Teğmen Karan Akkurt ve yanında gelen üç askerinin karakola yerleşmesiyle bir gün bile beklemeden ekibi kuran Baturalp yola çıkmak için Arman'ın emrini bekledi.
Şafak vakti Arman'ın verdiği emirle kobraya binen ekip onları bekleyen çetin bir mücadelenin yolunu tuttu.
Merih karşısında oturan ve etrafa boş gözlerle bakan Karan'a göz devirerek yanındaki Siraç'ın kulağına eğildi.
"Kasıntı kara kurdun ne işi var bu görevde. Gören de küçük dağları bu yarattı sanacak" diye fısıldadı.
Ona mal diyen bu adama sinir olmuştu ve onun karakola gelmesini istemeyen tek kişiydi. Çünkü Karan herkese tepeden bakıyordu ve Merih onun bu tavırlarından nefret etmişti.
Kobrayı süren Gökmen telsizden konuşup "Komutanım, köye giriş yapıyorum" dediğinde Baturalp belindeki silahını çıkarıp "Devam et Gökmen" dedi.
Diğerleri de tüfeklerini omuzlarından indirip namlusu dik gelecek şekilde bacaklarının arasına koydular. Birazdan araçtan indiklerinde komutanlarını korumak için hazırdılar.
Köyün girişinde onları bekleyen on kişilik grubu gördüğünde Gökmen kobrayı tam önlerinde durdurdu. Önden Baturalp'in inmesiyle araçtan inen Siraç, Merih, Kozan, Uruç ve Karan Baturalp'in etrafında yarım daire oluşturarak onu takip ettiler.
Köy koruyucularının başında duran ve Baturalp'in anlaştığı Sidar öne çıkarak Baturalp'i selamladı. Üsteğmenin onunla tokalaşmayacağını bilerek arkasındaki adamları göstererek "Köy sınırından çıkana kadar yanınızda olacağız komutanım. Fakat devamında tek başınasınız, komşu karakol komutanlığıyla aramız pek iyi sayılmaz, çitleri geçemeyiz" dediğinde Baturalp sadece başını sallayarak onu onayladı.
Komşu karakolun onlara neden güvenmediğini gayet iyi biliyordu ve kendisinin de güvendiği söylenemezdi. O karakola baskın bu köyden çıkmıştı ve köylülerin çoğu dağdaki teröristlere yardım ediyordu. Sadece askere destek çıkan azınlıkta bir grup vardı ve belki de hepsi karşısında gördüğü sayı kadardı.
Baturalp arkasındaki askerlerine dönüp "Siz kobrayla devam edin Siraç ve Uruç yanımda kalsın" dediğinde Kozan, Merih ve Karan "Emredersiniz komutanım" diyerek arkalarını dönerek araca doğru yürümeye başladılar.
Sidar ve Baturalp kendi aralarında konuşarak yürümeye başladığında Kozan'ın yanına gelen Karan yürümeyi bırakıp arkasına döndü ve onları izlerken "Bu adamı gözüm hiç tutmadı" dedi.
O durunca mecbur duran Merih ise arkasını dönmeden "Benim de gözüm seni hiç tutmadı ama elden ne gelir. Merak etme üsteğmen ne yaptığını biliyor" deyince Karan dişlerini sıkarak Merih'in yanına ulaştı.
"Senin rütbelin olduğumun farkında mısın asker, kendine gel."
Merih olduğu yerde durup omuz silkerek Karan'a döndü. "Sence umrumda gibi duruyor mu?"
Karan gözlerini kapatıp sinirle soluyarak "Sikerim bunun tribini" diyerek ulaştıkları aracın kapısını bir hışımla açtı. Onun bu hareketine Merih ise aracın ön kapısını açarak önde oturan Gencer'e "Kardeş sen arkaya geçsen olur mu? İki deli bir arada duramıyor" dedi.
Gencer başını iki yana sallayarak "Olur kardeşim, geç sen öne" deyip araçtan inerek Kozan'ın yanına oturdu.
Köy yolunda ikiye ayrılan köy koruyucularının arkasından devam eden kobrada gerginlik kol geziyordu. Hepsi komutanlarının aklında bir plan olduğuna emindi, ona gözü kapalı güveniyorlardı ama yine de temkini elden bırakmıyorlardı. Eğer bir tuzak varsa da sayıca az olduklarının farkındaydılar.
Yaya olarak devam eden Baturalp ise yanında bir şeyler anlatan adama kulak vermenin yanı sıra gözleri köydeki her hareketi takip ediyordu.
Arkalarından gelen köy koruyucuları ellerindeki tüfeklerle köyün hemen üstündeki dağları izliyorlardı. Diğer köylülerin dağdaki teröristlere haber uçurup uçurmadıklarından emin değillerdi ve gençlerden oluşan bu grup bir avuç askeri korumak için canlarını feda etmeye hazırlardı. Yanlış bilinen bir çok şeyin kanıtıydı onların varlığı. Hiçbiri üstünde yaşadıkları toprakların bölünmesini istemiyor ve bunun içinde canını dişine takarak vatanı koruyan askerlere saygı duyuyorlardı.
İki saatten az yaya olarak süren yolculuk Sidar'ın köyün çıkışında görünen çitlerle son buldu. Baturalp kobranın biraz daha geride durması için elini havaya kaldırmasıyla Gökmen aracı durdurdu.
Sidar bakışlarını sarp kayalıklara ve tepenin sonunda görünen karakolun çatısına çıkararak "Yolculuk buraya kadarmış komutanım, biz elimizden geleni yaptık" diyerek yanındaki Baturalp'e döndü.
Baturalp sakince başını sallayarak "Sağ olasın, gerisini biz hallederiz" dediğinde Sidar arkasındaki adamlara köyü göstererek "Geri dönüyoruz" dedi.
Yol boyunca Siraç ve Uruç'la bir iki kelam eden gençler onlarla tokalaşarak geriye doğru yürümeye başladılar. Onlar uzaklaşırken Baturalp kobranın devam etmesi için ileriyi gösterdi.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Karakola ulaştıklarında onları çitlerin bitimindeki kulübenin önünde bekleyen asker Baturalp'i gördüğünde selam vererek demir kapıları açtı. Kulübeden çıkan diğer iki asker de selam verirken kobrayı içeri süren Gökmen başıyla selam vererek karşılık verdi.
Demir kapılar kapanınca kobrayı durduran Gökmen'le araçtan inen Siraç, Merih, Kozan, Karan ve Gencer onları karşılayan askerlerin yanlarına giderek tokalaştılar.
Onları arkasında bırakan Baturalp karakola giden patikadan yürümeye başlamıştı çoktan. O, sadece hedefine odaklanan bir adamdı. Küçük sohbetleri pek seven biri değildi. Herkes tarafından ketumluğu ve acımazlığı ile tanınırdı. Onu tanıyan askerler ise ona özellikle yaklaşmaktan çekinir, emir almadığı sürece konuşmaya çalışmazdı.
Masmavi gözlerini karakolun gerisindeki dağlara dikerek karakol binasının önüne gelen Baturalp, binadan çıkan askerin de selamına başını sallayarak "Odun kamyonu ne zaman gelecek?" diye sordu.
Binadan en son çıkan üsteğmen "Hoş gelmişsiniz devrem, gel bi çayımızı iç. Birazdan gelir kamyon ve tanker" dedi.
Baturalp arkasından gelen askerlerine kısa bir bakış atarak "İçeri geçin çocuklar, az dinlenin" deyince hepsi bir ağızdan"Emredersiniz komutanım " diyerek onun binaya girmesiyle arkalarından girdiler.
Onlar karakolun yemekhanesinde ikram edilen çayları içerken Baturalp mevzilere doğru ilerleyerek yanında gelen üsteğmeni dinliyordu.
"Geri dönüş için size bir ekip çıkarttım üsteğmenim, o şerefsizlere güven olmaz."
Baturalp köylülerden bahsettiğini bilerek olası bir sürtüşmenin önüne geçmek için "Sağolasın devrem ama gereği yok, bizim çocuklar mazot tankerini kamyonun arkasına bağlarlar. Önden kobrayla yolu açarız " dedi.
Kaşlarını çatarak onu dinleyen üsteğmen ise mevzinin önünde geniş dağ ovasına bakarak "Buralar sizin orası gibi tekin değildir devrem, tedbiri elden bırakmayalım" dedi ama Baturalp'in başını iki yana sallayarak "Endişelenmeyin köyden sağ salim çıkacağız Allah'ın izniyle " demesiyle üsteğmen yapacak bir şey yok der gibi dudaklarını büzdü.
Baturalp iki taraf içinde köprü görevi görmeliydi. Ne buradaki askerleri köylülerle karşı karşıya getirmek istiyordu ne de köylüleri korkutmak. O sessiz sedasız kendi karakollarına dönmenin peşindeydi.
Karakola ulaşan yük kamyonuyla tekrar binaya dönen Baturalp yemekhanede bekleyen askerine "Siraç kamyonun arkasına tankeri bağlayıp yola çıkın, Gökmen kamyonun başına geç" dediğinde aldıkları emirle hareketlenen ekip dışarı çıkarak işe koyuldular.
Yola çıkmaya hazır olduklarında Baturalp karakol komutanıyla tokalaşarak kabroya bindi. Üstünde garip bir ağırlık vardı ve bir an önce kendi bölgesine gitmek istiyordu. Önden giden kobrayı takip eden Gökmen demir kapıların açılmasıyla derin bir nefes verdi. Dönüş yolu da geliş kadar gergin geçecekti.
Çay içerken yaptıkları küçük tartışmayı sürdüren Karan ve Merih birbirlerine yiyecek gibi bakıyorlardı. Çünkü Merih, Karan'ın kim olduğu hakkında konuştukları sırada "Kendini beğenmiş ukalanın teki" dediğinde Karan da bunu duymuştu ve Merih'e karakola döndüklerinde gününü göstereceğini söylemişti.
Merih'in rütbesini almasına altı ay kalmıştı ve Karan'ın bu üstten tavırlarına sinirleniyordu. Yakında o da Karan gibi teğmen olacaktı ama Karan ona komutanlık taslıyordu. Siraç "Lan sana öyle geliyor, adam sadece sessiz biri, kimseyle konuşmuyor" dese de Merih "Çünkü konuşmaya tenezzül etmiyor, sanki kendisi sadrazamın tohumu" diyordu.
Onların birbirlerine nefretle bakışlarına gülmemeye çalışan Gencer ve Siraç ise göz göze geldiklerinde başlarını yere eğdiler. Kobrayı süren Kozan'ın yanında oturan Baturalp'in ise arka taraftan haberi bile yoktu. Şu anda tek düşündüğü şey şu köyü bir an önce atlatmaktı.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Köyün girişine ulaştıklarında köy koruyucularını görmeyi beklemeyen Baturalp kaşlarını çatarak yanındaki askerine döndü.
"Aracı durdur asker."
Onun sert ve emir verici sesine arkada oturanlar da tepki olarak oturdukları yerlerinde kımıldandılar. Baturalp araçtan inince Karan da aracın kapısını açıp "Aşağı" diyerek diğerlerini çağırdı.
Baturalp önde ekip onun bir kaç adım gerisinde tüfekleri omuzlarında temkinli adımlarla grubun yanına doğru yürüdüler.
Baturalp belindeki silahı çıkarıp en önde bekleyen Sidar'ın önüne geçti.
"Hayırdır, neden buradasınız?"
Sidar bir süre arkasındaki dağa bakarak Baturalp'e döndü.
"Komutanım, dağdaki iki terörist kamptan kaçmış teslim olmak istediklerini haber vermişler."
Baturalp şüpheyle kaşlarını kaldırıp saklandıklarını tahmin ettiği dağ yamacına baktı.
"Allah Allah, kimmiş, isim verdiler mi?" diye sorunca adam başını iki yana sallayarak "Hayır komutanım bizim köyden birileri değil tanımıyoruz, komutanı görene kadar dağdan inmeyiz demişler" deyince Baturalp bu işin altından bir çapan oğlu çıkacağını anlar gibi dişlerini sıkarak arkasına döndü.
"İndirin şu şerefsizleri aşağı."
Arkasındaki askerleri hep bir ağızdan "Emredersiniz komutanım" diyerek dağ yamacına doğru yürümeye başladılar.
Yük kamyonunu süren Gökmen'de araçtan inip "Komutanım" dediğinde Baturalp onun da diğerlerinin yanında olmak istediğini bilerek başıyla dağı işaret etti sadece, Gökmen beklemeden başını sallayarak ekibinin peşine düştü.
Baturalp onu izleyen gruba dönüp "Köye dönün hepiniz, gerisine karışmayın" dediğinde Sidar dahil hepsi başlarını sallayarak köye doğru döndüler.
Silahının namlusu yere dönük askerlerinin peşinden giden Baturalp maskesinin altında derin bir nefes verdi. Onları neyin beklediğini az çok tahmin edebiliyordu.
Karan'ın öncülük ettiği dağ yürüyüşünde hepsi kuşkuyla ve tedbirli bir şekilde dağlık araziyi kolaçan ederek ilerliyorlardı. Arkalarından yetişen Baturalp'le Karan bir kaç adım geri çekilip "Komutanım" diyerek tüfeğini indirdi. Baturalp'in "Devam et, gözünüz açık olsun çocuklar" demesiyle grup iki kola ayrılıp kayalıkları çıkmaya başladılar.
🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶🎶
Merih uzak bir mesafede gördüğü şeyle hızla Baturalp'in yanına koşup "Komutanım, ordalar" dediğinde Baturalp onun gösterdiği yöne baktı ve birinin beyaz renkli bir bez parçasını sallandığını gördü. Dişlerini sıkarak silahını o tarafa çevirip "Bir de beyaz bayrak sallıyor orospu çocukları, sikerler o bayrağınızı" diyerek o yöne doğru yürümeye başladı.
Arkasındaki ekibi tüfekleri omuzlarında namlunun ucu hedefe dönük adım adım onu takip ettiler.
Baturalp korkutucu bir sesle "İndirin lan o bez parçasını, gördük sizi" diye bağırarak silahını onlara doğrulttu.
"Elleriniz ensede açığa çıkın."
O bunu söyleyince kayalığın arkasından iki kişi ellerindeki bez parçalarını indirip kayalığın arkasından çıktılar.
Biri kadın diğeri erkek olan iki terörist yüzlerinde puşi elleri enselerinde açığa çıkarak Baturalp'e doğru yürümeye başladılar.
Kadın yanındaki adama fısıltıyla bir şeyler söylediğinde Baturalp "Kapatın çenenizi" diyerek bağırdı. Peçeli adam yanındaki kadına başını iki yana sallayarak cevap verip Baturalp'in önünde durdu.
Baturalp silahını adama çevirerek "Aç yüzünü, yere çök" diye bağırınca adam anlamayarak onun yüzüne baktı. Baturalp dişlerini sıkarak "Türkçe biliyor musunuz?" dediğinde adam hâlâ anlamayarak ona bakınca Baturalp artık sinirle adamın yüzündeki peçeyi söker gibi yüzünden çıkarttı.
Adamın esmer teninde koyu kahve gözleri korkusuzca Baturalp'in yüzünü taradığında Baturalp onun bu tavrına nefretle baktı.
"Yere yatın." diye bağıran Baturalp'e adamın hâlâ başı dik ama bu defa anlar bakışlarına Baturalp dişlerini sıktı.
Onun arkasında korkuyla diğerlerine bakan kadın adamın arkasına biraz daha sığınarak "Meke(yapma)" deyip adamın kolunu tuttu.
Adam yan bir bakışla arkasındaki kadına baktığı sırada Baturalp onun yakasını tutup kendine çevirdi. Adam beklemediği yumrukla başı sağına savrulduğunda "Sana yere yat dedim" diye bağıran adamın sesinin ardından dizine yediği tekme ile kaşlarını çatarak mecburen dizlerinin üzerine çöktü. Kadın ise korkuyla karşısındaki askeri sinirlendirmemek için denileni yapıp dizlerinin üzerine çöktü.
Baturalp ona karşı çıkmaya cüret eden teröristin arkasına geçerek "Halat verin bana" diye bağırınca Karan belindeki kemerden kalın siyah ipi çıkarıp Baturalp'e uzattı. Baturalp ipi alıp adamı sarsarak ve kolunu çekiştirerek "Madem teslim olacaksınız ne demeye artistlik yapıyorsun itin evladı" diye söylenerek adamın bileklerini iple bağladı.
Sıra kadına geldiğinde ise ona dokunmadan Gökmen'e dönerek "Alın onu, ellerini bağlamayın" dedi.
Gökmen yerde diz çöken kadını kolundan tutup sakince kaldırarak "Korkma" dedi.
Kadın yanındaki askere kısa bir bakış atarak başını sallayarak onun yönlendirmesiyle yürümeye başladı.
Baturalp bağladığı adamı sürükler gibi ittirerek yürütürken duyulan tüfek sesiyle hepsi olduğu yere çakıldılar.
"Lorin" diye bağıran adamın gözleri önünde kadın Gökmen'in kolları arasında yere yığıldı.
Sırtından vurulan kadını gören ekip sesin geldiği yöne döndüklerinde dağın tepesinden aşağı doğru inen teröristleri gördüklerinde Baturalp "Siper alın" diye bağırarak adamı kayalığın arkasına ittirerek ard arda gelen mermilere karşılık vermek için silahına davrandı.
Ekip teröristlerin saldırısına karşılık vermek için ard arda sıkarak kayalıkları siper aldılar. Baturalp teröristlerin sayıca fazla olduklarını bildiği için hiçbirini tehlikeye atamazdı.
"Kahretsin, geri çekilin, geri" diye bağırarak kayalığa fırlattığı adamın ensesinden tuttuğu gibi sürükleyerek ayağa kaldırıp "Yürü" diye bağırdı.
Ekip geri geri yürürken bir yandan da teröristlere karşılık vermeye devam ediyorlardı. Kayalıklardan düzlüğe doğru indikleri sırada gerilerinde kalan Merih, Karan'ın çekiştirmesine "Bırak bi, bırak" demesine öfkeli adam "Yürüsene mal" dese de Merih dişlerini sıkarak "Sen yürü" diye karşılık vererek arkasını döndü.
O Siraç'ın yanına doğru yürürken Karan "Allah kahretsin seni" diyerek onu korumaya çalışıyordu. Merih, Siraç'ın yanına koşar adım giderken bir anda "Ahhhh" diye bir çığlık koptu. Ardından "Vuruldum vuruldum" dediğinde Siraç korkuyla arkadaşının yanına koştu.
"Nasıl, nerden, neresi?" diye bağırırken bir yandan da mermilere karşılık veriyordu. Merih onun kolundan tutunup "Kıçımdan" dediğinde Siraç şokla onun suratına baktı. Sonra gülerek "Allah'ın gerzeği" diyerek onu tutup omzuna aldı.
"Komutanım bizi koruyun Merih vuruldu" dediğinde Karan dişlerini sıkarak Merih'e öldürecek gibi baktı. "Yürüyün siz" diyerek onların önüne geçerek ikisini de korudu.
Hepsi düzlüğe indiklerinde rahat bir nefes verdiler çünkü imdatlarına köy koruyucuları yetişmişti. Baturalp ensesinden tuttuğu adamı kendine çevirip "Kimsin lan sen, niye peşine düştüler?" diye sorduğu sırada büyük bir gürültüyle hepsi yere çöktüler. Çünkü mazot tankeri büyük bir patlamayla alevlere teslim olmuştu.
Baturalp "Siktir" diye bir küfür savurup "Kobraya hemen" diye bağırdı.
Siraç omzunda Merih'le araca doğru koşarken Karan ve diğerleri de başlarını eğerek araca doğru koşmaya başladılar. Mazot tankerininin alevi tüm yolu kapladığı sırada Gökmen onu odun kamyonundan ayrılmak için demir çekiciyi sökmeye çalışıyordu. Baturalp onu alevlerin arasından deyim yerindeyse söker gibi kolundan tutarak "Bırak" diye bağırarak araca doğru ittirdi.
Baturalp hariç hepsi kobranın kapılarını siper alarak teröristlere karşılık verirken Kozan kobranın üstündeki füzeleri ateşleyip terörist grubunu hedef aldı. Bir yandan da aracı geri geri sürerek tankerden uzaklaştırırken bir kez daha füzeyi ateşleyerek dağları yerinden sökmek ister gibi sarstı.
Terörist grup bir yandan füze saldırısı bir yandan da askerlerle beraber köy koruyucularının da karşılık vermesi yüzünden geriye çekilmeye başladılar. Tüfek sesleri giderek susmaya başladığında Baturalp hâlâ elinin altında duran adamın yüzünü kendisine çevirip olanca öfkesiyle suratına yumruk attı.
"Orospu çocuğu."
Adam dudağına aldığı yumruk yüzünden ağzından kan gelirken başını sakince yukarı kaldırıp kanlanan dudaklarıyla Baturalp'in maskeli yüzüne, ardından masmavi gözlerine baktı.
Baturalp onun gözlerinde korkuya dair hiçbir şey göremediği için daha da öfkeleniyordu. Adamın gözlerinde korkudan eser yoktu ama derin bir hüzün vardı, gözleri dolan adama daha fazla bakmamak için onu ittirerek kobraya bindirdi ve "Karakola dönüyoruz" diye bağırdı.
Elleri bağlı adam araca diğerleri tarafından yerleştirilirken Baturalp Sidar'ın yanına gidip elini uzattı.
"Eyvallah" dediğinde adam kendinden emin bir şekilde başını sallayarak "Her zaman komutanım" diyerek Baturalp'in elini sıkıp arkasındaki adamlara döndü.
"Köye dönüyoruz, yolu açın."
Köy koruyucuları yarı yorgun bakışlarla başlarını sallayarak yürümeye başladılar. En son araca binen Baturalp'le geride için için yanan, kaybettikleri mazot tankeri ve odun kamyonu vardı. Hepsinin yüzlerinde garip bir yenilmişlik, Merih'in yüzünde acıdan dolayı boncuk boncuk terler, araca bindirdikleri teröristte ise vakur bir sessizlik vardı.
Önde oturan Baturalp'te ise kara kara saatler içinde ne olduğunu düşünen çarpık bir çehre vardı. Arkada oturan teröriste olan öfkesi yanan tankerin ateşinden daha acımasız ve daha yakıcıydı, adamı kendi elleriyle öldürmek istiyordu.
Kobra karakola döndüğünde karakolun önünde bekleyen zırhlı aracın hemen yanında birbirlerine nefretle bakan Arman ve Giray'ı gördüklerinde Baturalp asıl savaşın şimdi başladığını anladığı için oflayarak araçtan indi. Çünkü Giray ayağını yere vura vura "Sana hiçbir yere gitmiyorum dedim komutan" diye karşı çıkıyor Arman ise onu kolundan tutup zırhlı araca yürütmeye çalışıyordu.
İkisi de gelenleri gördüğünde çekişmeyi bırakıp onlara baktılar. Arman hâlâ öfkeyle Giray'a dönüp "Senin çocukça maceralarınla uğraşamam muhabir, burası babanın oyun parkı değil, dağ burası dağ" diye bağırarak Giray'ın üstüne doğru yürüdü ama Giray geri adım atmayarak o da onun üstüne yürüyordu.
"Burası da senin tarlan değil komutan, Türk Silahlı Kuvvetlerine ait ve sana gitmiyorum diyorsam gitmiyorum."
Baturalp can sıkıcı tartışmayı bitirmek ister gibi "Komutanım" diyerek Arman'ın dikkatini çekti.
Arman elleri belinde ona döndüğünde suratı karışık arkadaşını görünce kaşlarını çattı.
" Efendim Baturalp."
Sayılı zamanlarda onu bu halde gördüğü için bir problem olduğunu anlamıştı. O sırada araçtan indirilen teröristle Arman kaşlarını çatarak ona bakarken Giray ağzını araladı. İki askerin iki kolundan tutarak getirdiği adamı gördüğünde Giray şokla onun yüzüne bakarak fısıldadı.
"Rojhat."
Boynunda poşi yüzünde ve dudağında morluklar olan adam Giray'ın konuşmaması için gözlerini kapatıp açtı. Giray anında tepki vererek karşısında dikilen Arman'a döndü.
"Tamam" dediğinde Arman da ona dönerek kaşlarını çattı.
"Neye tamam?"
Giray yutkunarak bir kez daha elleri bağlı adama bakıp Arman'a döndü.
"Sana elimdeki bütün belgeleri ve haritaları vereceğim ama sende bir süre daha burada kalmama izin vereceksin."
Arman gözlerini kısarak bir anda kararını değiştiren Giray'a ardından Baturalp'in arkasında duran başı dik adama baktı.
Yüzü gözü morarmış adamın bakışları ise sırtını görebildiği Baturalp'teydi. Giray onun bakışlarındaki hüznü ve özlemi görebiliyordu.
Rojhat, aylar önce dağdan indikleri bir gün gizlice gittiği köy meydanında gördüğü ve maskesinin altından sadece deniz mavisi gözlerini görebildiği adama, bir adım bile olsa yakın olabilme ihtimaliyle teslim olduğu o adama bakıyordu.