9. BÖLÜM
KATİLLER VE KURBANLAR
İki farklı katil vardı. Birisi duygularımızın katili olarak bilinirdi. Diğeri ise bedenlerimizin katili olarak... Ve bu süreçte kurban iki seçenekte de seçim hakkına sahipsizdi.
Duygularına kurban olanlar hep galip gelmezdi. Bazen o galibiyet senin yenilmene neden olurdu. Duygular bizim baş düşmanımız bir katildi ve ona yenilen kurbanlarda bizdik.
Nefes yerinde kıpırdamadan kafasına hizalanan namluya en soğuk ifadesiyle bakıyordu. Sanki bu anı bekliyormuşçasına duygularına kilit vurmuştu. Karşısındaki adam Akın Bey nutku tutulmuşçasına kafasına silah dayalı olan Nefes'i izlerken restorandı siper eden ekip temkinli adımlarla yanlarına yaklaştı.
Gözünü Nefes'e hedef olan namludan kesmeden bırakmasını emrediyordu.
"Sana o namluyu Nefes yengeden ayır, dedim! Lafımı ikiletme!" diye bağıran Alper'in yanında Doğan belirdi. Eline ikinci kez silah alıyordu ve bu sefer korkmadan sıkı sıkıya tutuyordu. Her zamanki tutuşu gibi titremeden elindekini sıkarken göz hizasına Nefes girdi.
Tepkisizce hareket etmeden oturduğunu gördükçe zorlukla yutkunuyor ve bu duruma kayıtsız kaldığı için epey şaşkına uğruyordu.
"Nefes hanım?" korkuyla kelimeleri birleştirmekte güçlük çeken Akın bey gözlerini Nefes'in arkasındaki adamdan çekmeden bakmaya devam etti.
Nefes çenesini seğirdi. Kaşlarını çattığı gibi bir duvar kadar sert konuşurken ayakların altındaki zemin titredi.
"Baybars, o silahı ben senden kurtarmadan elinden at. Yoksa inan ki ben atarsam kullanacağın bir parmağın bile olmaz!"
Doğan bu sesten nedense ürperir gibi oldu. Karşısındaki kadın Aden'in annesi olarak durmuyordu. Karşısındaki kadın en az katiller kadar buz gibi duruyordu. Mavi masum hareleri karanlık kaplamışçasına parlarken yerinde mıh kesildi.
Baybars gündüz vakti aptal denilecek cesaretle Nefes'in karşısına çıkarken elindeki silahı kafasına dayamaktan hiç gocunmuyordu. Ne gündüz olması onu durdurabilirdi ne kalabalık bir ortam onu yerle bir edebilirdi.
Düşmanlarından bile daha çok nefret ettiği Nefes Güneş karşısına kader niyetine çıkarken bu şansı bir daha yakalamayacak adına atağa geçmişti. "Karşıma bu şans belirmişken çok atarım! Bu anı ne kadar beklediğimi sen değil ben bilirim! Karşıma bir ordudan fazlasını getir yine de bu isteğimden vazgeçmeyeceğim!" kararlı bir soğuklukla dile getirirken hâlâ hareketsizce durmaya devam ediyordu Nefes.
Nefes'in dudakları iki yana şeytanice kıvrıldı. Bakışları hâlâ önünden çekmeden duruyordu. Arkasında bir dünya varmışçasına Baybars'a silah doğrultan ordusuyla Akın'a baktı. Yüzündeki sahte duyguları ancak dikkatle incelenirken anlaşılırdı. Başkası olsa gerçekten korktuğunu sanırdı. Ama karşısındaki Nefes olunca bu imkânsız gibiydi.
"Akın bey, Baybars'ı bir yerden gözünüz ısırdı mı?" Akım'a hitaben sorarken gözleri yuvadan çıkacak gibi büyüdü.
"Ne diyorsunuz Nefes Hanım? Benim ne gibi alakam olabilir sizin düşmanınızla!"
"Bilmem?" diyerek dudak büktü. Yalandan düşünürmüş gibi elini çenesinin altına yerleştirdi. "Alper!" dedi Nefes aniden ifadesini değiştirerek. Alper mesajı almış gibi Akın'ın kollarından tutarken Nefes ise Baybars'ın savunmasız anından yakalayarak silahını boş bir tarafa fırlattı. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki eline ne ara silah aldığını bile farkında değildi.
Nefes, Doğan'ın kolundan tutarak herhangi bir yere çekerken olanları şaşkınlıkla izliyordu Doğan. Sırt sırta yaslanan ikili silahlarını öne doğru uzatırken sonunda konuşabilmişti Doğan.
"Nefes hanım? Ne yapıyorsunuz?"
Nefes dikkatini anlık konuşan Doğan'a vererek ateş açmaya devam etti. "Ateş açıyorum Doğan! Görmüyor musun her yer Baybars'ın adamıyla dolu!"
"Görüyorum, görüyorum da, ben halletseydim!" diye sitemle söylendi.
Nefes imalı bakışlar yolladı. "Sen?" dedi inanmayarak. "Silah tutmaktan çekinen sen mi bunu söylüyorsun?"
"Evet!" diye kısaca cevapladı. Duvarın önünde beliren bedene ateş edip geriye çekildi. Silah tutmaktan hep uzak tutardı kendini. Ama ne zaman bu işlere bulaştı, o zamandır elinde silah eksik olmuyordu. Ara ara Alper ona gösterdikleriyle şimdi aynısını yaparken pek de çömez gibi durmuyordu.
"Silahlar çeşit çeşittir Nefes Hanım. Kimisi duygularından vurur kimisi de üzerinde taşıdığı bedenlere. Ben duygulara vuramayacağıma göre bedenlerden yana kullanayım, dedim şansımı?"
Nefes, kurşunu biten silahı kenara fırlatarak hedef şaşırtmaya çalıştı. Masaların arkasına saklanan iki beden bu hedef şaşırtmaya düşerken Nefes içinden kahkaha attı. Ardından arkasına sakladığı bir diğer silahı masalara doğru nişan alırken ikisinden birinin bacağından ve omzundan vurdu.
"Sizin nereden haberiniz oldu?"
Doğan ne demek istediğini sonradan anlayarak nefesini dışarıya bıraktı. "Ben de bilmiyorum Nefes Hanım. Alper bir hışımla bizi toplayıp buraya getirdi. İnanın burada olduğunuzu nereden öğrendiğini hâlâ bilmiyorum ve bu durum karşısında epey afalıyım."
"Alper, Uygar'dan duymuş olmalı." diye fısıldarken en kısık sesiyle konuşmuştu. Doğan ne dediğini duyamamaktan kaşlarını çatarak "Ne dediniz?" diye sorarken Nefes 'boş ver' dercesine omuz silkti.
"Baybars epey dost edinmiş? Restoran onun adamlarıyla doldu."
"Bu Baybars denen adam kim, Nefes hanım?" diye merakla sordu.
Nefes burun kıvırdı. "Klasik düşmanlardan işte." diye geçiştirdi. Diyemedi, kaçak bir Rus olduğunu. Aslen Türk olmasına rağmen yıllarca Rus kimliğiyle Rusya'da saklanıyordu. Ne etmişse buraya gizlice sızabilmişti.
"Bazen sizin mafya olduğunuzu düşünmeden edemiyorum." dedi başını iki yana olumsuzca sallarken. Nefes duyduğu 'mafya' kelimesiyle burnundan soludu. Aklına Yeşim Bergin'in sözleri inşa ederken doğruluk payı ne kadar olduğunu hala araştırmamıştı. Çünkü ilgilendiği tek şey Doğan'ın annesi olmuştu.
"Düşünmesen iyi olur! Çünkü ben mafya değilim. Düşmanlarım olduğu mafya olduğumu mu gösterir?" gözlerine keskin bir nişancı gibi baktı.
"Başka bir şey aklıma gelmiyor! Ve siz de ne işle meşgul olduğunuzu söylemediniz için ister istemez düşünmeden edemiyorum." deyip ardından bir el daha ateş açtı. Restoran deprem gibi yerle bir olurken kapısı bir hışımla açıldı. İçeriye talan eden bir sokak kadar adam girerken Nefes ve Doğan anlamayarak kapıdan girenlere baktı.
İkisi de birbirine bakarken Alper'ler de onlardan farksız değildi. "Ne oluyor?" aynı anda sorduklarında Baybars'ın adamları saniyeler içerisinde yerle buluştu. Bir tek Baybars hayatta kalırken teslim olmuşçasına silahını yere attı. Korkuyla ellerini başının arkasında birleştirirken içeriye dalan adamlar kulaklarına takılı olan kulaklıklardan biriyle konuşup Nefes'e baş selamı verdiler.
Kulaklıklardan gelen emirle restorandan çıkarken herkes saklandıkları yerden çıktı. Alper yutkunarak temkinli adımlarla Baybars'ın yanına geçerken Nefes ve Doğan da Alper'e eşlik etti.
"Öldürmeyin, yalvarırım! Çocuğum v-" diyemeden kasıklarına tekmeyi vurdu Nefes. Acıyla iki büklüm sarsılan Baybars sinirle inledi.
"Şimdi mi aklına gelebildi bir çocuğun olduğu?" bu sefer Nefes değil de Doğan konuştu. Öfkesi bakışlarına yansırken "Ye-"
"SUS!" diye bağırdı Nefes ve Alper'e doğru dönerek bir bardak dolusu su getirmesini istedi. Nedenini anlamayan Alper, isteği sorgulamadan yerine getirdi. Baybars korku dolu gözlerle ona bakan birkaç çift gözle yutkunurken elinde suyla Alper geldi.
"Al yenge." Nefes'e bardağı uzattığı gibi saniyelik göz kırpmaları arasından suya bir toz ekleyerek karıştırdı. Ardından Baybars'a uzatırken hepsi kadar Baybars da şaşırdı.
'İnsafa mı geldi?' dercesine düşünürken önüne uzatılan suyu kuşkuyla tuttu. "Soluklan." dedi bir silahtan çıkan dumanın ürpertişiyle. "Çok yoruldun çatışırken, iyi gelir."
Doğan, Nefes'in bakışlarından hiçbir şey göremiyordu. Yine hislerine duvar örmüş gibi davranıyordu. Alper son anda ne olduğunu anladı. Bu usulü biliyordu. Nefes'in, düşmanlarına karşı yaptığı oyundu.
"İç." diretirken kimseden çıt çıkmıyordu. Soluk soluğa kalan dudaklarla izlemeye devam ettiler. Baybars suyu tereddütle içerken hiçbir şey olmayışıyla rahatladı. Ardından son damlasına kadar bitirirken Nefes'in yüzündeki gülümseme kocaman hale büründü.
"Düşmanına bonkör olduğunu bilseydim daha önce karşına çıkardım. Biliyor musun su iyi geldi. Sabahtan beri susuzdum zaten. Ellerin dert gör-" ani boğaz yanmasıyla yüzü kıpkırmızı olurken "Âmin." dedi Nefes hiçbir duygu barındırmayan sesiyle.
"Bir dahakine düşmanın elinden aldığın suya dikkat et! Neme lazım, bu sefer zehir değil de çamaşır suyu içersin falan!"
"Alçak!" sesi git gide kısılırken Nefes alayla onu duyamıyormuş gibi davranarak dudaklarına doğru kulağını eğdi. "Duyamadım? Tekrar et!"
"Bunu ödeyecek-" demeye kalmadan yere yığıldı. Acı çekişini izlemekten keyif alan Nefes ellerini gövdesinde birleştirdi. Doğan bu kadını daha da merak etti. İçinde sanki bir bedenin iki ruhu var gibiydi. Alışabilir miydi peki bu duruma, orası muammaydı.
"Alper?" diye seslendiği an bakışlarını Alper'e çevirdi. Alper ifadesizce yüzüne doğru bakarken "Biraz daha kıvransın daha sonra panzehri nakil edersin." der demez cebine koyduğu panzehri çıkardı ve Alper'e uzattı.
Alper başıyla onayladıktan sonra restorandan çıkarken arkasından Doğan da geldi.
"Her zaman yanında taşıma gibi âdetin var galiba?" sesine yansıyan şaşkınlık daha da büyürken mekândan çoktan uzaklaşmışlardı.
"Var öyle adetlerim. Ama tabi bu durum düşmanlar için iç açıcı değil."
"Neden kullandığını sormayacağım çünkü apaçık ortada. Ama neden? Ya biri o zehirleri yakalarsa?"
"Ne o? Hapse girerim diye mi korkuyorsun?" alayla tebessüm ederken buna kendisi dâhil inanmadı.
"Hayır, tabi ki de!" diye itirazla bağırdı. Bakışlarını kaçırırken içini dağlayan hislerden bihaberdi.
"O halde sorun yok." dedikten hemen sonra "Evine yerleşebildin mi?" diye sordu. Doğan başıyla onayladı. Bu sefer de Doğan soru sordu.
"Akın beye ne oldu? Onunda mı parmağı var bu işte?"
"Hislerim beni yanıltmıyorsa, evet var." dedi keskince.
"Ne gibi? Şu sizin sır gibi sakladığınız şey yüzünden mi?" kahveleri yoğun bir şekilde mavilerdeydi. Annesiyle ilgili durumu az da olsa aklından çıkarabilmişti. Günden güne daha da bedeni zayıf düşüyordu ve bu durum Doğan'ın canını o kadar sıkıyordu ki uyku bile uyuyamıyordu.
"Çok merak ediyorsun, değil mi?" diye bıkkınca sordu. Doğan başını salladı. Tek merak ettiği buydu.
"Kim olsa meraklanır."
"Öyleyse söyle söyleyeyim devletle bir bağım olabilir." üstü açık bir ipucu verirken aslını söylememişti. Çünkü daha zamanının olduğunu biliyordu. Erkenden açıklarsa bu dünyada en büyük kıyamet kopacağından da emindi.
"Çok açıklayıcı oldu gerçekten Nefes Hanım!" kinayeyle göz devirirken Nefes gür bir kahkaha attı. Bu duruma kaşlarını çatan Doğan derince soluk bırakırken "Bunu bile söylemem riskli olabilir? Hadi, yine iyisin. Başkası olsa tek kelime ağzımdan alamazdı." dedi eski ifadesiz haline bürünerek.
Doğan, Nefes'in eski ifadesine döndüğünü fark ederken yine uzaklaştığını anlamıştı. Yüreğini delip deşen hisler canını bir hayli acıtırken bu acıdan bihaberdi. Sessizce acı çekiyordu sanki. Duyguların katili Nefes olmuş kurbanı ise Doğan olmuş gibiydi.
Katillerin merhameti olmazdı ama Nefes'in merhametine muhtaç gibiydi. Hisler bir kez daha yürek mahkemesine çıkmıştı. Merhamet edişi mi yoksa sevginin katledişi mi galip gelecekti bilmiyordu.
Tek bildiği yüreğine filiz olan tanımlayamadığı duyguydu.
?
"Alacağınız olsun Alper! Operasyon var ve ben orada olmadım! Yazıklar olsun. Boyun posun devrilsin, bir daha operasyona giremezsin! Saçların erkenden ak olur da erkenden baston kullanırsın."
"Okan sus!" diye bağıran Alper, sabahtan beri Okan'ın tribini çekiyordu. Yüzünü ekşiterek çenesini ovarken sertçe Okan'a baktı. Okan anında sandalyesine sinerken tedirginlikle ona sertçe bakan Alper'e baktı. Sesi boğazına kaçmışçasına kısıkça mırıldanırken Aytaç ve Serkan sessizce kıkırdıyordu.
"Sustum ama sana dargınım." dedi bir çocuk gibi, bacaklarını üst üste sırtını arkalarına döndürürken. Alper bıkkınca ofladı. Elini arkaya yaslarken bakışlarını Serkan'a çevirdi. Onu işaret ederek dudağını araladı. "Bak, Serkan bir şey diyor mu? Senin gibi dır dır ediyor mu?"
Serkan kendisinden bahsedildiğini idrak ederek kıkırdamasını sonlandırırken bozgunca homurdandı. "Ya ya." diye kinaye yaparken göz devirmişti.
"Serkan baya bozulmuş ama ses etmiyor." kahkaha sırası Okan'a geçerken bakışları Alper'e değince hemen somurtmaya devam etti.
"Lan ibne herif sussana!" diye bağırdı bu sefer de Serkan.
"Gel, sustur! Tabi susturabilirsen!"
Serkan boynunu çıtlattırdı. Öfkelendiği gözlerinden belli oluyordu. Ürkütücü bakışları Okan'ı bulduğu an ayağa kalkar gibi yaptı. Okan üzerine saldıracağını sanarak çığlık atarcasına ayağa fırlarken çoktan bahçeyi turlamıştı.
"Seni, Alper'in silkelenmesinden daha berbat hale getiririm Okan! Laflarına dikkat et, ayağını denk al. Ben Alper gibi değilim. Sabrımı taşırırsan boynunu bükerim!"
"Serkan! Sen sessizsin annem. Sana bu aslancıklar yakışıyor mu ya! Bak, demedi deme. İlerde bir ilişkin olur kadın sana ilk adımda tekmeyi basar." Okan'dı bu. Uslanmak bilmeyen, şuursuz herifin tekiydi.
"Lan it herif! Façandan tutup tavana asmazsam bana da Serkan demesinler." arkasından koştururken Okan daha çok hız yapıyor, Serkan ise hiç yorulmamış gibi peşinden koşuyordu. Alper ve Aytaç keyifle kovalamaca oynayan ikiliyi izlerken bir yanı aklı Doğan'daydı.
Aytaç'a doğru bedenini çevirdi. Oturduğu yerin masa tarafına kolunu yaslayarak çenesini ovmaya devam etti. Gülüşü ciddiye geçiş yaparken "Doğan'ın annesi nasıl oldu, acaba? Yeni evine de taşınmıştı, yanına davetsiz misafir niyetine gitsek mi?" diye sordu.
Aytaç kaşlarını indirirken buruk bir tebessüm yolladı. "Aslında bakarsan yanına olsak iyi olur, kardeşim. Yalnız başına oldu mu aklına türlü türlü şeyler getirecektir. En azından yanı kalabalık olursa düşüncelerinden kaçabilir."
"Oo eğlence var ve beni çağırmıyorsunuz?" bahçeye giriş yapan Aslan, kovalamaca oynayan ikiliyi görünce eğlence olduğunu anlamış ve sırıtmıştı. Alper'in yanına kurulurken bedenini arkaya yaslamış bakışlarını da Okan'ı silkeleyen Serkan'dan ayırmamıştı.
Alper, sevmediği kardeşini yanına oturduğunu görünce hafif sandalyesini geriye çekip somurtmaya başladı. İma dolu sözleriyle Aslan'ı kızdırmaya çalışsa da mümkün olmamıştı. "Bir eksik var diyordum ben de. Meğerse kulaklarımı sesiyle paslatan fare eksikmiş."
"Puşt herif, abinle ne biçim konuşuyorsun? Ben sana köpek desem hoşuna kaçar mı?"
Alper ağzı içinde mırıldandı. "Sanki demediğin şey."
"Neyse, seninle laf dalışı yapmayacağım. Nefes hanım çağırdı beni. İki gün sonra Azerbaycan'a uçuş yapacakmışız."
Alper gözlerini kocaman açtı. Yerinde dikleşirken "Benim niye bundan haberim yok ve neden sen? Neden beni değil de seni yanında götürüyor?" diye sorarken şaşkınlık ve kızgınlık arasında kalmıştı.
Aslan omuz silkti. Umursamaz tavrını sergileyip "Ne bileyim ben?" diye çıkıştı. "Git yengene sor!"
"Soracağım! Ama aklıma takılan bir şey var?"
"Ne, var?" sözü Aytaç devralıp sordu. O da meraklanmıştı. Normalde her işinde Alper'i yanında götürürdü.
"O 'dosya' hâlâ kayıp. O olmadan gidemez ki?"
"Onun için gitmiyor zaten. Başka bir şey için." dedi Aslan.
"Ne?" diye istemsizce bağırdı. Okan ve Serkan hâlâ birbiriyle tartışma içindeydi.
"Ben de anlayamadım. Birini görmek mi istiyormuş neymiş. Arasta isimli bir kadınla görüşme yapmak istiyormuş."
Alper duyduğu isimle şoka uğrarken derince yutkundu. Çünkü Arasta'nın yanına gidiyorsa belli ki çok ciddi bir konu olmalıydı.
"Anladım." derken Nefes yanlarına sert adımlarla gelmişti. Bakışları Aslan'ı bulurken Aslan anında ayaklandı.
"Gidelim." dedi tek nefeste.
"Yenge aşk olsun. Aslan yeni aramıza katıldı ve sen beni değil de onu yanında götürüyorsun."
"Ee, Alper'cim etme bulma dünyası buna derler." zaferle kıkırdayan Okan, Serkan'ın kıskaçlarından kurulmuş soluğu anında Nefes'in yanında almıştı.
"Sen nasıl beni operasyona dâhil etmezsin, Nefes hanım da seni sınır dışı eder." Okan'ın imalı sözleri ardından Nefes derince nefes çekti. Donuk ifadesi değişmezken "Alper, buradaki işleri halletmesi gerek. Sandığın gibi onu sınır dışı etmedim Okan." dedi ve önden ilerledi.
"Kapak sesi nasıldı?" eğlenen ifadesiyle kapak sesi çıkarırken ıslık çalmayı da ihmal etmedi.
"Hoş, boş gezen biri olsaydın daha iyiydi. Ne güzel tüm aferinleri üzerime alırdım." diye sitem eden Aslan'la "Aslan!" diye tısladı Alper.
"Abi!" dedi bir bebeğe kelime öğretircesine. "Abi diyeceksin kardeşim. Büyüklerine saygı göster azıcık."
"Birken iki oldular başıma! Okan yetmiyormuş gibi bu Aslan zibidisini çekiyorum. Abiymiş! İki yaş büyük diye havalara giriyor. Ben o havayı süründürürüm de neyse." göz devirip burun kıvırdı. Ardından Alper'in omzuna elini koyup sıktı.
"Senin sitemlerini dinlemek isterdim kardeşim ama biliyorsun, Nefes hanım beni çağırdı. Bekletmek olmaz." Alper'e nispet edercesine kahkaha atarak göz önünden kaybolurken Alper arkasından afili küfür basmıştı.