Bölüm 2

1498 Kelimeler
seksi bir elbiseli fotoğraf* Elbisem nasıl profesör? Çok seksiyim of. Beni sikmen için üzerine para verirdim. Ellerini çok güzel kullanacağından hiç şüphem yok. Ve dilini Aslında sen olman yeterli Aa yeni numaram güzel mi? Profesör: telefon sapığı mısın? Profesör: beni rahat bırak. Attığım fotoğraflara baksana bi ya Lütfen, rica ediyorum. Profesör: baktım? Ya sen gay misin? Neden böyle yapıyorsun? Profesör: uzaktan 16'lık coşkun gibi gözüküyorum sanırım? Profesör: ilk defa gördüğüm şeyler değil, daha iyilerini gördüm. İtiraf etmem gerekirse, bu çok kırıcıydı. Ama neyse görmemiş gibi davranabilirim. Profesör: umrumda değil Beni engellersen Engelleyecekmiş gibi duruyorsun. Tekrardan yeni numara alırım O yüzden boşuna engellemekle uğraşma. Profesör: manyak mısın kızım sen? Profesör: işin gücün yok mu senin? Benim işim de, gücüm de sensin Kurt bakışlım Gör bak ilerde beni çok seveceksin Görüldü. *** "Ulan teklifine şimdi!" Sinirle otobüs durağında ileri geri yürüyerek otobüsü bekliyordum. Bakışı, gülüşü, dokunuşu beni o kadar heyecanlandırmıştı ki, ciddi manada sevişelim demesini bekliyordum. Teklif diye sunduğu şey ise bir ay boyunca odasından, dersliğine ayakçılığını yapmamdı. Rektör oğluydu, zengindi, yakışıklıydı ve ne bekliyordum ki! Mesajlarda bile donuktu. Cins herif. Dün geceden beri kafayı yemek üzereydim, teklif diye sunduğu ayakçılıktan tutun mesajlarındaki tavrına kadar sinirden uyku tutmamıştı ve şimdi ise sıfır uykuyla tekrardan dersine gidiyordum. Siyah boğazlı badimin altına siyah bir şort etek giyerek üzerine açık kahve bir kaban attım. Ve boynuma birkaç tane kolye takıp, siyah bir bot giyerek kombinimi tamamlamıştım (Asil'in kombini)  Otobüs geldiği gibi kaptığım cam kenarıyla derin bir nefes aldım ve kulaklıklarımı kulağıma takarak jazz bir müzik açtım. Jazz herkesin zevkine hitap etmese de klasik müzikle, jazz müzik benim yaşama sebeplerimdendi. Yol boyunca şarkı dinleyerek yola bakmıştım ve en sonunda inmem gereken durağı göz hizama alarak ayaklandım ve otobüs durduğu gibi indim. Dersliğe doğru hızlı adımlarla yürürken ansızın, hızlı bir hareketle bileğimden tutularak geri çekildim ve telaşla bakışlarımı bileğimi tutan kişiye çevirdim. "Efendim?" Gözlerim gözleri ve bileğimi tutan elleri arasında mekik dokurken, dokunduğu bileğim köz dökülmüş gibi yanmaya başlamıştı. Yutkunarak, ne diyeceğimi bilmez hâlde boğazımı temizledim. "Asil, odamdaki eşyaları amfiye götüreceksin." Teklifi aklıma geldiğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Elleri hâlâ bileğimdeydi, sırtımı gererek derin bir nefes verdim. Hadi ama tek dokunuşla bu kadar kasılmam adil değildi. "Bir problem mi var?" Gözlerim elini yerleştirdiği bileğimi bulunca, bileğimdeki elini fark ederek hızla geri çekti ve bedenini bedenimden uzaklaştırdı. "Yok, hayır. Problem yok. Müsaadenizle eşyalarınızı amfiye götüreceğim." Gülümseyerek yüzüme baktığında, kalbimin sıkıştığını hissetmiştim. "Tabii