"Gerçekten eğitilen kimselerin en güzel ve gerçek hasadı dinginlik, korkusuzluk ve özgürlüktür.
Mihriban, tamamlanan olay yeri incelemenin ardından baş savcı ile görüşmüş ve dava ile ilgilenmek istediğini söylemişti. Başsavcılık ilk başta çekimser kalsa da bu talebi onaylamış ve dosyaya yeni savcı Mihriban Güvener atanmıştı. Görgü tanıklarının ifadeleri emniyet güçleri tarafından alınınca, emniyet amiri ile iletişim bilgilerini paylaşmış, saat kaç olursa olsun her gelişmeden haberdar olmak istediğini söylemişti. Olay yeri toplandıktan sonra oradan ayrılma zamanı gelince herkes teker teker görevinin başına dönmüştü.
Mihriban eve doğru yol almaya başladığında ise gözünün önüne gelen görüntü ile aniden durdu ve aracını tekrar döviz bürosunun yoluna çevirdi. Bozova ilçesinde eczaneye telaşla girip alışveriş yapan iki adamın binip gittiği araba ile bugün olay yerinden hızla uzaklaştığını gördüğü araba aynı marka ve modeldi. Emniyet amirini arayıp aklına gelen ayrıntıdan bahsetti. Amacı Bozova emniyeti ile iletişime geçip kameralara takılan aracın sürücülerini tespit etmekti. Olay yerine tekrar döndüğünde ise aracını yeniden aynı yere park etti ve çatışma anını sakin kafa ile gözünde canlandırmaya çalıştı. Ne yazık ki tetikçilerin yüzünü görememişti. Girilmez bandı ile çevrili noktaya ilerlediğinde büronun kapısının içeriden yavaşça açıldığını fark etti. Ekipler büroyu boşaltmış ve emniyet şeridi ile çevirmişlerdi. İlk önce büro sahibinin kuralları çiğneyip iş yerini kontrol etmeye geldiğini düşündü. Zira eğer öyle ise olay yerini kirletmekten ceza alması kaçınılmazdı. Yandaki dükkanın çıkıntısına saklanıp kimin çıktığını görmeye çalıştı. Sokak lambasının altında gördüğü beden, oldukça uzun boylu, esmer ve kirli sakallı, karanlık bakışlı ve ürkütücü birisiydi. Hal ve hareketlerinden etrafı kolaçan ettiği anlaşılıyordu. Mihriban'ın saklandığı tarafa döndüğünde ise kendisini değil belki ama sokak lambasının ışığının yansımasında gölgesini görmüştü. Tekrar kapıya yönelip Firaz beye beklemesini söyledi ve gölgeye doğru sessiz adımlarla yürüdü. Mihriban daha ne olduğunu anlamadan ağzına kapanan el ve burnuna dolan yoğun sigara kokusu ile muhatap oldu. Bir süre iki taraf da neler olduğunu anlamak için suskun kalmayı tercih etmişti. Bir süre sonra karanlık bakışlı adam konuştu.
" Kimsin ve burada ne arıyorsun?"
Kimliğini şu an açık edemezdi genç kadın. Silahı arabadaydı ve emniyet amirinin ne zaman geleceğini kestiremiyordu. Sonra pastaneye ilişti gözü ve o an aklına gelen ilk şeyi söyledi.
"Ben pastanede yeni işe başladım. Ustam geceden gelip hazırlık yapacağımızı söyledi. Ses duyunca korkup buraya saklandım."
Genç adam bir süre kızın ifadesini süzdü ve emin olmaya çalıştı. İçinde her mevsim meyve veren bir şüphe ağacı vardı. Bu nedenle kimseye tam olarak güvenmez ve her zaman büyük bir yanılma payı bırakırdı. Kızın anlattığı hikayeye rağmen gözlerinde korku göremiyordu adam. Bir şeyler sakladığına neredeyse emindi. Ama ne yazık ki olayın arka planına odaklanacak zamanı yoktu. Firaz'ı bir an önce güvenli bir yere götürüp, Jandarma istihbarat ile iletişime geçmesi gerekiyordu. Zaten ürkütücü olan bakışlarını daha da sertleştirdi ve kıza iyice yaklaşarak tehdit barındıran bir sesle konuştu.
" Gözüm üstünde çırak. Sakın bu gece beni gördüğünden kimseye bahsetme. Peşime takılan herkesin sebebi olarak seni bilir ve o pastanedeki fırında diri diri yakarım. Anladın mı?
Son kelimesini üzerine basa basa söylemişti. ve bu ton Mihriban'ı bile ürkütecek bir tondu. Sadece başını sallamakla yetinmiş ve susmayı tercih etmişti. Çok geçmeden camları filmli bir minibüs yanaştı ve içeriden çıkan başka bir adamla araca binip uzaklaştılar. Mihriban gece karanlığı olmasına rağmen Devrim'in yüzünü hafızasına kazımıştı. Soruşturmada büyük bir kilide yaklaştığının farkındaydı. Tek engeli doğru anahtarı bulmaktı.
Oldukça hareketli başlayan Şanlıurfa macerası, her gün yeni bir hareketliliğe gebe gibi duruyordu. Dün gece Mihriban, kendinden sonra olay yerine gelen emniyet amiri ile yaşananları konuşmuş ve olay yerinden uzaklaşan aracı daha önce de gördüğünü ve bu olayın araştırılması için ilçe savcılığı ve emniyeti ile irtibata geçmeleri gerektiğini aktarmıştı. Bir isteği daha vardı Mihriban'ın. Emniyet bünyesindeki bir ressamı yarın adliyeye gönderilmesini ve dün akşamki şüphelinin eşkalini çizdirmek istediğini söylemişti. Son değerlendirmeleri de yaptıktan sonra olay yerinden ayrıldı ikili.
Ertesi sabah yine gün aydınlanmadan uyanmıştı Mihriban. Sabah serininden korunmak için üzerine geçirdiği hırkası ile yakındaki fırına doğru yürümeye başladı. Niyeti güzel bir kahvaltı hazırlayıp, bütün gün annesi ile ilgilenirken yorulan Gülsüm ablasına sürpriz yapmaktı. Fırından istediklerini alarak tekrar eve döndü ve elinden geldiğince mükellef bir sofra hazırlamak için işe koyuldu. Çok geçmeden evin diğer üyeleri de uyanıp ona katıldı. Oldukça sakin başlayan kahvaltı faslı, Mihriban'ın telefonuna tanımadığı bir numaradan gelen çağrı ile bozuldu. Arayan kişi, olay yerini birlikte incelediği polis amiriydi.
" Sayın savcım iyi günler, rahatsız etmiyorum umarım."
" Estağfurullah Tahsin amirim, buyurun. Bir gelişme mi var?"
" Efendim istihbarat dinlemelerine Siverek kaymakamına yapılacak bir suikast planı takılmış. Ancak istihbarat yetkilileri bütün üst düzey devlet memurlarının uyarılması gerektiğini düşünüyor. Sizin için de koruma polisi ayarlandı efendim. Tehdit savuşturulana kadar size eşlik edecekler. Şuan binanızın önünde görevdeler."
"Anlıyorum Tahsin amirim. Haber verdiğiniz için teşekkür ederim."
" Rica ederim sayın savcım. Tekrar hayırlı günler."
Yaptığı esrarengiz konuşma Gülsüm hanımın da dikkatini çekmişti. Annesi ise tabağındakileri en ufak parçalara ayırmakla meşguldü. " Mihriban, bir sıkıntı mı var canım?" sorusuna karşı ayrıntı vermeden onları dikkatli olmaları konusunda uyardı. Sonrasında ise odasına giderek yeni mesaisi için hazırlanmaya başladı. Önce emniyet binasına gidip tanık ifadelerini okuyacak, sonrasında ise adliyeye geçecekti.
Siyahtan kolay kolay vaz geçmezdi Mihriban. Etek giymeyi pek sevmez ve zaruri durumlar haricinde tercih etmezdi. Siyah kalem pantolonunu üzerine koyu gri kırçıllı blazer ceketini, ceketin içine ise siyah bir bluz giymişti. Omuzlarının hemen altına kadar gelen siyah düz saçlarını ensesinde toplamış ve her zaman tercih ettiği hafif göz makyajını yapmıştı. Yaprak yeşili gözleri yüzünün en belirgin özelliği idi. Beyaz teni, nispeten uzun boyu, zarif vücut hatları ve zerafetiyle her zaman dikkat çeken biriydi. Bu nedenle giyim kuşamda aşırıya kaçmayı tercih etmezdi. Evrak çantasını kontrol etti, babasının alyansını taktığı uzun zincirin boynunda olup olmadığından emin oldu, telefonunu ve güneş gözlüğünü de aldıktan sonra evinin sultanlarına birer öpücük kondurarak evden ayrıldı.
Dışarı çıktığında Tahsin beyin bahsettiği iki sivil polisi fark etmesi uzun sürmedi. Keza iki genç onu görünce kendilerine çekidüzen vermişler ve savcıya tahsis edilen aracın kapısını açmışlardı. Aslında Mihriban kendi aracıyla gitmeyi tercih ederdi ama eğer emniyet bu yolun daha güvenli olduğunu düşündüyse ısrar etmenin bir öneminin olmadığının farkındaydı. Memurlara teşekkür edip yerine yerleşti ve on dakikalık mesafeyi almak için yola koyuldular. Kısa yolculukları süresince birbirlerini tanımış ve vazifelerinde kolaylıklar dilemişlerdi. Genç polislerin oldukça saygılı ve mesafeli oluşu Mihriban'ı bir nebze olsun rahatlatmıştı.
Emniyet binasına geldiklerinde direk amirin odasına gidip tanık ifadelerini okumaya başladı. İçlerinden birisinin ifadesinde belli tutarsızlıklar vardı. O da döviz bürosunun sahibi idi. İfadede içeri giren üç kişinin yüklü miktarda döviz bozdurduğunu ve devamının geleceğini söylediklerini, işleri bitip dışarıya adım attıklarında ise silah sesleri duymaya başladığını, kendisini masasının altına atarak gizlendiğini söylemişti. Ancak maktüllerin hiçbirinin üzerinden ne döviz bozdurduklarına işaret eden bir dekont ne de onun bahsettiği gibi yüklü miktarda bir para çıkmıştı. Israrla ateş açanların onları soyduğunu iddia etse de ne olayın tanıklarından biri olan Mihriban, ne de diğer tanıklar herhangi bir soygun girişimine şahit olmamıştı. Mihriban bu adamın savcılığa getirilerek sorgulanmasını istedi. Tahsin beye dün akşam ilettiği robot resim meselesi için ise odaya gelen memur, genç kadının tariflerine uyan eşkali kağıda resmetmeye başladı.
Çizim tamamen bittiğinde memurun yeteneğini takdir eden Mihriban, elinde tuttuğu çizimle dün akşam yaşadıklarını tek tek hatırladı. Ağzına kapanan elden burnuna gelen tütün kokusuna kadar duyumsadı birden. Karanlık bakışlı adamın tehditleri ve bu tehditlerde ne kadar ciddi olduğunun ispatı olan bakışları an be an aklındaydı. Adamın gizemli halleri olayla ilgili önemli bir düğümü çözebileceği düşüncesi oluşturmuştu Mihriban'da.
Emniyet binasında işi bittikten sonra kendisini dışarıda bekleyen memurların yanına doğru adımlamaya başladı. Topuklarından yayılan tok ses, çevredeki bakışların ona yönelmesine ve baştan aşağı süzülmesine neden oluyordu. Bu sık sık maruz kaldığı bir durumdu genç kadının. Annesinin fiziksel özelliklerini almasına rağmen, göz rengi ve ölçülü karakteri babasından yadigardı. Binanın dışına çıktığında ise olağan dışı bir hareketliliğin ortasında buldu kendini. Çelik yelekli bir çok memur, peş peşe ekip arabalarına binip hızla emniyet bahçesinden ayrılıyordu. Kendisi için görevlendirilen koruma polislerinden birisi onu görür görmez yanına gelmiş ve olan biteni anlatmaya başlamıştı.
"Sayın savcım, ne yazık ki, Siverek kaymakamı binaya giriş yaptığı sırada silahlı saldırıya uğramış. İki koruma memuru şehit olurken kendisi de ağır yaralanmış. İl genelinde üst düzey bir teyakkuz hali var. Sizi bir an önce adliye binasına geçirmemiz lazım. Bu yüzden ön çıkışı değil de arka çıkışı kullanacağız. "
Duydukları ile içten içe bir panik hali yaşayan Mihriban'ın soğuk kanlılığını geri kazanması çok uzun sürmedi. Kendisine söylenilen çıkışa memurlarla birlikte yönelip, adliyenin yemekhane girişinden binaya girdiler. Adliye binasında da yoğun bir hareketlilik mevcuttu. Odasının olduğu kata geldiğinde katibi Sahra onu ayakta karşıladı ve endişe okunan yüzüyle kısa bir özet geçti. Söylediğine göre on dakika sonra baş savcı bir toplantı talep etmişti. Evrak çantasını masasına bırakıp, baş savcılık makamına doğru ilerlemeye başladığında kapıda bekleyen bir kaç meslektaşını görüp selam verdi. Öğrendiğine göre başsavcı şu an jandarma genel komutanıyla telekonferans yoluyla bir görüşme yapıyordu ve görüşme bitince herkes içeri alınacaktı. Baş savcının kalem memuru görüşmenin bittiğini haber verince sırayla odaya girdiler. Baş savcının endişeli olduğu her halinden belliydi. Yine de nezaketi elden bırakmayıp, yeni savcı Mihriban'a hayırlı olsun demeyi ihmal etmedi.
Toplantı sırasında gelen haber ise ortamdaki endişeli havayı giderek arttırmıştı...