"Alex, hanım efendiye havaalanına kadar eşlik edilecek..." Asya ve Çiğdem şaşkın bir şekilde tanımadıkları genç adama bakıyordu. Mete ağabeyine öfkeli bir şekilde bakarken bir adım öne çıkmış ama Melih'in bakışlarını görünce yerinde kalmıştı. Elleri iki yana yumruk olurken Asya öne çıkarak "Sizde kimsiniz?" diye sorduğunda Melih'in baktığı kişiye gözlerini çevirince Mete ile karşılaşmıştı. Daha iki dakika önce evlendiği adamın gözlerindeki öfke genç kızın şaşırmasına neden olmuştu.
"Mete?" Asya gözlerindeki korkuyu saklayamıyordu artık.
"Alex sana söylediğimi yap, hanımefendiyi arabaya götür." Asya'nın yanına giden genç adam eliyle yolu göstererek "Gidelim..." dediğinde Çiğden hızla araya girerek "Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Mete ne demek oluyor bu bir şey söylemeyecek misin?" diye çıkmışsa da Melih kardeşinden bir tepki bekliyordu. Karşısında ki genç kızın gözlerindeki korkuyu gördükçe işi ezilmeye başlamıştı. İçinden 'Hadi bir şey söyle, bu nikah sahte değil söyle!' diye geçirirken Mete dişlerini sıkarak "Nasıl haberin oldu bu işten?" diye sormuştu. Melih başını iki yana sallayarak kardeşine arkasını dönüp baktığında Asya ve Alex'in yerinde durduğunu görmüş daha da sinirlenerek Asya'nın kolunu sertçe tutarak sürükler gibi oradan uzaklaştırmıştı.
"Bırakın beni, ne yapıyorsunuz?"
"Çok konuşmada yürü hadi..."
"Bıraksana beni..." Asya kolunu çekiştirmeye çalışıyordu. Çiğdem de araya girmek istemiş ama etrafında ki korumalar tarafından uzaklaştırılmıştı. Melih delici gözlerini Çiğdem'e dikerek "Bayanı oteline götürün, Asya hanım ülkesine dönüyor." Asya'nın gözleri korkuyla büyürken yeniden zorla götürülmeye çalışıyordu. Sonunda lüks arabanın içine sokulduğunda genç kızın iri gözlerinden yaşlar akmaya başlamıştı.
"Bırakın beni..." içli bir şekilde ağlarken Melih ıslak gözlere bakamıyordu. Elleri yumruk olmuş bir şekilde genç kızın yanına oturduğunda Mete'yi bu yaptığı için pişman edeceğine dair kendisine söz vermişti. Yanında ağlayan kızın hayatını alt üst ettiği için ondan hesap soracaktı. Telefonunu eline alarak geride bıraktığı Alex'i arayarak "Mete'yi de havaalanına getir!" dediğinde Asya'nın bakışları hızla genç adama dönmüştü.
"Bizden ne istiyorsunuz?"
"Biran önce bu ülkeden ayrılmanızı."
"Bakın biz daha yeni evlendik."
"Bu evlilik bir hataydı, bu evliliği unut." Asya şok olmuş bir şekilde genç adama bakıyordu. "Buna siz karışamazsınız."
"Elbette karışırım... Kardeşimin evliliğine elbette karışma hakkım var." Asya onun sert sözlerine karşılık yutkunmadan edememişti. Korku tüm bedenine yayılırken "Bana ne yapacaksınız?" diye çekinerek sormuştu.
"İki saat içinde uçağınız kalkıyor, burayı unutun, Mete'yi unutun."
"Ben... Ben..."
"Bakın eğer Mete'nin parasına tav olduysanız onun beş kuruşu yok. Giydiği çorabın parasını bile ben ödüyorum. Beş kuruşsuz kalmak istiyorsanız hemen şimdi arabadan sizi indirebilirim." Asya şok üzerine şok yaşıyordu. Melih bilerek ağır konuşmaya çalışıyordu. Onun gururunu kırıp Mete'den uzaklaştırmaya istiyordu.
"Bakın benim parayla alakam yok, biz birbirimizi seviyoruz." Melih tiz bir kahkaha atarak genç kıza ters bir bakış atmıştı. İçinden taşan öfke gözlerine yansımış oradan da genç kızın iliklerine kadar işliyordu. Tüm vücudu birden titremeye başlamıştı. Melih ona bakmamaya çalışıyordu.
"Tom şu arabayı hızlı sür..." Melih daha fazla dayanamayarak sesinin yükselmesine aldırmayarak "Sende zırlama artık, ağlayan kadınlardan nefret ederim." Asya ağlamasını kesmemiş ama bastırmaya çalışmıştı. Yaşadıklarına inanamıyordu. Bu gün en güzel günü olması gerekiyordu. Ne kadar çok özenmişti nikahı için. Mete'ye güzel gözükebilmek için sabah erkenden kalkmış, Çiğdem'in tüm işkencelerine katlanmıştı. Şimdi ise tanımadığı bir adamın yanında havaalanına doğru gidiyordu. Tabi adam doğru söylüyorsa... Ya başka bir yere kendisini götürürse? Ya başka... Aklına türlü türlü şeyler geliyor, her kötü düşüncede yerine biraz daha siniyordu.
"Sakinleş artık az yolumuz kaldı."
"Mete'nin dedikleri doğruymuş..." Melih son sözlere kulak kesmişti. Kardeşi yine ne yalan söylemişti acaba. Elleriyle saçlarını geriye doğru itelerken derin bir iç çekmişti. Yığınla işi vardı ama o Mete beyin gereksiz hatalarını düzeltmeye çalışıyordu. Telefonu çalmaya başladığında iyice gerilmişti.
"Efendim..."
"..."
"Ailevi bir mesele yüzünden bu günkü toplantıları iptal edin."
"..."
"Evet, biliyorum adamları ayarlamak zor oldu ama bu iş daha önemliydi." Karşıdaki sesi biraz dinledikten sonra öfkeyle telefonu kapatmıştı. "Lanet olasıca..." Onun öfkeli çıkan sesi Asya'yı daha da korkutarak genç kızın arabanın kapısına yapışmasına neden olmuştu.
"Benden bir canavarmışım gibi kaçmayı kes, daha çok sinirlenmeme neden oluyorsun. Hangi aptal daha birkaç gün tanıdığı bir adamla evlenir?"
"Bana aptal diyemezsiniz..."
"Evet aptalsın... Seni uyarıyorum, Mete'nin etrafında olmayacaksın, onu aramayacaksın." Melih kısa bir duraksamanın ardından "Bana telefonunu ver." dediğinde Asya telefonunu saklamak istemiş ama Melih hızla genç kızın elinden telefonu alarak arabadan dışarıya atmıştı.
"Mete'nin telefonunu ezberlememişsindir herhalde? Gerçi onun telefonuna da el koyacağım."
"Ona çocuk gibi davranmaktan vazgeçin..."
"NE zaman çocuk gibi davranmayı bırakır bende ona adammış gibi davranırım..."
"Siz gerçekten kardeşinizi kıskanıyorsunuz..." Melih şaşkınlıkla genç kıza bakmıştı. Kısa bir an sadece kısa bir an sonra kahkaha atarak gülmeye başladığında Asya onun çıldırdığını düşünürken Melih aniden genç kızın kolunu yakalayarak onu kendisine doğru çekmişti.
"Şimdi beni iyi dinle ve söyleyeceklerimi o küçük beynine iyice sok! Mete diye biri yok hayatında, bu evlilik bir yalan ve sen bu ülkeden gittikten sonra Mete için yaşamıyor olacaksın." Asya acıyan kolunu kurtarmaya çalışırken yanaklarından aşağıya gözyaşları akmaya devam ediyordu. Melih onun gözlerine bakmamak için hızla genç kızın kolunu bırakmış ve son korku tohumunu genç kızın yüreğine ekmişti.
"Mete ile görüştüğünü öğrenirsem ailen için iyi olmaz. Sadece anne ve baban vardı eğil mi? sanırım kalabalık olmayan bir ailen var." Asya duyduklarının etkisi ile hızla koltukta doğrulmuştu.
"Onlara dokunamazsın... Onların bir suçu yok..."
"Bu senin elinde, buradan sessizce gideceksin ve Mete'yi bir daha aramayacaksın."
"Ya o beni ararsa ne olacak? İstanbul'a geldiğinde..."
"Mete Türkiye'ye gelmez, tabi ben zorla götürmezsem... Onun tüm hayatı burada."
"Ama İstanbul'da yaşadığını..." Asya yaşadığı farkındalıkla sözlerini tamamlayamamıştı. Mete onu aldatmıştı. O asla kendisini sevmemişti... Öfke tüm bedenine yayılırken yanına ki adama nefretle bakmıştı.
"Sizden nefret ediyorum, sizi bir daha görmek istemiyorum. En kısa sürede kardeşinden boşanacağım..."
"İşte bu iyi haber ama acele etme. Tazminat ya da nafaka istiyorsan unut..." Melih yanında ki genç kızın an be an yıkılışını izlerken kardeşine yeniden saydırmaya başlamıştı. Alex'e onu da havaalanına getirmesini istemişti. Çünkü son anda Asya'ya aşık olmuş olabileceği düşüncesini aklından atamıyordu. Eğer onu seviyorsa bu işe karışmayacaktı. Asya'nın aşık olunabilecek kadar iyi karaktere ve güzelliğe sahip olması düşüncesi daha da çok öfkelenmesine neden oluyordu. Ama düşüncelerinde yanılmadığını havaalanında genç kızı geçiş kapısına geçirirken takındığı umursamazlıkla anlamıştı. Asya son bir umutla genç adama bir şey yapması için yalvarırken bile Melih'e dönerek "Beni neden buraya getirttin? Ne yapacaksan yap ilgilenmiyorum." diyerek genç kızın sözlerini duymazlıktan gelmişti.
"Mete bir şey söylemeyecek misin?"
"İyi yolculuklar, kısa sürdü ama neyse..." Asya donup kalmıştı. Melih daha fazla dayanamayarak kardeşinin yüzüne okkalı bir tokat atmıştı.
"Yeter, defol buradan... Bu yaptığının karşılığını alacaksın..." Mete ağabeyinin gözlerindeki öfkeyi görünce yutkunmadan edememişti.
"Alex götürün onu..." Mete ve Alex oradan uzaklaşırken Asya gözyaşları içinde arkasından bakmıştı.
"Sevdiğin adam..." Melih'in imalı sesi genç kızın kalbini orta yerinden ayırmıştı.
"Ona kızma istersen çünkü bana bağlı yaşıyor, elinden bir şey gelmezdi..." Genç adam Asya'nın gururu için suçu üzerine almaya çalışmıştı. Asya'nın bakışlarında ki nefret elle tutulur cinsteydi. Melih arkadan gelen bir adama işaret ederken genç kızı geçiş kapısına yönlendirmişti. Asya ile birlikte genç adamın iki koruması da gidecek onun ailesine sağ salim gittiğine emin olacaktı. Asya üzerinde gelinlik niyetine giydiği beyaz elbisesi ve içinde evlilik cüzdanı olan çantası ile güvenlikten geçerken son kez arkasına bakarak Melih'in gözlerine kirpikleri ok ok olmuş bir şekilde bakmıştı. Melih elleri cebinde yumruk olmuş bir şekilde onun gidişini izlerken öfkeyle geri dönmüş ve havaalanından çıkmıştı. Arabasına geçtiğinde Alex'i görmüş ve tek kaşını kaldırarak kardeşini sordu.
"Taksiye atlayıp gitti efendim, onu durduramadım." Melih elini kaldırarak adamını susturmuştu.
"Bankayı ara, Mete'nin tüm kartlarını bloke etsin. Yarın ona limitli bir kart göndersinler. Limiti on bini geçmeyecek..."
"Peki efendim..."
"On bin bile ona fazla ya neyse..."
Genç adam günün geri kalanını değerlendirebilmek için şirketine giderken aklı genç kızda kalmıştı. Acaba ailesine evlendiğini söyleyecek miydi? Kardeşinin evlenmiş olduğunun duyulmasını engellemek için elinden geleni yapacaktı. Melih bir de kendisi yüzünden genç kızın başına kötü bir şey gelmesine izin veremezdi. Özellikle son girecekleri ihale yüzünden tehdit alırken Asya'nın da tehlikede olmasına izin veremezdi. Bu yüzden onunla birlikte en güvendiği iki adamını göndermişti. Kardeşini takip etmesi için iki adam tutmuş ve onu koruma altına almıştı. Ne yaptığını zaten magazin dergilerinde görebilirdi. Tabi merak edip bakarsa... Şirkete giderken Mete de arkadaşlarının alaylarına maruz kalıyordu. Son anda kadını elinden kaçırmıştı. Üstelik onunla evlenme gafletine de düşmüştü. Kendisini içkiye verirken ağabeyinin ne yapacağını deli gibi merak ediyordu. Elindeki kadehi yere sallarken hızla yerinde doğrulmuş ve sarsak adımlarıyla bulunduğu mekanı değiştirmişti. Bu gece düğün gecesiydi, gelin yoksa başka bir kadın bulacaktı...
****
Başını geriye yaslayarak gözlerini kapatmıştı. Tüm gün olanları düşünürken biraz dinlenmek elbette onunda hakkı... Ancak telefonunun zil sesi ile gözlerini araladığında uykuya daldığının farkına varmıştı. Yüzünü ovalayarak kendine gelmeye çalışan genç adam çalan telefonu yerinden kaldırarak kulağına götürmüştü. Bir yandan telefona cevap verirken diğer taraftan da karşısında bulunan saatin kaç olduğuna bakıyordu.
"Evet!"
"Efendim, benim Alex," diyen karşı taraftaki kişi genç adamın iç çekmesine neden olmuştu. Yine ne olmuştu acaba?
"Söyle Alex, beni neden ofisten aradın?" Sahi sağ kolu neden onu cep telefonundan değil de ofis telefonundan aramıştı ki? Genç adam bunu düşünürken yanıtı karşı taraftan Alex vermişti. "Aradım efendim ama açmadınız!" Melih cep telefonunu koyduğu çekmeceden çıkarırken ekranda beliren sayısız cevapsız arama karşısında söylenmeye başlamıştı.
"Sorun nedir?" kendisini kısa sürede toparlayarak adamına soru sorarken bir yandan da masasının üzerindeki dosyaları şahsi çantasına doldurmaya çalışıyordu. Saat epey geç olduğundan evine gitse iyi olacaktı.
"Mete beyi takip etmemi istemiştiniz efendim, şey o şuanda..." genç adam patronunun tepkisinden korkarak susmak zorunda kalmıştı. Sonradan telefonuna gelen mesajlara bakmaya başladığında ise kaşları iyice çatıldı.
"Neredesin sen?" öfke tüm beynine sıçrarken genç adam dosyaları yerleştirmeyi bitirmiş sert bir hareketle çantasını kapatmıştı. Küçük valiz tipi el çantası oldukça kullanışlı ve pahalıydı.
"Hemen oraya geliyorum, bana adresi mesaj olarak at!" diyerek adamın cevap vermesine fırsat vermeden telefonu suratına kapatmıştı. Bu kadarı da fazlaydı. Bankadan gelen yüklü miktarda ki para çekilişi genç adamın iyice öfkelenmesine neden olmuştu. Bu kadar parayı ne yapmıştı birkaç saat içinde bu adam. Kardeşinin bilerek kendisine zarar vermeye çalıştığını anlamayacak kadar aptal değildi. Onun ne yapmaya çalıştığını bilse de neden yaptığını hala anlamış değildi. Dişlerini sıkarken hızla ofisinden çıkıp asansöre doğru ilerlerken kendisine "İyi akşamlar!" diyen sekreterine ilk kez cevap vermemişti. Genç kız arkasından hülyalı bir şekilde bakarken toplanmaya başlamıştı bile. Geç olmasına rağmen patronu çıkmadığı için kendisi de çıkamıyordu. Neyse ki patronu fazla mesai parasını verirken oldukça cömert davranıyordu. Sonunda binanın alt katında ki arabasına vardığında şoförünü beklemeden direksiyona kendisi geçmişti. Adam arkasından hızlanırken Melih onu görmemişti bile. Sonunda ana caddeye çıktığında telefonuna gelen adresle kaşları iyice çatılmıştı. Arabasını hızla verilen adrese doğru sürerken içinden dua etmeye başladı.
"İnşallah yalnızsınıdır!"
Yaklaşık yarım saat sonra verilen adrese geldiğinde arabasından inerek şehrin en görkemli otelinin kapısındaydı. Onu kapıda bekleyen Alex patronunu görünce hızla yanına gelmişti.
"Mete'nin bu saatte burada ne işi var?" Alex mahcup bir şekilde genç adama bakarken onun cevap vermesini beklemeyen Melih hızla otele giriş yapmıştı. Otelin altın sarısı ağır döner kapısından içeriye girerken oldukça sinirliydi. Kredi kartından o kadar yüklü para çekilmesinin nedenini otele girince en cahil insan bile anlardı. Bu otelin normal odası bile oldukça pahalıyken Mete Bey balayı süitini tutmuştu. Aklına Asya'nın adamını atlatıp geri gelmiş olabileceği düşüncesi gelince daha çok öfkelenmişti. Resepsiyona geldiğinde onu tanıyan resepsiyonist heyecanla konuşmaya başlamıştı.
"Ah Melih bey hoş geldiniz!" diye genç adamı selamlarken Melih kaşlarını iyice çatarak "Balayı süitini ara!" diye karşısında ki genç adama emir vermişti. Melih'in öfkeli sesi resepsiyonist genci şaşırtırken otel kuralları gereği isteğini yapamayacağını korkarak söylemişti. Genç adam, adamın önündeki telefonu kaldırarak ona uzatıp "Sana ara dedim!" diye kükreyince adam ne yapacağını şaşırmıştı. Telaşla oda numarasını tuşlarken Melih oldukça sabırsızdı. Beklemiş ama telefon açılmamıştı. İyice çıldıran genç adam "Kaçıncı katta bu oda, ve numarası ne?" genç adam yutkunarak elindeki ahizeyi yerine bırakırken "Ben bunu..." sözlerini tamamlayamadan Melih onun yakasını yakalayıp kendisine çekmişti.
"Bana kaçıncı katta olduğunu söyle!"
"Son katta efendim, 512 nolu oda..." Melih adamın yakasını sert bir şekilde bırakırken hızla asansöre doğru ilerlemişti. Arkasından Alex ve birkaç adamı daha geliyordu. Sonunda asansör istenilen kata çıktığında öfke içini daha da yakmaya başlamıştı.
"Umarım bir aptallık yapıp geri dönmedi!" diye söylenirken Alex patronunu ilk kez bu kadar öfkeli gördüğüne yemin edebilirdi. Odanın kapısına geldiğinde adamlarına geri durmasını söyleyerek kapıya sertçe vurmaya başlamıştı. Açılmayan kapıyı adeta yumruklayan genç adam geçte olsa kapının açılmasıyla yerinde dikleşmiş daha da korutucu bir hale bürünmüştü. Mete üzerinde bornozla kapıyı açarken bir yandan da "Ne oluyor, böyle mi hizmet veriyorsunuz. Size rahatsız...." Sözlerini tamamlayamamıştı. Nitekim kendisine öldürücü bir şekilde bakan ağabeyini karşısında görünce gerilmekten kendisini alamadı. Melih onu kenara iterek hızla odaya dalarken yatakta çarşafların altında ki kadın onu görünce tiz bir çığlık atarak hızla çarşafa sarınıp banyoya koşmuştu. Melih kadının Asya olmadığını anladığında biraz olsun bir rahatlama yaşarken aynı anda kanının deli akmasına da engel olamamıştı. Kardeşi onun ardından odaya girerken oldukça yüzsüzdü.
"Burada ne arıyorsun?" Mete'nin umursamaz sözleri genç adamı çileden çıkarmıştı. Kardeşinin yakasına yapışarak "Sen adam mısın?" diye kükrerken Mete yakasını tutan ellerden kurtulmak için ağabeyinin koluna sarılmıştı.
"Daha bu gün evlendin... Söylesene o kızın günahına girerek nasıl evlendiğin gün başka kadınla birlikte olursun?" Mete omzunu silkeleyerek cevap verme gafletinde bulunmuştu.
"Onu yollamasaydın şimdi içerideki kadın yerine o olacaktı kollarımda. Bunun suçlusu sensin!" Melih gelen sözlerle daha fazla dayanamayarak ilk kez kardeşinin yüzüne olabildiğince sert bir yumruk atmıştı. Sersemleyen Mete duvara tutunarak ayakta kalmaya çalışırken Melih hızını alamayarak yeniden onun yakasına yapışırken öfkeyle solumuştu.
"Artık yeter, senin bakıcın olmayacağım. Bundan sonra kendi paranı kendin kazanacaksın." Kardeşini sert bir şekilde yere bırakırken odanın kapısını açarak kapıdaki adamına emir vermeye başlamıştı.
"Alex, yarından tezi yok Mete'nin tüm kartları iptal. Ayrıca evinin masrafları da karşılanmayacak. Bundan sonra kendi ihtiyaçlarını karşılamak istiyorsa gelip şirkette çalışsın. En alt pozisyonlardan birinde. Kendisini kanıtlamadan ona terfi yok!" Mete ağabeyinin kesin kararlarını dehşete düşmüş bir şekilde dinliyordu.
"Bunu yapamazsın..."
"Aaa yapabileceğimi sende biliyorsun..."
"O parada benim de hakkım var!" Genç adam kardeşinin sözlerine öfkeli bir kahkaha atmıştı.
"Hakkın mı var? Sen hakkını kumarda, karı kız peşinde koşarken yedin. Burası senin için ödeyeceğim son masraf olacak!" diyerek onun tüm itiraz çabalarına rağmen odadan çıkıp gitmişti. Alex Mete'nin yüzsüzlüğüne inanamaz gözlerle bakarken dayanamayarak "Onun sırtından bir asalak gibi geçinmeyi bırakın artık. Melih bey gibi bir ağabeyiniz olduğu için ne kadar şanslı olduğunuzu göremiyor musunuz?" Mete Alex'in sözlerine öfkelenerek parmağıyla kapıyı göstererek "Defol, işçi parçası!" diye bağırmıştı. Olanlara inanamıyordu. Melih'in şaka yapmış olmasını ummaktan başka bir düşüncesi yoktu. Şaka yapmalıydı yoksa hali harap olurdu. Ama kahretsin ki Ağabeyi oldukça ciddiydi. Ellerini saçlarına götürerek "Lanet olsun, neden o kıza bulaştım ki?" diye söylenirken ağabeyinin kendisine koymuş olduğu birkaç kuraldan birini yıktığını o anda anlamıştı.
"Kiminle düşüp kalktığın umurumda değil. Hastalık kapmamaya ve Türk kızlarıyla gönül eğlendirmemeye bak." Kendisinin ağabeyinin bu isteğine karşı verdiği cevabı da net bir şekilde hatırlıyordu.
"Hadi ama senin bu milliyetçi tavrında sıkıcı olmaya başladı. Biliyorsun ki çok güzel kızlar var."
"Annenin Hıristiyan olması senin de onun dininden olduğunu göstermez. Sen babanın dinini seçtin çok şükür ve ona göre davranmanı istiyorum. Neden düzgün bir kadınla evlenmiyorsun da..."
"Evlenmek mi, asla!" Ağabeyinin sözünü keserek onun konuşmasını bitirmesine izin vermemişti. Melih onun bu davranışına iyice sinirlenmiş ve "Ne halin varsa gör!" demişti.
Mete'nin annesi ile evlendiğinde babası yeni karısına çocukları olursa onu Müslüman olarak yetiştireceğini kesin bir dille söylemişti. Kadın zengin kocasının her isteğini yapacak durumdaydı. Üvey oğluna tam bir yakınlık göstermese de en azından kocasının yanında ona karşı ilgili davranmaya çalışıyordu. Daha ki genç adamın yatılı okula gönderilmesine kadar... Melih o günden sonra kendisini yetiştirmek için elinden geleni yapmıştı.
Otelden geldiği öfkeyle ayrılan genç adam eve gitmeye karar vermişti. Üstelik Benekliyi de bir süre kafesten çıkarması gerekiyordu. Arabasına arka koltuğuna oturduğunda şoförünü almadığını hatırlayınca dişlerini sıkarak tekrar arabadan inip şoför koltuğuna geçmişti. Alex onu izlerken geri planda durmayı tercih etmişti. Yaklaşık altı yıldır bu adamın yanında çalışıyordu ve ilk kez onu bu kadar sinirli görmüştü. Rakipleri bile onu sinirlendirmeyi başaramazken kendi kardeşi bunu çok güzel başarıyordu. Araba hareket ederken lastiklerinden çıkan dumanı etraftakileri sararken Alex başını iki yana sallayarak yanındaki diğer adamlara dönmüştü.
"Onu gözden kaçırmayın, biliyorsunuz ne kadar kızsa da Melih bey kardeşinin başına kötü bir şey gelirse hesabını bize sorar," diye konuşarak oradan ayrılmıştı.
Genç adam saatler sonra evine vardığında papağanı hemen kafesinde çırpınmaya başladı.
"Sahip geldi, sahip geldi!" kuşun sevinci az da olsa onu neşelendirirken "Beni özledin mi dostum?" diye sormuştu. Benekli kafesinde uçuşup dururken biran önce özgürlüğüne kavuşmayı istiyordu. Teras katın kapısını kapatarak kafese doğru yürüyen Melih kafesin kapısını açarak benekliyi dışarıya çıkarmıştı. Papağan evin içinde birkaç tur atarak genç adamım omzuna konarken Melih mutfak tarafına geçmiş yemek için bir şeyler yapmaya uğraşıyordu.
"Beni özledin mi?" Benekli Melih'i taklit ederken genç adam hafif gülümsemişti.
"Özlediğim tek şey sensin biliyorsun değil mi?" Papağan tekrar kanat çırparak açık olan kapılardan evin içinde tur atıyordu. Melih içinden Asya'yı düşünmeden edemedi. Onun giderkenki perişan hali gözünün önünden gitmiyordu. Daha erken gidebilseydi nikaha engel olabilecekti. İstem dışı yumrukları sıkılırken duvarda asılı olan saate bakmıştı. Henüz uçağı inmiş değildi. Uçak havaalanına varınca adamları onu arayacaktı. Tahmini olarak üç saat içinde uçak inmiş olur ve onun hakkında bilgi alabilirdi. Benekli tekrar omzuna konduğunda düşüncelerinden sıyrılan genç adam hazırladığı sandviçini alarak salona geçmiş her zaman ki parçasını açıp kanepeye yerleşmişti.
Duydum evleniyormuşsun bana nispet yaparak,
Unutacak mısın sanki tek bir imza atarak...
Gel bu sevdadan vazgeç, kendini yakacasın...
Kalbin bende dururken, düğün mü yapacaksın...
"Şarkıda geçen sözlere ilk kez eşlik etmek içinden gelmemişti. Benekli ise sanatçıyı taklit etmeye başlamıştı bile. Günün anlam ve özeti 'düğün' olmalıydı. Düğün! Nikahı olan ama gelini olmayan bir düğün! Öfkesi düşünceleriyle yeniden tavan yapmıştı. Ama bu kez Mete bu işin içinden sıyrılamayacaktı. Babasının ne söylediği önemli değildi artık. Karısının kardeşini ahlaktan yoksun bir şekilde yetiştirmesine müsaade ettiyse genç adamın elinden artık bir şey gelmezdi. Sandivicinden bir ısırık daha alarak düşüncelerine devam ederken Asya'da yolculuğunun son saatlerine girmişti.
Genç kız uçakta adeta ruh gibiydi. Yüzü bembeyazdı ve gözlerinin içi kıpkırmızı vampire benziyordu. Ağlamamıştı... Uçağa bindiğinde ağlayabileceğini sanmış ama trajikomik bir şekilde ağlayamamıştı. Onu görenler genç kızdan korkmaya bile başlamıştı. İçinde düştüğü duruma karşılık histeri kahkahalar atıyor ama kimse bu kahkahaları duymuyordu. O anda göz kıskacında olduğunun farkında bile değildi. Melih'in iki adamı da genç kızı izlemeye almıştı. Onlarda en az diğer kişiler kadar genç kız hakkında endişelenmeye başlamıştı. Hatta yüz ifadesine bakılacak olursa genç kızın çıldırmış olabileceği bile akıllarına gelmişti. Bu yüzden uçak iner inmez patronunu arayıp ona haber vermeyi düşünüyorlardı.
Kulaklarına yankılanan sesle uykusunun arasında telefonu bulmaya çalışıyordu. Gözlerini aralayarak telefonun yerini belirleyip eline alıp arayan kişiyi görünce hızla yerinden doğrulmuştu. "Vardınız mı?" genç adam direkt soru sormuştu. Ama karşıdan gelen telaşlı ses genç adamın yerinden fırlayıp adeta kükremesine neden olmuştu.
"Ne demek onu kaybettiniz!"