gidebilirsin." Profesörün odasına girene kadar bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Uzaktan uzaktan bakacağına beni duvara yaslayıp öpmeye başlasa, sonra tutkuyla sevişmeye başlasak aslında daha güzel olabilirdi. Bu şekilde sadece utanmamı sağlıyordu. Kafada kurma şeklime göz devirerek, odasına göz attım. Her yer o kadar, düzenliydi ki bu durum dağınıklığımı hatırlayarak dudaklarımı birbirine bastırmamı sağlamıştı. Eşyaları antikacının değerli mallarından dekore edilmiş gibi duruyordu ve koyu kahve siyah tonlarında odasını dizayn etmişti. Eskiye ait milyon tane dekor bulunuyordu. Her yer kitap, eski ama değerli olduğu belli olan tablolar, biblolar, plak çalar ve plaklar odaya estetik bir hava katmıştı. Dışarıda görsem, asla zevklerinin böyle bir adam olduğunu düşünmezdim. Her yer onun kokusuydu, tüm havayı içimde soluyup dışarıya bırakmak istemediğinde yanaklarımı şişirerek pufladım. Ve plaklarına doğru ilerleyerek, ellerimi plaklarının üzerinde gezdirerek şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. That'll Be The Day, The Quarrymen "Oha," dedim inanmazca "Yanlış görüyor olmalıydım, dünyada sadece 25 tane kopyası olan ve binlerce dolara satılmış olan bir plak nasıl olur da onun odasında olabilir?" Ağzım açık bir şekilde dikkatlice plağa dokundum. "Muazzam" şaşkınlığımı gizleyemeyerek nutuk çektim. "İnanmıyorum, aşırı çılgınca aşık oldum. Ağlayabilirim şu an." Duygusal bir boşluk yaşayarak ciddi manada plaklarına aşkla baktığımda, iç çekmiştim. Müzik tarzı benimkine benziyordu, zevki... Bu durum kalbime daha da baskı uyguladığında gelen sesle irkildim. "İlgileniyor musun?" Profesör kollarını göğsünde birleştirmiş, kapı pervazına dayanmış bir şekilde gözlerini üzerimde gezdiriyordu. Kahretsin, ne zamandır buradaydı. Geldiğini hiç fark etmemiştim. Hızlıca plaklardan geri çekilerek, "Özür dilerim, eşyalarınızı kurcalamıyordum-" bana doğru adım attığında, koyu mavi gözlerinin içine bakarak histerik bir nefes verdim. Elim ayağım ciddi bir şekilde boşalmıştı. Yanıma attığı her adımda ufak adımlarla geriye gittiğimde, zorlukla hareket eden ayağımı burkarak dengemi kaybettim. "Dikkatli ol." güçlü ve damarlı eli belimi sertçe kavradığında ağlamak istemiştim. Hayatımda hiçbir insanı bu kadar arzulamamıştım. Bedenimi tamamen onun himayesi altına bırakmak istiyordum. Derin bir nefes vererek yüzüne baktım. Koyu mavi gözleri yüzümde gezinirken, bakışları eteğimin altındaki bacaklarıma kaydı. Boğazını temizleyerek belimi bıraktı ve önümde diz çökerek, ne önümde diz çökerek mi? bacağıma dikkatlice baktı. Kalbim maraton koşucuları gibi hızlı atarken, bacağıma dokunuşunda titredim ve ellerimle paltomu sıkarak sakinleşmeye çalıştım. Eteğimi hafifçe kasıklarıma bastırarak bir şeyi görmek istercesine hafifçe yukarı kaldırdığında, sertçe dövmemin olduğu baldırıma baş parmağını bastırdı ve sağa sola yoğurarak ayağı kalktı. "Yaramazsın." Şaşkınlıkla yüzüne bakıyordum, bana dokunuşları benim alev alev yanmamı sağlarken sertçe yutkundum. "Ne-?" Tek hareketle çenemi kavradı ve elini tekrardan belime yerleştirerek beni tamamen plakların olduğu duvara yasladı. "Profesör ne yapıyorsunuz?" Titrekçe derin bir nefes verdiğimde, göğsünden tutarak hafifçe ittirdim. Biraz daha üzerime eğilirse pek hoş bir durumla karşılaşmayacaktık. Boşta kalan eliyle telefonunu çıkarttı ve ona azgınlıkla attığım mesajları bana gösterdi. Siktir. "Bu nedir efendim?" Salağa yatarak konuştuğumda, garip bir bakışla beni susturdu. O an salağa yatıyormuşum gibi değil de gerçekten salak gibi hissetmiştim. "Atarken dövmeni gizleseydin bari" dudaklarımı birbirine bastırırken, alaycıl ses tonu kızarmamı sağlamıştı. "O ben değilim, bir tek benim dövmem yo-" lafımı bitirmeden çenemdeki elini sertçe sıktı ve susmamı sağlayarak yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Karşında çocuk yok, kimi kandırmaya çalışıyorsun?" Onun da benim gibi tüm vücudu kasılmıştı fakat tek farkla, dokunuşları benim kasılmamı sağlarken,onun vücudu sinirden kasılıyordu. Yüz ifadelerinden anlaşılıyordu. Sertçe gözlerimi yumdum, ve vücudumun her bir zerresinin istediği Adal'ı düşünerek alt dudağımı dişlerinin arasına aldım. Artık onun hayaliyle yaşamak oldukça güçleşmişti. Vücudumun bana sunduğu ikili içsel çelişkilerimden birini eleyerek, profesörün dudaklarına yapıştım ve beceriksiz bir şekilde onu öptüm. Hiçbir karşılık almayarak, geri çekildiğimde içimdeki korlanmış ateşi bastırarak, alevimi söndürebilecek mavi gözlerine büyük bir hayal kırıklığı ve umutsuzlukla bakmıştım. Benim yaptığım yanlış, onun davranışı ise doğruydu. Bir şey demeye hakkım yoktu fakat, gerçekten hayal kırıklığına uğramıştım. Kollarından kurtulacakken profesör dudağımı sertçe öpmeye başladığında her hücreme büyük bir şok dalgası yayıldı ve yüzümün komple kızarmasını sağlamıştı. Kahretsin, hayalimdeki o adam beni öpüyor muydu? Ellerimi beceriksizce yüzünde gezdirerek boynunda durdum. Belimdeki elini sıkıp, rotasını kalçama doğru çevirdiğinde sistematik hareketlerle kalçamı sıkıp bırakıyordu. Eli kasıklarımda sert bir darbeyle durduğunda, beni kendine çekerek tek hamlede paltomu soydu koltuğun üzerine attı ve dudaklarını boynuma gömerek boynumu sertçe emdi, dişlerini hafifçe boynuma gömerek, ufak dil darbeleriyle boynumu emmeye devam ettiğinde nabzımı fazlasıyla yükselmişti. Kafasını boynumdan geri çekerek, dudaklarımızı birbirine yakın tutarak yüz ifademe baktı ve elini eteğimin altından kasıklarıma bastırarak, elini tamamen vajinama oturttu ve yavaşça okşamaya başladı. "Ah.." kendimi tutamayarak inledim ve gözlerimi sıkıca yumup başımı duvara yasladığımda, elinin ritmik hareketleri külodumun üzerinde hızlanıyordu. "Şimdiden ıslandın mı?" Muzhip bir şekilde gülümseyerek kulağıma fısıldadığında, boynuma doğru titrek bir nefes vererek kulak mememi ısırdı. Her dokunuşunu usta bir işcilikle işliyordu sanki, her dokunuşundan bir önceki dokunuşu bedenime kazınıyordu. Bedenimi duvara yalpalayarak sürdüğümde, külodumun üzerindeki eliyle, külodumu araladı ve çıplak vajinamda uzun ince parmaklarını gezdirerek sağa sola dairesel hareketlerle klistorisimi hızla okşadı. İnlememi tutamayarak sertçe inlediğimde profesör boşta kalan elinin 2 parmağını ağzıma sokarak dilimi sertçe bastırdı. "Uslu kız ol." Ağzımdaki parmağını yaladım, ve hafifçe ısırıklar bırakarak sertçe parmalarını emmeye başladım. "Siktir," tahrik olmuş bir şekilde klistorisimi okşayan elleri durmuş ve gözlerimin içine bakarak, ellerine uyguladığım muammeleyi büyük bir açlıkla izlemişti. Konuşmadan parmaklarını emmeye devam ettim, parmak uçlarına doğru sertçe bastırdım. Ve başımı dairesel hareketlerle döndürerek dişlerimi hafifçe parmağına sürttüm. Sertçe yutkunarak ağzımdaki parmaklarını damağıma bastırdı ve boşta kalan elleriyle gömleğinin ilk üç düğmesini hızla açtı. Gözlerim ereksiyon hâlindeki penisine kaydığında, sertçe yutkundum ve elimi siyah kumaş pantolonunun üzerinde gezdirerek pantolonu üzerinden sertleşmiş erkekliğini okşadım. Boğazından çıkan hırıltılı inleme, beni bin yerimden bıçakladığında. İlahi derecesindeki sesi onu daha da arzulamamı sağlamıştı. Sertleşmiş erkekliğini bana bastırdı ve elini göğüslerim üzerinde gezdirerek sert hareketlerle kavradığı göğsümü yoğurmaya başladı. Alaylı tavırla geri çekilerek, dudaklarını birbirine bastırdı. "Tamam, göğüslerin güzelmiş" sanki bana değil de kendine karşı bir itirafta bulunmuştu. "Aslında, uzaktan 16 yaşındaki coşkun gibi gözükmüyorsun." parmakları hâlâ ağzımdayken zorlukla konuşmaya çalıştığımda, buğulu garip sesime utanmazca gülümsedi. "Ne dedin?" Parmaklarını daha sert bir şekilde boğazıma gömdünde sustum ve bakışlarımı iğrenç bir şekilde yüzünde gezdirdim. Tepkimi beklemeyecek olacaktı ki, bu sefer sesli bir şekilde gülmüştü fakat eski ciddiyetine geri dönerek baskın bir ses tonuyla otoriter bir şekilde konuştu. "Sana, 'Ne dedin?' diye sordum." Sertçe yutkundum, gözlerimi şaşkınlıkla aralayarak yüzüne baktım. "Uzaktan 16 yaşındaki coşkun gibi gözükmüyorsun." Parmaklarını ağzımdan çekerek, elini çeneme yerleştirdi ve yaş parmaklarını yüzüme yaslamadan havada bıraktı. Ve avuç içini tamamiyle çeneme yaslayarak, baş parmağını dudağımın üzerine bastırdı ve sertçe okşayarak geri çekildi. Kolundaki saatine baktı ve kaşlarını çatarak alnını ovuşturdu. "Üzerini düzelt amfiye git, peşinden geleceğim." Yakasını düzelterek konuştuğunda ona onay vererek, duvardan sıyrıldım üzerimi düzelttim ve paltomu giydim. Odasından çıkmak üzereyken bileğimi sertçe tuttu ve emir verircesine konuştu. Yüzü biraz öncekinden tamamiyle farklıydı, tekrardan duvara bakıyor gibi bakıyordu. Hayal kırıklığıyla gözlerinin içerisine baktım. "Bu odada yaşananlar, bu odada kalacak. Eğer bir kişinin ağzından, bir kelime duyayım; o zaman senin bu okulda bir yerin olmayacak." Kaşlarını çattı ve alayla gülümsedi. "Hatta hiçbir okulda yerin olmayacak."
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE