1.Bölüm

1894 Kelimeler
İnsan... Herşey seninle başlar, ve seninle biter.Nasıl bu kadar değerliyken, değersizleştirirsin kendini? Nasıl bir tek sende olan güzel duyguları kullanmayı unutursun?Vicdan, kalp, merhamet.. Kalbin nerde baba? Peki ya senin anne? Şefkatin nerdeydi?Neden ben 19 yıldır merhamet aradım hayatımın satırlarında.İlkbaharı izlediğim pencereden, açan çiçeklere bakıp iç çektim. Eğer aile aileyse, hergün bahar, ama eğer değilse hergün kıştı.Soğuk ıssız ve kurak bir kış..Herşey ne kadar güzel olursa olsun, aile temeldi.Ve temeli çürük bir binanın içi ne kadar da güzel olsa yıkılmaya mahkumdu. O yüzden köyde beni gören herkes bana acıyarak bakardı.Annem her ne kadar bedenimde ki yaraları kapasada ben dışarı çıkarken, herkes ruhumdaki yaraları görürdü. Ruh kanarsa eğer, göz yaşını herkes görür.. "Sen halâ hazır değil misin?" Duyduğum tiz sesle suratımı buruşturdum.Hiç kıpırdamadan dışarıyı izlemeye devam ettim.Benden istediğini alamadığında her zaman yaptığı gibi yapıp siyah saçlarıma asıldı.Garip birşekilde artık canım hiç acımıyordu.Belki de yaralar o kadar derin yerdeydi ki görünen yerler sızlamayı çoktan bırakmıştı. "O adamla asla evlenmem!" Dişlerimin arasından öfkeyle tısladığımda, parmaklarını saçlarımdan çekip çirkef bir edayla iki elini belinin yanlarına koydu."Senin fikrini soran oldu mu?" Gözlerine yayılan kötülüğün koyu rengi  artık beni şaşırtmıyordu.Bir anne de olmaması gereken herşey bu kadında vardı. "Beni neden sevmedin Anne?" Duygusuz suratında biraz merhamet aradım.Ama hayır..Bir evlada değil, normal bir insana duyulması gereken merhametin bile kırıntısı yoktu çehresinde.Dudağım titrediğinde göz pınarlarım sızladı.Ama akmadı...Sahi kaç yıl olmuştu ağlamayalı?on yada onbeş.. "Öldürürüm kendimi." Güldü.Kahkaha attı.Benim sadece bir filmin en kötü sahnesinde hayal ediceğim ürkütücü bir ifadeyle eğildi ve gözlerime baktı. "Öldürürsün demek..." Hiç düşünmeden başımı aşağı yukarı salladım. "Bunlar öyle insanlar ki Alin, senin kendini öldürmene bile izin vermezler." Korkmadım.Biran bile titremedi kalbim.Yıllardır zaten bir korku filmi içinde yaşıyordum.O yüzden cümlelerden korkmayı çok küçük yaşta bırakmıştım. "Kalk hazırlan.Yarım saat vaktin var." Yarım saat..Ne kadar da ölünesi bir zaman.. ******** İsmim dalga dalga havada yayılıyor, ve tatlı tatlı esen rüzgarla kulağıma ulaşıyordu.Hayatım gözümün önünden bir film şeridi gibi geçerken, kalmak için bir sebep aradım..Öyle değilmiydi aslında?Hayatına son vermeye karar veren herkes, aslında gitmemek için sebepler arardı.Bir psikiyatristin kitabında okumuştum.Henüz 17 yaşında bir gençkız kendisine gelmişti.Ve sürekli şu cümleleri kullanmıştı. "Ben ölmek istiyorum.Boşuna uğraşmayın intihar ediceğim." Doktor da onu anlamış ve anladığı dilden konuşmuştu.Çünkü ölmek isteyen hiç bir insan ölmek istediğini kimseye duyurmazdı.Aslında kız ölmek istiyorum derken, beni kurtarın bana engel olun demek istiyordu.Bazen hiç birşey duyulduğu gibi değildi.Aslında hislerimiz en çok da acılarımız biz farketmeden bir çok anlam yükler kelimelere.Sadece onları gerçekten duyucak birine, birilerine ihtiyaç vardır. Ben bulamadım.. Benim sesimi duyucak bir ailem olmadı.Kimsem olmadı.En yakın arkadaşım kimsesizliğim oldu. Şimdi çıktığım şu taburede, boynuma ipi geçirdiğim saniyeler de ne kadarda çok isterdim beni bu hayatta tutmak isteyen birilerinin olmasını.Hayatımın onlar için bir önem ifade edeceği birilerinin olmasını herşeyden daha çok isterdim sanırım. En büyük zenginlik aile..En büyük fakirlik ise ailesizlikti.. Son bir kez daha tabureye baktım.Artık yaşam olasılığı, beni kendisi yorulana kadar döven babamda değildi.Bendeydi.Zaten onu farkettiğim an ipleri eline almıştım.Annem ve Babam..Yüzümü buruşturdum iğrenen bir ifadeyle.Hayalimde bile bu sıfata layık degillerdi. Onlar garip bir şekilde hem beni öldüresiye dövüyor,  hemde ölmemden deli gibi korkuyorlardı.O karanlık geceyi anımsadım belki de karanlık gecelerimin sonsuza kadar sona ereceği şu dakikalarda.O adam beni o kadar dövmüştü ki nefes alamamış yığılıp kalmıştım.Bilincimin açık olduğu az sürede ise söyledikleri artık herşeyin değişmesine sebep olmuştu. "Ne yaptın sen!Şimdi onlara ne hesap vereceğiz?Öldürecekler bizi!" Bu cümmeleri duymak belkide artık hayatımın sonlanacağı zamanlarda kurtulmama sebep olmuştu.Ne kurtuluş ama…ölümle yaşam arası ince bir çizgi.Dünyadayken arafı yaşamak.Ne ölmek nede ölmemek esasında.Ölenlerin yaşamayı, yaşayanların ise ölmeyi arzu edeceği bir zaman çizgisine sıkışıp kalmanın derin  hüznünü yaşamıştım 19 senedir.Ve artık bilinmek istiyordum.Bende çoğu insan gibi yanılmış, varlığımın birşeyler ifade etmesi için yanlış yolu seçmiştim. Yaşamak için ölmeyi seçmiştim.. Derin bir nefes aldım.Ne kadar büyük nimetti aslında değilmi?Bir nefes için bile yaşanırdı aslında.Yoksa sen gitmemek için bahaneler mi üretiyorsun diyen iç sesime gülümsedim.Yaşı 19, yaşantısı son nefesini vermek üzere olan yaşlı bir kadın edasıyla. Hayır, ben bilerek gidiyorum.Bile bile gidiyorum…Kitapta okuduğum o cahil ergen kız gibi değil..Dünya aslında yaşanılası..Ama ben nankörüm.Kimseyi suçlamıyorum.Güzel şeyler çok esasında, ben ise baktım ama görmedim. Görebilmek insanın elinde, ama gözle değil gönülle bakıldığında. Belkide beni tekrar yaralamak için adımı haykırıp duran kadınla adama seslendim; “Ben gidiyorum.Zannedilen gibi siz vicdan azabı çekin diye değil.Vicdan azabı bile çekemeyin diye gidiyorum.Olurda birgün pişman olursunuz, beni görünce yaptıklarınız aklınıza gelir.Aklınıza bile gelmeden zamanın birinde sadece ufak bir yanılsama olarak hatırlayın beni.Pişman bile olamayın.Çünkü vicdan azabı insana verilen en büyük nimetlerden biridir.Ben sizi Rabbime havale ediyorum.Vicdan azabı, affın kapısıdır.Siz o kapıdan girmeyin, çünkü benim sizden intikamımı alacağım tek zaman hesap günü.Sizi orada,  onu bile çok görüp çöpe attığınız elindeki bebeğiyle küçük Alin bekliyor olucak.” Benim intikamımı çocıkluğum alıcak.. Sahi dünya ne zaman küçük çocukların anne ve babasından intikam almak için gün sayacağı yada günlerini bitirmeye karar vereceği acımasız hale gelmişti.Oysa aile yaşam sebebi olmalıydı.Aynı küçük Alinin hayalinde ki gibi..Kiminin şükretmeyi unuttuğu hayatı, kiminin hayaliydi sadece.. Dünya acımasız değildi, insanlar vicdansızdı. Tabure sallandı.Yaşamla ölüm arasındaki ince çizgiyi birkez daha hatırlattı.Benim zaten yıllardır o çizgide yaşadığımdan birhaber. Artık zaman gelmişti.Birazdan beni bulurlardı.Telaşlı seslerine bakılırsa varlığım onlara lazımdı.Kim bilir yine hayatlarında hangi boşluğu doldurtucaklardı zayıf bedenime tezat.Gözümden akan yaşlara şaşırdım.Oysaki yıllardır tutsaklardı.Anlaşılan onlar bile anlamışlardı vazgeşimi, artık hatrımı kırmış şakaklarıma doğru süzülmeye başlamışlardı. Son kez ayağımın altındaki hayatıma baktım ve gülümsedim.Gücüm aslında her zaman ne olursa olsun gülümseyebilmemden geliyordu.Çünkü gülümsemek dertsizlik değil, şımarıklık değil güçtü.Akıp giden yaşlar boynumdaki ipe doğru süzülürken artık gücümü kaybetmiş olmanın verdiği derin zayıflık hissi sardı her yanımı. Ve bir kez daha düşünürsem vazgeçiceğim hissiyle tabureyi ittim ayaklarımın altından. İşte şimdi anlıyordum az önceki aldığım nefesin değerini.Derin bir pişmanlık hissi her uzvuma yayıldığında meğer dünya ne kadar kalınasıymış diyen iç sesimeydi öfkem.Senin yüzünden hayatım ellerimden kayıp gidiyor.Sana kulak verdiğim, hayatımda senden başka dinleyeceğim kimse olmadığı için, senin her dediğini doğru zannettim.Çünkü insan en çok kimin sesini duyuyorsa ona inanır.Bende sana inandım.Peki şimdi ne yapmalıyım? Kapanmak üzere olan gözlerime inat gözlerimi kapamak istemiyorum. Artık boğazımdan geri dönen ve ciğerime ulaşmayan nefesler, saniyeler önce alabildiğim derin nefeslerin değerini hatırlattı.Geç kalınan bir şükür artık hiçbirşey ifade etmiyordu. Gözlerim yavaştan kapanmaya başladığında, en zor anlarımda en kötü gecelerimde rüyalarımda bana teselli veren kadını düşündüm.Anne diyordum ona her seferinde.Benim sesim, benim hislerim bu tanımadığım kadını anne olarak kabullenmişti.O kadar güzeldiki..Ve o kadar güzel kokuyordu ki..Hiç rüyalar kokarmı diye her seferinde benimle dalga geçen iç sesimi inandırmaya çalışırdım. Hatta çiçeğin adını bile biliyordum.Lavanta..Madem rüyalar kokmaz  ben nerden biliyorum bu altın saçlı kadının kokusunu?Hiç tanımadığım bir kadın, sanki en çok onu tanıyormuşum gibi hissettiriyordu sıcacık ve mahzun bakışlarıyla.. Şimdi karşımda gördüğüm hali hiçte rüyalardaki gibi sıcacık değildi.O Kadar öfkeliydi ki bana.Sanki en çok onun kızmaya hakkı varmış gibi.. “Nerde kaldın anne?” Neden geç kaldın? Artık sonlara geldiğimi hisssettiğim de, birden toprak koktu heryer…Uzun zamandır sadece yanık kokan ahırdan gelen koku, ölümü karşılıyordu. Bu farklı dedi iç sesim..Bu ölüm değil de yaşam gibi sanki.. “Ve o gün yaşam kucakladı Alin'i.Mutluydu genç kız yaşayacaklarından habersiz…Kapanmak üzere olan ve dünyaya veda ederken son gördüğü güzellik zannettiği deniz gözlerin, ona ne yaşatacağından habersiz..kendisini saran güçlü kollara sığındı..” Bazen sığındığın liman seni karanlık sulara atar..Güvenilir zannedersin ve bir zanna feda edersin güzel olan herşeyi. Ama hiçbir veda bu kadar kavuşulası değildi sanki..Bu kadar güzel kokmamıştı… ******* Günlerdir rüyasına giren kadına, ilk defa bu kadar yakın olmanın mutluluğunu yaşıyordu küçük Alin..Tanımıyordu..Kim olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu belki ama, sarıldığı anda hissettiği bu his, daha önce yaşamadığı birşeydi.O kadar güzel ve ulaşılmazdı ki yıllardır dünyada aradığını sanki farklı bir yaşam boyutunda bulmuştu. Hayaller, kimi zaman dünyayı daha yaşanılası kılar... Mis gibi kokusunu içine çekti.Sonra elanın en güzel tonunu taşıyan harelerine baktı.Bu kadının gözleri..Aynı kendi gözlerine benziyordu sanki.. "Sen kimsin?" Bu soruda geç kalmanın verdiği mahcubiyetle kollarının arasından çıktı.Dokuz yaşındaydı ama hiç bir zaman çocuk olamamanın verdiği olgunlukla karşısındaki kadına baktı.Ne kadar da güzeldi..Garip bir şekilde kendisine benziyordu.Yoksa Alin kafayı yemişte, dünyada ki anne boşluğunu, hayallerinde bu kadınla mı doldurmaya karar vermişti. Sonra kadın lavanta kokusunu en çok duyabileceği mesafeye kadar yakınına geldi.Yanağını okşadı.Sızladı şakakları..Darp edilmeye alışmış vücudu, böyle duygulara oldukça yabancıydı. "Benim küçük kızım.." Ben sizin kızınız değilim demedi.Diyemedi.. "Sabret tamam mı az kaldı kavuşmamıza.." Ölmüş olmalıydı Alin..Çünkü rüya kadar güzel bu kadınla ancak cennette beraber olabilirdi.Dünya bu güzel kadın için fazla karanlıktı. Sonra kadın doğruldu.Son bir kez daha baktı kendisine ve şakaklarına süzülen göz yaşlarını sildi.Gülümsedi.Alin'de gülümsedi.Kadının huzuru kendisine yansımıştı.Öyle degilmiydi zaten?Küçükler her zaman büyükleri taklit ederdi.En çok da anne babayı..Yıllardır ufak bir tebessüme bile yabancı çehresi sızladı.Yeni olan birşeyin verdiği kabullenmemişlik hissiyle tekrar eski haline döndü.Eski suratsız, tepkisiz haline... El salladı kadın küçük kıza ve arkasını dönüp gitti. "Anne!" Durmadı kadın... "Ne olur gitme..". Peşinden koşmaya başladı, ama kadın duymuyordu sanki onu. "Anne gitme!!" Güneşin ışıklarına doğru süzüldü kadın ve kayboldu.Nede çok yakışıyordu güneşe.Evi orası olmalıydı.Keşke Alinide götürseydi.Kışın yattığı yerde soba bile yoktu.Kim bilir kadının evi ne kadar sıcaktı.Hiç üşümezdi.. "Annee" Duymadı kadın.Duyuramadı sesini.. ****** "Annee" Küçük Alin'in sesi ne ara kalınlaşmıştı? Boğazımda ki yoğun ağrıyla öksürmeye başladığımda nefes almaya çalıştım.. Gözlerim sanki üzerlerinde tonlarca ağırlık varmış gibi açılmıyordu.Nerdeydim ben?En son hatırladığımla sıkıntıyla şakaklarımı sıktım. Ahırda intihar etmek üzereydim.. Odadaki dünyaya ait olamıyacak kadar güzel kokuya bakılırsa, belki de başarmıştım.Gözlerimi açmadan tekrar derin bir nefes çektim içime.Eğer açarsam sanki güzel bir rüyadan uyanacak, ve en son hatırladığım bu toprak kokusundan mahrum kalıcaktım.Bir nefes daha çektim. Ve bir nefes daha.. "Artık gözlerini açıcakmısın?" Duyduğum kalın ama belki de hayatım boyunca bir daha duymayacağım güzel sesle irkildim.Sanki bedeninde saniyeler öncesinde tonlarca ağırlık olan ben değilmişim gibi hızla yatakta oturur pozisyona geçtim.Yavaş yavaş gözlerimi açtığımda önce oldukça pahalı olduğu belli olan ayakkabılar girdi görüş açıma.Ütüsü muazzam, kumaşına belki de benim yıllarca çalışsam bile o parayı veremeyeceğim pantolon takip etti ayakkabıyı. Bu benim babam olucak o adam değildi..Oysaki ben az önceki duyduğum sesi bile yanılsama sanıp, gözlerimi açtığımda alkol içmekten çirkinleşmiş suratıyla onu görürüm sanmıştım. Yavaşça gözlerim yukarı tırmandığında onu gördüm.. Bu gözler, bu çehre..Derince yutkundum.Sessiz ve ıssız odada yutkunma sesim tiz bir çığlık etkisi oluşturdu. Baktım.Dilim tutuldu sanki..Bu his, bu sıcaklık, soğuk deniz harelerin odaya yaydığı garip atmosfer bana oldukça yabancı bir duyguydu. Hem yabancı, hemde sıcacık.. Oralarda bir yerde varlığını unuttuğum, ama en çok da bugünü beklemiş gibi, sabırsızca durmadan atan kalbimi sakinleştirmek için, elimi üzerine bastırdım.Telaşlı gözleri elimi buldu. "İyimisin? Kalbin mi ağrıyor?" Hiç birşey diyemedim.Adeta donmuştum.Bu sefer daha çok telâşlanıp, hızlı adımlarla aradaki mesafeyi kapatıp eğildi.Elini kalbime kontrol amaçlı koyduğunda derin bir nefes aldım.Bu güzel kokuyu saklamak istedim aslında her bir hücremde.Bana ait olsun benden başka kimse duymasın istedim. "Be-ben" Yakınlığının verdiği garip hisler tehlikeli gelmeye başladığında mesafeyi biraz olsun açmak için  geriye çekildim.Bu hareketimle bu sefer oda bir doktor edasıyla yoğunlaştığı kalbimden  gözlerini çekip başını kaldırdı. Baktı.. Garip bir melodi çalıyordu odada.En güzel şarkıydı bu.Adını  henüz bilmiyordum ama sanki ne  olduğunu bir ben birde o biliyordu.Bir tek ikimiz duyuyorduk. Deniz gözleri ne kadar derin bir okyanustu. Acaba içine girsem boğulurmuydum? Ne diyorsun sen?Daha ilk defa gördüğün adam hakkında.. İç sesimin haklı sitemiyle derin bir iç çektiğimde, utançtan yanaklarımın kızarmaya başladığını hissettim. Ela gözleri  yüzümde gezindi.Her bir zerremi ezberlemek ister gibi yoğundu bakışları.Daha çok utanıp yanaklarımın alev aldığını hissettiğim de ağzımı açıpta siz kimsiniz ben nerdeyim bile diyemiyordum. Konuşursam, bu güzel rüyadan uyanacak, ve o eve kâbuslara geri dönecektim. Ama o sanki bu büyülü atmosfere tahammül edemiyormuş gibi hızla ayaklandı.Beni baştan aşağı bir kez daha süzdüğünde zihninde yeni birşeyler şekillenmiş gibi yüzünü buruşturdu.Ve belki de en kötü şeylerin habercisi, yeni karanlıkların başlangıcı olucak o acımasız sözler döküldü dilinden.. "Seni ailenden satın aldım.O yüzden tek kelime etmeden hazırlan.Birazdan nikâhımız kıyılacak."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE