"Yenge! Gözünü seveyim durmasını sağla! Yoksa burada bir cesedim çıkması an meselesi." isyanla hayıflanan Alper'e cephe alan Arasta kaşlarını öfkeyle çatıp elindeki bir yığın dosyayı Alper'in ellerine bıraktı. Önünü göremeyecek kadar kollarında dosya dolarken yorgunluktan ve uykusuzluktan ağlayacak kıvama gelmişti.
"Çok konuşma köle! Git onları yerlerine yerleştir!" sert bir şekilde uyarıp koltuğuna geçerken dünden beri uykusuzdu.
"Kendi dinlensin tabii! Bizi de kölesi gibi çalıştırsın o ne güzel!" sitemle söylene söylene Nefes'ten bir atak göremeyince homurdanarak odadan çıkmıştı. Nefes ön koltuklardan birine otururken Alper ve Doğan dosya taşımakla uğraşıyordu.
"Senin de alacağın olsun bebeğim! İnsan bir der, Cumhurbaşkanlığının böyle böyle zorluluğu var. Ama nerde! Hayatımda hiç görmediğim şeylerle ilgilendim. Miting ne demek onu bile yeni öğreniyorum! Allah'ım bu çektiğim reva mıydı? Uykusuzum, açım... Aç, aç! Hiçbiri affedersin b*k yapamamışlar bunlar? Ülkemiz neden bu kadar fakirmiş gibi göründüğü belli oldu! Oldu, oldu. Yabancı ülkelere yapılan borç, Türkiye'deki nüfusun ortalamasından daha fazla."
"Sarma yapmıştı Yıldız Sultan. Yanına da karnıyarık bol etlisinden."
Arasta'nın gözlerinden kalp fışkırır hali vardı. Uzun zamandır aç kalmış gibi masanın üzerindeki poşetlere saldırırken ağzının suyu aktığını hissedebiliyordu. "Ya sen bir tanesin bebeğim! Yeminle midem iflas eşiğine gelmişti. Nefes!" gördüğü yiyecekle çığlık atarken gözleri daha da büyüdü. "Lahmacun, pide, İskender, kebap. Ne arasan var! Hepsi benim mi?" poşetleri sahiplenirmiş gibi göğsüne bastırırken kokularını içine çekmeyi ihmal etmiyordu.
"Hayır." dedi Nefes. Herkese yetecek kadar yemek var. Seç, beğen, al!" Arasta'nın yüzü düştü. Dudakları bir çocuk gibi mızmızca bükülürken hüsrana uğramıştı. Poşetlere içi gidercesine bakarken paylaşmak niyetinde değildi.
"Hepsi benim olsa?" deyip diğer poşetteki kolayı çıkardı. "Kolayı onlar alsa?" masumca sorarken göz kırpıştırmayı ihmal etmedi. Nefes gülecek gibi oldu. O sırada kapı açıldı. İçeriye huysuzlanmaya devam eden Alper'le, Doğan girerken, Alper'in bakışları yemek dolu poşeti buldu. Gözleri heyecanla parlarken çoktan Arasta'nın yanına ulaşmış elinden bir hızla lahmacun dolu poşeti kapmıştı. Elinden oyuncağı alınmış gibi öfkeyle bakan Arasta tekrar elinden poşeti kapınca Alper'e doğru kolayı uzattı.
Alper şaşkınca elinden alınan poşete afallayarak bakarken "Kola mı?" dercesine sesine acı yansıdı. "O kadar yemek var sadece kola mı?"
Nefes, Arasta'ya uyarı dolu bir bakış attı. Arasta umursamayarak omuz silkerken köşede dikilen Doğan, Alper'e umutsuz bir vaka gibi bakıyordu. Alper bir umutla Nefes'e baktı.
"Yenge!" dedi inlercesine.
"Arasta, hadi bebeğim paylaşmayı öğren artık." olaya el atması gerektiğini düşünerek konuşmuştu ama Arasta duymazlıktan geliyordu.
"Bana ne!" bir çocuk gibi inatlaşırken Alper elinden bir poşeti kaptığı gibi kapının yanına koştu. Arasta şaşkınlıkla Alper'e bakarken ayaklandı. Fakat Nefes'in sabrının tükendiğini belli eden sesiyle yerine otururken "Doğan'a da!" dedi keskin bir dille.
Doğan gerek olmadığını dile getirecekken Nefes sert bakışlarıyla susturdu. Arasta istemeye istemeye poşetleri açıp paket dolu yemekleri masaya yerleştirdi. Doğan, Nefes'in karşısındaki koltuğa otururken, Nefes arkaya dönmeden Alper'e seslendi.
"Alper gel sen de buraya. Ayakta yiyecek halin yok." Alper temkinli adımlar eşliğinde boş koltuğa yanaşırken "Bunlar bana yetmez ama neyse." diye mırıldandı Arasta.
"Eh, yuh, oha!" diye bağırdı Alper istemsizce. "Gel beni de ye, istersen?" imayla karışık kızgınca söylenirken Arasta duyulmayacak bir sesle ağzı içinde fısıldadı. "Olur."
"Ee, Doğan eni-" Nefes'in sertçe öksürmesiyle Arasta cümlesini toparlamaya çalıştı. "Şey... Doğan, bebeğim." bu sefer de Alper sertçe öksürdü. İnadına daha sert bir şekilde söyledi. "Bebeğim! Her neyse tam olarak karşılaşmayı bırak tanışamadık bile. Komik değil mi? Ara ara bir araya geliyoruz ama tanışma fırsatımız olmuyor."
Doğan ne söyleyeceğini kestiremedi. Karşısındaki kadın sıradan biri değildi. "Cumhurba-" sözü hızla kesildi.
"Arasta demek bu kadar mı zor geliyor ya? Öyleyse Ara diyebilirsin." dese de itiraz etti.
"Yok, Arasta Hanım."
"Hanımı kaldır, kaldır. Sadece Arasta!" sahte kızgınlıkla çıkışırken Alper göz devirmekle yetinemedi.
"Oldu o zaman. O da sana bebeğim desin." Doğan'ın gözleri kocaman oldu. Nefes bıyık altından sırıtırken "Olur, niye olmasın." dedi Arasta inadına. "De, bebeğim de. Sıkıntı değil. Biz arkadaşız zaten sorun teşkil etmiyor."
Alper öldürücü bakışlarını alay eden Arasta'ya döndürdü. "Abartma!" diye çıkıştı.
"Bence de." diye onaylayan Doğan ne diyeceğini tartar gibi bakışlarını çekingence Arasta'ya çevirdi. "Arasta hanım desem daha iyi."
"Arasta." dedi 'hanım' lafını silmek istercesine. "Sadece Arasta."
"Peki." dedi Doğan ağzına pide atarken.
"İsim konusunda anlaştığımıza göre anlat bakalım bu yakışıklık nereden geliyor?" patavatsızca sorarken bakışları Nefes'teydi. Bilerek üstüne oynuyordu. Ayrıyeten işine geliyordu. Alper kırmızı görmüş boğa misali öfkeyle Arasta'ya bakarken "Sakın boğalardan geliyor deme şuraya bayılırım." dedi Arasta, Alper'e doğru küçümser gibi bakınırken.
"Boğa mı?" hiddetle bağırırken ters ters göz devirdi.
"Kırmızılısından." dedi ve kahkaha attı.
"Arasta, yemeğini ye! Sabahtan beri beynimi yedin 'yemek yemek' diye! Ye yemeğini ve sus!" diye kızdı Nefes.
"Oy bebeğim, tamam. Tamam, yeter ki çirkinleşme! Doğan'a da bulaşmıyorum al tepe tepe kullan."
"Arasta hanım!" dedi bu sefer Doğan. Sesinde kızgınlık vardı.
"Ömrümü yedin, ömrümü!" demekle yetindi Nefes.
"Ömrünü sana bırakıyorum. Başkasınınkini yiyeceğim. Bu da Alper olacak. Nefes? En sadık adamın olan Alper'e talibim." Alper'in içtiği kola olduğu gibi geri püskürüldü. "Verecek misin bana? Sonuçta Cumhurbaşkanı korumasız olmamalı." istediği tek şey vardı o da Alper'in yanında olması ve işkencelerine katlanmasıydı.
"Hayatta olmaz!" öksürüklerin arasında bağırırken olmayacağını kesin bir dille söylemeye çalıştı. "Hayır."
"EVET!" diyerek itirazını geri çevirdi. "Yoksa başkasına mı beni emanet edeceksin? Ona mı 'bebeğim' diyeyim?" zayıf noktasını kullanmayı seviyordu. Üstüne oynamaktan çekinmiyordu.
Alper boğazına bir şey takılmışçasına kıpkırmızı kesildi. Yutkunmakta güçlük çekerken öyle bir ayaklandı ki koltuk yerinde kırılacak gibi. "Oynama!" dedi kışkırtıcı bir tonla. "Benimle oynama."
"Oynamıyorum ki? Teklif sunuyorum?" arkasına keyifle yaslandı.
"Yenge!" dedi Nefes'e doğru 'kurtar beni' der gibi.
"Alper'i sırf koruma için mi istiyorsun yoksa?" altında başka bir şey mi yatıyor?
"Aa, Nefes!" kınar gibi parmağını salladı Arasta. "Benim gibi masum bir kadın. Altında başka ne yatabilir ki?"
"Bilemem." dedi kardeşini en iyi huyunu bilircesine. "Okan'ı yollarım sana." Alper rahat bir nefes bıraktı. Doğan haline bıyık altından sırıttı.
"Okan yollarsan karakolluk olmadığımız gün olmaz." haklıydı. İki deli bir arada olmamalıydı. "Alper iyi."
Alper sıkıntıyla homurdandı.
"Alper'i verirsem bana kim yardım edecek." Alper hızla başını salladı. Biraz daha hızlı sallarsa başı bedeninden kopması an meselesiydi. Nefes, Arasta'yla anlaşma yapışına keyifle cevap veriyordu.
"Doğan var." dedi hevesle. Doğan yerinde dikleşti. "Alper'den kat be kat iyi." deyip Nefes'in kulağına doğru fısıldadı. "Sana çok iyi bakar ENİŞTEM!"
"ARASTA!"
"Ne be!" çirkefleşti. "Yalan mı?"
"Alper'i vermiyorum." dedi kızdırmaya devam ederken. Arasta'nın gözleri seğrildi. Alper ise, burada durmasına rağmen iddia malzemesi olduğuna inanamıyordu. Onu bırak Nefes'e inanamıyordu.
"Hani diyorum? Ben de buradayım? Üzerimde iddiaya girermiş gibi hakkımda konuşmasanız mı?" her bir kelimenin altını çizer gibi bastırarak söylerken Arasta ve Nefes tarafından sertçe susturuldu.
"Sen sus!"
"Alper sus!"
Hayal kırıklığı yaşarmış gibi Nefes'e baktı. "Kırılıyorum ama."
"Kırılacak bir eşya değilsin Alper. Ayrıca bana 'yenge' diyen birinden kurtulmuş olurum." öyle ciddi bir edayla söylemişti ki Doğan bile şaka yapmadığını anlamıştı.
"Söz valla bir daha sana 'yenge' falan demeyeceğim yenge!" yalvarır gibi bakışlarını kısarken Arasta'ya bakmaktan kaçınıyordu.
"Yenge demeyeceğim dediği halde 'yenge' dedi. Tam da kovman için bir neden." yaraya tuz basar gibi Nefes'i daha çok kışkırtırken ağzına sarmalardan bir tane attı.
"Lan Doğan sen de bir şey desene!" bu sefer öfkesine yakalanan Doğan olurken, Doğan ellerini havaya doğru kaldırdı ve "Beni aranıza karıştırmayın." dedi 'sakın' dercesine.
"Sevdim seni bebeğim." Doğan'a doğru göz kırpıp elini tokalaşmak için uzatırken koca bir sıfır almış gibi yüzüstü bırakılmıştı. Doğan'ın hareketsizce kendisine bakmasına uyuz olurken "Aman iyi be! Çakmasan çakma!" diye çıkıştı.
"Ağzına biber sürmeme az kaldı Arasta!" dedi Alper.
"Hanım." dedi uzatarak. "Arasta hanım! Ve kölemsin, istediğimi yapmak mecburiyetindesin." keyifli bir ifadeyle göz kırpmaya devam ederken Nefes'ten hâlâ cevap alamamıştı.
"Kim demiş?" ters bir şekilde çıkıştı.
"Ben diyorum, kölem." dedi sırıtkan bir edayla Arasta.
"Katliam çıkar." dedi dişlerini birbirine bastırarak. Nefes ve Doğan ikiliyi keyifli bir şekilde izlemeye devam etti.
"Çıksın." dedi Arasta, ona uzaktan öpücük atarken.
"Karakolluk olurum her gün." vazgeçirmeye devam etti Alper.
"Kurtarıcın hemen yanında bebeğim."
"Gece odana sızar tüm elbiselerini yırtarım. Böylece bir daha buraya gelemezsin."
"Merak etme bebeğim. Ben her zaman hazırlıklıyım. Gizli elbise dolabım bile var." dedi Arasta eğlenir bir tavırla. Alper öfkeyle dişlerini daha çok sıktı. Alev alev olan bakışları, gözlerine değse de Arasta'ya işlemiyordu.
"Arasta!"
"Alper!"
Nefes ve Doğan, çiftin arasında kaynamak istemeyerek çaktırmadan odadan çıkarken arasta hâlâ inadına gidiyordu. Nefes koridorda ağır adımlarla ilerlerken Doğan gülüyordu. "İki inatçı çocuk gibiler." dedi Doğan.
"Gibiler değil, kesinlikle öyleler." dedi Nefes hafif tebessümle. "Okan'la, Arasta aynı kumaştan. Birbirine çok benziyorlar." çıkışa yaklaştıkları zaman kapının önünde Serkan'dan başka biri daha vardı.
"Anne!" diye kucağına atlayan Aden, özlemle boynuna sarılırken Nefes de kızının boynunu öptü.
"Bebeğim!" Serkan'a göz ucuyla bakarken Serkan hafifçe boğazını temizledi. "Tutturdu annemi göreceğim, diye yenge." 'anladım' dercesine başını salladı.
"Ben zaten geliyordum annem."
"Biliyorum, o yüzden siz gelmeden size yetişeyim dedim. Çünkü sinemaya gidiyoruz." diye çıkışın önünde haykırırken hevesle kollarını iki yana açmıştı.
"Kim dedi bunu?" kaşlarını yalandan çattı.
"Ben! İtiraz yok! Doğan abi de gelecek!" son noktayı koyan Aden bakışlarını Doğan'a çevirdi. "Gelirsin değil mi Doğan abi?" istekli bir şekilde sorarken küçük kızı kırmak istemiyordu. Ama gelmek de istemeyen bir hali vardı üstünde.
"Ben gel-"
"İtiraz yok, dedim." dedi Aden emir verircesine.
"Aden!" diyerek kızını uyardı. "İnsanlarla daha kibar konuş ve emir verir gibi söyleme!"
"Ama... Ama itiraz yok, dedim." küçük dudakları kırgınca sarkıtırken Doğan içtenle gülümsedi.
"Peki, gelirim." deyince Aden coşkuyla bağırdı.
?
Hangi çizgi film bebeğim! Bak, 'Mutlu Oyuncak Dükkânı' yeni vizyona girmiş. Onu seyredelim mi?" asılı afişlere göz atarken sinemanın içi tıklım tıklımdı.
Aden çenesini kaşıdı. Göz ucuyla Doğan'a dönerken dünyadan soyutlanmış gibi afişteki Şirinler'e bakıyordu. Gözlerindeki çocuksu ruhu fark edince çoktan kararını vermişti. "Anne, Şirinler'i izleyelim." deyince Doğan kendine gelerek omuz silkti.
"Ama onu geçen ay izlemiştin bebeğim?"
"Olsun, yine izlemek istiyorum." heyecanı öne çıkartıp hevesle başını sallarken bilet reyonuna doğru ilerlediler. İki yetişkin bir çocuk için üç bilet aldıkları zaman Şirinler'in olduğu Salon 7'ye doğru yürürlerken ışıklar sönmüş sadece ekranın ışık yansıması vardı. Koltuklarına doğru geçtikleri zaman orta kısımlardan seçmişlerdi. Doğan ara kısmına geçerek kendi koltuğuna ilerlerken elinde kendi ısmarladığı iki patlamış mısır vardı. Hemen ardından Aden daha sonra Nefes de kendi yerlerine geçerken salondaki aydınlık ekrandaki reklamla çoğalmıştı.
"Ben daha çok Şirin Baba'yı seviyorum. Gargamel'i aslında seviyorum ama kötü karakter olmasıyla geri plana attım. Sen hangisini seviyorsun Doğan abi?" aralarında sohbet açmaya çalışırken Doğan hiç sinemaya adım atmamış hiç Şirinler'i izleyememişti. Boğazı düğüm düğüm oldu.
Aden'e ne cevap vereceğini bile bilmiyordu. Ardından arka cebindeki telefon iki kere titredi. Doğan arka cebinden telefonu çıkarırken ekranda iki yeni mesaj fark etti.
Gökyüzündeki Nefes: Şirin Baba'yı söyleyebilirsin.
Gökyüzündeki Nefes: Ya da Aşçı Şirin. İkisi de çok tatlıdır. Çaktırma ben kötü karakter Gargamel'i de seviyorum.
Doğan mesajları okurken telefon elinden kayacak gibiydi. Göz ucuyla Nefes'e bakarken ekrana bakıyordu.
Doğan: Hepsi aynı renkteler. Hepsi birbirine çok benziyor. Nasıl ayırt edebiliyorsunuz ki?
Doğan: Ayakları ve şapkaları beyaz, gövdeleri ve elleri mavi renginde olan çizgi karakterlerde ne var ki bu kadar seviliyor.
Doğan: Salon tıklım tıklım. Sanki anne baba günü derler ya, öyle salonun içi.
Gerçekten kendi kendine soruyordu. Bu çizgi karakterler ne kadar komik olabilirdi ki? Hepsi hayal, aklının bir yansıması gibi.
Gökyüzündeki Nefes: Neşeleri var. Hayat dolu bir enerjileri var.
Gökyüzündeki Nefes: 100 kişiden fazla Şirinler var ve hepsi de birbirine o kadar bağlılar ki, gerçek hayatlardan daha güzeller.
Gökyüzündeki Nefes: Dostlukları sapasağlam. İhanet nedir bilmiyorlar gibi. Gerçek bir aile sıcaklığı var. Söylesene Doğan, gerçek hayatta gerçekten sıcak bir aile ortamı var mı? Dostlukları sapasağlam kaç kişi var bu hayatta?
Gökyüzündeki Nefes: Yoksa hepsi bir kandırmaca mı?
'İhanet' diye geçirdi içinden. Dostluklar bu dünyada kandırmacaydı. Aile sıcaklığı varla yok arasıydı. Asıl kandırmacalar çizgi karakterlerdi bence. Gerçek hayatın karşıtıyla bizi çizgi karakterlerle kandırıyorlardı.
Gerçek bir dostluk gerçekte olmayınca hayallere sığınmışlar gibiydi.
Doğan: Reklam bitti. Şirinler'i kaçırmak istemiyorum.
1Doğan: İyi seyirler. (:
Cevaplardan daha çok sorulardan kaçmış gibiydi Doğan. Bakışlarını telefon ekranından kaldırdı ve Aden'in hâlâ kendisine baktığını hissedince sorduğu soruya yanıtladıktan sonra tüm odağı başlayan Şirinler'e dönmüştü.
"Gargamel."
?
Sinemadan çıktıları gibi Aden'in isteğiyle bir kafeye geçerlerken Doğan isteksizce kabul etmişti. Hâlâ uykusu vardı. Eve gidip uyumak istese de Aden'in baskısıyla onlara katılmıştı. Çizgi film boyunca gözü bir an olsun ekrandan çekmemiş ve her bir saniyesini heyecanını gizleyerek izlemişti.
Hayatında belki de ilk kez çizgi film izliyor, ilk kez sinemayı görmüştü. Bir çocuğun hevesi kadar kalbi heyecanla dolmuştu.
"Bir daha gidelim!" coşkuyla yerinde kıpırdanan Aden'le, bakışlarını Aden'e çevirdi. Yüzüne sevinç dolu bir gülümseme eklediği sıra ellerinin üzerinde minik eller hissetti. Bakışları ellerini bulurken "Bak, Kral Şakir'e bir gün götürelim seni. Onda daha çok kahkaha atacaksın. Hele fil Necati'yi izlediğinde aynı onun gibi davranmaya başlarsın." diyerek anlatmayı sürdürürken Remzi karakterin adını söyleyişiyle ilgili taklidini yapmaya başladı.
"Remzi!"
Doğan, Aden'in taklidiyle masada seslice kahkaha atarken Nefes ise onları izlemekle geri planda duruyordu.
"Doğan abi sen bence biraz Remzi'ye benziyorsun?" derken Doğan, nasıl biri olduğunu bilmediği için kaşlarını havaya doğru sorar gibi kaldırdı. Bilmediğini bilmesin diye de çaktırmaya çalıştı. Yarım yamalak gülümserken telefonuna mesaj gelmişti. O sırada Aden önüne dönmüş eline çatalını alarak pastasına batırmıştı.
Gökyüzündeki Nefes: Hiç de benzemiyor sana! Aksi, huysuzun teki.
Gökyüzündeki Nefes: Ayrıca sarışın bir aslan!
Son mesajını yazarken sanki isyan eder gibiydi. Doğan, Nefes'e kısa bir bakış attı. Aynı masada olmalarına rağmen ellerindeki telefonlardan mesajlaşmak da tam da onlara göreydi.
Doğan: Sen çok çizgi film izledin galiba?
Doğan: Belki ona benziyorum? Nereden biliyorsun?
Gökyüzündeki Nefes: Sen aksi misin, huysuz musun?
Bilerek kışkırtmaya çalıştı. Dudakları alayla iki yana kıvrılırken Doğan göz devirmemek için zor durdu. Elleri, tuşlarının üzerinden çekildi. Düşündü. Bakışları cam kısmındaki dışarıyı buldu. Tekrar bakışları ekranı buldu. Parmakları tuşların üzerine geçmemişti. Ekranı tamamen kapattı ve telefonu cebine attı.
"Remzi gibi huysuz muyum?" diye Nefes'e bakarak Aden'e sorarken, Aden burun kıvırdı. Nefes'in bakışlarındaki ifade yerli yerindeyken ne tepki gösterdiğini içten içe merak ediyordu. Ama Nefes inat etmiş gibi ifadesizliğini korumaya devam ediyordu.
Aden pastadan dilim aldıktan sonra bilmiş bir tavırla Doğan'a baktı. "Annemle mesajlaşacağınıza yüzüne doğru sorsaydın belki söylerdim! Ama siz yanınızda bir çocuğun varlığını unutur gibi mesajlaştığınız için sana söylediğim sözleri duymuş olurdun!"
Doğan, Aden'in zekâsı karşısında hayrete düşecek gibi oldu. Bu kadar dikkatli olduğunu bilmiyordu. Aden gerçekten çok akıllıydı.
"Yakında alışırsın diyeceğim de? Ben bile bazen hayrete düşüyorum." dedi Nefes bu durumdan memnun olmayan bir edayla.
"Tam karşında olan birine mesaj atmakta biraz garip ve saçma!" dedi Aden, annesine doğru kaşlarını yukarıya doğru kaldırırken.
"Tamam, bebeğim sen nasıl diyorsan öyledir." kızıyla uğraşmak istemiyordu çünkü hep yenilen taraf oluyordu.
"Bu olmadı ama!" diye hayıflandı. Kolayca kazanmaktan nefret eder bir hali vardı. Suratını asınca annesine hüsranla bakıyordu.
"Değil mi?" dedi bu sefer Doğan, Nefes'i gaza getirir gibi. "Bu kadar çabuk yenilgi, Nefes Güneş'e yakışmadı. Hani nerede o ısrarcı, inat kadın?"
Nefes sertçe baktı. Gaza gelmeyecekti. Doğan'a uymayacaktı. "Gösteririm de bu sefer sen yenilirsen, üzülürüm." dedi yapmacık bir sırıtışla.
"Merak etmeyin Nefes Hanım, kolay kolay yenilmem." dedi neye meydan okuduğunu unutarak.
"Çocuk gibisiniz!" aralarına giren Aden, ikisine de kısa bir bakış attı. "Ben çocuğum ama sizin gibi davranmıyorum!"
"Fıstık?" dedi Doğan, Aden'e doğru. "Burada bir çocuk var?" dedi Nefes'i göstererek. Eğlenir gibi sırıtmayı da ihmal etmiyordu. "O da..."
"Sensin!" dedi ikisi aynı anda.
"Sensin."
?
"İşler iyice kızışmaya başladı Alper? Dosya yok! Baybars'ın cesedi deniz kıyısında çıktı. Karahan hâlâ sessiz. Yeşim Bergin yurt dışına çıkmış? Akın desem? Ondan epey şüpheliyim ama elimde kanıt yok!" deliye dönmüş gözlerle kütüphanenin yanındaki çalışma odasında votka atıp dururken hiçbir ize rastlayamadığı için epey öfkeliydi.
"Baybars'ın ölümünde Akın'ın payı olabilir mi?" ortaya bir teori sunan Alper, Arasta'yla uzun didişmelerin ardından Meclis'ten bir şekilde kaçmayı başarmış soluğu hemen burada almıştı.
"Aralarında bir bağlantı var elbet ama ne gibi bir bağlantı olduğunu hâlâ anlamış değilim."
"Peki ya dosya Akın'ın evindeyse? Orada saklıyorsa? Ve bence tek bağlantısı Baybars değildi." dedi Alper ciddi bir şekilde. Nefes merakla kaşlarını çattı. Masanın yanına ulaşırken ellerini masanın üstüne koydu.
"Nasıl yani?"
"Ya Karahan Bey de işin içindeyse?" Nefes bu teoriyi aklında defalarca düşünmüştü. Fakat bir sonuca ulaşamamıştı. "Sanmıyorum." dedi masanın üzerindeki kâğıtlara odaklanırcasına. "Onun illegali başka yöndeydi. Akın konusunda da böyle bir şeyi göze alamaz. Gizlenen şey kendi alanında olmaz. Aklımıza ilk ev gelir. Aklımıza gelemeyecek bir yere saklamış da olabilir."
"Bakmak gerek bence yine de yenge. Ummadığımız bir anda umduğumuz şey ayağımıza kadar gelir." haklı olabilirdi.
"Öyleyse planımız..."
1 SAAT SONRA...
"Arasta hanımın şehir değiştirme hevesi tutmuş." diyerek söze başlayan Alper sinirle homurdanıp burnundan sertçe soluyordu. Az önce duyduklarıyla tepesi bir hayli bozulurken gitmemek için elinden geleni yapmıştı. Fakat Arasta ne yapıp edip yine şeytan tüylünü kullanarak ikna etmişti.
"Ben çok hevesliyim değil mi? Japonya'ya gitmeyi?" ters bir tavırla gözlerini kısarak çemkirdiğinde, Alper'in inanası yoktu. Aksine çok heyecanlandığı göz önündeydi.
"Evet." dedi harfleri uzatarak. "Ben bilmiyorum sanki orada bana kök söktürmeyeceğini. Adımını attığın an direkt mağazalara dalarsın sen. Ne kadar gereksiz kıyafet, ıvır zıvır varsa alırsın. Bir kere kullanır sonra da köşeye atarsın değeri kaybolmuş gibi." tiksintiden daha çok küçümser bir bakış vardı gözlerinde.
"Keyfimden gitmiyorum!" dedi bastıra bastıra Arasta.
"Keyfini buldurtursun ama!"
"Alper bebeğim, seni tanımasam Arasta'yı, Japon erkeklerinden kıskandığını sanacağım. Rahat bıraksana; keyfini yaşasın, alsın, gezsin. Bakarsın oradan bize bir Japon enişte getirir." imayla göz kırpan Okan'la, Arasta anında hızla başını salladı hevesle.
"Evet, bebeğim ya! Enişteyle döneriz ne güzel!"
Alper gözlerini sabrını tükenmişçesine yumdu. Tahammül edemediği anda gözlerini hızla açarak Okan'ın ensesine bir tane geçirirken "Lan ibne herif! Ne eniştesi ne Japon erkeği?" diye hiddetle bağırdı. "Doğru konuş, aklını da silkerim!" dedi tehdit vakice.
Acıyla ensesini tutan Okan kaşlarını çattı. "Sana ne oğlum? Kız bekâr, koskoca Cumhurbaşkanı hem de! Ne önüne geçip kısmetini kapatmak istiyorsun?" kışkırtarak dudağını ısırırken "Evet!" diye onayladı Arasta. "Kısmetimin önüne geçme Alper! Bebeğim diyebileceğim bir adamdan sana ne? Kısmetimin önüne geçme!"
"Hay ben senin kısmetine de, makyajına da, kıyafetine de, Japon'una da, bebeğine de! Bana bak kızım?" derken öyle öfkeliydi ki bedeni sinirle kaskatı kesildi. Parmağını tehdit vaki bir şekilde Arasta'ya doğru salladı. Tam konuşacaktı ki Arasta ani bir sırıtışla susturdu.
"Kızım mı? 'bebeğim' demeni tercih ederim?" çarpık bir gülüşün ardından göz kırparak ayaklandı ve tam karşısında dikilirken şaşkınlıktan dilini yutacağı bir şey yaptı.
Yanağından makas aldı.
"Yarına bavulların hazır olsun bebeğim! Japonya'yı alt üst etmeye gidiyoruz."
"Böyle bir şey ilk defa oluyor! Lan o nasıl posta koymaktır!" Okan coşkuyla haykırırken Alper donmuş gibiydi. Eli, makas alınan yanağını bulurken şaşkınlıktan dili tutulmuştu. Bir süre kendine gelemezken onları uzaktan izleyen Doğan ve Nefes sırıtmamak için dudaklarını ısırıyorlardı.
Nefes, Arasta'nın yaptığı harekete sırıtmakla kalmamış kocaman gülümsemişti. İçten bir şekilde gülümsemesi çok nadir görülürdü. Yabancılara ne kadar donuk, tepkisizse; değer verdiklerine bir o kadar sıcaktı. Belki bu halini Doğan biraz daha göremeyecek gibiydi. Velakin duyguların kilidi yavaş yavaş açılıyordu.
Kilidini ağır ağır kırıyordu ki sonradan ağır darbeye maruz kalmamak için...
"Hey siz! İkili ne kadar da iyi ekip oldunuz? Yenge senden iyice tırsmaya başladım." Okan, Doğan ve Nefes'i fark eder etmez onlara bulaşırken koltuğun başından kalkıp yanlarına geçti.
Kaşlarını şüpheyle çattı. Gözlerini de kuşkuyla kısarken aralarında ne gibi ilişki var bulmaya çalışıyordu. Nefes hemen eski donuk haline dönerken Doğan ise kuru kuru öksürmekle yetindi.
"Hayırdır yenge? Siz bu kadar yakındınız da bize gelince mi kedi köpek gibi oluyorsunuz?"
Nefes o geceyi aklına getirmek istemese de zihnine çoktan ulaşmıştı. O gün gerçekten yakınlaşmışla kalmamışlardı, birbirine sarılmışlardı da. Sabah olur olmaz ilk uyanan Nefes yanından hiç birbirine sarılmamış gibi ayrılmıştı.
Duygularına ne kadar kilit vursa da o kilit köşeden, kenardan; kırılmıştı, aralanmıştı. Yeni bir kilit vuramadığı gibi o kırığı kapatamıyordu da.
"Okan işin yok mu senin!" donuk bir sesle kızarken yanlarından hızla ayrılmıştı.
Hayır.
Resmen kaçışını ilan etmişti. Doğan da çaktırmadan kaçmaya hazırlanırken Okan anında yakalamış 'sakın' dercesine gözlerini büyütmüştü. O sırada yanlarına kurtarıcısı Serçe gelirken derin bir rahatlamayla nefes çekti.
"Okan?"
Okan'ın bakışları anında Serçe'yi buldu. Yanına iki adımla ulaşırken Doğan'ı sorgulamayı unutmuştu bile.
"Serçe'm?"
"Acıkmadın mı?" düşünceli bir şekilde sorarken Okan'ın zayıf noktasından vuruyordu yine. Okan başını, kopacak derece de sallarken çoktan nişanlısını kollarının altına almış aceleyle mutfağa geçmişlerdi.
?
"Aslan'a haber verebilirdik! Tek başına hareket etmemiz gerekmezdi! Ne biliyorsunuz belki bugün evdedir?" etrafı tereddütle tarayan Doğan dudaklarını yakalanma korkusuyla ısırıyordu.
Nefes dikkatini kilidi açmaya verirken dikkatini dağıtmadan söylenen Doğan'a laf yetiştirmeye başladı. "Bu kadar korktuğunu belli etmesen mi ha, Doğan? Altı üstü bir araştırıp çıkacağız. Ayrıca bugün, tüm gün yoğun olacak. Muhtemelen akşamüstüne kadar da orada çalışacak."
"İçime ne güzel su serptin! Çok rahatladım gerçekten. Gündüz vakti eve hırsız gibi giriyoruz."
"Hırsız, biz değil o! Benden çaldığını geri alıyorum." dedi donuk bir sesle.
Doğan göz ucuyla Nefes'e baktı. halp kilitle uğraştığını görünce "Yardım lazım mı?" diye anlamsız bir soru yönelttiğinde Nefes alayla burun kıvırdı.
"Sanki açabileceksin de! Hayatında kaç defa kilit kırmayı denedin acaba?" yapmacık bir merakla sorarken Doğan, Nefes'i haklı buldu. "Sıfır." dedi. "Pek, sen kaç tane?" 'kırdın' diyemeden sözünü bıçak gibi kesti.
"Yirmi." der demez kilit yuvada döndü. Keyifli bir şekilde sırıtarak ayağa kalktı. "Bu da yirmi bir." kapıyı açtığı gibi zaferle sevinirken eliyle içeriyi buyur etti. Doğan bozgun ifadesini gizleyerek Nefes'in sırıtan ifadesine baktı.
"Aferin mi, dememi bekliyorsun?" homurdanarak kinayeyle söylenirken içeriye temkinli adımlarla ilerledi.
"Desen iyi olurdu!" arkasından bağırarak sert adımlarla içeriye geçerken kapıyı örttü. Doğan salonunun ortasında dururken "AFERİN!" diye isteksizce yanıtladı.
"Bu isteksiz isteksiz oldu ama neyse. Aferin aferindir."
"Ne tür bir dosya?" duymazlıktan gelerek salonu gözleriyle taradı.
"Kırmızı bir dosya. Kenarları mavi olanından." Nefes de konsolun oraya doğru ilerledi. Her çekmeceyi ararken hüsranla iç çekiyordu.
"Korumalar değişmiş." dedi Doğan, dosyayı ararken sessizlikten kurtulmak istercesine.
"Evet." dedi normal bir sesle.
"Eskilere ne oldu?" salonun cam bölgesindeki dosyaları inceledi.
"Kovuldular. O gece dedin ya? Korumalar dışarda yok, diye. Şüphelendim, hepsi Baybars'ın ajanı çıktı. Ee, haliyle de Baybars ölünce korumalar da puf! Ortadan kaybolmuşlar. Ama peşlerini bırakır mıyız, hayır! Hepsi öttüler!" sinsice gülüş sergilediğinde Doğan ağzı açık bir şekilde yüzüne bakıyordu.
Nefes, Doğan'ın şaşırdığını televizyonun ekranından fark etti. Soğuk bir sırıtışla ekranın yansımasına bakmaya devam etti. "Şaşıracak bir şey yok." dedi olağanüstü bir şey gibi. "Bunlar benim için sıradan şeyler. Arada bir yaşarım, çözdüm artık onları."
"Peki, bu korumalar da hain çıkarsa?" Doğan evin salonunda bulunan büyük dolaplara bakınarak sorarken Nefes de diğer odaya dalarak yanıtladı.
"Çıkmayacak. Hepsi güvenilir bir şirketten seçildi."
"Bu kadar koruma, önlem sırf kızın için mi yoksa..."
"Kızım Aden için. Arasta için. Alper, Serkan, Okan, Aslan, Yıldız Sultan, Serçe için." dedi yan odada bağırırken.
"Kızını anlıyorum da? Diğerlerinin bu kadar değer gördüğünü tam olarak bilmiyordum." dedi Doğan diğer konsolun alt kısmını açarken.
"Bu kadar zamanda öğrenmiş olmalıydın."
"Çok şanslılar." dedi mırıldanan bir sesle. Evin her yerlerini tarasalar da bir şey bulamamışlardı. Deliye dönmesi ramak kala sinirle çığlık attı Nefes.
"Burada olmalı. Buralarda bir yerlerde?"
"Ne var bu dosya da?" dedi Doğan yanına ulaşırken.
"Tüm Türkiye'yle ilgili." diyebildi sadece. 'Burada olmalıydı!' diye düşündü. Akın'da olduğuna adım kadar emindi ama evi yerle bir etmelerine rağmen bulamamışlardı.
'Göz önünde olmalı kesinlikle.' diye içinden geçirdi. 'Göz önünde olanlar her zaman daha iyi saklanmayı bilir.'
Gözleri yerden bir anda karşısını buldu. Radarına yakalanan kitaplıkta dikkatini çeken bir kitap oldu. Hayır, o bir kitap değildi. Gizli bir bölmenin kilidini açan sadece dıştan görülen bir kitaptan fazlasıydı. Bir mekanizmaya benziyordu. Doğan'ın söylediklerini duymayarak kitaplığa doğru temkinli adımlarla yürümeye başladı.
Parmakları bir cesaretle o kitaba değecekti ki sessize aldığı telefonu yeniden art arda çalmaya başladı. Aramalar susuyor ardından mesajlar yağıyordu ekranın üstüne.
Nefes titreyen telefona bile bakmadı. Tekrardan parmaklarını oraya doğru ilerlettirdi.
"Akın geliyor Nefes!" aceleyle Nefes'i uyarırken kaçacak zaman bulamadan dış kapı gürültüyle salonda yankılandı. Nefes donuk ve tepkisizce etrafına bakındı. Koltuğun arkasında dikilen elbise dolabını fark ederken garipsemeden edemedi.
Kilit döndü. Doğan bir çare arar gibi Nefes'e baktı. Nefes, Doğan'ın kolundan sürüklediği gibi dolabın içine geçti. Onunla birlikte Doğan da sıkışacak bir şekilde dolaba girerken dip dibelerdi. Aralık olan dolap kapağından salonu gözetlemeye çalıştı. Görüş açısına Akın girerken "Saklanacak başka yer mi yoktu!" diye sitem etti Doğan kısık bir hırlamayla.
"Sus!" diye sessizce uyardı Nefes. "Ne yapabilirdim? O an düşünemedim."
"Sen mi?" dedi dip dibe olmalarının rahatsızlığıyla. "Senin gibi bir zeki kadın sonraki hamlesini düşünürdü."
Maviler öfkeyle parladı. Bedenleri birbiriyle temas durumdaydı. Bir gıdımlık mesafe vardı aralarında.
"Düşündüm!" diye hırladı. "Ama plan ters tepti. Akın eve erken geldi."
"Bu mu? Bu mu gerçekten!" inanamaz bir tavırla yüzüne baktı. "Akın'ın eve erken gelmesi mi, planın ters tepmesi?" kısıkça konuşmaya gayet etmeye çalışıyordu. Dolapta sıkışıp kalmışlardı.
"Kafamı bozma benim!"
"Bizimki de bozuk Nefes Hanım? Şimdi ne yapmayı düşünüyorsunuz? Karşısına geçip zehir mi vereceksiniz!"
"Anladım efendim. Merak etmeyin en güvenilir ellerde." Akın'ın sesiyle sustular ve Nefes, Akın'ı dinlemeye koyuldu. Bir yandan da ses çıkartmaması için Doğan'ın ağzını sıkıca eliyle sarıyordu.
"Arasta denen kadın geçmiş. Anladığını da sanmıyorum. O kadın Türkiye'yi idare edemez. Süsüne, giyinişine takık bir deli." dedi Akın telefondakiyle tiksinti içinde konuşurken.
Boğuk boğuk seslerle hırlayan Doğan'la, Nefes kaşlarını çattı.
"Nefes hanım beni sıradan bir öğretmen sanıyor. Evet, efendim. Merak etmeyin."
Nefes hiçbir şey anlamayacak raddedeydi. Neler döndüğünü, kimle konuştuğunu kestiremiyordu. Sıradan bir hoca olmadığını zaten biliyordu. Tam olarak ne yaptığını bulmak ise baya zamanını almıştı. Az buçuk hakkında öğrendikleri akıl uçurtacak cinsten olurken bu işin arkasında Akın'ın olduğunu anlaması uzun sürmemişti.
"Sus!" Doğan'a tekrardan uyarır gibi tıslarken aralıktan arkası dönük Akın'a bakmaya devam etti. Doğan kaşlarını sinirle çatarken kollarını oynatmayı denedi. Sıkışık bir tahta dolapta oldukları için hareketleri kısıtlıydı.
"O dosya Azerbaycan'a ulaşamaz efendim. Çünkü..." tam o anda ev kurşunlarla tarandı. Sanki birisi evde iki yabancının olduğunu sezmiş ve Akın'ı öldürerek susturmuştu. Akın'ın başı bedeninden kopacak kadar kurşunlanırken başı aniden koltuğun arkasına düştü. Gözleri açık bir şekilde dolabın hafif aralık tarafına yönelirken elindeki telefon dair kana büründü.
Nefes yüzüne fışkıran kanlarla dehşete kapılmışçasına gözleri büyürken kanı buz gibi dondu. Gözleri önünde bir kez daha bir ölüme şahit olmuştu.
O zamanlar küçücük bir kızdı.
Şimdi ise 27 yaşında olan koca bir kadın...
Nefes aynı o sabah gibi titreyerek akan kanlara bakarken o daracık dolapta nefesi kesilmişti.
Doğan şaşkınlıkla ağzını sarmayı bırakan Nefes'e korkuyla bakarken nasıl bir anda olduklarını idrak etmekte zorlandı. Çünkü kafası kopacak derece de kurşunlanan bir bedenden fışkıran kanlar Nefes'in yüzüne ulaşırken ne kadar soğukkanlı kalabilirdi bilmiyordu.