5. Bölüm

4939 Kelimeler
Kemal ve Asya salona geçtiklerinde Nerisa'yı televizyon izlerken bulmuşlardı. Nerisa Asya'yı görünce gözlerini ona dikerken Asya ona aldırış etmeyerek Kemal'e "Sence diğerleri nerededir?" diye sormuştu. Kemal karşısında oturan kadının rahatlığından hoşlanmamıştı. Nerisa ona tehlikeli geliyordu. Tam konuşacağı sırada solona giren Güneş gülümseyerek "Eğlendiniz mi?" diye sorduğunda Asya hüzünlü bir şekilde genç kıza bakmıştı. Güneş arkasından gelen ayak seslerini takmayarak "Asya canım, Doğu ile konuştukta senin şu boşanma işi için bir avukatın yoksa yardımcı olmak istiyoruz. Kocan olacak o şerifsize iyi bir ders vereceğiz" Asya başını iki yana sallayarak "Buna gerek yok Güneş, ondan bu saatten sonra hiçbir şey istemiyorum!" dediğinde Güneş'in arkasında bulunan Melih ile göz göze gelmişti. Asya hemen bakışlarını kaçırırken Melih dikkatle genç kadına bakıyordu. Güneş Asya'nın kime baktığını adı gibi bilirken sadece Melih'in genç kadına olan bakışlarını çözebilmek için arkasını dönmüş ve Melih'in dişleri sıkılı bir şekilde yanlarında tuttuğu yumruğu sıkılmış elini fark etmişti. O anda tüm şüpheleri yok olmuştu. Güneş gözlerinden ateş saçarak karşısında ki adama bakarken Asya Güneş'in bakışını fark ederek hızla araya girerek "Güneş konuşabilir miyiz?" dedi. Güneş bakışlarını genç kadına çevirirken "Evet, bence de konuşmalıyız!" dediğinde Asya önden giden genç kızı takip etmeye başlamıştı. Doğu karısının sinirlendiğini anlamıştı, neden bu şekilde davrandığına ise anlam veremiyordu. Kemal izin isteyerek yanlarından ayrılırken kendisine yönetilen delici bakışlara önem vermemeye çalışıyordu. Sonunda Doğu dinlenmeleri gerektiğini söyleyerek odasına çıkarken Güneş'in ve Asya'nın çalışma odasında ne konuştuğunu merak etmeden duramıyordu. "Şimdi anlat bakalım, bu Melih ile aranda ne var?" Asya aniden gelen bu soru karşısında afallamıştı. Güneş çalışma odasına girer girmez genç kadına bakışlarını yöneterek merak ettiği soruyu sormakta acele etmişti. "İkimizin arasında bir şey yok." Güneş gözlerinden ateş saçarak "Bak Asya, bana yalan söylenmesinden hiç hoşlanmam. Şimdi bana gerçeği söyle, Melih ile önceden tanışıyor muydun? Neden sana bu şekilde bakıyor ve en önemlisi sen neden ondan bu kadar çok çekiniyorsun?" Asya son sözlerle patlamıştı. "O lanet olası heriften çekindiğim falan yok. Her şey onun yüzünden oldu. O hayatıma karışmasaydı şimdi kocamla mutlu bir şekilde yaşıyor olacaktım." Asya itiraf ile hızla ağzını kapatırken Güneş şaşkın bir şekilde ona bakmıştı. "Evliliğin ile onun ne alakası var?" Asya ağlamaya başlamıştı. Güneş onu sakinleştirmeye çalışarak konuşmasını sabırla bekliyordu. Hıçkırıklarının arasından yeniden konuşmaya başlamıştı. Mete ile yurtdışına çıktığım bir tur da tanışmıştım. On beş günlük bir geziydi ama ne olduğunu anlayamadan Mete ile birbirimizi sevdik sonra da yıldırım nikahı ile evlendik. En azından ben onu sevmiştim. Evlendiğimiz gün Melih çıkageldi ve benim ülkeden ayrılmamı söyledi. "Genç kadın o günü hala dünmüş gibi hatırlıyordu. Melih'in sert sözlerini ve kendisini havaalanına bıraktığını hatırladıkça içi acımıştı. Kocası olacak adam ona hiçbir şey söylememişti. Ne bir itiraz etmiş ne de kendisini savunacak bir söz söylemişti. Gözyaşları içinde evlendikten birkaç saat sonra uçağa bindiğinde kalbi kırık bir şekilde evine geri dönmüştü. Üzerinden üç yıl geçmesine rağmen Asya bir gün aşık olduğunu düşündüğü adamın gelip kendisini alacağını düşünmeden duramıyordu. "Melih ile kocanın ne alakası var?" Can alıcı soruyu sorduğunda çalışma odasının kapısı sert bir şekilde açılmıştı. Odaya giren Melih'ten başkası değildi. Güneş kaşlarını çatarak Melih'e bakarken "Bu ne terbiyesizlik, misafir olmanız size her istediğinizi yapma hakkı tanınmasını gerektirmez." Melih genç kızı duymuyordu bile. Bakışları yerde oturarak ağlayan genç kadına takılmıştı. "Seninle konuşmamız gerek, hem de hemen!" Asya onun sesinde ki emredici tonu yıllar sonra bile hatırlıyordu. Yutkunarak yerinden kalkarken bakışlarını Güneş'e çevirerek "Bize izin verir misin Güneş?" diye sormuştu. Güneş perişan bir şekilde duran Asya'ya üzgün bir şekilde bakarak "Emin misin hayatım, istersen onunla yalnız kalmak zorunda değilsin." Melih ters bir şekilde Güneş'e bakarak "Senin sivri dilinden iyice sıkıldım artık. Bize biraz izin ver!" dediğinde Güneş bir adım öne çıkarak genç adamın karşısına dikilmiş ve gözlerini dik bir şekilde genç adam sabitlemişti. "Benimle düzgün konuş. Kalıbına bakanda seni bir şey sanır. Başkalarının hayatına burnunu sokmaktan da vazgeç!" Melih daha fazla dayanamayarak Asya'nın kolundan tuttuğu gibi genç kadını çıkışa doğru sürüklemeye başlamıştı. Asya ona ayak uydurmaktan başka bir şey yapmıyordu. Sessiz bir şekilde onu takip ediyordu. Sonunda Melih genç kadını arabanın içine savurur gibi atarak kendisi de direksiyonun başına geçmişti. Asya hiçbir şey söylememekte devam ediyordu. Güneş endişeli bir şekilde evden uzaklaşan arabanın arkasından bakarken Doğu'ya olanları anlatmak için hızla eve girmişti. Melih ise sinir katsayıları yükselmiş bir öfkeyle konuşmuştu. "Anlat bakalım, bu boşanma meselesi de nedir Yenge!" Genç kadın belki onunla sakin konuşmayı deneyebilirdi ama Melih'in kendisine vurgulayıcı bir şekilde 'Yenge!' demesi tüm sinirlerini alt üst etmişti. Sinirleri bozularak kahkaha atmaya başlayan Asya onun da dikkatini çekmişti. Evden biraz uzaklaştıktan sonra arabayı yolun kenarına çeken Melih kahkaha atan genç kadına öfkeyle dönmüştü. "Aklını mı kaçırdın sen?" Asya kahkahasını aniden keserek hızla arabadan aşağıya inmişti. Öfke tüm bedenini sararken onun peşinden arabadan inen Melih yanına gelip kolunu yakalamıştı. "Dokunma bana!" Sert bir şekilde kolunu çekerek yüzüne gelen saçları aynı öfkeyle geriye savurmuştu. "Sen... Sen hangi hakla bana bu şekilde hitap edebiliyorsun. Senin kadar pişkin bir adam daha görmedim. Şimdi ne söyleyeceksen söyle ve beni geri götür." Melih karşısında ki kadına şaşkınlıkla bakıyordu. Üç yıl önce ağlayarak yalvaran kadının yerine başı dik bir şekilde kendisine kafa tutan bir kadın gelmişti. Elinde olmadan gülümsemişti. "Yıllar sana yaramış, eskisi gibi salya sümük değilsin!" Asya dişlerini sıkarak genç adama bakmıştı. "Konuşmayacaksan ben kendim de giderim." Melih yürümeye başlayan genç kadını kolundan yakalayarak kendisine çevirmişti. "O kadar uzun boylu değil, önce bana şu boşanma işini anlatacaksın. Boşanıyor musunuz?" Asya kendisine ciddi bir şekilde bu soruyu soran adama bakmıştı. Onun bu boşanma olayından haberi olmadığı belliydi. Birden gülmeye başlayan genç kadın "Koca Melih beyin bilmediği bir şey varmış demek ki. Evet sevgili kardeşinden gelen boşanma evraklarını aldım ve biliyor musun, başta tereddüt etmiştim ama şimdi kesin kararımı verdim. Boşanmak için elimden geleni yapacağım." Melih onun alaycı konuşmasını sabırla dinlemişti. Aklında hala kardeşinin boşanma davası açtığı sözleri dönüyordu. Mete kendisine bir şeyi danışmadan iş çevirmezdi. Neler oluyordu böyle? Başını iki yana sallayarak "Unut sen boşanmayı." Asya onun sözlerinden sonra şaşkınlıkla genç adama bakmıştı. Ne bekliyordu kendisinden. Hiç gelmeyecek olan bir kocayı ömür boyu bekleyerek gençliğini heba etmesini mi? Bu asla olmayacaktı. "Boşanacağım! Şimdi beni eve götür. Eğer Güneş'i biraz olsun tanıdıysam bu yaptığını senin burnundan getirir." Tam da Asya'nın dediği gibi Güneş onlar gittikten sonra evde terör estirmeye başlamıştı. Doğu'dan karşılık alamayınca Kemal'i devreye sokmaya karar verdi ve genç adamı çağırarak çiftin arkasından yola koyulmuşlardı. Endişeliydi. Asya'yı o şekilde çekerek götürmesi genç kızı endişelendirmişti. "Daha hızlı gidelim Kemal, Asya'ya bir şey yaparsa onu kendi ellerimle boğarım!" Kemal genç kızın sert çıkan sözleri ile birden ürpermişti. Şahsen Güneş'in yüzünde sözlerini yapabileceği bir ifade vardı. Kısa bir süre gittikten sonra yol kenarında park etmiş arabayı görünce Kemal'e yavaşlamasını söylemişti. Karanlıktı ve hiçbir şey görünmüyordu. Yavaşlayan arabadan dışarıyı seyreden genç kız arabanın arka kısmında tartışan ikiliyi görünce arabanın durmasını fırsat bilerek hızla aşağıya inmişti. Tam da bu sırada Melih genç kadının kolunu yakalamış onu arabaya doğru çekiştirmeye çalışıyordu. Güneş dişlerini sıkarak hızla genç adamın başına vururken aniden gelen darbe ile Melih genç kızı birden bırakmıştı. "Seni pis serseri, ona sakın dokunayım deme. Ayrıca ne işi yaptığınız umurumda değil. Hemen evimde ki o şırfıntını alıp evimi terk ediyorsun!" Melih şaşkın bir şekilde bir eli acıyan başında Güneş'in öfkeli yüzüne bakıyordu. Kemal olanları görünce hızla Güneş'i korumak için onun önüne geçmişti. "Vay bakın burada kim varmış?" Kemal daha ne olduğunu anlayamadan yakasına yapışan ellerle şaşkına dönmüştü. "Bir daha seni bu kadının yanında görürsem hiç iyi olmayacak bilesin." Asya şaşkın bir şekilde Melih'e bakarken Kemal ve Güneş'in de ondan aşağı kalır yanı yoktu. Genç kadın kavga çıkmaması için araya girerek Melih'in ellerini sert bir şekilde Kemal'in yakasında çekmişti. "Onu rahat bırak, hayatıma karışmaya hakkın yok. Kiminle konuşacağıma ancak ben karar veririm." Melih ateş saçan gözleriyle Asya'ya bakıyordu. Asya onun bakışlarında ki kıvılcımı görünce yutkunmuş ama geri adım atmamıştı. "Sana istediğim gibi karışırım. Benim soyadımı taşıyorsan ona göre davranman gerek." Asya alaycı bir kahkaha atarak genç adama bakmıştı. "Merak etme, en kısa sürede iğrenç soyadından da sizden de kurtulacağım. Kardeşine söyle, büyük biz zevkle o boşanma evraklarını imzalayacağım. Ayrıca merak etmesin pis parasını da istemiyorum. Şimdi..." Bakışları şaşkın bir şekilde bakan Kemal ile Güneş'e çevirmişti. "Artık dönebilir miyiz? Bu gün gerçekten çok yoruldum ve yarın okul var." Güneş başıyla onu onaylarken düşüncelerinde hala 'Benim soyadımı taşıyorsun!' sözleri dolaşıyordu. Asya hızla Güneş'in indiği arabaya binerken sırtında öfkeli bakışları hissedebiliyordu. Kemal ve Güneş'te arkalarında Melih'i bırakarak eve doğru ilerlemeye başlamışlardı. Melih elleri yumruk olmuş bir şekilde onların arkasından bakarken hızla arabasına binerek eve doğru onları takip etmeye başlamıştı. Öfkesi genç adamı esir alırken kardeşine içinden bildiği tüm iyi niyetleri gönderdi. Yine ne işler çeviriyordu. Kendisine sormadan iş yapmamayı ne zaman öğrenecekti. Üç yıldır şirkette çalışıyor ve Melih'e ecel terleri döktürüyordu. Son iki aydır hakkını yememesi gerektiğinin farkında olarak artık iş yerinde işe yaramaya başladığını düşünüyordu. Son projelerde kardeşi işe daha bir hakim olmaya başlamıştı. Eskisi gibi gece hayatına devam etse de sabahları işe gelmeye devam etmişti. Eve vardıklarında Güneş öfkeli bir şekilde eve girmiş ve direk kocasıyla konuşmaya gitmişti. Aralarında geçen tartışmadan sonra yaşadığı hayal kırıklığıyla Asya'nın yanına gitmeye karar verdi. Bu yaşanan olayları onun ağzından öğrenmesi gerekiyordu. Önce Işık'ın odasına giderek küçük oğlanı kontrol etmişti. . Küçük çocuk yatağında mışıl mışıl uyurken bir süre onu izlemişti. Kapıda beliren gölge ile bakışları o tarafa dönünce Asya'nın mahcup bir şekilde kendisine baktığını görmüştü. "Konuşmamız gerekiyor. Bana her şeyi anlatmalısın ki sana yardım edeyim." Asya üzgün bir şekilde başını sallarken Güneş onunla birlikte Asya için tahsis ettiği odaya geçmişti. "Anlat bana Asya." Asya derin bir iç çekerek yatağın üzerine oturmuştu. Bakışlarını kucağında ki ellerine çevirerek konuşmaya başlamıştı. "Bundan üç yıl önceydi. Mete ile bir tura çıktığımda karşılaştık. Bana karşı çok nazik ve düşünceliydi. Turdan ayrılıp onunla gezmeye başlamıştı. İki haftalık tatilimin ilk haftası o kadar hızlı geçmişti ki ona aşık olmuştum." Güneş sabırla onu dinliyordu. Asya gözleri dolu bir şekilde konuşmasına devam ederken genç kız onun ellerini tutarak destek olmaya çalışmıştı. "Onu çok seviyordum. Hayatımda onun kadar neşeli ve eğlenceli birini daha görmemişti. O da beni seviyordu. Sonra birden evlenelim dedi. Bende kabul ettim. Üç gün içinde her şey hazırdı. Evlendik, ve birkaç dakika sonra o göründü kapıdan. Gözleri ateş saçıyordu, tıpkı bu akşamdaki gibi. Onu tanımıyordum ama Mete ona abi diye seslendiğinde şaşırmıştım. Bize doğru gelerek benim karşımda durmuştu. Kardeşine bakmıyordu bile. O anki korkumu sana anlatamam. Onu tanımıyordum ama bana olan bakışlarından gerçekten korkmuştu. Sonra arkasında duran adamlardan birini çağırdı ve beni Mete'nin yanından ayırarak gelin odasına götürdü. Hemen ülkeyi terk etmemi yoksa benim için iyi olmayacağını söyledi. Onların parasının peşinde olduğumu söyledi. Ben... Ben Mete'nin zengin olduğunu bilmiyordum ki..." Güneş duyduklarıyla içinde biriken öfkenin yakıcı ateşini damarında ki kanda hissedebiliyordu. Dişlerini sıkarken yataktan kalkarak odada dolanmaya başlamıştı. "Hazırlan, sabah erkenden buradan ayrılacağız. O adamla aynı evde kalmana tahammül edemem. İlk gün onun sesini duyduğunda bayılınca bir şeylerden şüphe etmiştim ama bu kadarını tahmin etmemişti. Çok özür dilerim, bilmeden de olsa seni onunla yeniden karşı karşıya getirdiğim için." Asya da yerinden kalkarak Güneş'in karşısına geçmişti. "Bunu bilemezdin. Ayrıca ona karşı koyabileceğimi göstermek için bana şans vermiş oldun. Artık o eski ağlak Asya değilim ve olmayacağım. Ondan artık korkmuyorum. Yabancı bir ülkede kendimi savunmasız hissetmiştim ama burada değil. Burası benim saham ve Melih bunu öğrenecek." Güneş gülümseyerek genç kadına bakmıştı. "Merak etme hem benim de kafa dağıtmam gerek. Işık iki gün okula gitmese de sorun değil." Asya ona acı bir şekilde gülümsemekle yetinmişti. Doğu çalışma odasında Melih ile karşı karşıya durmuş sessizce birbirlerini süzüyorlardı. "Neler olduğunu anlatacak mısınız?" Doğu sakin kalmaya çalışıyordu. Nitekim Güneş ile arasının bozulmasına ramak kalmıştı bu adam yüzünden. İş şu anda düşündüğü en son şeydi. "Eğer susmaya devam edecekseniz ben size bir çift laf edeceğim. İş ve ailem arasında bana tercih yaptırmaya kalkarsanız ailem açık ara önde gelir. Nitekim davranışlarınız karımla aramı bozmaya başladı. Buna izin veremem. Anlaşmayı fes etmeye kadar gider bu iş. Ya davranışlarınızın nedenini bana anlatırsınız ya da bu iş anlaşmasına burada son noktayı koyalım." Melih başını iki yana sallayarak gülümsemeden edememişti. "Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş. O çatlakla iyi bir çift oluyorsun!" Doğu gözlerini kısarak genç adama bakmıştı. Güneş hakkında bu şekilde konuşması hoşuna gitmese de Güneş'in karşısında ki adama ne yaptığını kestiremediği için sessiz kalmayı tercih etmişti. "Öncelikle o çatlak değin kadın benim karım. Saygılı davranırsanız sevinirim." Melih umursamıyormuş gibi elini havaya kaldırarak "Neyse boş ver. Sadece şunu bilsen yeterli... Asya... Yani o benim kardeşimle evli ve boşanma işinden haberim yoktu. Boşanmayı duyunca sinirlendim sadece..." "Ne yani Asya senin yengen mi?" Melih bıkkın bir şekilde nefesini verirken "Kağıt üzerinde de olsa öyle..." Doğu'nun aklı karışıktı. Onlar konuşmalarına devam ederken Güneş ve Asya evden sessizce ayrılıyorlardı. Doğu hiçbir şeyden haberi olmadan olanları anlamaya çalışıyordu. Nitekim karısı ve oğlunun yokluğunu fark edince bu sakinliğinden eser kalmayacağı bir gerçekti... İki kadın evden ayrılırken Asya dalgındı. Gözlerinin önünden Melih'in şaşkın ifadesi gitmiyordu. "Demek ki haberi yoktu!" içinden birden gülme isteği gelmişti. Onun da bir şeyden haberi olmayışı genç kızı mutlu etmişti. Saatler süren yolculuktan sonra Asya'nın gecenin karanlığında bile hayranlık duyabileceği bir çiftlik evine gelmişlerdi. Güneş'in çiftliğe değil de küçük bir evin yoluna girdiğini görünce duraksamıştı. Güneş ona gülümseyerek bakıyordu. "Burası benim büyüdüğüm ev..." Asya başını sallayarak genç kıza bakarken onun gözlerindeki hüznü yakalamıştı. "Doğu beyle kavga mı ettiniz?" Güneş gelen soru karşısında susmuştu. Onlar kendi aralarında sessizlik anlaşması yapıp eve girerken karısının evi terk ettiğini öğrenen Doğu çıldırmış gibiydi. Melih'in yanına giderek öfkeyle genç adamın yakasına yapışmıştı. Şaşkınlığa uğrayan Melih'in kendisine "Güneş hanıma bir şey mi oldu?" diye safça sorması üzere Doğu ellerini Melih'in üzerinden çekerek "Güneş Asya ile birlikte yanına Işık'ı da alıp evden gitti." Melih Asya'nın gittiğini öğrenince en az Doğu kadar sinirlenmişti. "Asya gitti mi?" sesi o kadar öfkeli çıkmıştı ki Nerisa korkuyla bir adım geri sıçramıştı. Doğu ona alaycı bir şekilde genç adama bakıyordu. "Kadına artık ne yaptıysan seninle aynı çatı altında kalmak istemedi." Nerisa genç adamın öfkeli davranışları karşısında dayanamayarak "Neler oluyor Melih, neden bu şekilde davranıyorsun?" dediğinde Melih'ten aldığı tek cevap öldürücü bakışları olmuştu. Nerisa aklına gelen düşünceler ile bazı şeylerin farkına varınca inanmaz bir şekilde genç adama bakmıştı. "Ne yani, Türkiye'ye gelince bulunmasını istediğin kadın o mu?" diye sorduğunda Melih onu dinlemeden hızla evden ayrılmıştı. O da en az Doğu kadar öfkeli ve endişeliydi. Şuanda Asya'nın kim olduğu bilinmese de öğrenilmesi an meselesiydi. Başına gelecek şeylerin sorumlusu olmak istemiyordu. Doğu da onun peşinden evden çıkarken Melih'in arabaya binmiş olduğunu görmüş ve onunla aynı arabaya binmişti. "Karını bulduğum anda elimden çekeceği var..." Melih'in tehdidini umursamayan genç adam cevap vermişti. "Senden önce bana hesap vermesi gerekecek. Evi terk ettiğine inanamıyorum." İki adam da öfkeliydi. İkisinin de tek dileği onları bulmaktı. Doğu biraz sakinleştikten sonra bakışlarını kuşkuyla genç adama çevirmişti. "Güneş kardeşinle karısını ayırdığını söylüyor, madem o kadar önemli değildi neden Asya'yı bu kadar dert ediyorsun. Neden kocasının yanında kalmasına izin vermedin? Neden genç bir kadını daha düğününden birkaç saat sonra kocasından ayırdın?" Melih içindeki öfkeye yeni düşerek "Evlendiklerinde on dakika geçmişti." dedi boş boş. "On dakika mı? Genç bir kadının tüm hayallerini mahvettin." "Ne yapsaydım, daha sonra dışarıya atılmasına izin mi verseydim. İş işten geçmeden ayrılmaları daha iyiydi. Mete kardeşim olabilir ama serserinin önde gideni. Kaç kez evlenmeye kalktı biliyor musun? Hevesini alınca onu bir kenara atacaktı." Doğu ona anlamayan bakışlarla bakarken Melih daha da çok sinirlenmişti. "Ne yapsaydım, serseri kardeşimin genç bir kızın kanına girmesine izin mi verseydim. Başkası olsaydı belki bu şekilde tepki vermezdim ama Asya'nın Türk olduğunu öğrendiğimde elimden başka bir şey gelmedi. Sadece bir haftada içinde evlendiler. Ne kadar birbirlerini tanıdılar da aşık oldular. İnan kardeşimin gerçekten onu sevdiğini düşünseydim müdahale etmezdim." "Bu saçmalık, buna karışmamalıydın." "Asıl saçmalık ne biliyor musun? Asya'nın uçağı daha Türkiye'ye inmeden Mete'nin başka bir kadının kollarında olmasıydı..." Doğu şaşkınlıkla genç adama bakmıştı. "Bakma bana öyle, zaten tüm öfkem burnumda bir de seninle uğraşamam." "O zaman neden onun boşanmasını sağlamadın? Hazır boşanıyorlarken neden buna karşı çıkıyorsun?" "Asya uzakta da olsa onunla evli olduğu için salak kardeşim para düşkünü kadınlarla fazla ileriye gidemiyor. O bir kalkan gibi. Belki ona haksızlık ama başka çarem yok. Kardeşim adam olana kadar Asya ile evli kalmak zorunda." "Ama geç kaldın dava çoktan açıldı bile..." "Bu da yeni bir mirasyedinin kapıda olduğunu gösterir. İnan onunla uğraşmaktan doğru düzgün işime odaklanamıyorum. Hala ergen gibi davranıyor." Doğu başını iki yana sallarken onu onaylamadığını belli etmeye çalışıyordu. Eline aldığı telefonu ile Güneş'i arayan genç adam telefonun kapalı olduğunu duyunca gözlerini sıkıntıyla kapatmıştı. Aklında ise onun nereye gidebileceği düşüncesi vardı. Kemal diğer araba ile onları takip ederken aklına gelen şeyle arabanın selektörlerini yakmaya başlamıştı. Doğu arkasına baktığında Kemal'in arabasının kendilerine sinyal verdiğini görmüş ve Melih'ten arabayı kenara çekmesini istemişti. Kemal de onların arabasının arkasına park ederken heyecanla arabadan inerek Doğu'nun tarafında cama yaklaşmıştı. "Doğu beyi Güneş Hanım çiftliğe gitmiş olmasın? Geçenlerde öyle bir şey söylüyordu sanırım." Doğu onun sözlerine ümit bağlamak istiyordu. Yolunu çiftliğe doğru çevirdiğinde içinden orada olması için dua ediyordu. Yol boyu Melih ile konuşmuş arada birbirlerine hak verseler de Doğu genelde genç adamın davranışını onaylamadığını bildirmişti. Ne de olsa iki yetişkin insanın hayatına kimse karışmamalıydı. Sonunda beklediği telefon geldiğinde derin bir rahatlama yaşamıştı. Karısı çiftlikteydi ve iyi durumdaydı. Melih'in de rahatladığını fark eden genç adam gülümsemişti. Araba biraz daha hızlanarak varacağı adrese doğru seyrediyordu. Genç adam büyük çiftlikten aldığı yedek anahtarlarla müştemilata girmiş ve Güneş ile konuşmak istemişti. Hala öfkeliydi ama onun uykuya daldığını görünce tüm öfkesi bir anda dinmişti. Oğlu ve karısı iyiydi ve sağ salim karşısında uyuyorlardı. Oğlunun gözlerini araladığını görünce endişe ile onun konuşmasını engellemişti. Kendisi de çok yorgundu ve biraz olsun dinlenmek istiyordu. Güneş'in yatağı üç kişi için küçüktü. Doğu onu uyandırmamaya özen göstererek genç kızı kucağına alıp odadan çıkmıştı. Işık'ta babasını takip ediyordu. Büyük eve doğru kucağında Güneş ile ilerleyen genç adam çalışanların şaşkın bakışlarına aldırış etmeden onu kendi odasına götürmüş ve rahatlıkla beş kişinin sığacağı kadar büyük olan yatağına yatırmıştı. Oğlu da onunla birlikte yatağa uzanmıştı. Bir yanında karısı diğer yanında oğlu ile huzurlu bir uykuya dalarken Melih küçük evin salonunda uyuyan Asya'nın uyanmasını beklemeye başlamıştı. O da çok yorgundu ve biraz olsun dinlenmek istiyordu. Salonda ki kanepeye uzanarak gözlerini kapattığında iflas eden bedeni kendisini uykuya teslim etmişti. **** Sabahın ilk ışıklarında gözlerini aralayan genç kız üzerinde ki ağırlıkla homurdanmaya başlamıştı. "Artık koca adam oldun, çok ağırlaştın Işık!" diye söylenirken üzerindeki ağırlıktan kurtulmaya çalışıyordu. Uzun kollar bedenini öylesine sıkı sarmıştı ki genç kızın kaçacak hiçbir yeri yoktu. Gözlerini aralamadan üzerinde ki kollarda ellerini gezdirirken bir terslik olduğunu hemen anlamıştı. "Işık?" hafif seslenmiş ama cevap alamamıştı. Bu kolların Işık'a ait olmasına imkan yoktu. Lanet şey... bu da kimdi böyle? Genç kız korkuyla yerinden sıçrarken sarsılan Doğu gözlerini aralayarak kollarında debelenerek kalkmaya çalışan Güneş'i görmüştü. Doğu genç kızı o kadar sıkı tutuyordu ki Güneş arkasını dönemiyordu. Sonunda onun debelenmesini engellemek için sessizce kulağına fısıldamıştı. "Sakin ol karıcım!" Güneş kulaklarında ki sese inanmaz bir şekilde gevşeyen kollarda dönerken Doğu gözlerini aralamış kendisine şaşkın bir şekilde bakan genç kıza bakıyordu. Güneş o kadar güzel görünüyordu ki Doğu dayanamayarak onu öpüvermişti. Gözleri iyice büyüyen genç kız hızla yerinde doğrulurken "Se...sen... sen ne yaptığını sanıyorsun?" elleri ile dudaklarını kapatırken Doğu kahkaha atarak "Karıma günaydın öpücüğü veriyorum!" dedi. Güneş yutkunarak etrafına bakınırken kendi odasında olmadığını görünce dehşete düşmüştü. "Ben buraya nasıl geldim?" Doğu omzunu silkeleyerek yerinden doğrulmuştu. Güneş tedirgindi. Eğer onu Doğu taşıdıysa çalışanlar görmüş olmalıydı. Ellerini saçlarına daldırarak "Sen aklını mı kaçırdın, bunu nasıl yaparsın?" Doğu onun yanına giderek kolunu beline dolayarak genç kızı kendisine çekmişti. "Bende akıl mı bıraktın? Sayende erkenden ölüp gideceğim. Evimizi nasıl terk edersin?" Güneş yutkunarak genç adama bakıyordu. Onun bu kadar sakin olmasına anlam veremiyordu. Daha sinirli olmalı bağırıp çağırmalıydı. Doğu alnını karısının alnına dayayarak derinde solumuştu. Yatakta uyuyan Işık'ın uyanmaması için sessizce konuşuyordu. "Sakın bir daha bu şekilde ortadan kaybolmaya kalkma. Yerin yedi kat dibine de girsen seni bulur yine alırım!" Güneş duydukları karşısında nefesinin kesildiğini hissediyordu. Kalbi deli gibi çırpınırken gözleri kapalı olan adama bakmaya çalışıyordu. Doğu derin derin nefes alırken sesinde ki hüzün genç kızı gafil avlamıştı. "Sözlerimi yanlış anladığına inanamıyorum. Sana 'senin evin' diye sorduğumda evimizi bu derece benimsemiş olmandan duyduğum sevinci anlatmaya çalışmıştım. Biliyor olmalıydın... Bana ait olan her şeyin üzerinde hakkın olduğunu biliyor olmalıydın. Sadece maddi olarak değil... Manevi olarak da sana ait olduğumu bilmen gerekirdi..." Genç kızın yanağından aşağıya akan bir damla yaş sesinin titremesine neden olmuştu. "Gerçekten bana mı aitsin?" Doğu gözlerini hafif araladığında ıslaklıkla daha da parlak olan buz mavisi gözlere odaklanmıştı. Onun gözlerinin derinliğinde boğulmak istiyordu. Islak gözlerdeki beklenti genç adamın nefesini kesmişti. Yüzünde hüzünlü bir gülümseme ile başını sallarken güçlükle içinde tuttuğu "Her zaman sana aittim!" sözlerini dışa vuramamıştı. Bunu yapamazdı. En azından şimdilik bunu dışa vuramazdı. Kendisine sevdiğini söylediğinde ürkerek bir hata yaptığını itiraf edecek gücü yoktu. O gece Güneş onu sevdiğini söylediğinde panikleyerek sarhoş olduğunu ve sabahında yanında başka bir kadınla uyandığını itiraf edemezdi. O günlerden pişmanlık duymak genç adamın içini daha çok yakıyordu. Ama pişman olamazdı. Pişmanlığı demek Işık'ın varlığına ihanet etmek anlamına geliyordu. Ne kadar zor da olsa Işık olmadan hayatının eksik olacağını biliyordu. Sadece onun için yaptığından pişman olamıyordu. Uzun süren sessizlikte sadece bakışlar konuşurken genç kız onu kalbiyle duyabiliyordu. İki kalpte aynı anda çırpınırken nefes almak ne kadar da can yakıcı olmuştu. Güneş daha fazla dayanamayarak kollarını genç adamın boynuna dolarken "Özür dilerim, seni korkutmak istememiştim ama o adamla yan yana olmaya dayanamadım... Özür dilerim..." Doğu onun saçlarını okşarken yüzünde hafif bir gülümseme oluşmuştu. Güneş'in kendisine sarılması içindeki tüm umutsuzluğa yanan bir umut ışığı olmuştu. Karısını elbette kazanacaktı. En azından kazanabileceğini artık biliyordu. Sadece bir süre daha sabretmek zorunda kalacaktı. "Sakın unutma Güneş, sen bana aitsin... tıpkı benim de sana ait olduğum gibi. Seni bırakmayacağım... Bir ömür bana katlanmak zorunda kalacaksın!" Sabahın ilk ışıklarında gece geç vakitte uyumasına rağmen kendisini dinç hissederek gözlerini açmıştı. Temiz havanın etkisi tüm gergin kaslarını gevşetirken elini dağınık saçlarına götürerek yastığına yaymıştı. Yüzünde rahatlamanın verdiği hisle bir gülümseme oluşurken dün ki stresten üzerine eser yoktu. Gerinerek yatakta doğrulurken Güneş ve Işık'ın uyanıp uyanmadığını merak ediyordu. Ne çılgın kadındı şu Güneş? 'Umarım kocası ona fazla kızmaz' diye düşünürken ağır hareketlerde yataktan kalkmıştı. Odaya göz gezdirirken sadeliği hoşuna gitmişti. Pudra rengi perdelerin altından parlak güneşin ışıkları hafiften süzülüyordu. Yine perdelerin renginde olan pikesini yatağın üzerinde düzgün bir şekilde sererken kenarda bulunan küçük konsol masasının üzerinde duran havluyu eline alarak odadan çıkmıştı. Gece kendinse gösterilen banyoya ağır adımlarla ilerlerken sessiz olmaya caba gösteriyordu. Sessiz bir şekilde gıcırdayan kapıyı kapatırken yüzündeki mimikler onu daha sevimli yapıyordu. Sonunda banyo da aynanın karşısına geçip kendisine çeki düzen vermeye başladığında aklına Melih gelmişti. Boşanma işinden haberi olmamasına gerçekten şaşırmıştı. Kendisini kardeşine layık görmeyen bu adamın davayı açmış olabileceğini düşünmüştü ama onun tepkisine bakılacak olursa yanılmıştı. Mete'nin kendisini bir kez bile aramaması kalbini kırarken boşanma evrakları artık geri dönüş olmadığını ona gösteriyordu. Zaten artık ona karşı ne hissettiğini kendisi bile bilmiyordu. Koskoca üç yıl geçmişti ve Mete ne bir kez yanına gelmiş ne de aramıştı. Onun için değeri olmadığını geç olsa da anlamıştı. Elini yüzünü yıkadıktan sonra dağınık saçlarını toplayan genç kadın aynı sessizlikle banyodan çıkmış ve odasına geçmeden önce mutfaktan su almak için yönünü mutfağa çevirmişti. Aralık olan salonun kapısında gözüne takılan şey ile duraksayan genç kadın ağır adımlarla mutfağa gitmek yerine salona geçerken yutkunmadan edemedi. Koltuktan dışarıya sarkan bir çift ayağın kime ait olduğunu tedirgin bir şekilde anlamaya çalışıyordu. Aralık kapıyı sessiz bir şekilde iteledikten sonra aynı sessizlikle kanepeye doğru ilerlemişti. Yeniden yutkunan genç kız kanepede yüzü tamamen yastığa gömülü adamı görünce korkuyla yerinden sıçramıştı. Kim olduğunu göremese de bu evde bir adam olması genç kasını ürpertmişti. Etrafına bakınan Asya kapının arkasında bulunan fırçayı görünce sessizce eline almış ve yatan adamı sapıla dürtüklemişti. Homurdanan ama yüzünü göstermeyen adam genç kadını daha da çok korkutmuştu. Tekrar adamı dürterken adamın sert bir şekilde söylenerek yerinden kalkması sonucu korkarak fırçanın sapını genç adamın kafasına indirmesi bir olmuştu. "Lanet..." Öfkeyle bağıran adamın kim olduğunu anlayınca gözleri iyice açılan Asya Melih'in kafasını ovalayarak kendisine öfkeyle bakması sonucu bir adım geri atmıştı. Genç adam sert bir şekilde sırtına bastırılan cismin acısı ile yerinden söylenerek hızla doğrulmuş ve başına aldığı darbe ile sendelemişti. Kendisine vuran kişiyi görünce de gözleri ateş saçmaya başlamıştı. "Sen ne yaptığını sanıyorsun be kadın?" Melih'in gür çıkan sesi ile yerinde sıçrayan Asya yutkunarak konuşmuştu. "Senin burada ne işin var? Neden burada yatıyordun?" Asya etrafına bakınarak bir şeyler aramaya başlamıştı. Melih acıyan başını ovalamaya devam ederken "Bu olanlara inanamıyorum. Hanım efendi hem kaçıyor, yetmedi bir de hesap soruyor." Dişlerini sıkarak genç kadına yaklaşırken Asya elindeki fırçayı kendisine siper etmiş ona bakıyordu. Tam bir şey söyleyeceği sırada evin kapısı açılmış ve Güneş içeriye girmişti. Gözlerini kısarak Melih ve Asya'ya bakarken "Bir sorun mu var Asya?" diye sormadan edememişti. Öyle ki genç kadının can havli ile sarılmış olduğu fırçanın sapı genç kızın dikkatini çekmişti. "Asya elinde ki silahını yere doğru indirirken başını iki yana sallamıştı. "Evde yabancı birini görünce tedirgin oldum sadece. Hem sen neden dışarıdan geliyorsun?" Güneş onun sorusu ile kızarmıştı. Ne diyebilirdi ki? Kocası onu gece kucağına alarak büyük eve taşımıştı. Ah... Evden çıkarken nasılda gizlenerek kaçmıştı. Çalışanlara görünmemek için büyük çaba harcamış ve sonunda küçük eve gelebilmişti. Doğu Melih'in de geldiğini söyleyince genç adama kızmış ve hemen kendi evine dönmüştü. Melih kendisine gözlerini dikmiş bir şekilde bakan Güneş'e öfkelenmeye başlamıştı. Doğu'nun dediğine göre karısıyla kendisi ilgilenecekti ama kendisi de bir çift laf etmezse içine dert olacaktı. "Sen hangi hakla seni ilgilendirmeyen konulara burnunu sokamaya kalkışıyorsun?" Güneş tek kaşını kaldırarak genç adama bakmıştı. Onun sorusunu yanıtsız bırakarak "Asya kahvaltı hazır, seni almak için geldim!" dedi. Melih kendisine cevap vermeyen kadının karşısına dikelerek ona tepeden bakmaya başlamıştı. İki yanda duran elleri yumruk olmuştu. Güneş alaycı bir şekilde genç adamın yumruk olan ellerine bakarken Asya'nın kolundan tutarak "Hadi gidelim biz!" diyerek kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı. Asya şaşkındı. Genç kızın cesaretine hayran kalmamak elde değildi. Melih ise küçük çocuklar gibi yerinde tepinmemek için kendisini zor tutuyordu. Güneş evden çıktığında arkasından kapanan kapının sesini duyunca derin bir nefes vermişti. Nefesini tuttuğuna inanamıyordu. Asya ise onun rahatladığını anlayınca gülümsemeden edememişti. "Onun delirttin!" Güneş gülümseyerek Asya'ya bakmıştı. "Kahvaltıdan sonra at binelim mi?" Asya başıyla onu onaylarken Güneş büyük eve yaklaşırken tedirgin olmaya başlamıştı. Çiftlikteki herkes onların evlendiğini öğrenmiş ve Güneş'e mutluluklar dilemişti. Bu durum genç kızı şaşırtsa da bir şey söyleyememişti. Onların tebrikleri altında eve girerken kahvaltı masasına oturarak kahvaltısını etmeye başlamıştı. Onu izleyenlere aldırış etmeden. Melih'in delici bakışlarından bir şeyler söyleyeceğini anlasa da adama yüz vermeye niyeti yoktu. Melih delici bakışlarını Güneş ile Asya'ya dikmişti. "Bana o şekilde bakacağına kahvaltını bitirsen iyi edersin." Güneş'in sözleri ile Melih kaşlarını çatmıştı. "Senin gibi bir kadın bu kadar çok konuşmamalı bence, yoksa o dilini keserler." Güneş gelen sözler ile Doğu'ya bakmış ama kocasının müdahale etmeyeceğini anlayınca dişlerini sıkmıştı. "Dilimi kesecek kişi daha doğmadı. Üstelik bir söz vardır, kadınların şerrinden korkmalısın, eğer korkmuyorsan ya çok cesursun ya da çok ahmak. Senin cesur olmadığını bildiğimize göre de sorun yok. Ahmaklarla uğraşacak vaktim yok!" Güneş'in son sözleri ile Asya ve Doğu ağızlarına götürdüğü çaylarını masaya püskürtmüştü. Doğu gülmemek için kendisini tutarken Asya şaşkınlıkla bakışlarını genç kıza çevirmişti. Öyle ki Güneş'in bakışları Melih'e kilitlenmiş durumdaydı. "Kahvaltın bittiyse gidelim Asya, sabah güneşi buralarda çok güzel olur. Öğlen güneşine kalırsak başımıza güneş geçebilir." Asya yerinden kalkarken Melih dişlerini sıkarak genç kızın arkasından bakıyordu. "Gülebilirsin, kendini tutma gerek yok. Sana acıyorum dostum, bu kadına nasıl katlanacaksın?" "Ben halimden memnunum, keskin dilinin yanında damarına basmadığın sürece çok uysaldır. Yumuşak sevgi dolu bir kalbi var. Ve aşırı iyi düşüncelidir, en azından art niyet saklamaz içinde. Nasıl görünüyorsa öyledir." "Anladık bana karını övme. Bunlar nereye gidiyor?" Doğu gülümseyerek az önce Güneş'in çıktığı kapıya bakmıştı. "At binecekler. İstersen biz de gidebiliriz." "Gerek yok, zaten bir sürü iş birikti." Doğu başıyla onaylarken kahvaltısını tamamlamaya devam etmişti. Güneş ve Asya at sırtında çiftlikten uzaklaşırken Doğu ve Melih'te çalışmak için çalışma odasına çekilmişti. Saatlerce süren çalışmanın sonunda dinlenme molası verdiklerinde Doğu saatine bakmış ve karısının eve dönüp dönmediğini merak ederek çalışanlara sormuştu. Hala dönmediğini öğrenince de kaşlarını çatarak "Kesin yine gün batımını seyredecek!" diye söylenerek Melih'e bakmıştı. "Onlara katılmaya ne dersin? Buranın gün batımı muhteşemdir." Melih'te yerinden doğrularak ona onay vermişti. İkili onlara katılmak için evden ayrılırken huzurlu bir akşam geçirebilmeyi dilemişlerdi. Belki de gelecek günler o kadar huzurlu olmayacaktı... *** Onların yanına vardıklarında Doğu önce oğlunun saçını okşamış ve sonrada kimseye aldırmadan karısının başına masum bir öpücük kondurmuştu. Güneş onun bu hareketi ile donup kalırken Doğu bir tepki gelmeyince rahatlamıştı. Melih karı kocaya bakarken gülümsemeden edememişti. Bu geveze her şeye burnunu sokan kadınının kocası tarafından ne kadar sevildiği gözle görülür bir şeydi. Başını iki yana sallayarak Asya'ya işaret etmiş ve onun kendisine doğru gelmesini istemişti. Asya başta umursamasa da başı ile karı kocayı gösterince yutkunarak Melih'in yanına gitmişti. "Biz çiftliğe dönüyoruz!" Asya onun sesinde ki otoriter sesten ürkse de bir şey dememişti. Güneş kaşlarını çatarak tam ağzını açacaktı ki Asya araya girerek "Melih beyle konuşmam gereken bir şey var Güneş, biz önden gidiyoruz." Dediğinde Güneş bu kez anlayışla başını sallamıştı. Onlar tepeden yavaş bir şekilde inerken karamaya başlayan hava yüzünden zorluk çekiyordu. Özellikle bu tip yollara alışık olmayan Asya kaymamak için elinden geleni yaparken Melih kaşlarını çatarak genç kızın önüne sırtını dönerek durmuştu. "Ne... ne yapıyorsun?" Yutkunan genç kız Melih'in "Kaymak istemiyorsan iki elini omzuma koyarak yürü, bu şekilde daha hızlı ineriz!" dediğinde Asya şaşkınlıkla genç adama bakıyordu. Tedirgin bir şekilde Melih'e bakarken genç adam daha fazla dayanamayarak onun iki elini de tutup omzuna koymuştu. İkili ağır bir şekilde aşağıya inerken Güneş şaşkınlıkla hala loş olan yoldan inişlerini izliyordu. "Sende gördün mü ne yaptığını?" Doğu gülümseyerek karısına bakmıştı. "Sürekli gözün onların üzerinde biraz rahat bırak şunları artık. Hem karımın bakışları başka adamın üzerinde olunca kendimi kötü hissediyorum." Güneş şaşkınlıkla genç adama baktı. Melih ve Asya çiftliğe kadar hiç konuşmamıştı. Çiftliğe girdiklerinde ise Asya'nın çalan telefonu aradaki sessizliği bozan tek şeydi. Melih dikkatle genç kızı izlerken yüzünün her saniye değişmesi meraklanmasına neden olmuştu. "Olamaz, hemen geliyorum!" diyen genç kız ağlayarak yere çökünce Melih hemen yanı başında bitmiş olanları anlamaya çalışıyordu. Asya o anda yanındakinin kim olduğuna aldıracak durumda değildi. Çaresiz bir şekilde genç adama sarılırken "Ne olur beni götür buradan!" diye yalvardığında Melih bedenine dolanan kollar karşısında kaskatı kesilmişti. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı ve Melih bunun farkındaydı. *********
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE