FEDA EDİLİŞLER PART II

2039 Kelimeler
Kanter hanım daha iyi misiniz?" hastaneden hâlâ çıkışı yapılamayan Kanter Akın'ın halini sorarken doktor da bu duruma çaresizlikle kalmakta yetiniyordu. Kanter Akın'ı yıllar önce tanımıştı. Ta o yıllar önceden nasıl güçlü durduğuna şahit olmuşken şimdi ise karşısında gücü tükenmiş, yorgun bir beden görüyordu. Elinden gelenin fazlasını yapmak istiyordu. Bu güçlü bedeni bir kez daha yenilmesine izin vermek istemiyordu. Ama velakin iş işten geçmişti. "Oğlum yanımda doktor. Nasıl iyi olmayayım? Gelinim de varmış." Doğan hızla bakışlarını diğer tarafa çevirdi. Radarına maviler girince daha çok yutkunma hissiyle doldu. Öfkesi bir kez daha gün yüzüne çıkarken bakışlarını diğer yöne çevirdi. Zihnine üşüşen düşünceler kafasını yine kurcalarken geri plana atmaya çalıştı. Annesinin haddi hesabı olmayan öksürüklerine yeniden başlamasıyla telaşlandı. "Anne?" diye feryat koparırken avuçların içinde akan sıvıyı görür görmez kalakalmıştı. Kırmızıydı. Kan kırmızısıydı. İlk defa kan görüyormuşçasına korkarcasına ayaklanırken yüzünü dehşet kapladı. "İy-yim." harfleri zar zor seçse de konuşmakta zorlanıyordu. "Tamam, yavrum bir şeyim yok." doktor dair endişeyle bakarken "Yapma!" diye yalvardı Doğan. Bu iyi rol kesmelerine katlanmıyordu. "İyi değilsin işte! Yalan söyleme!" ani çıkışmasıyla gözlerinin içine baktı. Ardından doktora baktı. "Hiç mi tedavi yöntemi yok!" diye bağırırken son çare doktordan umut bulmak istemişti. "Aslında bazı ilaç türlerle tedavi var ama bu, bünyeye nasıl yararları ya da zararları olur bilemiyorum. Çok riski var da yok ta." Doğan'ın gözlerinde az da olsa bir umut ışığı belirdi. "Hemen uygulayalım." diye atıldı. "Bu süre zarfında hastanede gözaltında kalması gerek." dedi ve ardından ekleme yaptı. "Yine de iyi bir sonuç söylemek için çok erken." "Olacak." diye fısıldadı. "İyi olacak." Doktor daha fazla burada durmanın anlamını söylerken Doğan ilk başta itiraz etmişti ama sonra Nefes'in ikna edişiyle malikâneye geri dönmüşlerdi. Kapı girişinde ikiliyi karşılayan kalabalıkların arasında Aden öne çıkarak annesine sarıldı. "Nerde kaldınız anne ya? Çok merak ettim." Aden'in yakınışıyla yanaklarını içli içli öptü Nefes. Kızını kollarının arasına daha çok sarmaladıktan sonra yanıtını gecikmeden verdi. "İşlerim vardı bebeğim." dedi Doğan'a bakadururken. "Hep iş zaten! Ne işiymiş bu yine?" kaşlarını çatarak annesine hesap sorarken Nefes de kaşlarını çattı. Burnunun ucuna buse kondurdu. "Anneye hesap mı soruluyormuş?" yalandan azarlarken dudaklarını düz tutmaya çalıştı. "Evet!" diye çemkirdi kapı ağzında. "Çok ihmal ettin bu bebeğini!" küçük bir çocuk gibi somurtup bedenini küskünce yana döndürdü. Diğerleri bıyık altından gülümserken Doğan ise tepkisizce bakmayı yeğliyordu. "Ya!" diye 'a' harfini uzattı. Kızının oyununa katılmış dudaklarını iki yana kıvırmıştı. "Benim bebeğim sıkılmışsa emrini yerine getirelim o halde." derken Aden'in bakışları anında Nefes'i bulmuş ve ışıl ışıl parlamıştı. Hevesli bir şekilde ellerini birbirine çırparken coşkuyla haykırmıştı. "Gerçekten mi?" Nefes başını sallayarak onayladı. "Hatta Doğan abin de katılabilir?" bakışlarını Doğan'a çevirirken tepkisini merak ediyordu. Doğan şaşkın bakışlar içinde hızla Nefes'e dönerken kaşlarını havaya kaldırdı. "Evet! Evet!" diye haykıran Aden ellerini havaya kaldırdı. Doğan bu emir kipiyle söylenen cümleye olumsuzca baktı. Emrivakiden hiç hoşlanmazdı, iş hariç. Ve Nefes ona bir seçenek sunmazcasına katılmasını isterken "Olmaz." diye çıkıştı. Aden duyduğu itirazla yüzünü asarken Doğan sonradan ne yaptığının farkına vardı. Bu sefer sakin bir tonda olumsuz yanıtı söyledi. "Yani Aden'ciğim dünden beri uykusuzum. Çok yorgunum yatağıma geçip uyumak istiyorum. Başka zaman bu isteğini gerçekleştirsek?" Farkına sonradan vardığı uykusuzluğu haf sahaya çıkarken gözaltları kırmızılaşmıştı hafiften. Gerçekten dünden beri o kadar yorgundu ki, üstüne annesinin sağlık sorunu eklenince bitap düşmüştü. Onunla birlikte Alper de yorgun düşerken uyuma moduna geçmişti. "Neden uykusuz kaldın ki? Annem sana çok mu iş verdi?" Nefes'in kaşları havaya kalktı. Gözleri kısılırken bu huyundan ne zaman geçecekti bilmiyordu. "Aden!" diye kızarken kollarını gövdesinde bağdaş yapmıştı. "Yalan mı? Bu sabiler sabahın köründe kalkmıyorlar mı? Hayır, yani sabah sabah ne işi olabilir ki?" koskocaman adamlar olmuştu Aden'in gözünde sabi. Koskocaman adamlar şok içinde Aden'in söylediklerini hayretler içinde izlerken Okan kendini tutamayarak gür bir kahkaha patlatmıştı. "Fıstık, bizi iki dakikada çocuk yaptı. Hiç güleceğim yoktu, kusura bakmayın." mahcup bir ifadenin yanında kendine hâkim olamayarak gülmeye devam ederken Alper'in sert bakışlarının yerini Doğan almıştı. Okan'a ters bir edayla bakınırken kafasına doğru şaplak yedi. Acıyla kafasına tutan Okan kimin şaplak attığına bakarken radarına Serkan girmişti. 'Sustum' dercesine ağzına fermuar çekerken hiç olmayacak zamanda geyik yapıyordu. Ah, bebeğim!" diye yakındı. "Biz seninle yalnız gezelim, olur mu? Doğan abin yorgunmuş hem." "Bana ne! Doğan abiyle gezmek istiyorum." huysuzlanan Aden'i anca Aslan ve Alper idare edebilirdi. Yanlarında Alper olmadığından bu görevi Aslan devraldı. Mutfağa kadar gelen Aden'in sesini duyan Aslan kaşlarını çatarak bahçeye çıktı. Kapı önünde kuyruk olan kalabalığı fark edince ne için toplandıklarını anlayamadı. "Benim fıstığımı kim üzüyor? Sesi ta mutfağa kadar geliyor?" Nefes imdadına yetişen Aslan'a sevinirken Aden duyduğu erkek sesiyle annesinin kucağından hızla ayrıldı. Aslan'a doğru koşarak ilerlerken kollarını yukarıya doğru açmıştı. "Aslan!" "Fıstığım!" diye kucağına aldı. Yanaklarına öpücükler kondururken Aden kollarını boynuna dolamıştı bile. "Aslan'ı gören neden kucağına atlıyor ya! Aslan'dan ne eksiğimiz var bizim!" kıskançlığını gizlemeye çalışarak homurdanan Okan'a haklı olduğuna dair bir bakış atmıştı Serkan. Aslan, Okan'ın sesindeki kıskançlığı sezerek genişçe sırıtırken "Kıskanma lan! En çok beni seviyorsa bu benim suçum mu?" dedi hâlâ sırıtmaya devam ederek. Ortamın gerginliği atmaya çalışıyordu hepsi. Çünkü Doğan'ın kafasını dağıtmak için başka bir yöntem akıllarına gelmiyordu. Gözlerindeki acı ve çaresizliği yok etmek istiyorlardı. Ne kadar kötü durumda olduğunun farkındaydılar. Ne kadar acı dolu bir his olduğunu anlayamazlardı belki de ama buna rağmen hep yanında olma kararından da vazgeçmezlerdi. "Ben de onu anlamıyorum ya? Senin neyini seviyor söyle de biz de o yoldan gidelim!" dedi Okan huysuzca. "Sen bana Yaman'a açılmam için taktik ver, ben de sana Aslan'ı neden sevdiğimi söyleyeyim?" anlaşmalı bir imza atmak gibi Okan'la anlaşma yolunu bulurken saçlarını arkaya savurdu. Nefes duyduğu erkek ismiyle gözlerini kısarken kızının bu Yaman aşkından nasıl vazgeçtireceğini bulamayan bir edayla iç geçirdi. "Yaman aşkı bitmedi mi fıstık!" şaşkın bir edayla sorarken iki günlük aşkının son bulduğunu sanıyordu. "Yaman aşkı bir ömür sürecek Okan! Aşk iki günde bitecek bir şey mi?" aşkının alaya alınması Aden'i bir hayli kızdırmıştı. "Bebeğim, sen aşkın ne olduğunu nereden biliyorsun? Ve bu konu için küçük değil misin daha?" Nefes bile bazen şaşkına uğruyordu. Kızının bu aşk kavramını bile bildiğini bırak Yaman konusunda keskin konuşmasına ağzı açık bir şekilde izliyordu. "Ben bilirim anne! Okulda zaten Yaman aşkıma yapışan bir kız var! Saçını başını yolmamak için zor duruyorum!" Okan dudaklarını gülmemek için öyle bir sıkmıştı ki biraz daha öyle dursa patlayacaktı. Ama sonra Aden'in sözlerini duyduğu an kendini sıkmayı bırakarak kahkahasını dışarıya bıraktı. Öyle bir gülüyordu ki diğerine de bulaşmıştı bu gülüşü. "Hahhahhh! Hhahahhhhah!" "Alper yok ama ben yerine silkelerim seni Okan! Ne gülüyorsun ya! Yaman'ın yanına dişi sinek bile yaklaşmaz!" "Özür dilerim yenge!" Nefes'e doğru özür dilerken hâlâ gülüyordu. "Ama Aden'in hâlâ kime çektiğini anlamış değilim." Nefes biliyordu. Uygar'a benziyordu her şeyiyle. Gülüşüyle, korumacılığıyla, sahiplenici tavırlarıyla babasına benziyordu. "Alper'e benzeme de!" dedi yüzüne yalan bir korku yerleşirken. Doğan'ın sessizliği hepsinin dikkatini çekiyordu. En çok da Nefes'in. "Geçmiş olsun kardeşim. Aden, Alper hastalığına yakalanmış!" dedi sessizliğini bozan Serkan. İşte bu cümle Doğan'a kayışların kopma ipi olmuştu. Bir hışımla bahçeden diğer tarafa geçerken sonradan ne dediğini idrak etmişti Serkan. Gülüşler solarken ortamı derin bir kara bulut sardı. Nefes arkasından giderken bir hayli şaşkına uğradılar. Gerçi bugünkü olanlar onlara fazla gelirken şimdiki tavrıyla akıllarına bin bir cevapsız soru bırakıp gitmişti. Doğan hamağın oraya geçerken üstüne oturdu. Başını arkaya atarken güneş tam tepesindeydi. Uykusuz kalan gözleri bir hayli acırken kapanmak için direniyorlardı. Çaresi olmayan bir acı kadar çaresizdi şuan da. Gözlerini yumdu ve bu olan bitenin son bulmasını diledi. "Böyle yaparak sadece kendini bitap düşürüyorsun. Olan şeyi iyileştiremezsin değil mi? Böyle acı içinde sessiz kalmayı bırak." sesine yansıyan kızgınlıkla Doğan duyduğu sesle gözlerini hızla araladı. Başını öne doğrultup bedenini dikleştirdi. "O son yaptığınızı unutmadım Nefes Hanım! Sesimi çıkarmadığım kabul ettiğim anlamına gelmiyor! Ve lütfen beni yalnız bırakır mısınız!" sesine yansıyan öfkeyi zapt etmeye çalışır hali vardı. Nefes gitmedi. İnadına karşısında dik bir şekilde durdu. "Yalnız bıraksam uslu duracak mısın?" dedi Nefes düz bir tonda. Doğan ne demek istediğini anlamadı. Zaten hiç anlamıyordu ki. Nefes'in ne yapmak istediğini bir türlü anlayamıyordu. "Anlamadım?" dedi kaşlarını havaya kaldırırken. "İçindeki öfkeyi diyorum? Dışarıya yansımak için didiniyor. Gözlerindeki yangın her yeri ateşe vermek ister gibi." Yutkundu Doğan. Bunu nasıl fark ettiğini düşünmeye başladı. 'Gerçekten dışarıdan öyle mi görünüyorum.' diyemeden edemedi. Derin iç çekti. Hamak hafif hafif sallamaya başlarken boş tarafına oturdu Nefes. Ellerini dizlerinin üstüne koyarak yuvarlak haline getirdi. Bakışları çimendeydi. Yüzündeki ifade değişmezken sesindeki ton onu ele verir cinstendi. "Annemi hiç görmedim ben." diye söze başladı. Doğan pür dikkat kesilmeye başladı. Gözleri, anlatacağı sözlere karşı tetikteymiş gibi izlemedeydi. "O yüzden nasıl bir his olduğunu Aden'den az çok biliyorum ama insan kendi annesinden bu hissi tatmak ister. Senin o şansın var Doğan. Hâlâ da var." kısa bir duraksadı. "Onun bu son isteğiyse yerine getirmelisin. Oradan bakılınca ne kadar saçma bir şey olduğunu biliyorum. Ama beni tanısaydın bunu sadece birilerini mutlu etmek için yaptığımı anlardın. Uygar içinde yaptım, arada tek fark var. O da Uygar'ın benim gerçekten değer verdiğim kişi olması." 'Benim en iyi dostum.' diyemedi. Herkes onları gerçekten sevip evlendiklerini biliyordu. Ama atladığı bir şey vardı. Bu gerçeği biri biliyordu. O da Doğan... "Ben yaptığım şeyler için açıklama yapma gereği duymayan biriyim. Tanıyanlarda zaten sorgulamaz ne için yaptığımı. Bilirler çünkü ne amaçla yaptığımı. Ama tanımayanlar için de bunu yapar mıydım? Evet yapardım! Ben buyum, ta kendisiyim." Doğan suskunluğuna devam etti. Uygar'dan edindiği az çok bilgiyle Nefes'in gerçekten böyle biri olduğunu öğrenmişti ama bu kadar denli olduğunu bilememişti. Göz göze geldikleri zaman aralarında soyut bir duygu ortaya çıktı. İkisi de bu duygunun ne olduğunu bilmiyordu. İkisine yabancı geliyordu. Doğan bu hisse güvenemedi. Hayatı boyunca güven konusunda kayıp yaşamıştı. Güvenmek onun için mahkûm olmak gibi bir şeydi. Bir kez daha mahkûmun esiri olmak istemiyordu. O yüzden de gözlerine yerleşen o duygu hissiyatını hayatından çekip attı. Güvenmek bir esirlikti. Ve bir ömür mahkûm olmaktansa özgürlüğü seçmeyi tercih ederdi. Bu özgürlük serbestlik kavramının anlamı değildi. Bu özgürlük ruhun korkma şekliydi. ? "Merhaba Nefes Hanım. Vaktinizi ayırıp geldiğiniz için teşekkür ederim. Şöyle oturmaz mısınız?" Aden'in öğretmeni Akın Bey, Aden'le ile ilgili konuşmak üzere Nefes'i ararken o günün üzerinden dört gün geçmişti. Kendiyle ilgili sorunları kenara atmış bir süreliğine Doğan'ın annesiyle ilgilenmişti. Hastalığı gün geçtikçe daha kötüye gitmek şöyle dursun Doğan'ın her geçen gün daha da kötü bir hale düştüğünü görüyordu. Nefes sandalyesini nazikçe arkaya çeken Akın beye yarım ağız teşekkür edip yerine oturdu. Sandalyenin kendisine doğru çekmesine müsaade etmeden kendisi masayla arasına çekti. Akın bey bozulduğunu gizleyerek kendi yerine geçerken kollarını masaya yasladı. "Konuşmadan önce bir meşrubat falan alır mıydınız?" Nefes başını olumsuzca sallayıp "Hayır." cevabını verdi. Direkt konuya girmek istiyordu. Çenesi hafif sertleşirken söze girdi. "Aden'in durumuyla ile ilgili konuşacaktık. Başlayalım o halde." "Mümkünse." Akın bey nasıl davranacağını kestiremiyordu. Çünkü karşısındaki kadın öyle donuktu ki yüzünde bir milim bile oynamıyordu. Alnını ovaladı kısa bir süre. Ardından yanlarına gelen garsona kısa bir bakış atıp yanlarından ayrılmasını istedi. Garson bu istek üzerine onları yalnız bırakırken dudakların usulca araladı. "Nefes hanım, Aden zaman zaman bir yerlere dalıp gidiyor? Ona seslenen arkadaşlarına karşı agresifle karşılık veriyor. Son zamanlarda farkına vardınız mı bilmiyorum ama çok hırçın. Daha bugün olanları görseydiniz..." Nefes sözünü bıçak gibi kesti. "Aden zaten çok hırçındı Akın Bey. Bu yeni bir şey değildi ki. Babasını sadece bir veya bilemedim iki yıl tanıdı ondan sonrası malum zaten." dedi Uygar'ın ölümünü kastederek. Nefes, bu adamın bunun için rahatsız ettiğini sanmıyordu. Dilinin altında başka şey vardı. Ne olduğunu tam olarak kestiremese de elinde herhangi bir kanıt olmadan hareket etmek istemiyordu. Aden'i en iyi tanıyan Nefes'ti zaten. Onun tavırlarını evde de görüyordu. "Aden zor bir çocukluk geçiriyor Akın Bey. Ama buna rağmen bize yansıtmamak için elinden geleni de yapıyor. Biz yanında olmadığımız zaman da asıl maskesini indirip durgunlaşıyor. Bu bazen de suskunluğuna sebep oluyor Akın Bey. Bu yeni olan bir şey değil." Aden'le vakit geçirmek için çabalasa da bazen yetişemiyordu ve o anda olaya Alper ve diğerleri dâhil oluyordu. Akın beyin amacını anlamak istercesine kuşkuyla yüzüne baktı. Bu adam başka bir şeyin derdindeydi. Gözlerine yerleşen şüphe sesine de yansıdı. "Beni bunun için çağırmadınız değil mi? Çünkü bunu yeni yapmıyor ve siz Aden'i yeni tanımıyorsunuz. Bu huylarını tanıyacak kadar epey zaman geçti okulda. Asıl sebebiniz nedir Akın Bey?" Akın beyin gözlerinde geçen duygu onu ele vermişti. Bakışlarını kaçırırken sıkıntıyla nefes alıp veriyordu. Nefes her bir tepkisini kaçırmadan izlerken bir şeyler olduğunu gözlerini kaçırmasından kanıtlamıştı. "Ben..." "Siz Akın Bey?" dedi hızlıca. "Ben-" "Nefes hanım başınızı eğin!" restoranda dalan tanıdık bedenle, restorandaki herkes çığlık çığlığa masanın arkasına saklanmışlardı. Etraf yangın yerine dönerken restorandın çevresini saran tanıdık bedenlerle birlikte Nefes'in kafasına hizalanan namluyla herkes bir kez daha çığlık atmışlardı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE