Gecenin karanlığını sokak lambaları aydınlatırken genç adam tam olarak ne beklediğini bilmiyordu. Ama beklediği görüntünün karşısında ki görüntü olmadığına da emindi. Asya spor bir kıyafetle Mete'nin karşısında dikeldiğinde genç adamın yüzündeki hayal kırıklığını fark etmiş ama bir şey söylememişti. Mete karşısında ki kızın özenle hazırlanmasını beklerken sıradan arkadaşıyla yemeğe çıkacak gibi giyinmesine inanamamıştı. Şuana kadar çıktığı kızların saatlerce hazırlanmasına, baştan çıkarıcı kıyafetler giymesine alışıktı ama buna asla!
Yüzüne takındığı gülümseme ile genç kızı selamlarken Asya da ona aynı şekilde gülümseyerek kendisi için açılan arabanın kapısına yönelmişti. İkili gecenin keyfini çıkarmak için yola koyulurken kendilerini izleyen gözlerden habersizdi. Mete arabanın direksiyonuna geçerken bir elini pencereden çıkararak arkadan kendilerini izleyin arkadaşlarına 'tamamdır' işareti yaparak yoluna devam etmişti.
Saatler sonra otele geri döndüklerinde Mete ve Asya'nın yüzü gülüyordu. Genç kız daha önce bu kadar güzel vakit geçirdiğini hatırlamıyordu. Yanında ki adamın eğlenceli olduğunu kabul etmek zorundaydı. Ertesi gün birlikte vakit geçirmek için sözleştikten sonra Mete eğilerek genç kızı öpmek istemiş ama Asya hızlı davranarak yanağını çevirerek bu manevrayı engellemeyi başarmıştı. Yüzü utançla kızaran genç kıza şaşkınlığını belli etmemeye çalışarak gülümseyen Mete genç kızın otelin kapısından içeriye girmesini izledikten sonra başını çevirerek az önceki olayı birinin görüp görmediğini anlamak için etrafına bakınmıştı.
Genç kız tarafından bu şekilde geri çevrilmek başına ilk kez geliyordu. İki elini birbirine sürterken yanına biten iki adama gözlerini dikmişti. Alaycı bir şekilde gülen adamlardan biri "Bu kez olmadı ha?" dediğinde Mete arkadaşına aynı alaycı şekilde bakarak "Daha değil, onu korkutmamaya çalışıyorum!" dediğinde iki arkadaşı da gülmeye başlamıştı. Mete ise onlara sinirlenerek arabasına doğru ilerleyip ikiliyi arkasında bırakmıştı. Genç adam iyice hırslanmıştı. Muhakkak hedefe varmalıydı. Ertesi gün ve ondan sonraki günler tüm vaktini genç kızla geçiren Mete, Asya'nın kendisinden hoşlanmaya başladığını anlayınca son vuruşu yapmaya karar vermişti. Genç kızın ülkeden ayrılmasına dört gün kala elinde bir yüzükle karşısına dikeldiğinde Asya ne söyleyeceğini bilememişti.
"İlk görüşte aşka inanır mısın? Asya benimle evlenir misin?" Asya kısa bir duraksamanın ardından ne söyleyeceğini bilemez bir şekilde heyecanla kendisinden cevap bekleyen adama bakmıştı. Mete Asya için o kadar ulaşılmaz geliyordu ki şuanda kendisine evlenme teklifi yaptığına inanamıyordu. Onunla geçirdiği günlerin bitmesini istemiyordu. İlk kez tam anlamıyla mutlu olduğunu, kendisi gibi davrandığını hissediyordu. Mete'nin yanında tamamen kendisi olabiliyor, onunla istediği gibi iletişim kurabiliyordu. Yeni heyecanlar, yeni arzular ve mekan değişikliği ile içindeki hislerin aşk olduğuna inanmaya başlayan genç kız ne düşüneceğini bu soruya nasıl karşılık vereceğini bilemiyordu. Düşüneceğini söyleyerek onun yanından ayrılırken odasına girdiğinde arkadaşının asık yüzü ile karşılaşmıştı.
"Ne oldu Çiğdem?" Çiğdem arkadaşına bakarak iç çekmişti.
"Bu şekilde olmasını hayal etmemiştim. Sen yoksun ve ben çok sıkılıyorum." Asya onun sözleri ile üzülmüştü. Arkadaşını yalnız bıraktığı için suçluluk hissederken Çiğdem'in "Asma yüzünü biliyorsun sana ben söyledim Mete ile vakit geçirmeni. Kafanı dağıtmanı istemiştim."
"Öyle bile olsa seni yalnız bırakmamalıydım."
"Abartma Asya, sadece güzel vakit geçirmeye bak."
"Bilmiyorum Çiğdem, galiba iş ciddiye biniyor." Çiğdem arkadaşının sözleri ile duraksamıştı. Heyecanla "Ne oldu, yoksa sana bir şey yapmaya mı kalktı. Onu ellerimle boğarım..." Çiğdem oturduğu yataktan kalkarak kapıya yöneldiğinde Asya arkadaşının önünü kesmişti.
"Öyle bir şey olması Çiğdem, sadece bana şey..."
"Sana ne? Ayyy delirme beni Asya konuşsana..." Asya utanarak yüzünü aşağıya indirmişti. "Bana evlenme teklifi yaptı...."
"Ne yaptı dedin?"
"Duydun, bana evlenelim dedi..." Çiğdem şaşkınlıkla genç kıza gözlerini büyüterek bakıştı.
"Sen ciddi misin? Peki sen ne dedin? Yani onu seviyor musun? Kabul edecek misin?" Çiğdem'in soruları ardı ardına gelirken Asya onun nefes almasını bekliyordu. "Ben bilmiyorum, çok ani olmadı mı?"
"Aşk bazen hiç beklemediğin bir anda kapını çalar ve senin elinden bir şey gelmez. Teklif ettiğinde ne hissettin Asya?"
"Ben önce inanamadım. Nasıl inanabilirim ki? İlk kez bu şekilde bir şey hissediyorum. İçimdeki her neyse çok yoğun bazen nefes almamı zorlaştırıyor. Ne yapacağımı, onun yanında nasıl davranacağımı bilmiyorum. İlk günkü rahatlığım uçup gitti. Şimdi sadece onun gözlerine bakmamak için uğraşıyorum.."
"Ay sen aşık oldun..."
"Hayır olmadım.."
"Oldun, inkar etme..." Asya arkadaşının kararalı bir şekilde yaptığı vurgulamayla elleriyle yüzünü kapatmıştı. "Oldum galiba ama bu çok ani. Biz olmaz, yani nasıl olsun. Ben biz farklıyız."
"Farklı olan ne?"
"O burada yaşıyor ben Türkiye'de. Üstelik ailemden uzakta yaşayamayacağımı sende biliyorsun."
"İyi de Mete İstanbul da yaşadığını söylememiş miydi?" Asya arkadaşına gülümseyerek bakarken başını sallayarak onu onaylamıştı. Nereden bilecekti ki Mete'nin sene de bir kez o da abisinin zoruyla Türkiye'ye sadece babasının mezarına gelip kısa bir süre kalıp yeniden doğup büyüdüğü Amerika'ya döndüğünü. Hayaller toz pembe olunca tozu çok çabuk uçup gidiyordu. Kendi hayallerinin de bu şekilde uçup gideceğinden habersiz ertesi gün aşık olduğu adama 'evet' demişti.
***~~***
Büyük maun masanın üzeri dağılan dosyalarla kaplanmıştı. Başını o dosyalardan kaldırmayan kuzguni gözler odasının kapısı açıldığında gelen kişiye dikilmişti. Eliyle odanın kapısında beliren kişiye 'gel' işareti yaparken yeniden dosyalara başını gömmüştü.
"Ne oldu Alex?" odanın kapısından içeriye giren uzun boylu, kumral saçlı adam bir koruma olabilecek yapıda ki vücudu ile genç adama yaklaşıyordu. "Melih bey, size istediğiniz dosyayı getirdim." Melih başını kaldırmadan dosyaları masanın üzerine bırakmasını istediği adamın hala başında dikeldiğini görünce yeniden başını kaldırarak sorar gözerle adamına bakmıştı.
"Bir sorun mu var Alex?"
"Şey efendim, dosyaya baksanız iyi olacak." Melih tek kaşını kaldırarak adamına bakarken başını iki yana sallayarak sıkıntıyla nefes almıştı.
"Bu sefer ne yaptı?" Alex iki elini yana açarak patronuna bakmıştı. Melih'in dosyayı incelemesini dikkatle izlerken patronunun hiçbir tepkisini kaçırmamaya çalışıyordu.
"Müze, hayvanat bahçesi, lunapark!" Melih tek kaşını havaya kaldırarak "Ne oldu, çocuk bakıcısı mı oldu bizim ki?" Alex patronunun sözlerine gülmemek için kendisini zor tutmuştu. Pahalı tercihleri olan kardeşinin bir haftada yaptığı harcamalar genç adama tuhaf gelmişti. Son dosyaya bakınca ise yüzündeki alaycı ifade tamamen yok olmuştu.
"Alyans mı? Mete alyans mı aldı?"
"Evet efendim, kardeşinizin son gezdiği bayan diğerlerinden biraz farklı. Yani ne bileyim..."
"Ne? Lafı uzatma da söyle..."
"Kardeşinizin etrafında alıştığımız kızlara hiç benzemiyor."
"Yani bu kez ciddi mi, kardeşimi yola getirecek bir kız mı?"
"Bunu bilmiyorum ama..." Alex'in duraksaması ile Melih yeniden bakışlarını genç adama dikmişti. "Bekletme beni Alex'te dilinin altında ki baklayı çıkar." Patronunun kızmaya başladığını hisseden Alex sonunda bir çırpıda konuşmuştu.
"Kız Türk!"
"Yani..."
"Şey buraya bir turla tatile gelmiş ve Mete beyle otelde karşılaşmışlar. Sanırım işin içinde Mete beyin arkadaşları da var." Melih son sözlerden hoşlanmamıştı. Mete'nin arkadaşları işin içine girince tüm düşünceleri değişiyordu.
"Şu kız hakkında bana tüm bilgileri topla ve bunu hemen yap. Yarın bilgileri masam da istiyorum."
"Peki efendim." Alex odadan çıkarken Melih oturduğu yerden kalkarak New York'un en büyük iş merkezlerinin en üst katında ki ofisinden manzarayı seyretmeye başlamıştı. Aşağıda ki insanlar karınca gibi görünse de güneşin batarken kırmızıya dönüştürdüğü ufuk çizgisi tüm sıkıntılarını alıyordu. Gökyüzünün kırmızıya bulanarak genç adama göz kırpması yeniden onu düşüncelere daldırmıştı.
"Acaba ne zaman adam olacaksın?" Babasına verdiği söz yüzünden kardeşinin tüm sorumluluğunu üzerine almıştı. Yirmi beş yaşında ki Mete'ye babasından büyük bir miras kalmasına rağmen tüm parasını iki yılda bitirmiş ve Melih'in sırtından geçinmeye başlamıştı. İki kardeşe de babaları tarafından eşit miras bırakırken biri tüketmeye diğeri ise mirasını büyütmeye odaklanmıştı. Aralarında ki beş yaşa rağmen Melih her zaman olgun ve çalışkan olan, Mete ise her zaman ailenin şımartılanı olmuştu. İki kardeş gece ve gündüz kadar farklıydı.
Melih'in babası Mete'nin annesi ile evlendiğinde genç adam beş yaşındaydı. Amerikalı olan üvey annesi her zaman kardeşini şımartırken fark etmeden Melih'in üzerine bir baskı uygulamıştı. Belki kötü davranmıyordu ama Melih'e sevgi gösterdiği de pek söylenemezdi. Sonunda kadın ölünce Mete'ye annesinin yokluğunu hissettirmemeye çalışmıştı. Annesiz olmayı dört yaşında annesini kaybeden genç adamdan daha iyi kim bilebilirdi ki? Mete yirmi yaşında olmasına rağmen onu kanatlarının altına almıştı. Şuanda bu durumdan ne kadar pişman olsa da babasına ölüm döşeğinde verdiği sözü tutmak için yemin etmişti. Mete ile ilgilenecekti. Üç yıl önce ölen babasının mal varlığı oldukça fazlaydı. Buna rağmen Mete kendisine düşen payı iki yılda bitirmiş ve tüm mali harcamalarını abisine yıkmıştı. Melih bu durumdan hoşlanmasa da bir gün kardeşinin doğru yola geleceğine inanıyordu.
Genç adam her gün farklı bir kadınla vakit geçirirken miras yediler için mükemmel bir avdı. Para peşinde olan kadınlar için bulunmaz av olan genç adamın peş parası olmadığını öğrenen çok az kişi vardı. Düşüncelerinden sıyrılarak tekrar işinin başına döndüğünde iki gün sonraki iş yemeğine götürebilecek bir kız arkadaş bulmak zorunda olduğunu fark etmişti. Nitekim bu yemek eşliydi ve kendisi oraya kolunda bir bayanla gitmek zorundaydı. Bu durumlardan nefret ediyordu. Ne kadar ülkesinden, geleneklerinden uzakta yaşasa da babası ona her zaman ahlaklı olmayı nasihat etmişti. Annesinin güzel ahlakının kendisine geçtiğini söylediğinde ise genç adamın için hüzünle doluyordu. Artık annesinin yüzünü hatırlamıyordu. Elinde ki eski fotoğrafta olmasa annesinin yüzünü iyice unutacaktı. Masasının çekmecesini açarak annesi ve babasının eski siyah beyaz fotoğrafını eline almıştı. Kardeşi yüzünden sevdiği bu fotoğrafı masasının üzerine bile koyamıyordu. Derin iç çekerek parmaklarını babasının eskimeye yüz tutmuş yüzünde gezdirirken "Neden bu büyük sorumluluğu bana yıktın ki? Senin oğlunla ne yapacağım baba. Artık yoruldum..."
Fotoğrafı yeniden çekmecesine koyarak yerinden kalkarak ceketini alıp kapıya yönelmişti. Bu günlük bu kadar yeterdi. Eve giderek dinlenmek istiyordu. "Sonia ben çıkıyorum, arayan olursa yarın arasın." Sonia patronuna hayran gözlerle bakarken Melih onun bakışlarına aldırış etmeyerek asansöre yönelmişti. Asansöre bindiğinde kapanan kapı ardında elini kravatına götürerek sıkıntıyla gevşetmeye çalışmıştı. Son birkaç gündür oldukça yoğun bir tempoda çalışıyordu. Bir yandan iş diğer yandan Mete, dinlenmesi gerekiyordu artık. Birkaç günlük tatil yapmayı bile ciddi ciddi düşünmeye başlamıştı. Sonunda garajın olduğu kata geldiğini belirten asansör zilini duyunca adımları seri bir şekilde lüks arabasına doğru yönlendirmişti. Biran önce dubleks dairesine ulaşmak istiyordu. Sorunları çözmeyi yarına bırakabilirdi. Arabayı seri bir şekilde garajdan çıkarırken Alex'in öğrendikleri karşısında ne denli çıldıracağından haberi yoktu.
***
Gökyüzünün karanlığına inat etraf o kadar aydınlıktı ki bazen gece ile gündüzü ayırt etmek olanaksız oluyordu. Arabasını şehrin en lüks semtlerinden birine sokarken içinin sıkıldığını hissediyordu. Evinin olduğu lüks apartmanın alt kısmında ki otoparka girerken güvenlik görevlisinin hafif başını sallayarak kendisine selam vermesini hafif el işareti ile alırken kendi park yerine arabasını yanaştırmıştı. Ağır hareketlerle arabasından çıkarken asansöre doğru ilerlemeye başladığında arabasını uzaktan kumanda ile kilitlemişti. Asansöre bindiğinde ise günün yorgunluğunu yeni yeni hissetmeye başlamıştı. En son kattaki dairesine geldiğinde ise kaybettiği huzur yeniden içine yerleşmişti. Kapının açılması için şifreyi girerken aklına birden kardeşi geldi. 'Acaba ne yapıyor, yine kiminle?' diye düşünmeden edememişti. Bıkkınlıkla derin nefes alırken kendisini evinin huzurlu ortamına bırakmıştı.
"Benekli, neredesin?"
Genç adam etrafına bakınarak ev arkadaşını aramaya başlamıştı.
"Yine mi kaçtın, kapının kilidini sıkıştırsam iyi olacak. Benekli..." kapıları açık olan odaları dolaşırken etrafta kırılma sesi olup olmadığını duymaya çalışıyordu. Yatak odasına girdiğinde aradığını orada bulamayınca ikinci salona girmişti. Burası Amerikan tarzı mutfakla birleştirilmiş iki oda büyüklüğünde ve oldukça sade döşenmiş bir ortamdı. Ortamın sadeliğini sadece salonun büyük terasa çıkan kocaman cam kapılar bozuyordu. İhtişamın verdiği her türlü görüntüyü gözler önüne seriyordu. Teras kapısının açık olduğunu görünce öfkeyle bu güne kadar ağzından çıkarmadığı bir küfür savurmuştu. Hızla terasa çıkarken "Benekli!" diye seslendi. Sesinden korkusu hissediliyordu. Ama kulaklarına dolan "Sürpriz!" sesi ile derin bir nefes alarak büyük terasta olan sallanır koltuğun direğindeki arkadaşını görmüştü. Başını iki yana sallayan genç adam kolunu uzatarak arkadaşını kendisine doğru çağırırken hayatta tek şefkat gösterdiği varlığın kolunun üzerine konmasını beklemişti. Benekli babasından kendisine kalan ve yıllardır arkadaşı olan büyük geveze bir papağandı. Uzun kuyruğunda ki yeşil ile sarı renklerin boynunda ki renklere ters bir uyumu vardı. Yaşlanmaya başlayan papağan genç adam için çok önemliydi. Teras kapısını açık görünce onun kaçmış olabileceği düşüncesi iliklerine kadar korkuyu hissetmesine neden olmuştu.
"Yine gaganla açtın kafesi değil mi?" Papağan genç adamın sorusuna cevap vermek için sesler çıkarmaya başladığında Melih hayvanın kendisi ile alay ettiğini alamaya başlamıştı. Şakacı kuş Melih'in omuzlarına tırmanırken gagası ile genç adamın saçlarını karıştırıyordu.
"Pis, pis..." Melih papağanıyla evin içine girerken tüm itirazlarına rağmen papağanını kafesine koymuştu.
"Çıkar beni..." Melih karşısında kızgın bir şekilde duran kuşa bakarken gülmemek için kendisini zor tutmuştu. Birden karşısındakini insan yerine koyduğunu fark edince yeniden kendisine kızmıştı. İş dünyasında düzgün arkadaş edinmek zor değil imkansız geliyordu genç adama. Mutfak bölümlüne giderek kendisine yiyecek bir şeyler ayarlarken diğer yandan kumandayı alarak en sevdiği şarkıcıyı dinlemeye başlamıştı. Rüya Çağlar'ın şarkılarını dinlerken kendi ülkesinde gibi hissediyordu. Kadının billur gibi sesi kendisinden geçmesini sağlarken papağanın da şarkıyı tekrarlamaya çalışmasına daha fazla dayanamayarak gülmeye başlamıştı. "Düğün mü yapacaksın?" Papağanın peltek bir şekilde belki de bininci kez dinlediği şarkıyı tekrarlamaya çalışması artık garip gelmiyordu.
~~~***~~~
Genç kız yanındaki adamın varlığını tüm duygularıyla hissederken mutluluğu en kuytu iliklerine kadar ulaştığını düşünüyordu. Çiğdem arkadaşının hülyalı bakışları karşısında gülümsemişti. Üniversite hayatı boyunca tanıdığı ve sonrasında Allah'ın bir lutfu olarak aynı şehre tayin olmaları onların bir arada kalmasını sağlamıştı. Üniversiteden sonra yine ev arkadaşı olmaya devam etmişlerdi. Aslında ailesinin evinin üst katında kalan genç kız birbirleri için her şeyi yapmaya hazır durumdaydı. Çiğdem ailesinden ayrılarak üniversiteyi okumaya gittiğinde okulun ikinci günü dolandırıldığını anlayarak sokakta kalmış ve Asya ile tanışmıştı. O çaresiz zamanında Asya onun en büyük destekçisi olmuştu. Çiğdem'i ailesinin evine götürdüğünde genç kızın ailesi Çiğdem'i bağrına basmakta hiç tereddüt etmediği gibi iki kızı üç katlı evin en üst katına yerleştirmişti. Ailesi Asya'nın kendisini daha iyi hissetmesi için onun üst kata yerleşmesini isterken tek düşündükleri kendileri için tüm hayatını düzenleyen kızlarına az da olsa özgürlük hissi tattırmaktı. Ailenin tüm ısrarlarına rağmen Asya sınavdan oldukça yüksek puan almasına rağmen anne ve babasını yalnız bırakmak istemeyip Türkiye'nin en iyi üniversitelerini yazmayı reddetmiş, bulunduğu şehirde üniversiteye yerleşmeyi garanti etmişti. Zaten aldığı puanla istediği bölüme rahatlıkla girebilirdi.
"Ee ne yapacaksınız şimdi?" Çiğdem'in sorusu ile ikilinin bakışları genç kıza dönmüştü. Mete atılarak "Nikahı burada kıyıp düğünü Türkiye de yaparız olur mu? Hem bu bizim için unutulmaz bir anı olur."
Asya mutlulukla gülümserken Mete elindeki içkisini yudumluyordu. Çiğdem ve Asya'yı gece gezmesine çıkaran Mete Çiğdem'i oyalaması için arkadaşlarından birini de çağırmak istemiş ancak genç kızın kati cevabı ile buna cesaret edememişti. Sonunda iki kıza kedisi eşlik etmek zorunda kaldı.
"Ailenden kimse yok mu Mete?" Çiğdem'in sorusu ile genç adam gerilmişti. Kendisini çabuk toparlayarak başını iki yana sallamıştı.
"Şuanda kimse yok, bir ağabeyim var o ada burada değil, iş işin şehir dışında."
"Onu da çağıracaksın nikah için değil mi?" Çiğdem'in sorusu ile genç adam içmekte olduğu şeyin boğazına takılmasıyla öksürmeye başlamıştı. Asya endişe ile yerinde doğrularak Mete'nin sırtını sıvazlarken Çiğdem dikkatle onu süzüyordu.
"Aslında onu çağırmayı düşünmüyorum, pek iyi anlaşamayız da." Asya bu sözlere şaşırmıştı. Yanında ki adamın kendisine ve arkadaşına olan sıcak kanlı davranışlar onun anlaşamayacağı biri olmasına imkan vermiyordu.
"Ağabeyinle neden anlaşamıyorsun ki?" Asya'nın sorusu ile genç adam gülümsemişti. "Aslında o benimle anlaşamıyor, nedense beni kıskanıyor gibi..." Asya yüzünü asarak genç adama bakmaya devam ediyordu. "Keşke benim de bir kardeşim olsaydı."
"Aaa ben ne güne duruyorum, ben senin kardeşin değil miyim?" Çiğdem'in sitemi ile yerinden kalkarak arkadaşına sıkıca sarılan genç kız gülümsüyordu. O anları kameraya çeken kişiden habersiz seyirlik pozlar verdiğinin dahi farkında değildi.
"Yapma bunu, sen benim en değerli hazinemsin." Bu kez Mete homurdanmaya başlamıştı. Asya iki kişi arasında gidip gelirken iki gün içinde evlenmeyi kararlaştırdıkları kararla geceyi sonlandırmışlardı. Asya acele etmek istemese de birkaç günü ülkeye geri dönmeleri gerekiyordu. İki genç kız odalarına çekilirken Çiğdem hala düşünceliydi.
"Sence de garip değil mi? Yani iki kardeşin birbirini kıskanması."
"Bilmem benim kardeşim olmadı ki hiç kıskanayım."
"Benim var ama onları hiç kıskanmadım, hatta annem en çok onları seviyor diye bazen seviniyordum bile..."
"Hiç kıskanmıyorsun Allah'tan, sözlerinde bile sitem var." Çiğdem kıkırdayarak yatağının üzerine atlarken arkadaşının gülümseyen yüzüne bakmıştı.
"İnanamıyorum, hayalini kurduğumuz şehirdeyiz ve sen... sen evleniyorsun." Asya da en az onun kadar heyecanla konuşmuştu.
"Evet, evleniyorum. Bunu asla tahmin edemezdim ama içim hiç rahat değil. Annemlerin de olmasını isterdim." Çiğdem hüzünlenen arkadaşının yanına giderek oturmuştu. Biraz tanıyorsa arkadaşını ağlamaya başlayacaktı ve kendisi de dayanamayarak ona katılacaktı.
"Hadi ama yapacağınız düğünde formalite bir nikah kıyımı da yapılır." Asya başını sallayarak onu onaylarken ayağa kalkıp yatmak için hazırlığını yapmaya başlamıştı.
~~~***~~~
"Oğlum abartmıyor musun bu sefer?" yanında ki arkadaşlarına haberi verdiğinde Mete'nin aldığı soru bu olmuştu. Mete umursamaz bir şekilde omzunu silkelerken "Boş ver, nasıl olsa işim bitince boşanırız."
"Bu kadar kolay değil o işler. Ya Melih duyarsa ne yapacaksın?" Mete ağabeyinin adını duyması ile elini havada sallayarak "Aman boş ver, nereden öğrenecek. Hem o şehir dışında o gelene kadar biz çoktan işi bitiririz." Arkadaşının onaylamayan bakışlarına aldırmayan genç adam elindeki içkisini yudumluyordu. Diğeri ise aylak aylak genç adamın kararlı oluşuna gülümsüyordu.
"O değil de bu kız diğer kız arkadaşlarına on basar be oğlum. O gözleri nasıl da güzel. Kocaman kocaman karşısındakine bakmıyor mu, bitiyor insan."
"Sözlerine dikkat et, bugüne bugün yengen olur." Arkadaşlarının sözlerine iyice kızan diğer adam yerinden kalkarak "Ben gidiyorum, bu işin içinde olmak beni rahatsız ediyor." Dedi.
"Aman git sen, kızı tavlayacağımı söylediğimde sende destek vermiştin ama..."
"O zaman kızın bir karakteri olduğunu, kendi doğruları olduğunu fark etmemiştim. Sırf onu yatağa atabilmek için bu kadar ileri gidebileceğini düşünemedim."
"Sen karışma, ben ne yapacağımı biliyorum." Adam daha fazla sinirlenmemek için yerinden doğrularak oradan ayrılmıştı. Mete arkasından kadehini kaldırarak "Doğrucu tavuk ne olacak." İki arkadaş gülerek onun arkasından bakmıştı. Geceyi nerede söndürecekleri ise henüz beli değildi.
~~~****~~~
"Kalk sabah oldu! Kalk sabah oldu..." Kurulu saat gibi aynı şeyi tekrarlayan sesi duyan genç adam başını yastığının altına gömmüştü.
"Sus benekli..." papağan genç adamı her sabah olduğu gibi uyandırmaya çalışırken Melih kulaklarında yankılanan tiz çığlık gibi sesi kesmek için kulaklarını tıkamaya çalışıyordu.
"Kalk sabah oldu! Sahip kalk sabah oldu!"
"Benekli sus artık, daha bir saat var!"
"Kalk sabah oldu!" Melih daha fazla dayanamayarak yerine doğrulurken elini kaldırarak "Bu gün seni salmayacağım, sus artık dırdırcı kuş." Papağan onu taklit ederek "Dırdırcı sahip, dırdırcı sahip..." diye tekrarlamaya başladığı sırada çalan telefonla genç adamın uykusu iyice açılmıştı. Ertesi gün hafta sonuydu ve rahat uyuyabilmek için papağanı diğer odaya koyacaktı. Papağanın kafesine suyunu koyarken başını okşamış ve onun en iyi çalar saat olduğunu düşünmeye başlamıştı. Uykusu ağır olan genç adamı kaldırabilen yegane varlıktı benekli. Gülümseyerek hala çalmakta olan telefonuna cevap verirken yüzü anında asılmıştı.
"Alex hemen uçağı hazırla!"
Acele bir şekilde hazırlanırken içinden söylenmeye başlamıştı. Bu kadarı da fazlaydı ve bu gidişe bir son vermesi gerekiyordu. Üzerini değiştirdikten sonra papağanına bakması için güvenlik görevlisine talimat vererek evden ayrılmıştı. Genç adamın şehir dışı seyahatlerinde papağanına bakan adam bundan hiç şikayetçi değildi. Hem eğleniyor hem de yüklü miktarda para alıyordu. Arabasına binerek hızla apartmanın altında ki garajdan çıkarken elleri direksiyonda kasılıp kalmıştı.
"Sonunda bunu da yaptığına inanamıyorum." Arabasını özel uçağının kalkacağı alana doğru sürerken öfkesi burnundaydı. Yaklaşık yarım saat sonra alana geldiğinde Alex'in kendisini beklediğini görmüştü. İki adam uçağa binerken eline tutuşturulan dosyayı yerine geçtiğinde açan genç adam ilk sayfada gördüğü fotoğraf karşısında duraksamıştı.
"Kız bu mu?" Melih genç kızın parlak gözlerinden yansıyan mutluluğu görünce dişlerini sıkmadan edememişti. Çenesi iyice kasılırken Alex konuşmasına devam ediyordu.
"Asya Öztürk, yirmi dört yaşında. Yeni öğretmen oldu ve bir turla Amerika'ya geldi. Ailesinin tek çocuğu..." Melih elini kaldırarak genç adamı susturmuştu. Başına müthiş bir ağrı girerken dosyada yazanları okumaya başlamıştı. Kızın ne sevdiğinden ne sevmediğine, gittiği ilkokul, ortaokul ve hatta bu zamana kadar olan erkek arkadaşlarına kadar tüm bilgisi dosyada yer alıyordu. Tertemiz bir genç kızın kardeşi ile ne işi olurdu. Para olmadığını umarak karşısında ki kocaman parlak gözlerin sahibinin hayal kırıklığı uğrayacağına üzülmeden edemedi.
"Nikah ne zaman?" Alex patronunun sorusuna karşılık ne söyleyeceğini bilememişti.
"Yetişebilir miyiz bilmiyorum efendim. Eğer trafik olursa biz gittiğimizde çoktan nikah kıyılmış olabilir."
"Lanet olsun, ne yaptığını sanıyor bu adam?"
"Efendim, dün arkadaşlarından biri ile tartışınca bizimkiler adamın yanına gitti. Kafası dumandı bu yüzden Mete beyin planlarını anlamakta hiç tereddüt etmedi."
"Ne planı? Mete bu kızla ne yapmayı planlıyor ki?"
"Sanırım bir iddiaya girmiş ve kızı elde etmek..." Melih daha fazla dinlemek istemiyordu. Gözlerini kapatarak sakinleşmeye çalışmıştı. "Daha hızlı gitmesini söyle..." Alex şaşkın bir şekilde patronuna bakarken sıkıntı ile "Efendim, biz uçaktayız..." dedi. Melih aklı karışmış bir şekilde dosyaları karıştırmaya, çekilen resimlere bakmaya devam ediyordu. Her kare de genç kızın aydınlık yüzünün daha masum çıkması öfkesini daha çok körüklemişti. Uzun siyah saçları gece karasıyla yarışabilirdi. Büyük gözleri ise karşısında ki kişiyi büyüleyecek derecede canlı ve parlaktı. Gülünce yanağında ki çukur genç kızı daha güzel yapıyordu.
"Keşke kaderin güzel olsaymış..." Uzun zaman sonra kendi topraklarından birini görmek genç adamı mutlu etse de bu şekilde karşılaşmış olmak üzüyordu.
~~~***~~~
Aynadaki görüntüsüne bakarken yüzündeki gülümseme biran olsun silinmemişti genç kızın yüzünden. Arkadaşı hayranlıkla genç kıza bakarken ıslık çalmaktan geri duramamıştı. "Harika görünüyorsun hayatım." Asya arkadaşının samimi sözlerine karşılık ona sarılmıştı. "Sen olmasaydın ben ne yapardım? Teşekkür ederim, umarım benim kadar mutlu olabileceğin birini bulursun." Çiğdem dudaklarını kıvırarak genç kıza bakarken kapının tıklatılmasıyla bakışları açılan kapıdan içeriye giren adama dönmüştü. Beyaz damatlık içinde Mete çok şık görünüyordu. Aynı şekilde Asya da beyaz bir elbise giymişti. Her ne kadar arkadaşı gelinlik giymesini istese de gelinliği düğünde giyeceğini söyleyerek onu ikna etmeyi başarmıştı.
"Hazır mısın?" Mete'nin sorusu ile genç kız gülümseyerek başını sallamıştı. Kendisine uzatılan kola girerek nikah salonuna doğru adım atarken hayatının ne denli değişeceğinden haberi yoktu. Sonunda masaya geçtiklerinde her şey çok hızlı gelişmişti. Genç kız ne zaman nikah memurunun soru sorduğunu ne zaman kabul ettiğini bile anlayamamıştı. Eline tutuşturulan evlilik cüzdanı ile hülyalı düşüncelerden çıkarken ayağa kalkan kocasına bakmıştı. Sanki dünyaya yeni gelmiş gibi ne yaptığını yeni fark ediyordu. Çiğdem arkadaşını tebrik ederken salona giren bir gölge dikkatini çekmişti. Öfkeli bakışları genç çiftin üzerine gezinen kişiye bakarken Çiğdem'in ağzı açık kalmıştı. Melih'in bakışlarında ki öfkenin farkında bile değildi. Asya yanında gülümseyen adamın yüzündeki ifadenin değişmesi ile onun baktığı tarafa bakarken yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
"Mete!"
"Mete!"
Aynı anda iki kişi genç adamın adını söyleyen iki kişinin gözleriyle buluşurken adamın sözleri ile Asya'nın yüzündeki gülümseme yavaş yavaş kaybolmuştu.
"Alex, hanım efendiye havaalanına kadar eşlik edilecek..."
***********