Yâre-i Dil

1392 Kelimeler
Bulutlarında ıslandığım düşünceler üşütmüştü. Evler asık suratlarıyla beni kınarken onları adım adım geride bırakıyordum. Üstünde bir cenaze taşıyan ayaklarım yol boyu benden habersiz ilerlemişlerdi. Ne ben onları tanıyordum, ne onlar beni. Beynimdeki seslere esir olmuştum. O yüksek sesli resitalde hangi parça çalınsa suskunca dinliyor, adım seslerimi duymuyordum. Bu yüzden ayaklarım 'nereye?' diye sorsa da cevap veremedim. "Hangi yol doğru benim için?"  diye düşünürken; hangi yoldan yürüdüğümü bilmiyordum. Kulaklarıma ulaşıp içimdeki gürültülü kalabalığı susturan cılız bir hıçkırık sesi olmuştu. Ayaklarım yavaşladı. Başımı kaldırdım. Gözlerim bir şahin gibi etrafı tararken, iki katlı turuncu boyalı müstakil evin küçük balkonunun altındaki boşlukta bir çocuğa rastladım. Hemen yanına gitmeden önce bir süre onu izledim. Ürkek yabancı bakışlarını birkaç kez çevrede gezdirip; evin altında bulunan ağaçtan yapılma, zannımca kilere açıldığını düşündüğüm kapının biraz yüksek ve çıkıntılı eşiğine küçük vücudunu emanet etmiş gibi sığınarak oturmuştu. Dizlerinin üstüne koyduğu kollarının arasına başını sakladı. Üstünde bulunan bu eve ait olmadığı belliydi. Ya buraları bilmediği için kaybolmuştu ya da bir şeyden, belki de birinden kaçarken yolunu kaybetmişti. Küçük bedenine temkinlice yaklaşırken "aslan parçası." diye ona seslendim. Ansızın kulaklarına ulaşan sesim onu ürkütmüştü. Başını hızla bana kaldırıp kızaran ela gözleriyle yüzüme baktı. Omuzlarını yukarı doğru çekince boynu biraz aşağı kaldı. Küçük bedeni içine sinmiş gibiydi. Korku onu tutsak ediyordu. Titreyen ela gözlerinde görmüştüm bunu. Yakından çok daha tatlı duruyordu. Küçük ince dudakları ışıltılı görünürken kumral saçları dalgalıydı. Ona doğru eğildim. Korkma dedim. Adını sormuştum. Cevap vermedi. Minik kalbinin küt küt korkuyla çarptığı aşikardı. Yavaşça önüne çöktüm. "Korkma benden ağabeysi. Sana zarar vermeyeceğim." Tebessüm edip ona 'kayıp mı oldun?' diye sorunca omuzlarının arasındaki başını sabit tutup yalnızca gözlerini yukarı doğru kaldırdı. Sonra hafifçe başını sallamıştı. "Seni annene götürmemi ister misin?" Aynı hareketi yine yaptı. Ayağa kalktım. Ona elimi uzatmıştım. Kaşlarım kendi sözümü onaylar gibi kalkarken başım selam verircesine öne doğru gitti. Yüzümdeki gülümseme ile konuştum. "Gel hadi." Bir an tereddüt içinde bana baktı. Yaşı küçüktü belki ama sıkı tembihlemişti anlaşılan. Akıllıydı. Ona güven vermek için yeniden konuştum. "Bak aslan parçası. Ben şimdi gidersem, sen burada kalırsın. Sen kalırsan başka insanlar seni bulur. Eğer şanslıysan iyi insanlara denk gelirsin. Ama şansızsan..." Dudaklarımı birleştirip başımı iki yana salladım. Ona acı gerçekleri elbette söylemeyecektim. Bunun yerine ona daha anlaşılır bir dille devam ettim. "Hava kararır, korkarsın." dedim. "Annen de oğlum eve hâlâ dönmedi diye çok ağlar. Sen annenin ağlamasını ister misin?" Kafasını olumsuzca salladı. "Hadi gel o zaman." "Sen iyi bir insan mısın peki?" Sorusu kendisi kadar masum, bir o kadar da tatlıydı. Yanaklarım gevşedi. Dudaklarım yanlara doğru açılmıştı.  "Öyle olduğumu söylüyorlar. Belki seni annene götürürsem sen de söylersin." Kafasını iki kez salladı. Kabul etmişti. Minik elini elime uzatıp ayağa kalktı. Tenime değen avuçlarında içime işleyen sıcaklık bende garip bir his oluşturmuştu. Başını bana kaldırıp mahzunca baktı. Birlikte yürümeye koyulduk. Ona ne tarafta oturğunu sorunca bilmediğini söyledi. Doğru ya, küçüktü daha. En fazla beş yaşındaydı ve çok korkmuştu. Bana en son parkta top oynadığını ve topu yola kaçınca yakalamak için peşinden gittiğini sonra da yolu bulamadığını anlatmıştı. Kurduğu son cümle bu olmuştu. Ardından uzunca bir sükut kapladı dudaklarını. Birlikte ağır ağır onun temposunda ilerledik. Mahallenin parkına yaklaşırken Yiğit diye arkamızdan aşina olduğum bir ses bana seslendi. Ayaklarım donmuştu. Algül'dü bu. Kalbim heyecanlandı bir an. Tam arkamı dönecekken çocuk elimden kurtulup anne diye sevinçle bağırarak koşmaya başladı. Yutkundum. Getirdiğim çocuk aşkımın bana haram olan meyvesiydi. Kıpırdayamazken oğlum deyişi kulaklarımı deldi geçti. Yiğit'im dedi. Gözlerim oracıkta nemlenirken sıkıca bastırıp buna izin vermedim. "Neredeydin?, Çok korktum." dediğini duydum. Tam ilerlemeye başladığımda çocuk beni bu abi getirdi dedi. Annesini görünce o sus pus hali yok olmuş, cıvıl cıvıl neşeyle dolmuştu. Arkamdan teşekkür ederim diye seslenince yine durdum. Gitmek istiyordum ya da... Bilmiyorum, istemiyor da gibiydim. Aklım; kalbime dolanmıştı, arapsaçı olmuştu. Düğüm düğümdü düşüncelerim. Durunca bana yaklaştı. O sıcak sesini sanki ensemde hissetmiştim. O güneş gibi ısıtan gülümsemesi sesindeydi. Tekrar duymadığımı düşünüp teşekkür ederken usulca yüzümü ona döndüm. "Yiğit." Dilinden düşen ismim yere değip kırılmış gibiydi. Yüzünü gri bulutlar kapladı sanki. Alnına düşmüş bir tutam saç vardı. Örülüydü sırma saçları yine. Ona bildirmeden sadece suratında gezdirdim gözlerimi. İri gözleri şaşkınca bana daldı.  Yıllar güzelliğini soldurmamıştı ama yıpranmış gibiydi. Zayıflamıştı. Ürkekti. Bıraksalar kalabilir miydim saatlerce acaba böyle? Bir insanı başka bir insan bu kadar özleyemezdi. Yasaklanmalıydı bu. Bakışlarımı sağa sola kaydırıp kendimi toplayarak duruşumu dikleştirdim. Derin bir nefes alırken sanki hiç özlememiş gibi soğuktu sesim. Algül dedim usulca. Elimde olmadan gülümsemiştim. Gözlerimde kırgınlık vardı. Yıllar bunu bir türlü silememişti. Şimdi tüm soruları sormanın sırası diye düşünürken oğlu anneciğim üşüdüm dedi. Ah be çocuk. Benim yüreğim buza dönmüştü. Yedi yıl, tam yedi yıl sonra uzun sayılacak kadar derin bakmıştım gözlerine. O bakışlar yeniden kibrit çaktı aşkıma. Sokaktan geçen bazıları bizi keserek ilerliyordu. Adının kötü anılmasını istemezdim. Bana bir şey olacağından değil, o evliydi. Her ne kadar kalbim onu kötü ansa da başkalarından duymaya dayanamazdım. Herkes her şeyi konuşurdu. Kese torbası değil ki ağızlarını büzesin. Bu yüzden arkamı dönmüştüm ki Yiğit dedi tekrar. Bu defa sesinde şaşkınlık yoktu. Gayet emin bir tonda seslendi bana. Yanıma yaklaşıp önüme geçti. Sensin dedi. Gözlerim bir cam gibi buğulandı. Beni o akşam tanımamıştı. Beni çoktan unutmuş muydu? İflah olmaz KARACAN! Ne sandın ya? Oğlu vardı. Ne tepki vereceğini bilememişti. Yanağında güller açarcasına yavaşça gülümsedi. "Nasılsın?" Dolu gözlerim kısıldı. Gülmüştüm. Yüzüm bu yüzden kırış kırıştı. Gözlerim usulca kapanırken başımı hafifçe önüme eğdim. Ağzım yarı açıktı. Burnumu çekerek başımı doğrulttum. "Bunca yıl sonra nasıl olduğumu mu merak ediyorsun?" Bir an bekleyip ekledim. "Ya da..." dedim. Derince bir nefes çaldım havadan. "Gerçekten merak ediyor musun?" "Yiğit ben..." "Oğlun olmuş Algül. Hayallerinde ki gibi." Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Adını Yiğit koymuşsun." Burnumu çektim. Başım dikti karşısında. "Çok tatlı, yakışıklı" diyerek çocuğa baktım. "Maşallah." dedikten sonra yeniden ona döndüm. "Allah, analı..." Yutkundum. Ağlamamak için kendimi sıkarken acı bir gülümseme geçti dudaklarımdan. İmalı bir baş sallayışla "babalı büyütsün." dedim. Gözlerini hiç ayırmadan bakarken ela renkleri tomurcuk yaşlarla doldu. "Sakın karşımda şimdi ağlama. Çünkü ağlarsan sana olan öfkemi dinç tutamam." Susuyordu. İyice yaşlandı o ela irisleri. Çocuk bir kez daha annesine seslenip ellerinden çekiştirdi. Bakışlarımı yere eğince onunla göz göze gelmiştim. Kafamı tekrar Algül'e çevirince "niye ismi Yiğit?" diye sordum. Gözlerini gözlerimden çekip ben koymadım, babası koydu dedi.  "Ne güzel tesadüf olmuş, inanmalı mıyım?" deyince azarlar gibi konuştu. "Ne sanıyordun, senin adını koyduğumu mu?" "Bir an bile bunu düşünmedim. Senin bir Yiğit yok muydu zaten? İstesen Yiğit gibi Mertler'in de olurdu." Anlamıştı. Birkaç adım atınca öylece çekip gitmesine izin vermek istemeyip Algül dedim. Bir daha onu yalnız yakalama fırsatım olmayabilirdi. Bu yüzden bir fare gibi içimi kemiren o soruyu soracaktım. "Hani bekleyecektin?" Gözlerime baktı. Uzunca susarken söyleyecek kelimeleri olmadığını fark ettim. Ne deyip savunacaktı ki bunca yıldan sonra zaten? Karşısında kendimi tutamayıp ağlarım diye sessizce yönümü değiştirip ilerlemeye başladım. O an anladım ki bir benim aklım yedi yıl öncesinde kalmıştı. O mutluydu, çocuğu vardı. Onun zaten bir Yiğit'i vardı. Ben kimdim onun hikayesinde? Ağır adımlarla yürümeye devam ettim. Çünkü affet dese affedecek kadar gururum erişmişti karşısında. Göğüs kafesimin içinde kaçmayı bekleyen kuşlar vardı sanki, hızlı hızlı yükselip alçalıyordu göğsüm. Eve nasıl gelmiştim, o yolları ne ara tüketmiştim farkında değildim ama kendimi bahçedeki eski divanda bulmuştum. Dilim laldi fakat içim de kopan büyük fırtınada çığlık atan çocuklar var gibiydi. Onlara uyup bağırmayı ne çok isterdim. Ama için için susuyordum. Bu böyle olmayacaktı. içimdeki deli Yiğit'i susturmak için sazımı alıp tekrar divana geçtim. Her vurduğum tel benim için bağırıyordu, ben hâlâ susarken sazım işkence çekercesine çığlık atıyordu. Sıra bana gelince "yakarım ona bir seher türküsü." diyerek her dertlendiğimde söylediğim türküye başladım. Gözleri zaten deniz deniz kokusu İkimizin yerine de ben severim Odur sevdamın batısı doğusu. Aşk olsun aşk olsun, Şu alemde hep aşk olsun, O güzel de beni sevsin. Gönlümdeki şu taht dolsun. Bir gülüşü vardı dünyaya değer, Severmiş ya aşık değilmiş meğer, Canın sağolsun der der geçerim Bir gün seveceksen sen beni eğer. Türküyü ikinci nakarattan tekrar söylemeye başlamıştım. Beni anlatan yer burasıydı. Nasıl benim gözümden bakmış sevdama, dilimden dökmüş gibi yazabilmişti bu türküyü ozan? Beni anlattığını düşündüğüm türküleri kıskanıyordum. Kimse bilmese de tüm dünyaya sanki beni haykırıyor, ifşalıyor gibi hissediyordum. Gizli tuttuğum aşkımı, hayatımı, beni... bir yabancının sesinden bağırıyorlar gibiydi. Bu yüzden daha çok sarılıyordum daha içten söylüyordum. Bir gülüşü vardı dünyaya değer derken sesim titremişti. Severmiş ya aşık değilmiş meğer derken gözümden birkaç damla yaş inmişti. Tamamen kendimi salmadan önce canın sağolsun deyip kekeledim. Devamını getirmek istedim ama canın sağolsundan öteye geçememiştim. Sazı kucağıma gelişi güzel bırakıp sessizce ağlamaya başladım. O sırada bahçe kapısının açıldığını duydum.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE