4. Bölüm

4965 Kelimeler
Genç adam öfkeli bir şekilde bağırmaya başlamıştı. "Onu nasıl kaybedersiniz?" Yattığı yerden iyice doğrularak hazırlanmaya başlamıştı. Bir yandan üzerini düzenlerken diğer yandan da adamına emirler yağdırıyordu. Telefonu kapatıp kapıya ulaştığında ise ne yaptığını anlayıp duraksamıştı.  "Ben ne yapıyorum böyle?" Öfkeyle kapıyı geri kapatarak tekrar evin salonuna geçmişti. Telefonundan en güvendiği adamı Alex'i arayarak onun Türkiye'ye gitmesi için hazırlanmasını söyledi. Başta adam patronunun isteğine şaşırsa da itiraz etme hakkı olmadığını anlamıştı.  ******~~~~***** Genç kız uçağın merdivenlerinden inerken gözleri hiçbirşeyi görmüyordu. Ruh gibi adımlarını atarken çıkış kapısına geldiğinde ne yapacağını bilmiyordu. Eve gidemezdi... Ailesi onun iki gün sonra döneceğini düşünüyordu.  "Allah'ım bana yardım et!" Genç kız dudaklarından kopan hıçkırığa engel olamamıştı. Hava gece yarısı olduğu için karanlıktı ve bu saatte genç bir kız olarak tek başına yolculuk edemeyeceğinin farkındaydı. Daha fazla başına bela almamak için çıktığı kapıdan geri dönerek havaalanına geri döndü. Soğuk tüm bedenini sararken elleriyle kollarını ovalayarak ısıtmaya çalışmıştı. Kendisini takip edenlerden haberi olmayan genç kız önce lavaboya gitmiş bir süre içeride kaldıktan sonra daha fazla orada kalamayacağını anlayarak dışarıya çıkmıştı. Havanın aydınlanması için daha üç saat vardı. Gözleri tabeladaki yazıya takılınca duraksamıştı. O sırada onun dışarıya çıkmasını bekleyen adamlar etrafı izlerken genç kız onların arkasından geçip farkına varmadan onları atlatmıştı.  Sonunda mescit yazan kapıyı görünce içine tarif edilmez bir huzur kaplayarak içeri girip kapısını sıkıca kapatmıştı. Gözleri dolabın üzerindeki kıyafetlere takılan genç kız kısa kollarını ve açıkta kalan diğer yerlerini örtmek için giyinirken ısındığını hissediyordu. Son olarak uzun siyah saçlarını da toplayıp örtmüş ve en köşede bulunan radyatörün yanına oturarak dizlerini göğsüne çekip başını üzerine koyarak düşünmeye başladı. Şu bir kaç haftada tüm hayatı alt üst olmuştu. Ailesi evlendiğini kesinlikle öğrenmemeliydi. Bunun için arkadaşına da uyarıda bulunmak zorundaydı.  Uykusunun arasında acı çeker gibi inlemeye başladığında birisinin kendisini sarstını fark etti. Korkuyla yerinden sıçrarken gözlerinin önünde hala kendisine soğuk bir şekilde bakan adamın bakışlarındaki ifade vardı. 'Melih!' Bu adı asla unutmayacaktı. "Bayan burada kalamazsınız." Asya başını sallayarak yerinde doğrulurken üzerindeki kıyafetleri çıkarmaya başlamıştı. Soğuk hava sabahın güneşiyle biraz kırılmış gibiydi. Üzerini çıkardılar sonra çantasını alarak mescitten çıkıp havaalanının çıkışına yönelmişti. Bir taksi çevirip yola koyulurken diğer yandan da Çiğdem'den sonra güvenebilecegi tek arkadaşına gitmeye karar verdi. En azından iki gün boyunca onunla kalabilirdi. Yol boyunca düşünceler beynini kemirirken ne yapacağına karar vermeye çalışmıştı. Düştüğü duruma gülmek geliyordu içinden.  "Aptal!" "Bişey mi dedin abla?" Şoför kendisine birsey söylediğini sanmıştı. "Sana demedim sen devam et..." Genç kızın sesi oldukça soğuk çıkmıştı. Bundan sonra erkeklere kolay güvenemeyeceğini biliyordu. "Of Mete... Bu yaptığını hayatımın sonuna kadar unutmayacağım. Seni sevsem bile bana yaptığını unutmayacağım." Gözünden aşağıya bir damla kayarken şoförü sesini duymuştu. "Geldik abla..." taksinin parasını verdikten sonra arabadan inip arkadaşını kapısına doğru ilerlemişti. Ona ne söyleyeceğini bilemiyordu ama şuanda tek istediği derin bir uyku çekmek olduğunu vücudu ona adeta haykırıyordu.   ***~~~*** Sabaha kadar gözüne uyku girmemişti. Son görüşmesinden bu yana iki saat geçmişti ve hala genç kızdan haber yoktu. Daha fazla dayanamayan genç adam Asya'dan haber alabilmek için kaldığı otele gitmeye karar verdi. En azından arkadaşını aramış olmalıydı.  "Lanet olasıca başıma az dert varmış gibi birde senin karınla uğraşıyorum. Umarım o aptal kendisine birsey yapmaz." Ceketini eline alarak kapıya yöneldiğinde arkasından gelen "Hay lanet!" sesi genç adamı durdurmuştu.  "Benekli küfür yok..." papağan onu taklit ederek "Küfür yok..." diye konuşunca genç adam geri dönerek kafesin içine su ve yemesi için kuş yemi koymuştu. Mısırının azaldığını görünce kapıcıdan almasını istemesi gerektiğini aklına not etmişti. Kafesi yeniden kapatırken uslu durması için kuşu uyarmadan edemedi. Sonunda evden çıkıp yola koyulduğunda saat öğeyi gösteriyordu.  Uzun süren yolculuktan sonra Otel kapısından giriş yapan Melih Türk kafilesini sormuş ama aldığı cevapla memnun kalmamıştı. Otelden ayrıldıklarını öğrendiğini genç adamın öfkesi daha da çok kabarmıştı. Şimdi tek umudu Alex'te idi. Onun genç kızı bulacağını ümit ediyordu. Boş elle otelden dönerken başına bir ağrı saplanmıştı. Bir süre tatile çıkmasının zamanı gelmişti ama ihaleyi anlattıkları sonra bunu ancak gerçekleştirebileceğini biliyordu. "Eve gidelim..." şoförü genç adamın isteğine şaşırmıştı. Şirkete gidecegini düşündüğü patronu eve gitmek istiyordu. "Efendim iyi misiniz?" Melih aynadan arabayı süren adama bakarken hafif gülümsemişti. Bu adamı daha da çok şaşırttı.  "Evet, neden sordun?" Adam ona cevap verememişti. Sessizce yollarına devam ederlerken aklı hala genç kızdaydı.   Asya arkadaşının sorularına daha fazla dayanamayarak ailesinin yanına gitmeyi göze almak zorunda kalmıştı. Ne vardı sanki bir gün önce döndüyse yani? Evin yakınına geldiğinde ise kendisi bekleyen kişiyi görünce dayanamayarak ağlamaya başlamıştı.  "Çiğdem?" Yarın gelmesini beklediği arkadaşı tam karşısındaydı. Yanında kendi valizi de vardı ve Asya dayanamayarak koşup arkadaşına sarılmıştı. Çiğdem onu sakinleştirmeye çalışırken bir yandan da eve göz atıyordu. "Yapma annenler görecek şimdi." "Sen nasıl geldin?" "Arkadaşım bu durumdayken nasıl orada kalabilirdim." "Ahh Çiğdem ben ne yapacağım şimdi?" Çiğdem onun sırtını sıvazlarken geri çekilip yüzünü avuclarının arasına almıştı. "Önce sakin ol, annenler görecek şimdi. Daha sonra konuşuruz." Genç kız başını sallarken birden evin kapısının açılmasıyla iki kızda gerilmişti. Asya'nın annesi kızını görünce sevinerek kollarını açıp kızını çağırmış. Artık atmışına merdiven dayamış kadın tek çocuğunu görünce heyecanlanmıştı.  "Annem!" Hızlı adımlarla annesine yaklaşarak sıkıca kadına sarıldığında yeniden ağlamaya başlamıştı. Çiğdem ona uyarıcı bakışlar atarken genç kız aldırmayarak "Annem seni çok özledim, babam nerede? " kadın gülümseyerek kızına bakarken Çiğdem homurdanarak "Yıldız teyze beni özlemedi galiba?" diye söylenmişti. Kadın Çiğdem'e de sarılarak iki kızı da eve sokmuştu. Ailesinin sıcaklığını hisseden genç kız tüm dertlerini unutmaya başlamıştı.  **~~** "Efendim Asya Hanım ailesinin evine geldi..." Melih aldığı haberle derin bir soluk alırken papağana bakmıştı.  "İhale bitene kadar uzaktan izleyin!" Alex patronunun sözlerine şaşırmıştı.  "Asya Hanım için tehlike olduğunu sanmıyorum. Onun kim olduğunu kimse bilmiyor." "Yinede işi şansa bırakamam. Güvendiğin bir adam uzaktan kızı korusun. Kendisini belli ederse işine son veririm." "Peki siz nasıl isterseniz." Melih telefonu kapattığında Benekli onu taklit ediyordu. "Benekli sus artık başım ağrıyor. Işığı kapatırım bak..." papağan onunla alay eder gibi konuşuyordu. "Işık... kapat... emredersin patron..." "Süs dırdırcı kuş seni bir hayvanatbahcesine bağışlamak gerek..." "Patron kızdı..." Genç adam onunla laf yarıştırırken ev telefonunun çalmasıyla duraksamıştı. Evde bile huzur yoktu. Telefona bakınca kapı güvenliğinin aradığını öğrenmişti.  "Onu içeri almayın kimseyi görmek istemiyorum..." "Ama Melih bey çok ısrar ediyor, sizi görmeden gitmeyecekmiş." Genç adamın başına yeniden ağrı saplanmıştı. "Zorluk çıkarırsa polis ara ama onu görmek istemiyorum. İşinden olmak istemiyorsan onu yukarı yollama." Telefonu kapatarak yeniden kanepenin üzerine uzanmıştı. Artık kimseyle görüşmek istemiyordu.  .... **** Gençkız ailesi ile hasret giderirken Çiğdem arkadaşının en büyük destekcisiydi. Sonunda vaktin geç olduğunu söyleyen annesi kızının durgunluğunun nedenini sonra öğrenmek üzere onları dinlenmesi için üst katta ki dairelerine göndermişti. Aile apartmanında iki genç kız en üst katta kalıyor ailesinin gözlerinin önünde mutlu bir şekilde yaşıyordu. Evin kapısından içeriye girer girmez genç kız elini ağzına bastırarak hıçkırıklarının duyulmasını engellemeye çalışmıştı. Güçsüz duran dizleri artık onu taşıyamadığından sırtını duvara dayayarak yere çökmüştü. Çiğdem arkadaşına sıkıca sarılırken "Geçecek hayatım hepsi geçecek," dedi. Asya başını sallarken hıçkırıklarının arasından "Bu kadar aptal olduğuma inanamıyorum, hiç birşey yapmadı. Beni gönderirken hiç bir şey söylemedi." Çiğdem güçlükle genç kızı yerden kaldırarak odasına götürüp yatağına yatırmayı başarmıştı. "Biraz dinlenmelisin, annenin gözü sürekli üzerindeydi." Asya başını sallayıp gözleri yukarda, içinden dua ediyordu. O uykusunda huzursuz bir şekilde rüyalar görürken Melih sürekli telefonla aranmasına sinirlenerek fişi çekip cep telefonunu kapatmıştı. ***** Genç adam uykusuzluk yüzünden söylenirken tüm gün yoğun geçecek olan işine hazırlanıyordu. Benekli her sabah olduğu gibi onu uyandırırken günlük tartışmalarını çoktan yapmaya başlamışlardı. Papağan sahibi ile uğraşmayı kendini iş edinmişti. "Benekli sus artık, örtü geliyor şimdi.Cezalandırılmak mı istiyorsun?" papağan onu tekrarlarken Melih daha fazla dayanamayacaktı. Ne kadar çok severse sevsin uzun ve yorucu geçen bir gecenin ardından baş ağrısına daha fazlasını eklemek istemiyordu. Evden acele bir şekilde çıkarken kapıcısına papağanını arada kontrol etmesini istemişti. Adam Melih'e takılmadan edememişti. "Ne buluyorsun o kuşta evlat, sürekli konuşuyor." Melih adama gülümseyerek bakmıştı. "Baba yadigarı ama benim can yoldaşım oldu. Çok geveze olsa da evin sessiz olmasından iyidir." Otoparka giderken gözüne takılan spor arabaya ters bir bakış atarak hızla arabasına binmişti.Sabah sabah tüm keyfi bir anda kaçmıştı. Arabasını şehrin en lüks ve yüksek binalarından birinde olan ofisine doğru sürerken aklında hala kardeşi ve Asya vardı. Derin bir iç çekerek arabanın radyosunu açmıştı. Kulaklarına dolan Eldon Jons parçası ile keyiflenirken biraz olsun sıkıntısını gidermeyi başarmıştı. Sonunda ulaşmak istediği adrese vardığında arabasını kendisine ait olan park yerine çekerek hızlı adımlarla binaya girip asansöre ilerledi. Kendisine selam verenlere sadece küçük bir baş hareketi ile karşılık veriyordu. Sonunda kendi ofisinin olduğu kata çıktığında daha asansörden iner inmez asistanı genç adama günlük programını anlatmaya başlamıştı. "Bugün öğleye kadar toplantınız yok Melih Bey, ayrıca öğleden sonra şu ihale hakkında bir sunup yapılacak." "Başka birşey var mı? Alex döndü mü?" Asistan patronuna bakarken sesindeki sertlik genç kadını şaşırtmıştı. "Henüz dönmedi efendim, ayrıca onun neden Türkiye'ye gittiğini de bilmiyorum."Melih genç kıza ters bir bakış atarak "Onun nereye gittiği seni ilgilendirmez. Şimdi bana Perşembe akşamı olacak olan iş yemeğinde eşlik edecek birini ayarla. Neden bu toplantıları eşli ayarlarlar ki?" Melih sıkıntı ile konuşurken asistanı onun yanında kendisinin gitmek istediğini bir türlü genç adama söyleyemiyordu. Biliyordu ki böyle birşeyi teklif ederse işinden olabilirdi. İçine dolan kıskançlıkla "Peki Melih Bey, elimden geleni yaparım," dedi. Melih odasına girerken kapattığı ceptelefonunu açarak masasına geçmişti. Özel telefonunun telesekreterinin ışığı yanıp duruyordu. Telefonun düğmesine basarak gelen mesajları dinlerken ona yakın mesaj geldiğini öğrenmişti. Özel telefonunu bir kaç kişiden başka bilen yoktu. Mesajların çoğu kardeşindendi. Mete çıldırmış gibi ağabeyine mesaj bırakmıştı. Tam mesajların sonuncusunu dinliyordu ki kapı dışından gelen bağrışları duymuştu. Odasının kapısı sert bir şekilde açılıp duvara çarparken Melih hiç yerinden kıpırdamamıştı. "Bunu nasıl yaparsın, dün bütün gece binanın kapısında bekledim." "Beklemeni söyleyen olmadı..." Melih kardeşinin bağırışlarına nazaran çok sakindi. Artık ona taviz vermemeye kararlıydı. "Beni evine almamakta ne demek. Ayrıca kartlarım iptal olmuş..." "Bundan sonra masraflarını karşılamamaya karar verdim. Kendi ayaklarının üzerinde durmanın vakti geldi. Senin için bir pozisyon bulmaları için talimat verdim bile..." "Ne yani beni işçi gibi çalıştıracak mısın? Beni diğer işçilerinin karşısında küçük mü düşüreceksin?" "Kes sesini. Onlar benim çalışanım ve hepsi birbirinden kıymetli. Sen beş para etmez varlığınla alın teriyle çalışanları aşağılayamazsın. Şimdi ya gelir çalışır paranı kazanırsın yada çekip gidersin. Ama bilki bundan sonra sana zınnık koklatmayacağım." "Bunu yapamazsın?" "Kim demiş? Şuanda oturduğun ev üzerinde ki kıyafetlerde dahil benim paramla alındı. Bu kadar yeter, bir asalak gibi yaşamana izin vermeyeceğim. Artık para kazanmanın nasıl birşey olduğunu öğreneceksin. Sana tavsiye, o tek başına oturduğun koca evi satıp kendine küçük bir ev al. Gerçi o evi satsan bile sana bir hafta ancak yeter geri kalan para." "Tüm bunların hepsi tanımadığın basit bir kız yüzünden mi? Ne oldu Melih Bey, yoksa karıma aşık mı oldun?" Melih duyduklarıyla kendisinin bile anlayamadığı bir hızla Mete'nin yanına varıp hayatında ikinci kez kardeşine sert bir yumruk atmıştı. Kendisi gibi kardeşi de şaşırmıştı onun bu davranışına. Melih, kardeşine şiddet uygulamıştı. Öfkesi hala burnunda olan genç adam kardeşinin yakasını tutup sarsmaya başladı. "Sen nasıl bu hale geldin? Yirmi beş yaşındasın ve hiç bir şeyden anlamıyorsun. Ne bekliyorsun, ben ölünce babamın mirası gibi benim mirasımdan pay almayı mı? İnan bana aklını başına almazsan ölsem bile tek kuruş alamayacaksın." Mete şaşkındı. Ağabeyini ilk kez bu kadar öfkeli görüyordu.Üstelik kendisine vurmuştu. Son söylediği sözleri yeniden düşüncelerinde tartarken hatalı olduğunu anlamıştı ama ağabeyine bunu belli etmemeye çalışıyordu. Ona göre Melih'in tek sorunu aşırı millliyetçi ruha sahip olmasıydı. Amerikada yaşama nedeni sadece kendisiydi ve bunu genç adam biliyordu. Mete Türkiye'ye dönmeyi kabul etseydi babası öldüğünde Melih çoktan ülkesine dönmüştü. Sessiz bir şekilde ağabeyinin ofisinden çıkıp giderken Melih hala kardeşine vurduğu eline bakıyordu. Dişlerini sıkmaya başlayan genç adam "Özürdilerim baba, ama artık sabrım kalmadı...." dedi hüzünlü bir şekilde. Kendisini toplamalıydı. Masasının arkasına geçerek işlerini toparlamaya öğleden sonraki yoğun programına hazırlanmaya başlamıştı. ***** Genç kız sabahın erken saatinde kalkarak hazırlanmaya başlamıştı. Bu gün okulun ilk günüydü ve yeni öğrencileriyle tanışmak için sabırsızlanıyordu. Çıkardığı sesler yüzünden Çiğdem uyanarak ona söylenmeye başlamıştı. "Daha iki saat var neden bu kadar erken kalktın ki?" genç kız arkadaşının söylemlerini dinlerken bir yandan da hazırlanmasına devam ediyordu. Sonunda işi bitince mutfağa geçerek kahvaltısını hazırlamaya başlamıştı. Bu sabah erken yola çıkıp yürümek istiyordu. Üstelik aylardır izlendiği hissi bir kaç gündür yoktu. Derin bir nefes alarak evden çıkıp önce alt katta yaşayan anne ve babasına uğramıştı. Ailesi her sabah erkenden kalkıp balkon keyfi yapmaya bayılırdı. Böylelikle sabahın sessizliğini dinleme huzuruna erişiyorlardı. Kendi anahtarı ile eve girerek balkona yöneldiğinde anne vebabasının konuşmalarını duymuştu. "Ne yapacaksın bey?" Annesinin ne sorduğunu anlamamıştı amasesindeki çaresizlik genç kızın dikkatini çekmişti. "Bilmiyorum hanım, belki kredi alırım." "Bize kredi verirler mi ki? Keşke şu kefil olayına hiç bulaşmasaydın."Asya daha fazla dayanamayarak balkona çıkmıştı. "Neler oluyor baba, bu kefil olma meselesi de nedir?" Adam kızının sorusu ile homurdanmıştı. "Bu seni ilgilendirmiyor Asya, sen işine git hadi gecikeceksin." Asya babasının rahatsız olmuş halini görünce iyice üzülmüştü. "Baba bana neden anlatmıyorsun? Paraya ihtiyacınız var ve bunu benden saklıyorsunuz." "Bu senin halledebileceğin birşey değil Asya, sen düşünme sadece okulunla ilgilen." "Bunu yapamayacağımı bilmelisin baba. Siz zor durumdayken ben nasıl rahat ederim?" "Kızım lütfen..." "Ne kadar lazım?" Adam sıkıntıyla kızına bakmıştı. Küçük kızı büyümüş ve babasına destek olmaya çalışıyordu. Yaşlı adam birden hüzünlenmişti. Asya'ya iyi anne baba olmak için aradaki yaş farkını en aza indirgeyebilmek için herşeyi yapmışlardı. Şimdi ise kızlarının parlayan bir mücevher olduğunu düşünüyorlardı. Asya sonunda babasının pes ettiğini anladığında derin bir nefes almıştı. "O parayı ben çekeceğim, teminat olarakta maaşımı göstereceğim." "Olmaz..." "Neden olmasın, zaten hala bütün masrafları sen ödüyorsun bana birşey bırakmıyorsun. İki evinde bütün faturaları ve diğer giderleri senin üzerinde..." "Bunun konusunu bile açma, sen benim tek evladımsın elbette senin masraflarını kar..." "Baba ben artık büyüdüm, çocuk değilim lütfen." Asya babasının sözünü kesip konuştuğunda adam kızının isyankar tavrına gülümsemişti. Yanına gelen kızına sarılarak saçlarını öperken "Sen kaç yaşında olursan ol, annen ve benim için hala çocuk kalacaksın." Asya oflayarak ondan uzaklaşırken sonunda karar verilerek Asya'nın maaşı teminat gösterilerek kredi çekilecekti. Genç kız ailesinin tek varlığı olan bu evini poteklenmesine göz yumamazdı. Okuldan sonra ilk iş kredi için araştırma yapıp başvuru yapacaktı. Derin bir iç çekerek evden ayrılırken bilindik o his yine ensesinde belirmişti. Arkasını döndüğünde tedirgin bir şekilde etrafına bakınmış ama kimseyi görememişti. Ağır adımlarla okuluna doğru ilerlerken dalgınlaşmıştı. Yaklaşık üç ay geçmişti ve kocası olacak adamdan hiç haber yoktu. Çok düşünmüştü ve kararını vermişti. Boşanma davası açmayacaktı. O evlilik belgesi ona erkeklere güvenilmeyeceğini hatırlatıyordu. Genç kız kocası olacak adamın yüzünü dahi hatırlamaz olmuştu. Çiğdem psikolojik olarak hafızasının Mete'yi unutmak istediğini söylemiş Asya da ona hak vermişti. Ama genç kızı asıl öfkeneldiren Mete'nin yüzünü dahi unutmasına karşılık kendisini Amerikadan gönderen adamın gözlerindeki ifadeyi unutamıyor oluşuydu. O gözler beynine mıh gibi kazınmış genç kıza nefretini hatırlatmak için elinden geleni yapıyordu. *** Genç adam telefonu çaldığında sıkıntıyla cevap vermişti. Böyle ani gelen telefonlar aklına sadece kardeşinin yeni bir olaya karıştığını düşündürüyordu. "Yine ne var Alex?" Melih bir buçuk ay önce işe başlayan kardeşinin bu kez ne yaptığını merak ediyordu. Bir buçuk ay içinde yaklaşık dört departman değişmişti. Mete çalışanlara hayatı zindan ediyordu. Elinden hiçbir iş gelmediği gibi çalışanların üzerine de baskı uyguluyordu. "Efendim, Mete Bey..." Melih onun konuşmasına müsaade etmeden "Onu bilgi işleme yönlendir. Elektronik okumuştu umarım orada bir işe yarar." Alex patronunu onaylarken telefonu kapatmıştı. Başı çatlıyordu. Geçen hafta büyük ihaleyi almayı başarmışlardı ve iki kat daha fazla çalışması gerekiyordu. Tehditler kesilmese de eskisi kadar sık değildi. En azından Mete gözünün önündeydi artık. Genç adamın telefonu yeniden çalmaya başladığında sıkıntı ile cevap verdi. "Bukez ne oldu Alex?" Karşıdan kısa bir duraksama olmuş ve sonra genç adama cevap gelmişti. "Şey efendim, Türkiye'de ki adam aradı." Melih Türkiye adını duyunca hemen dikelmişti. "Bir sorun mu var?" "Asya Hanım bir bankaya kredi için başvuru yapmış." Melih bir süre duraksadıktan sonra "Ee ne var bunda, bunun için mi beni rahatsız ediyorsun yani?" Alex'in sıkıntılı sesi genç adamın dikkatini çekmişti. "Efendim bir kaç banka başvuruyu kabul etmedi, bir tanesi etmiş ama onunda pek sağlam olduğu söylenemez." "Ne kadar kredi çekiyor?" "Beş bin kadar efendim." Melih duyduğu rakama gülmek istemişti. Genç kız soyadını kullansaydı o rakamı ona hediye etmeyecek banka yoktu. Başını iki yana sallayarak düşüncelerini dağıtmıştı. "Asya Hanım teminat olarak maaşını gösterdi ama bankanın faizi yüksek tuttuğunu anlamadı galiba." "Başka bankadan başvurusunun kabul ediliğine ve faiz alınmayacağına dair mesaj çekin. Parayı bizim bankadan verin ama bilmesin. Ayrıca maaşına el falan koymasınlar belirli taksitle ayarlama yapsınlar." "Ama Melih Bey bunu yaparsak." "Sana ne diyorsam onu yap, sen bir şekilde halledersin. Bizim bankalardan birine yönlendir. Ne bileyim reklam mesajı at o da gelsin. Daha bir belge imzalamadı değil mi?" "Hayır ama..." "Aması ne Alex, dediğimi yap!" "Asya Hanım'a güvenebilecek miyiz?" "Alexs saçmalama, o kadın hiç istemesekte Soylu soyadını taşıyor. Bunun farkında bile değil. Sadece soyadını söylemesi bile ona o paradan fazlasını getirir." Alex patronuna hak verirken bir yandan da sinirlenmişti. Mete'nin yaptığı hataları yine Melih düzeltmeye çalışıyordu. Patronunun bu sorumluluk sahibi halleri genç adamı şaşkına çeviriyordu. Başkası olsaydı parmağını bile kıpırdatmazken sırf kendi soyadını taşıdığı bir kadına geri alamayacağını bildiği bir parayı veriyordu. Belki o para patronunun çerez parası sayılırdı ama bunu o kadın hiç bir zaman bilmeyecekti. Sadece bir kaç saat sonra bankadan genç kıza mesaj gönderilmiş tüm belgeler düzenlenmişti. Bu kadar hızlı olması Asya'yı şaşırtsa da sorgulayacak durumda değildi. Bu kredi onlar için çok önemliydi. Babası biraz olsun rahat edecekti. Hissettirmemeye çalışsa da babasının kalbinin onu yeniden zorladığını anlayabiliyordu. Yakın bir zamanda onu hastaneye göötürmeyi aklının bir köşesine yazdı. En kısa sürede bankadan parayı çekmek için gitmesi gerekiyordu. İşlerini hallederek arkadaşına mesaj çekip yola çıktı. Bir süre sonra bankada kendisine imzalatılan belgeleri karşısında ki adama uzatarak gerekli olan parayı almıştı. Üstelik bunu maaşını teminat göstermeden yapmştı. İçi hiç rahat olmasa da zamanla bunun nedenini de öğrenecekti. *** Elindeki zarfa tekrar tekrar bakarken gözlerinden akan yaşa engel olamıyordu. Bulanıklaşan gözleri artık yazıları seçemezken neden içinin acıdığına anlam vermeye çalışıyordu. Üç yıl olmuştu. Her günü ayrı bir pişmanlıkla geçen koskoca üç yıl olmuştu o imzayı atalı. Şimdi ise hiç yaşamadığı evliliğini bitirmek isteyen kocasından boşanma belgeleri gelmişti genç kıza. Elini ağzının üzerine bastırarak hıçkırıklarına engel olmaya çalışıyordu. Neyse ki ders saatiydi de etrafta öğrenci yoktu. Üç katlı okulun bahçesinde çocukların oynayabileceği gölgelik ağaçların altında ki bankta oturmuş elindeki zarfa bakmaya devam ederken bir yandan da içini soğutmaya çalışıyordu. "Değmez, bunca yıl beklemesi bile şaşırtıcı," dedi kendi kendine. Kağıdı katlayarak tekrar zarfa yerleştirirken ağlamasını azda olsa kontrol altına alabilmişti. Dudakları ısırmaktan şişen genç kız perişan bir halde eve gidemeyeceğinin farkındaydı. Zaten annesi üzerine çok düşüyordu ve bir derdi olduğunu hemen anlardı. Amerikadan döndükten sonra üç ay boyunca her gün ağzından laf almaya çalışmış ama bir türlü ona gerçeği açıklayamamıştı. Nasıl açıklayacaktı ki? "Anne ben tatil yapmaya gittim ama aşık olduğumu düşünerek hiç tanımadığım bir adamla evlendim mi diyeceğim?" diye kendi kendisine soru cevap yaparken başını iki yana sallayarak ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışıyordu. "Boşanmak, üç yıl sonra bir kere bile aramadan benden boşanmak istiyorsun öyle mi? Peki öyle olsun, seni boşayacağım ve hayatıma hiç girmemişsin gibi devam edeceğim." Kendisi ile savaş haline girdiğinde yeniden yaşlar gözünden aşağıya akmaya başlamıştı. Bu sırada okulun bahçesinden içeriye giren büyük siyah jeepi fark edememişti. Arabadan inen genç bir kadın kendisine doğru yaklaşırken hızla yanaklarında ki ıslaklıkları silmeye çalıştı. Güneş okul bahçesinde Işık'ın çıkmasını beklerken gözüne takılan kişi ile genç kadına doğru ilerledi. "Asya Hanım?" Asya adını duyduğunda dalgın bir şekilde başını kaldırıp genç kıza bakmıştı. Yüzünde Güneş'in daha önce görmediği acı bir ifade vardı. Güneş dayanamayarak onun yanına otururken Asya'nın yanağından akan yaşı elinin tersi ile silmeye çalıştığını fark etmişti. "Bir sorun mu var? Size yardımcı olabilir miyim?" Genç kız başını iki yana sallarken elinde ki kâğıdı genç kıza uzatmıştı. "Nedir bu?" Güneş kâğıdı alıp okumaya başladığında onun şaşıran ifadesi genç kızı gülümsetmişti. Bu gülümsemede kendisiyle alay eden bir ifade vardı. "Siz evli miydiniz?" Güneş genç kadının yeniden ağlamaya başladığını görünce kollarını ona sarmıştı. Asya Işık'ı okula getirdiğinde Güneş ile tanışmış ve birkaç kez onunla sohbet etmişti. Bu kısa süren sohbetler iki genç kızın arkadaş olmasını sağlamıştı. Asya'ya göre Güneş'in çok güzel sevimli bir yüzü vardı. Çoğu mankeni kıskandıracak bir vücuda sahipti. "Ben şimdi ne yapacağım, o boşanmak için dava açtı ama ben buna emin değilim. Kafam çok karışık... Tamam, evlendiğimizden beri pek görüşmedik ama en azından istediğim zaman ona sığınabileceğimi biliyordum." Güneş onun konuşmalarından hiç bir şey anlamamıştı. Kollarını daha sıkı sararak genç kadını teselli etmeye çalışıyordu. "Senin için ne yapabilirim, söyle sana yardım etmeyi çok isterim." Asya ayağa kalkarak Güneş'in gözlerine bakmıştı. Genç kız o kadar samimiydi ki Asya aklından ilk geçeni söylemişti. "Ben... benim birkaç gün kalacak bir yere ihtiyacım var. Eve bu halde gidersem annemler çok endişelenir. Evli olduğumu bilmiyorlar... Beni bu halde görürlerse sorguya çekecekler..." Güneş kaşlarını çatarak genç kadına bakmıştı. "Ailen senin evlendiğini nasıl bilmez?" aklı iyice karışan Güneş derin bir iç çekerek düşünmeye başladı. Kadın yeniden ağlamaya başladığında Güneş ona soracağı soruları ertelemeye karar vermişti. "Bir süre bende kalabilirsin istersen. Şey şuanda misafirlerim var ama sorun olacağını sanmıyorum. Senin için sakıncası olmaz değil mi? Üstelik bana destekte olursun." Asya gülümseyerek kadına bakarken onun teklifi karşısında minnettarlığını göstermek için hızla Güneş'e sarılmıştı. "Çok teşekkür ederim. Söz, okuldan sonra odadan dışarıya çıkmam, misafirlerini rahatsız etmem." Güneş başını sallayarak onu susturmuştu. "Buna izin veremem. Üstelik şuanda evimde esmer bir bomba var ve ben onunla nasıl baş edeceğimi bilmiyorum. Belki de birlik olursak onu alt edebiliriz." Asya onun sözlerine karşılık kıkırdamadan edememişti. Boşanacağını bile unutmuştu. "Anne!" Işık'ın seslenmesi ile Güneş Asya'nın şaşkın bakışları karşısında gülümsemişti. Küçük çocuk koşarak ona sarılırken Güneş "Ders nasıldı, yaramazlık yapmadın değil mi?" diye sormuştu. Işık gülümseyerek genç kıza bakarken Asya hala şaşkın bir şekilde onlara bakıyordu. "Bak Işık, Asya öğretmenin birkaç gün bizde kalacak. Sence de çok güzel değil mi?" Işık çok sevdiği öğretmenlerden biri olan Asya'ya heyecanla bakarken genç kız Güneş'in çocuğa olan tavrına hala hayranlıkla bakıyordu. "Oyunda oynayacak mıyız öğretmenim." Asya gülümseyerek çocuğun saçlarını okşarken Güneş'ten izin isteyerek eşyalarını almaya okula girmişti. Onun arkasından üzgün bir şekilde bakan Güneş çocuğun elini tutarak arabaya yönelmiş ve arabanın arka kapısını açarak onu arka koltuğa oturdup kemerini bağlamıştı. Kemal Güneş'in hala arabaya binmediğini görünce "Siz neden bekliyorsunuz?" diye sormadan edemedi. "Asya öğretmen de bizimle gelecek, birkaç gün bizimle kalmasını rica ettim." Kemal şaşkın bir şekilde genç kıza bakarken bu durum karşısında Doğu beyin ne diyeceğini düşünmeden edememişti. "Ama Doğu Bey?" Güneş onu susturarak "Doğu bey buna bir şey söylemeyecektir. Üstelik ben onun karısıyım değil mi, istediğimi davet edebilirim," dedi. Birkaç dakika sonra Asya elinde çantasıyla onlara doğru yaklaşırken Kemal'in dikkatle kendisine bakmasından rahatsız olmuştu. Öyle ki kararından vazgeçmek üzereydi. Sonra Güneş'in kendisine gülümsediğini görünce içinde ona karşı bir sıcaklık oluşmuştu. Karşısında ki kızın gülümsemesine kadın erkek hiç kimsenin kolay kolay karşılıksız kalabileceğine ihtimal vermedi. Kemal genç kıza bakarken yüzünden bir derdi olduğunu anlamıştı. Bakışları yeniden Güneş'e dönünce genç kız başını iki yana sallayarak dudaklarını kıpırdatıp "Sonra anlatırım..." dedi. Kemal direksiyona geçerken Asya arka koltuğa Işık ile oturmuş ve Güneş'te ön koltukta Kemal'in yanına oturmuştu. Yol boyu konuşan genç kız Asya'nın moralini düzeltmeye çalışıyordu. Eve vardıklarında ise Işık arabadan inip koşarak eve girmişti. Asya öğretmen karşısında ki büyük ev karşısında duraksamıştı. Onların zengin olduğunu biliyordu ama bu kadar büyük bir evde oturabileceklerini tahmin etmemişti. Güneş onun şaşkınlığı karşısında gülümseyerek genç kadının koluna girmiş ve "Bende ilk gördüğümde şaşırmıştım. Hadi içeriye girelim de biraz dinlen. Sonra da yemek yeriz." Asya ona gülümseyerek baktı. İkili kol kola eve girdiklerinde Güneş'in Asya'ya bahsettiği misafir esmer bomba Nerisa da merdivenlerden aşağıya iniyordu. Onu gören Güneş hafif gülümseyerek "Merhaba, iyi dinlenebildiniz mi?" diye sorduğunda kadının "Melih nerede?" sorusuna karşılık arkalarından gelen "Uyandın mı?" sorusu iki kadının da ürpermesine neden olmuştu. Güneş yanında ki kadının titremeye başladığını fark edince şaşkınlıkla ona bakarken yüzünün bembeyaz olmasına karşın gözlerinden şimşek çakmaya başlamıştı. Asya o anda dünyanın durduğuna nefesinin kesildiğine yemin edebilirdi. Böyle bir günde hayatta en çok nefret ettiği ve üç yıldır kulaklarından silinmeyen o sesi duyması nasıl mümkün olabilirdi. Hayır bu bir oyun olmalıydı. Damarlarında ki tüm kan çekilirken tüm vücudu titremeyle karışık gücünü kaybetmişti. Sahi ışıkları kim söndürmüştü. Gözlerini kapatmadan önce duyduğu tek şey Güneş'in kendisine seslenmesi ve bedeninin yerinden havalanması olmuştu. "Asya?" Kulaklarında yankılanan endişeli sesin sahibi Güneş'ten başkası değildi. Gözlerini araladığında oldukça büyük bir odada beş kişinin rahatça sığabileceği bir yatakta yatıyordu. Karşısında ki kızın endişesi gözlerinden okunurken onun için üzülmüştü. Kendisi daha ilk dakikada sorun oluşturmuştu. "Ben özür dilerim..." Güneş onun neden bahsettiğini anlasa da başını iki yana sallayarak "İyi misin hayatım?" dedi. Genç kadın elini başına götürerek gözlerini araladığında tanımadık bir yerde olduğunu fark ederek hızla doğrulmak istemişti. Güneş onun elini sıkarak "Sakin ol, ben yanındayım." Asya bakışlarını üzgün bir şekilde genç kıza çevirirken Kemal'in de varlığını fark ederek çekingen bir şekilde başını önüne eğmişti. "Ne oldu bana? Ben... Ben birden etrafın karardığını hissettim." Güneş genç kadının elini sıkarak ona güç vermeye çalışmıştı. "Bayıldın, merak etme bir süre sonra doktor burada olur." "Doktora gerek yoktu, ayrıca misafirlerinize de ayıp oldu. Ben çok özür dilerim. Kocanız size kızmadı değil mi?" "Merak etme dedim ya, hem kocam bana kızmaya cesaret edemez." Kemal onun sözleri ile şaşkınlıkla genç kıza bakmıştı. Ayrıca kapıdan gelen boğaz temizleme sesi ise Güneş'in ağır bir şekilde kapıya bakmasına neden olmuştu. Doğu kapıda dikelmiş ters bir şekilde karısına bakıyordu. Az önce söylediklerini elbette ki duymuştu. İçinden "Demek sana kızmaya cesaret edemem ha?" diye geçirirken bir yandan da ona kızmaya gönlünün el vermeyeceğini kabul etmek zorundaydı. O maviş gözleriyle kendisine bakması genç adamın dengesini alt üst etmeyi başarıyordu. "Sana çalışma odasında beklediğimi söylemiştim Kemal!" dedi genç adam öfkesini bastırmaya çalışırken. Kemal yerinde doğrularak mahcup bir şekilde "Özür dilerim, bende şimdi geliyordum," dedi. Asya bayıldığında genç adamı çalışma odasına çağırmıştı Doğu ve Kemal telaşla bunu unutmuştu. Doğu odaya girerek bakışlarını hala yatakta olan genç kadına çevirdi. Kendi karısın saçı ne kadar sarıysa yatakta ki kadın da o kadar siyahtı. İki renk birbirine o kadar zıt görünüyordu ki genç adam karısının açık ara önde olacağını düşünmeden edemedi. Tamam, az önce karısının Asya diye hitap ettiği kadın da çok güzeldi ama genç adama göre Güneş'in güzelliğinin yanında sönük kalıyordu. "Bizi tanıştırmadılar, merhaba ben Doğu, Güneş'in kocasıyım." Asya kendisine uzatılan eli mahcup bir şekilde sıkarken "Bende Asya... şey..." genç kadın yardım ister gibi Güneş'e bakınca Güneş araya girerek "Işık'ın öğretmeni, birkaç gün bizde kalması için davet ettim." Doğu karısının sözleriyle şaşkın bakışlarını ona çevirmişti. Gözlerini kısarak genç kıza bakarken Doğu konuşmak istediğini işaret ederek onu dışarıya çağırmıştı. "Öyle mi? Daha önceden haberim olsaydı sizi daha iyi karşılamaya çalışırdım." Fazla konuşmadan odadan çıkarken Güneş onu takip etmişti. Asya onların arkasından huzursuz bir şekilde bakarken ikisinin arasında sorun oluşturmaktan korkuyordu. Adamın karısına olan bakışları genç kızın ürkmesine neden olmuştu. O endişeli bir şekilde kapı önünde olan konuşmayı merak ederken kendisini merak edenden habersizdi. Melih gözünün önünde bayılan kızın yüzünü gördüğünde kısa çaplı bir şaşkınlık yaşamıştı. Aradığı kişi kendi ayağıyla önüne düşmüştü. Ancak kısa süren şaşkınlığından sonra Asya'ya doğru hızlı hareket ederek onu kucakladığı sırada başka bir adamın genç kızı kollarından koparmasına öfkelenmişti. Adının sonradan Kemal olduğunu öğrendiği adam Asya'yı kendi kollarından alarak odalardan birine taşımıştı. O da peşinden odaya çıkarken yatağa yatırılan Asya'ya endişeli bir şekilde bakıyordu. Genç kızın yüzü bembeyazdı. Daha fazla odada kalamayarak çalışma odasına inerken aklı hala üst katta yatan genç kızdaydı. Şimdi ise duyduğu endişe yüzünden çalışma odasında sürekli dolanıyordu. Kapıya yöneldiğinde eli kapı kolunda asılı kaldı. Daha sesini duyduğunda bayılan bir kız kendisini tam olarak gördüğünde ne yapardı acaba? Ona toparlanması için biraz zaman tanımaya karar verdi. Acaba bu evde ne işi vardı? Bu aile ile ne zamandır tanışıyordu. Tesadüfün bu kadarına hayret etti. Ellerini saçlarına daldırarak içindeki kızgın kanı soğutmaya çalışıyordu. Gözlerini bir an kapattığında yine gözünün önüne Kemal'in kollarında baygın bir şekilde duran genç kızın sureti geliyordu. Odanın kapısı açıldığında merakla gelen kişiye bakmıştı. "Bir sorun mu var?" Endişeli bir şekilde çalışma odasına giren Doğu'ya baktığında adamın başını iki yana sallayarak masanın arkasına geçmesini izlemişti. "Bir sorun yok ya?" diye ısrar eden Melih, Doğu'nun "Kusura bakmayın, Asya hanım oğlumun öğretmeni ve karımın arkadaşı. Sanırım sorunları olduğu için eşim onu bize davet etmiş." Melih merakla genç adama bakarken onun konuşmasını sürdürmesini bekledi ama Doğu sessiz kalarak onun merakta bırakmıştı. "Akşam yemeğine az kaldı biraz çalışsak iyi olacak, tabi yorgun değilseniz," dediğinde cevap alamamanın sıkıntısıyla başını sallamakla yetinmişti. İkili dosyalarla ilgilenirken zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştı. Nerissa çalışma odasına geldiğinde iki adam da bakışlarını ona çevirmişti. "İşiniz hala bitmedi mi, ben çok sıkıldım." Genç kadının isyanı iki adamın da çalışmayı bırakması gerektiğine ikna etmişti. "Yemeğe az kaldı hadi bırakalım artık. Hem karıma bakmalıyım..." sesinde hafif bir kırgınlık vardı ve bu Melih'in dikkatinden kaçmamıştı. Doğu ikiliyi odada bırakarak karısının yanına gitmişti. Melih'te Nerissa ile birlikte salona geçerek televizyonun karşısında oturdu. Bir süre Nerissa'nın isyanlarını dinledikten sonra yemeğin hazır olduğunu haber veren çalışan onların yanına gelmişti. Melih içinden derin bir nefes bırakırken ayağa kalkarak Nerissa'nın esaretinden kurtulduğuna sevinmişti. Üstelik Asya'nın yemeğe inip inmeyeceğini de merak ediyordu. Yemek odasına doğru giderken merdivenlerde duyduğu ayak sesinin sahibine dönerken karşısında Güneş'in keskin bakışlarını bulunca homurdanarak yoluna devam etmişti. Güneş genç adamın yüz çevirmesi karşısında şüpheli bir şekilde ona baktı. Işık'ın elini sıkıca tutarak yemek odasına geçerken oğlunun sorularına sabırla cevap veriyordu. Sonunda Doğu da somurtarak yemek odasına girdiğinde hep birlikte masaya geçmişlerdi. Asya'nın aşağıya inmemiş olması Melih'in içini sıkmaya yetmişti. Hala kendisine gelememiş olabilir miydi acaba? Düşüncelerinden Işık'ın sözleri ile çıkmıştı. "Anne bana sen yedirsene!" diye konuşan çocuk Melih'in dikkatini çekmişti. Merak'la Güneş'in çocuğun isteğini yapıp yapmayacağını izlemeye başlamıştı. Doğu ile iş yapmadan önce onu araştırmış ve karşısında ki sinirlenince çakmak çakmak olan gözlerin sahibi kadının onun ikinci eşi olduğunu öğrenmişti. Şimdi ise üvey oğlunun isteğini yapıp yapmayacağını merakla izliyordu. Ama genç kadının gülümseyerek onun isteğini kabul etmesi karşısında şaşkına dönmüştü. Üvey oğlunun isteğini hiç itirazsız kabul etmişti. ikinci şaşkınlığını ise Doğu'nun karısını oğlundan kıskanması olmuştu. Genç adam şaşkınlıkla onları izlerken kapıda hissettiği hareketlilikle bakışlarını kapıda ki kişilere döndürmüştü. Asya ve Kemal denilen adam kapıda dikeliyordu. Onları yan yana gören Melih'in istem dışı çenesi kasılmıştı. Elleri yumruk olurken elinde tuttuğu çatal hafif eğilmişti. "Doğu bey biz Asya ile dışarıda yemek yiyeceğiz." Melih duydukları karşısında itiraz edeceği sırada hangi sıfatla itiraz edeceğine karar vermeye çalışıyordu. Genç adam düşüncelere dalarken aklından sadece "Senin soyadını taşıyor, buna izin veremezsin!" sözleri dolanıyordu. Başını yeniden kapıya çevirdiğinde Asya'nın bulunduğu yerde yeller esiyordu. Öfke tüm bedenini sararken damarlarında ki kan kızgın yağ gibi bedenini yakıyordu. Yerinden kalkarak herkesi şaşırtırken sesinin düz tonda çıkmasına özen göstererek "Yorgunum, biraz dinlenmeye ihtiyacım var!" dedi. Herkes ona anlayışla yaklaşırken genç adamın Asya'ya anlayışlı olmak gibi bir niyeti yoktu... ~~~~~~~~~~~~~~~~
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE