MASAL SOYSAL'DAN
Siz hiç böyle romantik komedi tipinde , İstanbul ’un orta göbeğinde, Nişantaşı ’nda kaçırılmadınız değil mi ? Ben kaçırıldım. 🙃 Tıpış tıpış bindiğim siyah minibüste elimde bir buket kırmızı gül ile oturuyordum . Uslu bir şekilde , altını çiziyorum uslu‼️
Bakışlarım adama kaydığında , ilk fark ettiğim kumral teniydi . Yüzüne biraz daha dikkat kesilince burnumun ucuna kadar düşen heyecanı saklayamadım . Kahverengi , hafif dalgalı saçları o kadar düzenliydi ki sanki her tel askeri disiplinle hizaya sokulmuştu . Bazen geriye taranmış hâliyle daha da karizmatik görünüyordu .
Kemikli yüz hatları, güçlü çene çizgisi . . . Uzun kirpikleri gözlerine sürme çekilmiş gibi derinlik katıyordu . Kalın kaşlarının altındaki sert bakışlarıyla beni öyle bir süzdü ki , “uslu” kelimesinin hakkını vermek zorunda kaldım .
Siyah gömleğinin altından belli olan omuzları ve kolları , “spor benim hobim değil , yaşam biçimim” der gibiydi . Fit ve atletik ama abartısızdı . Varlığının yarattığı otorite minibüsün daracık tavanına bile sığmıyordu .
Ve boyu . . . Yaklaşık 1.85 . Göz göze geldiğimizde, ben onun bakışlarına sığındım ; o ise bana
' şimdi uslu dur , sonra konuşuruz ' der gibi baktı .
Elimdeki buketi adamın kucağına attım bu kadar uslu durmak benim doğama uygun değildi .
"Sen kimsin " dedim sakince .
"Arel Toprakoğlu" .
Ağzım açık kaldı
"Kapat ağzını böyle baktığına göre kim olduğumu biliyorsun"
Geriye yaslanıp bacak bacak üstüne attım giydiğim elbise biraz daha yukarı çıkarken Karşımda duran adam gözlerini kaçırdı .
"Tahmin ediyorum diyelim Derin ' in nesi oluyorsun" dedim
"Abisi"
" sende beni kaçırıyorsun göze göze diye ha çok akıllıca" dedim geriye yaslandım .
Ah aptal boynumda olan kolyeden nereye gittiğimi öğreneceklerdi . Zafer kazandı sayıyordu şapşal
Biricik yengem sağlasın ne olur ne olmaz diye cps li kolye almıştı ve eklemişti ne olur ne olmaz düşman bitse de tehlike var demişti .
Adam benim bu kadar rahat olmama takılmış olacak ki baktı
"Hiç kaçırılmış birine benzemiyorsun nerden geliyor bu rahatlık” dedi şüpheci yaklaşarak .
"Sülaleden canım sülaleden" dedim. Kocaman sırıtarak kendisise ah çenem susmuyordu sıkılmaya başlamıştım şimdiden .
"Vakit geçirebileceğim bir şey var mı ? " dedim . Bir anda
"Anlamdım" dedi
"Telefon tablet vs. var mı diyorum ? "
"Daha önce çok kaçırıldın bu kadar rahat olduğuna göre “
"Yok beni ilk kaçıran sensin pikaçu, hayır nasıl atlattın korumaları da anlamış değilim ama " dedim
“Ben atlatırım , çok çene ," dedi.
"Voav , iltifat aldım bu yeni eklenenler listeme ekliyorum : çok çene . Biraz daha yaratıcı mı olsan ne ? "
"Çok konuşuyordun ," dedi .
"Kaçıran sensin , çeneme de katlanacaksın ," dedim .
Adam koltuğun kenarından bir bant çıkarttı .
"Eğer konuşursan ağzını bantlarım , çok çene ," dediğinde ,
Elimle dudaklarıma fermuar işareti yaptım ve sustum . Acaba ne zaman fark edeceklerdi ? Gökçen gelmiş miydi ? Acaba fark etmiş miydi yokluğumu ? Off , gelinliğin yetişmesi gerekiyordu .
Dışarıyı izlerken "Of !" dedim . Havalimanına gelince bir yığın korumayla iç hatlara yöneldik . Bu aptallar yüzünden kaçırılıyordum . Kim derseniz , Deniz ve Derin . Ah , ah . Babişkom , annişkom çok üzüleceklerdi .
Hiç zorluk çıkarmadan , boynumdaki kolyeye güvenerek iç hatlar yolcu kontrolünden geçtim . Kolyeyi mecbur çıkardım , sonrasında taktım. Fark ederse beni bulamazdı . Ailem , değil mi ? İnşallah hemencik bulurlardı beni de bu saçmalık biterdi .
Uçağa bindiğimizde , şu lüks zenginlerin bindiği yer var ya, oraya geçtik. Şimdi "sen de zenginsin" demeyin ; çok pahalı ekonomi bölümü gayet iyi yalnız . Hepimiz aynı yere gitmiyor muyuz ? Bir de ben çok konuşuyorum , o yüzden ekonomi bölümü benim için genelde daha iyi bir tercih oluyordu .
Yanımda duran adama bakmadan cam kenarına geçtim . Elim istemsizce kolyeme gitti . Gerginliğim hatsafaya ulaşmıştı . İlk kez geriliyordum ve ister istemez korku kaplamıştı içimi ; sanki içimde kelebekler değil, koca taşlar çarpışıyordu . Adam beni umursamadan yanıma oturdu . Kemerleri bağlamamız için kabin memuru gelip anlattı , ben de kemerimi bağladım . Uçakla seyahat etmeyi severdim zaten . Uçak havalandığında içim bir garip olmuştu , sanki son kez bakıyormuşum gibi baktım nedensizce tabii .
Uçaktan indiğimizde genel kontroller yapılmıştı . Adam kolumdan tutmuş , çekiştirerek götürüyordu .
"Hey , yürümeyi biliyorum ben ! Çekiştirmene gerek yok ," dedim .
"O zaman hızlı yürü ," dedi .
"Sen yavaş yürü ," deyip olduğum yerde durdum .
Beni çekiyor ama ben ilerlemiyordum . En sonunda,
"Ya sabır !" diyerek bu sefer kucağına aldı beni . Ağzımdan kopan çığlıkla millet bize bakmıştı .
"Önünüze dönün !" demesiyle korumalar önüne dönmüştü.
"Uslu dur , yoksa . . . "
"Yoksa ne ?" dedim .
"Canın yanar ," dedi sinirle . Kaşlarını çatmış , kaşlarının ortasında iki çizgi çıkıyordu . İstemsizce o çizgiyi düzeltme gereği hissettim ama kendime hakim oldum .
"Sen benim kim olduğumu biliyor musun ?" dedim .
"Biliyorum ," dedi .
"Cık, bilsen kaçırmazdın ," dedim .
"Söyle bakalım kimsin ?" dedi . Ben kucağındaydım hala . Çıkış kapısına geldiğimizde beni indirdi , kolumdan tutarak götürüyordu .
"Hey , sana diyorum ben !" dedim bağırarak.
"Yürü !" dedi çekiştirerek .
Tekrar araca bindiğimizde koltuğa oturup kemerimi bağladım sinirle .
"Çok büyük hata yapıyorsun ," dedim .
"O hatayı senin kardeşinle benim kardeşim yaptı , o yüzden şimdi sus ," dedi.
"Ben . . . " deyip sustum . Bilmediğim diyarlara , o iki şapşal yüzünden gelmiştim değil mi ?
Bir saatin ardından , dar sokaklardan geçip bir konağın önünde durduk . Kapımız açılınca ,
"Ağam , hoş geldiniz ," dedi ve kenara çekildi .
Adam beni görünce , "Hoş geldiniz hanımım ," dedi ve kafasını eğdi .
İçeri girdiğimde , büyük avlusu olan , taş mimarisi ile en az iki katlı bir konağın içindeydim . Herkes hummalı bir koşuşturma içerisindeydi . Şaşkınlıkla bakıyordum . Yemek kokuları burnuma dolduğunda karnımı tuttum . Acıkmıştım ama yanımdaki hödük olacak adam beni kolumdan tuttuğu gibi yukarıya çıkardı . Sesim çıkmıyordu . Size demeyi unuttum ; açken çok sessizleşiyorum , konuşmaya halim kalmıyor . Tam da şu an o moddaydım .
Bir kapıyı açtığında yan yana oturmuş iki kişi vardı . Tahminen 65-60 yaşlarında , bir kadın ve bir erkek . Kadın başına şal almış , ucunda ise bir broş ,
"Ben hanım Ağayım " diye bağırıyordu adeta . Beyaz saçları şalının altından belli oluyordu . Adam ise bastonunu yere vurarak dikkati üstüne çekti .
"Bu kimdir , Arel ?" dedi .
"Gelinin baba ," dediğinde . . .
Adını bir kez daha duymuştum . Bu adama neden Halil değil , Osman değil , Berat değil de Arel koydular ? Şaşkınlığımı maruz görün, a dostlar daha eski isim konmaz mı Anadolu' da ? Ben de o kadar şaşkındım , ilk söylediğinde aldırış etmemiştim ama ikinci kez duyduğum şu an "Yuh!" diyorum yani .
"Benim niye bundan haberim yok ?" dediğimde kolumu sıktı . Yüzümü ekşittim .
"Canımı yakıyorsun ,"dedim düşlerimin arasında .
"Ne saçmalıyorsun oğlum ? Sen kimsin , nedir , necidir bu kız ?" dediğinde annesine baktı .
"Senin kızının kaçtığı adamın kız kardeşidir , ana ," dedi .
"Düğün hazırlıkları başlasın ." Deyip beni de peşimden sürükledi .
Bak , yanlış yapıyorsun diyeyim sana ! Benim ailem senin bu yaptığını yanına koymaz ,” dedim .
“Umrumda değil .”
“Bak , ben kimin nur tanesiyim , kar tanesiyim , bir tanesiyim, prensesiyim ! Biliyor musun sen be adam !” dedim en sonunda .
Beni bir odanın içine soktu , kapıyı arkamızdan kapattı .
“Sen Buğra Deniz Soysal ’ ın kızısın ,” dedi .
“Cık , yanlış ! ” dedim sinirle .
“Ben Buğra Deniz Soysal ’ ın kızı olduğum kadar Bora Soysal ’ ın prensesiyim, Kağan Tanırhan ’ ın göz bebeği , annemin tek kızı ! Şimdi ailem buraya gelmeden beni bırak !” dedim .
“Kardeşin , kız kardeşimi getirene kadar buradasın , Masal Soysal .”
“Vay canına Arel Toprakoğlu , adımı bugün ikinci kez kullanıyorsun , alkış oğlum sana !” dedim sinirle .
Yeter be , bu neydi böyle ! Ben mi dedim sanki , git kardeşimle fanfini fon yap , sonra hamile kal , değil mi ya ? Neden benim başıma patlıyordu onların evlilik meselesi !
“Vay Masal Hanım , sende benim adımı ilk kez kullanıyorsun ,” diyerek taklidimi yaptı ve dışarı çıktı.
“Şimdi burada uslu dur . Ben de nikah işlemlerine başlayacağız ,” dedi .
“Ben olmadan nasıl olacak o iş ? ” dedim .
“Merak etme , ben hallederim o kısmı . Zaten sizin hastane yok mu ? Oradaki adamlarımdan , senin en yakın zamanda verdiğin tahlilleri isterim yollar ,” dediğinde gözlerim faltaşı gibi açıldı .
Acaba kız kardeşinin hamile olduğunu biliyor muydu ?
“Sen . . . ” dedim .
“Şimdi uslu dur . Ben de seninle evlenmeye meraklı değilim , derdim kardeşim ,” dedi .
Disney prensesleri halimi görse halime acırdı . Şuan kendimi kuleye kapatılmış Rapunzel gibi hissediyorum . Neredeydi beni kurtaracak olan Prensim ?
İSTANBUL: YAZARIN ANLATIMI 🌿
İstanbul ' da olaylar karışmıştı . Gökçen , Masal ' ın moda evine girdiğinde kimseyi göremedi . Kapı sonuna kadar açıktı, etrafta korumlar görünmezken , bir adam karnını tutarak zorlukla geliyordu .
"Gökçen Hanım ," dedi adam zorlukla .
Karnını tutuyor , tuvalete gitmemek için kendini sıkıyordu ama nafile . Bu sefer moda evine girip hızla tuvalete koştu . Gökçen'in içini korku kaplarken , hemen Deniz abisini aradı .
"Abi , Masal ablam yok ! Moda evinde etrafta koruma da yok ," dedi panikle .
Deniz , sabahtan beri babasıyla birlikte şirket işleriyle uğraşıyordu . Derin ise evde annesinin , teyzelerinin ve halasının gözetimi altındaydı .
"Gökçen , bi ' sakin ol ! Nasıl yok ?" dedi Deniz ayağa kalkarak . Bir şey mi olmuştu o deli çatlağa yoksa ?
"Abi yok ! Bir koruma karnını tutarak geldi , sonra içeriye koştu . Ablam yok etrafta ! Telefon , cüzdan , hiçbir şey . . ." dedi gözleri dolarak .
"Sakin ol ! Kapı zorla açılmış mı ?"
"Hayır abi , her şey normal . Sorun da bu ya zaten ! " dedi .
"Tamam , ben babamlara haber veriyorum ," dedi ve kapattı .
Deniz , ofis koridorunda babasının odasına koşarak geldi . Kapıyı çalmadan içeri girdiğinde , amcası Alper ve Yaman amcası ona dönüp bakmıştı. Korkulu gözlerle babasına baktı .
"Masal kayıp , baba ."
"Nasıl kayıp ? !"
"Bilmiyorum ! Gökçen aradı , korumalar yokmuş etrafta ," dedi .
Buğra Soysal derin bir nefes aldı . Tek göz ağrısı hiç böyle bir şey yapmazdı . Hemen Kağan'ı aradı. Biliyordu ki eşi Alina Tanırhan , Masal ' a doğum günlerinde CPS sinyalli kolye almıştı .
"Kağan ," dedi durdu . Kağan sanki anlamış olacak ki ;
"Yerini biliyorum Buğra . Hazırlansak iyi olacak. Konuşamadığımız aile böyle yapacak , kendi ayaklarına sıktı ," dediğinde derin bir nefes aldı Buğra Soysal .
"Mardin'e gidiyoruz . Hazırlanın ."
Ve soysal ailesi yeni bir yolcuğunun eşindeydi Deniz ve Derinin kaçışı Arel ve Masala fena halde patlamıştı. İkiside kardeşlerinin hayatı için kendi hayalarını koyacakardı . . .
Öhöm öhöm dramatik son yazmaya da bayılırım buraya kadar okuduysan Like at beni paylaş öpüyorum çok . . .
Bölüm Sonu