Korku

1742 Kelimeler
‘'Kalbimin odacıkları o kadar karanlıktı ki, zifiri karanlıktan içeriye kimse adım atmaya cesaret edemiyordu.’’ Sabah uyandığımda her ne kadar bütün gece zar zor uyumuş olsam da uykumu almış gibi hissediyordum. Yine de güneş pencereden usul usul yüzüme vururken üzerimde tatlı bir yorgunluk vardı. Göz kapaklarımı hiç açmadan sonsuza kadar uyuyabilir gibi hissediyordum. Alperen’in yatağının içine olduğumu düşününce kendi kendime gülümsedim, kollarımı açıp esnedim. Belki de sonsuz uykuyu dileyecek kadar rahatlamış olmamın sebebi bu rahat yataktı. Alperen sadece uzak bir akraba olmasına rağmen bana verdiği ve hissettirdiği güven hissi ve huzur anlatılamazdı, hayatımın hiçbir yerinde kendimi burada olduğumdan daha güvende hissetmemiştim. Kaos ve şiddet yokken cennet sarmıştı her yanı ve o kadar güzeldi ki. Geriye kalan tüm hayatımı bu evde geçirebilirdim. Bu aydınlık duvarlar ve ısıtan güneş ışığının altında. Onu uzun zamandır tanıyordum, benim için bir yabancı değildi. Çocukluğumun onunla geçen kısımlarını düşündükçe belki de çok daha yakın olmalıydık diye düşünüyordum. Aramızı açan şeyler ikimizden de tamamen bağımsız şeylerdi. Aile kavgaları olmasa belki onunla aynı evi kalıcı bir şekilde paylaşır ve şimdiki duvarlarını yıkmayı başarırdım. Fakat Alperen'in duvarları şu an için yıkılması zor birer kule gibiydi. Yine de o kadar güzel bir yüzü vardı ki insan kızamıyordu bile. Düşündüğüm şeylerin hayaleti aklımda canlanınca kendime gelmem için gözlerimi kırpıştırdım. Bunlar yanlış düşüncelerdi. Düşüncelerimi bu yöne iten rüzgâr neydi onu bile anlayamıyordum. Alperen bile olsa bu kadar çabuk bağlanmamam gerekiyordu. Ne olacağı bile belli değilken kalmanın hayali de nereden çıkmıştı? Yatağın içinde oturur şekilde etrafıma baktım. Gece dikkat etmediğim ayrıntılarda iyice göz gezdirdim. Zevkli çocukmuş diye düşündüm, yüksek yatağı, duvarla aynı renk dolapları, koyu renk halısı. Odası oldukça güzeldi. Sade ve düzenliydi, Alperen’in kendisi gibi. Tek sorun, oda biraz ruhsuz ve sahipsiz görünüyordu. Bir iki fotoğraf dışında hiç anlamlı bir şey gözüme çarpmamıştı. Ne kadar süre öyle oturarak öylece etrafı izledim, öyle kaldım bilmiyorum, zihnim düşüncelerle doluydu ama birkaç vuruşla kapı çalındığında hemen ardında duyduğum ses beni düşüncelerimden çekip çıkardı. “Günaydın, uyandın mı?” Dağınık saçlarıma aceleyle düzen verip yanıt verdim. “Evet, gel lütfen.” dedim. Birkaç saniye bekledikten sonra kapı açıldı ve Alperen içeri girdi. “Uyuduğunu düşünmüştüm.” dedi, elbise dolabına doğru yürürken göz ucuyla bana baktı. Onun yatağının içinde olmak yanaklarımın kızarmasına sebep oldu. “Yeni uyandım.” dedim uykulu sesimle. Dolabın kapağını açtığında kısa bir süre içine baktı baktı ve sonra aklına bir şey gelmiş gibi dönüp çantalarıma baktı. Sabah haliyle karışmış saçları ve sinirli duruşu onu sempatik gösteriyordu. “Kıyafetlerin için yer ayırabilirim sanırım.” dedi. Kadife sesi, odanın içinde güçlü bir şekilde duyuluyordu. Dolabın içinden gündelik birkaç parça şey çıkarttı ve bana döndü. “Eşyalarımın karıştırılması sevmiyorum. O yüzden ikimizin kendine ait alanları olacak “ dedi. Yataktan ayaklarımı sarkıp kalktım ve kenarda bizi izleyen çantama baktım. “Aslında çantada da kalabilirler hiç problem yok “ dedim. “Dolapta ikimize de yetecek kadar yer var, problem olmaz.” dedi. Ben de omuzlarımı silkip teşekkür eder gibi baktım. Kalacağıma dair ilk sinyal buydu. Ufak bir yerleşme başlangıcı olarak anlayabilirdim. Yine de kendimi bu başlangıca kaptırmasam iyi olurdu. “Tamam, öyleyse ama çok küçük bir alan eminim yeterli olacaktır. Zaten çok fazla şey almadım yanıma.” Kelimelerim fazla kibar gelmiş olacak ki dudaklarında beliren bir kıvrım gördüm. Gülümseme şekli de onun gibi gizem doluydu. “Nasıl istersen. Ben çıkacağım, öğlene doğru gelirim” dediğinde yatağın yanında duran saate baktım. Saat 10 olmuştu bile ve dışarıda sabah yağmur başlamıştı… “Ben gelene kadar sen giysilerini yerleştirebilir misin?” dedi dolaptaki giysileri göstererek. Tereddütlü bir an baktım ama halledebilirdim. “Giysilerimi nereye koyacağım” diye sordum. Küçük bir çocuk gibi çıkmıştı sesim. Bir süre etrafına baktı, siyah gözleri dolabın orta kısmındaki alanı buldu ve dolabın sağ kısmını işaret etti. “Şurada bazı yazlıklar var. Onları çıkar. Büyük bir alan zaten. Senin eşyaların oraya sığacaktır. Sonra yazlıkları yatağın altında duran kutular var oraya yerleştirebilir misin?” talimatları verirken onu izliyordum. Konuşurken boynunda çıkan belli belirsiz damara bakıyordum. Onu erkeksi gösteren küçük detaylar kendi hemen belli ediyordu. Kutu mu? “ diye sordum merakla Alperen’e bakarak. “Neden kutu?” diye sordum. Kocaman dolap varken kutuya koyma amacını çözmeye çalışırken bana baktı. “Yardım kuruluşu için göndereceğim.” Ddedi. Kısa bir süre gözleri üzerimde gezindi ve son kelimelerini söyleyip kapıdan çıkıp koridora girdi. “Biraz yalnız kalacaksın ama mümkünse bu havada dışarı çıkma, dünden sonra hasta olma ihtimalin yükselir.” Ardından bakarken gülümsedim kendi kendime. Demek yardım için kendi giysilerini bağışlıyordu. Ne kadar ciddi bir görüntüsü olduğu önemli değildi, içindeki küçük çocuğu görebiliyordum. En azından insanlardan sakladığı bir yanı vardı bunu görebiliyordum. Dediği gibi yazlıkları kutulara yerleştirirken gözüme hepsinin yeni oluşu takıldı, bazılarının etiketi bile üzerindeydi. Muhtemelen onun için böyle şeyler basit ve önemsiz birkaç iyilikti. Hatta belki bunu iyilik olarak bile görmüyordu ama benim için çok önemliydi. Alperen diğerleri gibi değildi, her ne kadar oldukça ışıltılı bir hayata sahip olabilse de o bütün bunları kenara itiyordu. Gösteriş içinde yaşamayı seven zengin aile çocukları gibi değildi. Hep sıradanlıktan yanaydı ve sanırım en sevdiğim yanı buydu. Ailesinin yanından ayrılıp kendisi için aldığı bu küçük ev bile her köşesiyle bunun bir kanıtıydı. Küçük bir evdi ve içinde sakin, huzurlu bir atmosfer saklıydı. O gittikten sonra banyoya girip sıcak bir duş aldım. Buharlı banyonun içinde saçlarımı yaptıktan sonra beni sıcak tutacak şeyler giydim ve karnımın açlık ilanından sonra mutfağa gittim. Dışarıdaki yağmur sesi camlara vurarak yavaş yavaş artarken buzdolabını karıştırdım. Raflar, meyve ve sebzelerle özenle dizilmişti. Kendime bir tost yapabilirdim. Kapının zili çaldığında başımı dolaptan kaldırdım ve kolumdaki saate baktım. Öğlen olmak üzereydi, banyoda saçlarımla o kadar uğraşmıştım ki resmen saatler geçmişti. Alperen gelmiş olabilir diye düşünerek mutfaktan çıktım. Geleceğini bilsem ona da yiyecek bir şeyler hazırlardım. Kapıya yöneldiğimde evin içi oldukça sessizdi, sadece benim belli belirsiz adım seslerim duyuluyordu. Yağmur tüm şiddetiyle yağıyordu, Alperen ıslanıp hasta olmasın diye adımlarımı hızlandırdım ve hemen kapıyı açtım. Açmam ile birlikte kalbimin endişeyle atması bir oldu. Korku bedenime hücum ederken gözlerim irileşti. Karşımda görmeyi umduğum son kişi bana öfkeyle bakıyordu. Babam. Bakışları üzerimde dururken büyük bir tedirginlik seli doldurdu içimi, tüm düşüncelerim birden bire kapılarını çarpıp kilitledi. Ne yapacağımı bilmeden baktım sadece. “Kâinat?” dedi yüzüme öfkeyle bakarken. Sakalları iyice uzamıştı yorgun ve sinirli görünüyordu. Her zamanki haliydi, hep böyle öfkeli bakardı. ‘’Baba…’’ “Yaptığımız onca şeyden sonra bize karşılığını bu şekilde mi verdin?” Seçtiği kelimelerdeki amacı biliyordum, tek yapmaya çalıştığı beni kötü hissettirmekti. Senin için yaptık, her şey senin içindi, karşılığını böyle mi veriyorsun? Hep aynı yalan dolan, hiçbir şey yaptığı yoktu. Ne kadar kötü birer ebeveynler olduklarını o da en az benim kadar iyi biliyordu “Ben burada daha iyiyim baba.” dedim. Takındığım ifadesizlik beni bile şaşırtmıştı çünkü tüm hücrelerimde korkuyu fazlasıyla hissedebiliyordum. ‘’Burada kalacağım.’’ “Daha mı iyisin? Dalga mı geçiyorsun benimle!?” diye sordu, yükselttiği sesi yağmurun çığlıklarına karıştı. Arkasındaki yağmur hızlanarak devam ediyordu ama babamın öfkesi daha ağır basıyordu. Bu durum beni tedirgin ediyor, olacak şeyleri korkuyla beklememe neden oluyordu. “Hiçbir babanın çocuğuna vermediği onca şey verdim sana.” dedi üstüme gelirken. Parası vardı evet! Fakat bir süre sonra paranın hiçbir değeri kalmıyordu. Bir süre sonra tüm bu maddiyat insanı bıktırıyordu, samimiyeti ve sevgiyi alıp götürüyordu. Sevgi istiyordum her çocuk gibi. Şefkat ve yanımda duran bir ‘baba’ istiyordum, plastik pahal oyuncaklar bana göre değildi, ben ruhuyla hissetmek isteyen biriydim. Her şey para değildi, babamın bunu anlaması neden yıllar almıştı. “Hayır!” dedim başımı öfkeyle sallarken. “Seni yanımda hissetmedim hiç. Bana hiç babalık yapmadın ve şimdi gelip bana bu haksızlığın yapamazsın” Öfkelendi. Hep böyleydi zaten. Öfkeli, anlayışsız, sahte… “Bu nasıl bir saygısızlık böyle” dedi sesini yükselterek. “Nasıl bir kızsın sen? Nankör!” Ah tüm o kelimeler nasıl da ağzından çıkıp bana acımasızca vuruyordu. Bana söylediği her kelimeyi kendime yakıştırmaya nasıl da alışmıştım. O bana nankör dedi diye kendimi aylarca nankör gibi hissedecektim, tıpkı diğer yakıştırmaları da üstüme aldığım gibi. Babam öfkeli bakışlarını üstümden ayırmadan bir elini kapıya yasladı. “Annen gibisin sen de. Anlaşılan seni de hiçbir şey memnun etmiyor” diye devam etti. İçindeki nefreti iğrenç bir şekilde kustuğunda içimdeki bütün öfke ayağa kalkmıştı ve söyleyeceklerimde kendimi kontrol edebileceğim seviyeyi çoktan atlamıştım. “Bu hayatta gördüğüm en rezil babasın sen! Nasıl bir çocuğun olmasını bekliyorsun ki!!?” Ardından gelen tokat sesi ve sol yanağımdan yüzüme doğru yol alan keskin acı ile bir süre bekledim. İçimden yükselen hıçkırığı bastırmak istesem de gözlerimin dolmasını engelleyemedim. Hep böyleydi. Hep böyleydim. Biz hep böyleydik. Şaşılacak bir şey yoktu, alışmıştım. Birbirimize birbirimizin hiçbir şeyi değilmişiz gibi davranıyorduk. Çünkü birbirimizin hiçbir şeyi olamıyorduk. O babalığı yalnızca satın almak olarak görüyordu, ben de sevginin ne demek olduğunu bilmiyordum. Etrafta sadece yağmur sesi varken tokatın bıraktığı ses kulaklarımda yankılanmaya devam etti. “Böyle istediğin zaman gidemezsin” dedi bölerek. Yüzüne baktım, tam olarak göremeyecek kadar gözlerim dolmuştu. Hep bunu yapıyordu, artık çok sıkılmıştım aynı şeylerden. İstediği olmadığında vurmaya, kırmaya, bağırmaya başlıyordu. “Gidiyoruz” deyip kolumdan sertçe tuttuğunda tenime bıraktığı acı ile kendimi geri çektim. ‘’Hayır!’’ Beni dışarı sürükler gibi çıkardığında gözyaşlarım yağmura karışarak hızla dökülüyordu. İçimdeki tüm varlığım endişeyle ayağa kalkmış karşı çıkıyordu. Gitmek istemiyordum, bu sefer daha öncekinden daha kötü olacaktı biliyordum. “Gelmek istemiyorum, bırak!” diye bağırdım. Ne kadar yalvarmış olsam da kolumdan öylesine sıkı tutmuş ve çekiştiriyordu ki tüm kolum sızlıyordu. Saçlarım ıslanıp tenime yapışmayan başlamıştı. Soğuktu, çevrede bana yardım edecek kimse yoktu. Direnirken ağlamaya devam etim, aynı cehenneme döneceğim için içimdeki tüm umut kırıntıları ellerinde silahlarıyla intihara girişmişti. “Bıraksana gelmek istemiyorum!!” ‘’Ne istediğin umurumda değil, kafana göre yaşayamazsın!’’ Babam beni arabasına doğru sürüklerken kolumu çekiştirmeye devam ediyordum. İçimde koca bir tufan birikmişti. Oraya dönmek istemiyordum, annemin gittikçe değişen benliğin tanık olmak istemiyordum, hayatımın ellerimin arasından yitip gitmesine izin vermek istemiyordum. Burada kalmak ve iyileşmek istiyordum. Ruhumu temizlemeye ihtiyacım vardı, içimdeki karanlıkta daha fazla yaşayamazdım. Babama karşı debelenirken, aniden kolumun bırakılmasıyla ıslak zemine düştüm. Yüzüme vuran yağmura rağmen kafamı kaldırdım, kalbim deli gibi atıyordu. Alpereni görmemle içimdeki umutların ellerindeki silahları bırakması ve intihardan vazgeçmesi bir oldu. Tek umduğum beni babama bırakmamasıydı. Alperen, “Bu kızı bu saatten sonra hiçbir yere götüremezsin” dedi öfkeyle dişlerini sıkarak. “O benim kızım” deyince babama doğru bir adım attı ve aralarındaki mesafeyi kapattı. Aralarında oluşabilecek bir kavga ihtimali beni daha da korkuttu. “Şimdi mi aklına geldi kızın olduğu? Bunca zaman neredeydi aklın?” bu kelimeleri duyunca babamın gözlerinde şimşekler çaktığına yemin edebilirdim. Birazdan Alperen’in üzerine atlayacak gibiydi. Alperen babamın yanında daha yapılı duruyordu ve onun da vurmaktan geri kalacağını hiç sanmıyordum. Olduğum yerden ayağa kalkmış endişe içinde onları izliyordum. Aralarına girmeye hazırdım.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE