"Geçmiş olsun çocuklar, serumlarınız bittikten sonra taburcu olabilirsiniz." der demez odadan çıkan doktorla Okan'ın inlemesi bir oldu.
"Ahhh! Yenge, yenge yine yaktın başımızı! Yenge dedik bağrımıza bastık. Serum yedik hastaneye düştük. Ah yenge!"
"Okan abartma alt tarafı bir iki serum yedin." diyen Alper kapıyla pencerenin arasındaki duvara yaslı duruyordu. Kaşlarını da Okan'ın boşboğazlığı yüzünden öfkeyle çatmıştı.
Okan uzandığı yerden başını Alper'e doğru çevirip öldürücü bakışlar attı. Daha sonra Alper'in söylediklerine yalan bir şaşkınlıkla karşılık verirken "Bir, iki serum mu?" diye bağırmıştı. Aksini iddia edercesine kaşlarını daha da çatarak söylerken. "Lan beş serum yedim hem de en büyüğünden!"
Odadaki herkes Okan'ın çocuksu tavırlarına kahkaha atarken Alper onaylamaz edayla başını iki yana salladı.
"Alper, senin yerine bu sefer ben Okan'ı silkelesem gönül koyar mısın?" sessizliğini öfkeyle bölen Serkan kaşlarını havaya kaldırıp Alper'e dönerek söyledi.
"Siz de beni silkelemeye ne meraklıymışsınız arkadaş!" göz devirerek huysuzca söylendi.
"Boş boş konuştuğun için olabilir mi?" dedi Serkan keskin bir dille.
"Aşk olsun Serkan bebeğim? Ben ve boş konuşmak?" dedi Okan dudaklarını sarkıtarak.
Alper güldü. Bu halde bile Okan gülümsetiyordu. "Serum sen de kafa yaptığını bir kere daha anladık. Okan kardeşim alt tarafı serum yedin! Gerçi zehirlendin o yüzden saçmalayabiliyorsun."
"Ha ve ha! Seni de biliyoruz Alper'ciğim? 'Anne, anne' diye sızlayan da bendim, değil mi?" foyasını ortaya çıkarır gibi şikâyette bulunurken Alper'in gözleri kocaman oldu. Okan'a doğru sertçe ilerlemeye başlarken Serkan dahi Alper'e kahkaha attı.
"Lan hazır hastanedeyiz vücudunda kırılmadık yer bırakmam, görürsün? Doğru konuş!" Serkan kolundan tutmasa çoktan Okan'ın yakasına yapışmıştı Alper.
"Serçe'm üzülür ama bana vurursan?"
Alper sabır çekerken Serkan'ın kelepçe misali ellerinden kurtulmaya çalıştı. "Hâlâ Serçe diyor ya? O kızın sabrına gerçekten hayranım! Sana nasıl katlanıyor lan?"
"Sen de katlanıyorsun ama Alper bebeğim?"
"Lan..." sözünü kesen Okan'ın yanındaki yatakta uzanan Doğan oldu.
"Anne..."
"Al bir anneci daha?" sırıtarak söyledi Okan.
"Ne oluyor?" onun yanındaki yatakta da Aslan uyanırken gözlerini ışığa alıştırmaya çalışıyordu.
"HAH! Bir diğer silahşörümüz de uyandı. Günaydın canım!" diyerek başını bu sefer de Aslan'a çevirdi Okan.
"Zehirlendiniz kardeşim." dedi Alper de bakışlarını Aslan'a çevirerek.
Aslan halsiz bir şekilde gözlerini Alper'e doğrulttu. Gördüğü tanıdık simayla derince iç çekti. "Alper kardeşim?"
"Bu kardeş Alper ayakta dikilen, şu kardeş yatakta yatan Aslan tanıştırdığıma hiç memnun olmadım!" kinayeyle söylenen Okan bakışlarını ikisi arasında çevirip durdu. "Sanki birbirinizi ilk defa görmüş gibi davranmanıza! Sarılın, öpüşün hadi!"
Alper ve Aslan aynı anda Okan'a dönerken "OKAN!" diye adeta odayı sesleriyle inlettiler.
"Sesinizin desibeline!" diye çıkıştı yataktan ani bir kalkışla Doğan. Başını acıyla tutarken ağrısına dayanamıyormuş gibiydi. "Ben bir gün olsa bile adrenalin olmadan uyanamaz mıyım ya! Çıktığımdan beri adrenalinin içindeyim!"
"Nereden çıktığından beri, Doğan?" Okan, Aslan ve Alper'le uğraşmayı bıraktığı gibi söylenen Doğan'a doğru döndü.
Doğan nerede olduğunun farkına yeni varmış gibi etrafına şaşkınlıkla bakarken sessizleşmişti.
"Gerçi sen de haklısın kardeşim. Bu kadar adrenalin bünyeye fazla geldi."
Doğan rahatlarcasına derin bir nefes alırken niçin burada olduklarını sonradan anlayabilmişti. "Yeşim denen kadın bizi az kalsın zehirliyordu. Manyak kadın!"
Okan, Doğan'ın son söyledikleriyle gür bir kahkaha patlatırken "Manyak, ha?" diye tekrar etti. "O kadına manyak lafı kadar hiçbir söz uygun olmamıştı. Helal be Doğan?"
"Bir akıllı sen bilirdik Doğan. Sen de beni yanılttın be kardeşim." sahte bir üzüntüyle iç çekerken 'İflah olmazsınız!' dercesine bakıyordu.
"Dinime küfür eden Müslüman olsa? Lan mal herif sen necisin? Deliler başını sen çekiyorsun, haberin mi yok!" Aslan sert bir dille tıslarken sızlanmaya devam ediyordu.
"Hadi, saç baş girişin de keyfim yerime gelsin. Doğan çekirdek, mısır yok mu ya? Böyle de tadı kalmıyor izlemenin." etrafına bakınarak odada mümkünmüş gibi çekirdek ararken aceleci davranıyordu.
"Aslan kardeşim, asıl sen gönül koymayacaksan ben Okan'ı silkeleyebilir miyim?" rica eder gibi sorarken avuç içleri çoktan kaçınmaya başlamıştı.
Aslan sinsi bir sırıtışla onay verdi. Alper onay aldığı gibi Okan'ın boğazına sarılacaktı ki tekrardan Serkan tarafından geriye çekildi.
"Lan Serkan sen de beni tutmasana iki birde! Avuç içlerimi kaşıya kaşıya yara olacak. Bırak da kaşıntımı Okan'la halledeyim!"
"Görmüyor musun lan halini? Allah cezasını vermiş geri yollamış zaten. Allah bile bu kuluna dayanamıyor demek ki!" dedi Serkan soğukça.
"Aşk olsun sana da Serkan hayatım. "
Serkan'ın gözleri çakmak çakmak olurken Alper'i bir anda bıraktı. Yüzüne şeytani bir tebessüm ekleyerek Alper'e döndü. "Okan'ı silkeleyecektin değil mi? Al, senindir kardeşim. Karışmıyorum."
Okan'ın gözleri büyüdü. Alper izni kaptığı gibi Okan'ı silkeleyecekti ki Okan'ı kurtaran gürültüyle açılan kapı oldu. Okan sevinçle parıldayan gözlerini kapıyı açan kişiye döndürdü.
Gördüğü kişiyle "Yaşa be yenge!" diye haykırırken Nefes, Okan'ın haykırışına anlam veremeyerek kaşlarını çattı.
"Ne oluyor Okan?"
"Sen gelmeseydin bu şahıs..." deyip Alper'i işaret etti. "Beni silkeleyecekti."
Alper'in gözlerinden geçen hayal kırıklığı Okan'ı silkeleyemediği içindi. Nefes odadaki herkese göz gezdirdi. Bakışları en son Doğan'ın üzerinde dururken tekrardan bakışlarını Alper'e çevirdi.
"Hasta hasta silkelemekte ne oluyor?" diye sorarken gayet ciddiydi.
Okan sözü devraldı. "Yengem ben burada zehirlenmişim? Silkeleme manyağı olan Alper ise beni silkeleme derdinde." küçük çocuklar gibi şikâyet etti.
"Kaşınıyor çünkü." ters bir ifadeyle Okan'a baktı. "Alper silkele!" Nefes'in emri Alper için zevk gibi gelirken Okan'ın gözleri mümkünce daha çok büyüdü.
"Alper, Okan'a dokunma!" bu sefer Doğan araya girdi. Okan rahatlarcasına Doğan'a baktı. Doğan'ın bakışları ise Nefes'i buldu.
"İnsan bir 'geçmiş olsun' der? 'Alper, Okan'ı silkele.' değil." dedi Doğan, Nefes'e bakmayı sürdürümken.
"Geçmiş olsun Doğan. Çelenk ister misin ya da çiçek yaptırayım mı?"
"Ooo." Serkan dahi diğerleri eğlenircesine haykırırken kahkahalarıyla odayı inlettiler.
"Ölümü görmek istiyorsan çelenk yaptırabilirsin." dedi Doğan buz gibi bir sesle.
"Nefes yengeye laf sokan bir çaylak." Aslan ikiliye bakarak sırıttı.
"Ölüm görmek isteseydim bu kendiminkini görmek olurdu." der demez bakışlarını Aslan'a çevirdi.
"İlk önce hoş geldin Aslan ve geçmiş olsun."
Aslan hoşnutsuz bir şekilde mırıldandı. "Hiç hoş karşılaşma olmadı ama olsun."
"Yenge?" diye seslenen Serkan'la, bedenini onun tarafına döndürdü Nefes.
"Efendim Serkan?" diye yanıt verdi.
"Bu üç salağı bırakıp gitsek ya?" ciddi bir şekilde söylerken Doğan, Aslan ve Alper bir anda "Serkan!" diye bağırdı. Nefes gülmemek için dudaklarını düz tutmaya çalışırken kapı bir kez daha gürültüyle açıldı.
"Doğan abi iyi misin?" görüş açısında Doğan'ı ilk bulduğunda yanına koşmuş boynuna sıkıca sarılmıştı. Doğan ani sarılmayla kalakalırken sonradan kollarını Aden'in beline götürdü.
"Pabucumuz dama atıldı, iyi mi?" Alper hoşnut olmayan bir tavırla burun kıvırırken kıskanç bakışları Doğan'a sarılan Aden'i buldu.
"Senden önce benim pabucum dama atıldı, galiba?" Aden, Aslan'ın ima dolu sesini duyar duymaz Doğan'dan ayrılmış koşa koşa Aslan'a sarılmıştı. "Aslan abi!"
Doğan boşalan kollarına şaşkınlıkla bakarken Okan gür bir kahkaha attı. "Pabucu dama atılan asıl Doğan oldu sanırım?"
Doğan şaşkınlığı üzerinden atarak ayaklandı. Bakışları kısa bir an Nefes'i bulduktan sonra bakışları Okan'a çevirdi. Yanına kadar ilerlerken, Okan boğazına sarılacağını sanarak yatakla daha çok bütünleşirken sesini de yumuşattı. "Doğan?"
'Gelme' dercesine bakarken ifadesi korkuya dönüştü. Doğan anlamayarak Okan'a bakmayı sürdürürken garipçe yaptığı hareketlere tuhafça baktı.
"Ne yapıyorsun kardeşim? Garip garip konuşmalar?"
"Boğazıma sarılmayacak mısın?" hafif tırsak bir şekilde sorarken odadaki herkes sırıttı. Doğan elini rastgele savurdu. "Manyak mısın oğlum, boğazına niye sarılayım?"
"Bir an boğazlayacaksın diye korkmadım değil, şükür." rahatlarcasına nefes verirken "Okan!" diye bağıran Aden'le, Okan bakışlarını Aslan'a sarılan Aden'e döndürdü.
"Efendim fıstık?" Aden ve Okan derin sohbete dalıp giderken diğerleri de onlara katılmıştı. Doğan ve Nefes ise birbirine bakıp sessizliği koruyordu. Doğan'ın serumu bittiğinde ise kolundakini çıkardı. Nefes donuk ve tepkisiz bir şekilde koluna bakıyordu.
Aklı bir süreliğine izne çıkmış gibi davranıyordu. Kalbi ise önceliğin ilk sırasına çıkmıştı. Tüm duygulardan sıyrılmış sadece hissizlik duygusu damarında dolaşıyordu. Doğan acıyan koluyla hafif inlerken üzerinde dolaşan gözleri fark etti.
Kahve gözleri bir anda donuk mavilerde dolanırken aklına Nefes'in söyledikleri geldi. Kendi ölümünü görmeyi kim can atarak isterdi ki? Mantıksız geliyordu Doğan'a. her insan yaşamının tadını çıkarmalıydı bence.
Nefes'in hal hareketleri o kadar tuhaf geliyordu ki gözüne. Bir anı bir anına uymuyordu. Doğan aralarındaki sessizliği bozarak usulca dudaklarını araladı.
"Ölümünü görmeye bu kadar can attığını bilmiyordum." aralarındaki mesafeler sonlanmış gibi sorarken cevabını gerçekten merak eder gibiydi.
"Her insan bu sonu görecek zaten. Sadece..."
"Daha erken görmek istiyorsun?" dedi sözünü tamamlarcasına. Mavi donuk harelerde geçen yoğun duygunun ne olduğunu anlayamamıştı. Ve bu yoğun duygunun sebebinin sırlarla dolu hayatı olduğu kanısına varmıştı. Kızına karşı savunmasız olan Nefes'in, dışarıya karşı neden bu kadar tedbirli olduğunu öğrenmek için her şeyi yapabilirdi aslında.
Uygar'dan öğrendiği sadece yetimhanede büyüdüğü olmuştu. Daha fazlasını anlatmamıştı. Anlatırsa eğer özel hayatına müdahale etmiş gibi suçluluk duygusuna kapılacağını da bilirdi.
"Yaşamı bu kadar anlamsız kılmamalısın. Yaşamak için bir sebep arıyorsan eğer Aden var." dedi bakışları koyu sohbete dalan Aden'e doğru çevirerek. Aden'in dünyası o kadar ışıl ışıldı ki, babasına olan özlemini ışıldamasıyla örtüyordu.
"Ya senin?" dedi ani bir atılmayla. Sesinde donukluk olduğu kadar cevabını öğrenmek için merakta vardı. "Yaşama sebebin var mı?"
Doğan buz tutmuşçasına yerinde mıh kesildi. Bakışlarında geçen duygu ifadesizlikti. Gözlerini saniyelik yumup açtıktan sonra kahvelerini mavilere buluşturdu. "Çıktıktan sonra bir sebep aramayı bıraktım." dedi yenilmişlikle. "Ama yine de sebep arıyorsan... Kendim için hayata tutunmak zorundayım. Düştüğümde arkamda biri olmayacak çünkü. Sırtımızda çok ihanet var. Hepsi de bizi düşürmek için hazır bekliyorlar. O yüzden kendim için hayata karşı savaşmak zorundayım. Bir güvencem yok senin aksine." derken bakışlarıyla diğerlerini göstermişti.
Nefes ağır hareketlerle yutkunup Alper'lere döndü. 'Arkanda tutacak çok kişi var.' demek istiyordu üstü kapalı bir şekilde.
"Alper! Aslan'ımı rahat bırak."
"O yokken ben vardım fıstık." demişti şen şakrak bir şekilde Alper.
Nefes önüne serilen geçmişine tepkisizce izlemeye başladı. Yetimhaneye bırakıldığından beri bir güvencesi yoktu hayata karşı. Güven nedir onu bile bilmezdi. Ta ki Pelin'le karşılaşana kadar. İlk güveni Pelin'le hissetmişti. Yine de kendini tamamen ona yaslanmamıştı. Yollarının bir gün ayrılacağını biliyordu çünkü.
Ardından Uygar'la tanışmıştı. İşte o zaman gerçekten yaslanacak birini tam bulmuşken hayat bir kez daha o hevesini ondan çekip almıştı. Ve omuzlarına bir yük bırakıp daha da yenilmesini isterken tam tersi olmuştu. Nefes o yükle daha çok güçlenmişti.
Ona ağır gelen sorumlulukla başa çıkmaya çalışırken kendini tamamıyla yok etmiş gibiydi. Aden'le ilk defa anneliği tadan Nefes hayatının asıl sebebini öğrenmişti. Yaşamak için birilerine tutunmak ihtiyacı sunmuştu kader, Nefes'e
O kadere sıkı sıkı tutunan Nefes bir daha o kaderden kopamamıştı.
"Anne? Anne?" gözü önünde elini sallayan Aden, annesinin boyuna yetişmeye çalışıyordu. Nefes'i düşüncelerden koparan sesle kendine gelerek ona uzanmaya çalışan kızını kucağına aldı. Aden uzun uzun yanaklarını öptükten sonra başını boyun girintisine yasladı.
"Eve ne zaman geçeriz?" diye sıkılmışçasına sorarken Nefes'in bakışları hâlâ kahvelerdeydi. Yüreğine taht kuran duyguyu hissetmekte zorlanıyordu.
Hislerini bir duvarla kapatmıştı sanki. Önünü görmekte zorlanır gibiydi. Bir çatlak dahi bile olmasına izin vermiyordu.
"Sen eve geç istersen bebeğim? Abilerin serumları daha bitmemiş sanırım?" bakışları bu sefer sızlanan Okan ve Aslan'daydı.
"Evet, evet fıstık sen bizi bekleyip de hastane köşelerinde yıpranma. Biz akşama kadar burada kalabiliriz. Ah, bu serumu icat edenin ta..." Nefes refleksle Aden'in kulaklarını örttü. Ters bir şekilde Okan'a bakarken küfürlerinin bitmesi için dua ediyordu.
Okan nerede olduğunu unutmuştu. Serkan, Alper, Doğan ve Nefes şok olurcasına Okan' a bakmaya devam ederken Okan'ı susturan Alper'in elleri oldu. Ağzını hiç yumuşak olmayacak bir şekilde kapatırken biraz daha sıkarsa ölümüne neden olacaktı.
"Ağzına sahip çıkmayı öğren lan, mal herif! Burada küçük çocuk var! Allah kahretmesin seni ya da kahretsin lan! Belki kurtulma şansımız olur!" Okan uzandığı yerde çırpındı. Nefesi git gide kesilirken gözleri kapanmak üzereydi. Alper'e bağıran Aslan durmasını söylese de kulaklarını dışarıya karşı kapatmıştı.
Okan çırpınmayı bıraktığı gibi gözlerini yumarken odadaki herkes tiz bir çığlık attı. Alper, Okan'ı susturabildiği için keyifle gülümserken kendisine biri hariç dehşetçe baktıklarını fark edince sırıtışını bozmadan dudaklarını araladı.
"Korkmayın sadece bayıldı."
?
Okan'ın uyanmasının ardından geçen iki buçuk saatle eve geçerlerken surat asmaya devam ediyordu Okan. Herkesten önde küskün bir tavırla ilerlerken arada bir arkaya başını çevirip Alper'e hitaben tavır yapıyordu. Alper ise bu duruma sadece gülümsemekle yetiniyordu. Yol boyunca Okan'ın suskunluğundan faydalanarak sessizliğin huzurunu yaşıyordu.
"Okan harbi harbi sessiz mi?" bu duruma inanmakta güçlük çeken Serkan keyifli bir şekilde mırıldanırken Alper başıyla onayladı.
"Harbi harbi sessiz. Aman bir ömür kalabilir ve biz huzura ereriz." Alper'in dediklerini duyan Okan yan bir şekilde Alper'e kötü kötü bakışlar yolladı.
"Uzaktan bir ses duyuyor musunuz? Böyle vız vız vızıldayan bir şey?"
Alper kaşlarını çattı. "Vızıldayan sensin lan! Amma triplendin. Küçük kızın yanında küfürleri saymasaydın bayıltmazdım seni! İyi de ettim be başımız dinlendi sayende."
"Serçe!" diye bağırdı içeriye doğru. Kapıya çıkan Serçe telaşla elleri köpüklü bire şekilde sesin sahibini aradı. Sesin Okan'dan geldiğini anlayınca hemencecik yanına doğru koştu.
"Ne oldu Okan? Birine bir şey mi oldu, ne bu bağırışının sebebi?" korkmuş gibiydi. Okan'ın bağırışıyla birine bir şey oldu zannetmişti.
"Serçe'm." dedi bu sefer sakin bir sesle.
"Ne var? Ne oluyor Okan?"
"Alper beni öldürmeye kalktı." der demez Alper'in kaşları hayretle havalandı. Diğerleri kahkaha atarken Serçe 'Bu muydu?' dercesine Okan'a baktı. Ellerindeki köpükleri öfkeyle yüzüne savururken bu sefer Okan şaşkına uğramıştı.
"Bu muydu gerçekten bağırışın? Ben de birine bir şey oldu zannettim." sinirle çıkışırken Alper'in kahkahası yükselmişti.
Okan dehşet bir ifadeyle nişanlısına baktı. "Birine bir şey oldu zaten! O da bana?" yüz çehresi sertleşti.
"Alper ne yaptı bu salak yine?" Okan'a değil de Alper'e soruyordu. Çünkü biliyordu ki Okan yine Alper'i kızdıracak bir şey yapmıştı.
"Serçe'm? Bana değil de ona mı soruyorsun?" dedi yüzündeki köpükleri silerek.
"Evet! Çünkü sen yine bir haltlar yemişsinizdir."
"Görüyor musunuz beyler? Nişanlısına inanacağına..." sesi oyunbaz bir şekildeydi. "Kime inanıyor?"
"İşim, gücüm var benim! Akşama yemek yetiştirmem lazım." diyerek içeriye geçmişti. Arkasından homurdanan Okan, Serçe'nin ardından içeriye geçerken seslenmeyi de ihmal etmiyordu.
"SERÇE! Serçe'm, bebeğim. Bayılttılar ulan beni! Az insaf ya!"
Aslan ve Serkan içeriye gülüşerek ilerlerken Okan'ın sevdalı hallerine gülmeden edemiyorlardı. Serçe'nin yanında kediye dönen bir âşıktı Okan. Yaşama sevinciydi.
Doğan da önden ilerleyecekken kolundan tutturarak durduruldu. Doğan kolunu tutan elin sahibine dönerken Alper'le karşı karşıya geldi. "Efendim?" diye sorarken ne diyeceğini merak ediyordu.
"Bir sinirle odana çıktığın gece?" diye söze başladı. Doğan'ın annesiyle tartıştığı günü bahsediyordu. Bir afallamayla sarsılan Doğan zorlukla yutkundu. O gün gerçekten sinirlenmiş, gözü dönmüştü ve kimseye bir şey demeden odasına geçmişti.
"Biriyle mi tartıştınız? Seni o gün öyle görünce açıkçası şaşırdım. İstersen, bir derdin varsa... Bana anlatabilirsin. Bir abin olarak her zaman yardımcı olurum."
Doğan yüzüne bir süre bakadurdu. Belki de konuşup rahatlamak ona iyi gelecekti. İçindeki öfkeyi bir şekilde dışa yansıtmalıydı yoksa içinde hep kalarak kendini hasta edebilirdi. Babasının elbette kim olduğunu öğrenmek istiyordu ama annesi şiddetle bu konuyu geri itiyordu.
Alper bir cevap bekler gibiydi. Doğan'ın sessizliğinden yanıt alamayacağını anlayarak geriye çekildi. Başını olumluca iki yana sallayıp burun kemerini sıktı. "Pekâlâ." dedi yanıt alamayarak. "Ama ben yine de buradayım, bana her zaman anlatabilirsin." bir abi edasıyla 'Kapım sana her zaman açık.' derken Doğan'ın yanından ayrılmak üzereydi ki Doğan, Alper'i durdurdu.
"Aslında bir abi nasihatine ihtiyacım var."
?
"Annemden babamın yaşayıp yaşamadığını öğrenmeye çalışıyordum." diye söze başlayan Doğan anlatıp anlatmamakla arasına kaldı. Dertleşecekleri bir meyhaneye gelirken ilk önce Nefes'le konuşmuş ardından kendilerini burada bulmuşlardı.
Alper pür dikkat Doğan'a kulak kesildi. "Babamı doğduğumdan beri görmüyorum." diye devam etti Doğan.
"Ölmüş olma ihtimali var mı?" diye sordu Alper sodasından yudumlanarak.
"Açıkçası öldü mü tam emin değilim. Annem, babam hakkında hiçbir şey söylemiyor."
"Annen nerede peki?" ani sorusuyla bakışları onu buldu. Ne cevap vereceğini bilmiyordu. Doğruyu söylerse de ona bakış açısı değişeceğinden korkuyordu.
Zorlukla yutkundu. "Cezaevinde." sesi git gide kısıldı. Bakışlarını cama doğru çevirdi.
"Annen kaç yıldır orada?" diye sordu düz bir sesle.
"27 yıldır. Doğduğum beri orada." bakışlarında geçen duygu çaresizlik ve acıydı. Ardından tüm her şeyi anlatmaya başladı. Boğazı kuruyana kadar susmadı.
"İşte böyle. Ben de artık sinirimi daha fazla içimde tutamadım ve anneme patlayıverdim. Kötü mü oldum şimdi ben Alper? Anneme ilk defa bağırdım, hayatımda hiç bağırmadığım kadar hem de." Küçücük çocuk gibi kendini bunu için suçlu bulurken bakışları kederle dolmuştu.
"Çok zor şeyler yaşamışsın Doğan kardeşim. İnan bu kadarını beklemiyordum, yaşadıkların gerçekten güç isteyen türden." samimi bir abi edasıyla mırıldanırken Doğan'ın hayatını anlatışını hayretle dinlemişti.
"Ve annene bağırdığın için kötü olmuyorsun? Bu soruyu sorman en doğal hakkın. Eğer ki annen bununla ilgili bir şey anlatmadıysa bir bildiği vardır. Ona biraz zaman tanı istersen?" yüzünü öne doğru eğerek nasihatte bulunurken Doğan'ı rahatlamaya çalışıyordu.
"27 yıldır zaman tanıdım. Ona defalarca babamla ilgili bir şeyler sordum, hep geçiştirdi. Daha ne zamanı tanıyacağım!" öfkesi annesine değildi aslında. Öfkesi bunca zaman ortaya çıkmayan babasınaydı.
"Anlatacağı şeyler bazen yıllar alabilir Doğan. Babanla anlatacağı şeyler belki de seni derinden sarsabilir. Ve bunun olmamasını istiyordur annen. Senin üzülmene dayanamıyordur belki de."
Doğan arafta kalmış gibiydi. Yıllar acımasızca ondan kaçıp gidiyordu. Bu nedense Doğan'ı daha da korkutuyordu.
"Bir de?" diye söze çekinerek başladı Alper. Kabul etmeyeceğinden tedirgindi. "Kendine ev arıyordun ya?"
Doğan'ın dikkatini çeken konuyla bedeni gerildi.
"Eğer istersen... Arkadaşımın kiralık bir evi mevcut. Kirada oturacak birini arıyordu uzun zamandır. Fiyatında pazarlık yaparız, beni kırmaz o konuda. Sen de kabul edersen kiralık evi sana tutabilirim. Hem annen cezaevinden çıktığı zaman rahat rahat evinde kalır. İlerleyen zamanda ise sana ev tutarız."
Doğan bu fikre sıcak gülümsemeyle karşıladı. Bir kiralık ev bulmak istiyordu hep aklındaydı ama hiç vakti olmamıştı.
"Ne iyi olur? Valla hayır demen Alper. En ihtiyaç duyduğum anda hızır gibi yetiştin."
"Öyleyse tutuyorsun?" dedi teyit etmek istercesine. Doğan başıyla onayladı. Tam 'evet' diyecekti ki masanın üzerindeki telefonu çaldı. Saat gece yarısını çoktan geçmişti. Kim bu saatte arardı ki?
Telefonun ekranına merakla bakındı. Tanımadığı numarayla karşılaşınca istemsizce kaşlarını çattı. Arama ısrarla çalarken yeşile bastı ve kulağına yasladı. Duyduğu sözlerle gözlerinde geçen duygu korkudan başka bir şey değildi