürsün. Sağolsun çıraklar benim için bir günden bir ocağı açar yaparlar. Yarın bir tepsi gelecek. Evdekini sana koyarım." Aşık derken şaka yapmıyorlarmış. Gelen arama ile cevap veremedim. Annem beni neden arıyor acaba.
"Annem?"
"Kıı.. Kızım.." Oturduğum yerden ayağa fırladım. bir şey olduğu kesin.
"Ne oldu? O sana bir şey mi yaptı?" Bana yaptığı gibi ona da mı zorla dokunmaya kalktı? Yapar mı? Yapar.
"Biz hastanedeyiz." Ne? Başka bir şey duyamadan yığılıp kaldım olduğum yere. Babamı kaybettiğim anda hapis kalan korkum yine benimle birlikte. Ya şimdi annemi de kaybedersem?