Jacob, Alex'e bakıyordu. Tanıyıp tanımadığını anlamaya çalışıyordu. Alex ise sinir bozucu bir gülümsemeyle gözlerini üzerime dikmişti. Jacob elini uzatarak “Jacob, memnun oldum.” dedi.
Bir yerden çıkartmış olacak ki “Sen Walker Holding’in sahibi Alexander Walker mısın? Aynı zamanda ‘Girdap’ caddesi senin.” dedi inanamayarak. Walker Holding mi? Girdap caddesi mi? Ben niye hiç duymamıştım.
Alex, Jacob’a üstten bir bakış atarak “Evet, öyleyim.” dedi. Jacob bunun üzerine bir şeyler anlatmaya devam etmişti fakat Alex onun hiç ilgilenmiyordu. Bana dönerek “Hadi dans edelim.” dedi. Anlamayarak, şaşkın bir ifadeyle ona doğru döndüm. Amacı neydi?
Dans eder miydim? Hayır, tabi ki!
“Hayır, ayağım ağrıyor.” dedim çakma bir kibarlıkla.
Alex gülerek “Alt tarafı bir dans. Kırmayacaksın beni değil mi?” dedi.
Sinirimi bozuyordu. Jessica ve Jacob'ı göstererek "Uzun zamandır görmüyordum. İlk muhabbet edelim, sonra dans ederiz." dedim uyarı dolu bir bakışla. Alex gülerek yanıma oturdu. Ayakkabılarımı ayağımla yoklamaya çalışırken Alex'in ayağıyla kendi tarafına çektiğini gördüm.
Şimdi anlamıştım.
Ayakkabılarımı çıkarttığımı görmüştü.
Şeytan herif.
Jacob, Alex'e dönerek “Nerede tanıştınız?” dedi sorgular bir tonla. Biraz önce tanışmıştık. Alex'e merakla döndüm. Başladığı oyunu devam ettirmeliydi. Gülerek bana baktı ve “Bella, Linda'nın arkadaşı. Chris'de benim en yakın arkadaşım. Onlar sayesinde tanıştık. Gerçi tanıştığımız gün Bella ayağı takılarak önüme düşmüştü. Ondan pek hatırlamak istemez.” dedi.
Jacob gülerek “Hep böyle sakardı. Benim de üzerime sürekli bir şey döküyordu.” dedi fırsattan istifade.
Bugün çok hızlı bir şekilde bitmeliydi.
Jessica, Jacob’ı dürterek kulağına bir şeyler söyledi. Sonrasında ayaklandılar, gidiyorlardı. Çok şükürdü. Vedalaşmak için ayağı kalkmam gerekiyordu fakat kalkamıyordum. Elimi uzatarak ellerini sıktım onun yerine. Alex yanımda sinsi bir gülüşle ayağı kalktı ve öyle sıktı ellerini.
Tek oturan bendim.
Lanet.
Alex'in ayağı kalkmasını fırsat bilerek ayağımla ayakkabılara uzandım. Gelişigüzel ayağıma geçirerek ben de tam kalkıyordum ki gittiler. Alex'e dönerek “Ne yaptığını sanıyorsun?” dedim. Bana döndü. Gözleri nefret dolmuştu bir anda. “1-1.” dedi ve arkasını dönerek uzaklaştı. Pek 1-1 sayılmazdı. Danstan yırtmıştım en azından.
Fakat bu düğün benim için artık bitmişti.
--
“Ah, hadi ama! Gerçekten partiye gidecek miyiz Belle?” dedi bıkkın bir tonla.
Partilere, kutlamalara ve bu tarz etkinliklere gitmekten nefret ederdi.
“Kızım, tabiki de orada olacağız.”dedim kendimden emin bir tonla. Ofladı. Tabiki de orada olacaktık.
“O zaman, şu pembe elbiseni giyebilir miyim? Ay, ya da şu kırmızı olan. Hey, Bella sana diyorum?” dedi sitemle.
“Tabiki Lara, giy istediğini.” dedim zaten öylesine sorduğunu bilerek.
Düğünün üzerinden iki hafta geçmişti. Linda ve Chris balayından dönmüştü dün. Bugün arkadaşlarıyla beraber bir teşekkür yemeği organize etmişlerdi. Kendime siyah bir elbise seçmiştim.
Düğün günü olanları Linda'ya anlatma fırsatım olmamıştı daha. Bir an önce anlatmak istiyordum. Lara’ya dönerek gülümsedim. Gitmemek için yırtınan kız ısrarla elbiseleri deniyor dolabımı talan ediyordu. Lara benim ev arkadaşımdı. Yıllardır beraber yaşıyorduk. Doktor olduğu için düğün günü gelememişti. Gerçi ben her şeyi detaylıca anlatmıştım ama merakını tatmin etmemişti. Özellikle Alexander denen herifi görmek için can atıyordu. Beni sinirlendiren insanlara ayrı bir ilgi duyuyordu anlaşılan. Bense bugün gelirse eğer skoru 2-1 yapma niyetindeydim. Kafama koymuştum.
--
“Burası sanırım Lara.” diyerek içeri girdik.
Linda'yı görmemle hemen boynuna sarıldım. Çok özlemiştim iki haftada. Çok güzel bir masa hazırlatmıştı. Herkese selam vererek yerime oturdum. Linda’nın konuşmasıyla kafamı ona çevirdim.
“Öncelikle geldiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Düğün günü bana verdiğiniz desteği hiçbir zaman unutmayacağım, unutmayacağız.” dedi Chris’e dönerek. “Sizler bizim için çok önemlisiniz. O zaman, bu kadehi hepimize kaldırıyorum.” diyerek elindeki şampanya kadehini yukarıya kaldırdı.
Hep bir ağızdan “Şerefe!” diyerek birer yudum aldık.
Zaman su gibi akıp gidiyor gecem çok eğlenceli geçiyordu. Mekanda çalınan şarkılara hep beraber eşlik ediyorduk. Lara, kareokeye dahil olmak için yanımdan kalktı. Sahneye heyecanla gidiyor seçiceği şarkıyı unutmamak için mırıldanıp duruyordu. Kendime yeni bir içki almak için bar tarafına doğru ilerledim.
“Merhaba, viski alabilir miyim?” dedim barmene.
Bar taburelerine oturarak etrafı gözlemlemeye başladım. Alex gelmemişti. Bu durumun vermiş olduğu keyifle viskimden bir yudum aldım.
“Bella?” dedi bir ses.
Hay aksi şeytan!
“Max?” dedim.
Hiç değişmemişti. İlk ihanetti.
“Linda’yı görünce senin de burada olduğunu düşündüm. Sana bakınınca da burada olduğunu gördüm.” dedi tepkimi ölçer gibi.
“Max, bak çok uzun zaman oldu. Seninle konuşmak istemiyorum. Rahatsız etme beni.” dedim gergin bir sesle.
“Hala aynı mevzu mu? Büyüdük artık, Belle. Aşmalısın bunları.” dedi. Küstahtı. Hep öyleydi. Sadece ben görememiştim.
“Neyi aşmamı bekliyorsun, tam olarak? En yakın arkadaşımla aldatmanı mı?” dedim.
İhanet öyle bir şeydi ki ne kadar zaman geçerse geçsin acısı dinmiyordu. İnsanın sevdiği tarafından aldatılması bir yerde, en yakın arkadaşı ile aldatılması ap ayrı bir yerdeydi. Hangisine üzüleceğimi şaşırdığım o günü ölsem unutamazdım. Gidemediğim bir okul partisinde arkadaşımın bana attığı videoda gördüklerimden ibaretti her şey. İnsanın içine doğuyordu. O videoyu açarken neyle karşılaşacağımı biliyordum ama konduramamıştım. İçime çöken ağırlığın hesabını soramamıştım.
Max’in yanından geçerek Linda’ların yanına doğru ilerliyordum ki kolumdan tutmasıyla durmak zorunda kaldım.
“Bana bir şans daha ver. Yıllar geçtikçe güzelleşmişsin. Sen hep Maddy’den daha güzeldin zaten. Hadi, Belle. Sana neler yaptığımı hatırlıyor musun?” dedi beni baştan aşağı süzerek.
“Bırak kolumu, Max.” dedim dişlerimin arasından.
Kolumu sıktı. Leş gibi alkol kokuyordu. Sarhoştu.
“Naz yapıyorsun. Sen de istiyorsun, biliyorum.” dedi bu sefer. Sinirleniyordu.
Başka bir ses dahil oldu konuşmamıza.
“Bırak kızı.” dedi.
Alexander Walker gelmişti. İşte bunu hiç istemiyordum.
“Sen de kimsin lan, karışma işimize.” dedi Max.
Alex, bir bana bir ona baktı ilk. Sonrasında arka taraftan birine işaret vererek Max’i dışarı attırdı. Korumalar Max’i götütürken bir yandan bağırıyor küfürler savuruyordu.
Alex’e dönerek “Teşekkür ederim, hallediyordum.” dedim çekingen bir sesle.
“Belli oluyordu.” dedi hoşnutsuz bir ifade hakimdi suratına.
“Sen nasıl onu dışarı attırdın? Buranın sahibini falan mı tanıyorsun?”dedim saklı bir meraklı tonda.
Yüzüme dik dik baktıktan sonra eliyle bir tarafı işaret etti. Tabelada ‘Girdap’ yazıyordu.
Tabii ya!
Bu mekan hatta bu cadde ona aitti.
Bunu nasıl atlamıştım?
Alex arkasını dönerek Chris’in yanına ilerledi. Bu adama borçlu olmak istemiyordum ama bir kere olmuştum ve bunun acısını çok kötü çıkartacaktı. Linda’nın yanına doğru ilerledim. Kareokenin sesinden dolayı tartışmayı duymamışlardı. Herkesin yavaş yavaş toparlandığını görünce çantamı alıp Lara’yı çağırdım.
“Bella, sen çık ben bir lavaboya girerek geliyorum.” dedi.
Kapıdan çıkmamla beraber taksi çağırmak için çantamı açtım ki birinin koşarak çantamı çalmasıyla neye uğradığımı şaşırdım.
“Hey! Çantamı çaldılar!”
Kapıdaki güvenliklere dönerek “Bir şey yapsanıza!” diyordum. Hareket etmediklerini görünce çalan kişinin arkasından koşmaya başladım. Dar bir ara sokağa girmişti. Korkarak peşinden ilerledim.
“Çantamı geri ver.” dedim titreyen bir sesle.
Sokak gittikçe karanlıklaşıyor ürkütücü bir hale bürünüyordu.
Çantanın canı cehennemeydi. Buradan gidiyordum.
“Çantanı istiyor musun, Bella?” diye bir ses duymamla arkamı döndüm.
“Max? Ne yaptığını sanıyorsun? Çantamı geri ver. Saçmalıyorsun.” dedim.
Beni korkutmaya başlamıştı.
“Haklısın, saçmaladım. Gel, çantanı veriyim. Özür dilerim. Ne yaptığımı bilmiyorum.” dedi mahçup bir tonla.
Rahatlayarak yanına doğru ilerleyip çantayı almak için elimi uzatmıştım ki elimi tutarak sırtımı duvara yapıştırdı. Diğer elindeki çantayı uzağa fırlatıp o elini de duvara koydu. Sıkışmıştım. Çıkamıyordum.
“İmdat! Yardım Ed-” hemen eliyle ağzımı kapattı.
Gözlerimde yaşlar birikmişti.
“Şimdi beyaz atlı prensin seni benim elimden kurtarabilecek mi?” dedi.
Sonrası karanlıktı.