ASİYE'NİN AĞZINDAN...
Tehlikeli yakınlığı bozan hareket yüzünü ilk defa gördüğüm bir kadın tarafından sağlanmıştı.
Kolay kapılmıştım. Yolun sonunda üzülmek olduğunu bile bile gitmiştim peşinden...
Kadının gözleri ikimize birden bakıyordu. Öfkesini belli eden nefes alışverişleri, sıkılan yumruğuyla birlikte "Burada neler dönüyor?" dedirtti bana. Kimdi bu kadın? Odamıza izin almadan giriş yapan bu genç ve güzel kadın kimdi!
"Kolay gelsin Barış Ağa'm!" dedi. Sesi hem hayal kırıklığı hem de kızgınlık taşıyordu.
Barış yatağın üstünden kalktı.
"Senin ne işin var burda?" dedi.
"Bir takım duyumlar aldım ama inanmadım, inanmak istemedim. Gideyim de gözlerimle göreyim dedim. Meğer doğruymuş, unutmuşsun!" diyince tiksinti içinde geri çekildim.
Leyla'ydı...
Ve hesap sormak için geldiği kişi de benim kocamdı.
"Leyla dışarı çıkar mısın?" dedi Barış eliyle kapıyı göstererek.
Ama umursamadı. Komple içeri girdi, kapıyı sert bir darbeyle kapattı.
"ERKEK MİLLETİ DEĞİL MİSİNİZ, HEPİNİZ AYNISINIZ! BİRAZ GÜZEL KADIN GÖRDÜ MÜ YELKENLER FORA DİMİ!"
Kendimi hiç bu kadar aşağılanmış hissetmemiştim. Herhangi bir kadın gibi bahsettiği kişi bendim, karısı olan ben. Yelkenleri fora olmasına vesile olan da karısı olan bendim, başkası değil. Pekiyi neden benden o***** gibi bahsediyordu?
Barış döndü, bana baktı. Durumumu fark edince yutkundu ama yanıma gelmedi, elimi tutmadı, karım diyemedi...
Leyla'ya geri dönerek "Ne saçmalıyorsun, derhal çık şu odadan!" dedi.
"Aa çok afedersiniz! Öpüşmeniz yarım kaldı dimi!"
Başımı yere eğdim. Kendimi başkasının kocasını elinden almışım gibi düşündürttü kadının cümleleri. Oysa aralarındaki aşkı bitiren Leyla'ymış.
"ÇIK!" dedi Barış.
"Yetişmeseydim..." dedi ve sustu kadın. Dolan gözlerini görebiliyordum.
Adım adım Barış'ın yanına vardı. Tam önünde durunca göğsüne sert bir yumruk indirdi.
"HANİ SEVİYORDUN!" diye çığlık attı.
"HANİ BANA AŞIKTIN!"
Bir yumruk daha...
Dizlerimi karnıma çekerek her ikisinin restleşmesine tanıklık etmemek için gözlerimi sımsıkı yumdum.
Kulaklarımı kapattım fakat kavga sesleri engelleri teker teker aşıp beynimin içinde yerini alıyordu.
Susmuyorlardı!
Biri beni, helali olan karısını öptüğü için dayak yiyor, öteki ise başkasıyla söz taktığı için volkan patlamasına maruz kalıyordu. İçlerindeki öfke yiyip bitiriyordu birbirlerini ama yanan kişi ben oluyordum. Kızılca kıyametin ortasında usulca ölüyordum ve bu iki bencil insan beni gömüyordu...
"Susun!" dedim sessizce. Duymadıklarını bile bile yine de söyledim. Susmak zor olmamalıydı. Hastaneden yeni çıkmış, ağır bir olay yaşamış bireye saygı duymak zor olmamalıydı!
Ellerimi hafiften çektim kulaklarımdan.
İşte tam o an, o an darbelerin en ağırını yedim.
"Bu kız mı geçecek ananın yerine! Kimsesi olmayan, soysuz birisi mi! Benim gibi arkası sağlam kadın varken, bunu mu tercih ettin!"
Kadın, kadının yara bandı olmalıydı, yarası değil. Kadın, kadına merhem olmalıydı, bıçak darbesi değil...
Kota doldu bende, sınırlar çoktan aşıldı.
"YETER!" dedim çığlık atarak.
"YETER SUSUN!"
İkinizin de canı cehenneme! Kendi aşkınız uğruna beni heba etmenize izin vermeyeceğim!
Ayağa kalktım, yanlarına vardım.
"ÇIKIN!" dedim tüm öfkemle.
"A-Asiye sakin ol!" dedi Barış.
"ÇIKIN DEDİM SİZE!"
Tam dokunacağı an kopardığım acı feryatla irkilerek geriye adımladı Barış.
Ayaklarında ayakkabı vardı ama bende yoktu ve muhtemelen hissettiğim acı cam parçalarının batışından dolayıydı.
"ÇIK! KARIMI DUYDUN, DEFOL GİT LEYLA!"
"SENDE ÇIK!" diye yine bağırdım. Utanmadan karım diyordu birde. Madem karındım, baştan niye almadın önlemini?
"Gidin! Aşkınızı tartışacak başka yer bulun AMA BENİ RAHAT BIRAKIN!"
"Bu boş ağlamaların bana sökmez duydun mu? Barış'ı sana yar etmicem köylü kızı! Bir gün bu kapıdan içeri tekrar girdiğimde Barış'ın karısı olarak gireceğim! O günü bekle, o günü bekle!" dedi Leyla.
Kuma gitmeye razı geldiği iğrenç bir yaşam tarzına sahipti. Öfkem bir anda yatıştı ve yerini tiksinti dolu bakışlara bıraktı. Barış'ın ikinci karısı olarak bu eve gireceğini, utanmasa göğsünü gere gere söyleyecek.
Bir kaç adım geriledim ve son kez şunu söyledim...
"Kendine saygısı olmayan bir kadınla münakaşa etmek istemiyorum."
"Etmeyeceksin zaten!"
Kapı açıldı.
Hepimiz aynı anda kapının önünde tüm heybetiyle duran Hatun hanıma baktık. Odadan içeri girdi ve kendinden emin adımlarla yanımıza vardı.
Tek kaşını havaya kaldırıp Leyla'yı baştan aşağı süzdü.
"Sen dışarı çık!" dedi bana bakarak.
Topuklarıma batan cam parçaları daha fazla hareket etmemi engelliyordu. Artık hangi yaramı dağlayacağımı bilmiyordum. Her birininki derindi ama en ağırı kalbime saplanan oklardı...
Çıkmadığımı gören Hatun hanım "Çık kızım! Dışarı çık!" dedi.
Başımı eğdim, gözlerimle kanayan ayaklarımı gösterdim. Gördü...
Gördüğü an yanıbaşındaki Leyla'nın saçlarına yapıştı ve boşta kalan eliyle yüzüne ağır bir tokat attı.
"Senden kurtuluşumuz yok mu bizim ha!" dedi.
Barış annesine engel olmaya çalışıyor, dil döküyordu fakat Hatun hanım gözünü karartmıştı.
Allah ne verdiyse vuruyordu Leyla'ya.
Tokat seslerinin arasına karışan yardım çığlıklarıyla "Yeter!" dedim içimden. 22 yıllık yaşam hayatımı bir kaç ayda altüst etmişti Kaya ailesi. Yediler, bitirdiler beni adeta. Dayanacak gücüm, ayakta duracak takatim yoktu.
Kimsenin gözünün beni görmediği şu odada kalmak istemiyordum. Kanayan yaralarıma inat ilerledim, çıktım odadan.
Kendi iç savaşlarına, masum olduğumu bile bile tereddüt etmeden sokmuşlardı beni. Ve ne tuhaftır ki savaşta en çok kılıç darbesini alan da bendim. Herkesin elinde savaş unsuru silahlar varken, ben barış yanlısı olarak kenarda sessizce bekliyordum.
Beklemek çözüm değildi. Suistimal olan iyiliğim dönüp dolaşıp beni vurunca artık adım atmam gerektiğini düşündüm.
Ağlaya ağlaya indim merdivenlerden... Hem gözyaşı döküyor hem de öpücüğün üzerimde bıraktığı etkiye yanıyordum. En iyisi buydu sanırım. Bağlanmadan, Barış'a gönlümü kaptırmadan ayrılmak, kaybolmak en iyisiydi.
Aşağı inip köşeyi dönmemle beton kadar sert bir bedene çarptım.
"Ah!" dedim başımı tutarak. Başım dönüyordu.
"İyi misiniz?" dedi kolunda çantası, üstünde önlüğü olan doktor.
"Çekilir misiniz?" dedim.
"İyi gözükmüyorsunuz Asiye hanım. Oturmazsanız bayılacaksınız."
"Gerek yok!" dedim. Oysa dünya çılgınca dönüyordu etrafımda.
"Bana tutunun." diyip koluma dokunmasıyla geri çekildim.
"İstemiyorum!" dedim.
"İnat etmenin zamanı değil. Yara almışsınız, bırakın yardımcı olayım."
"Gere-..."
Ne zamana kadar devam edecekti bu baygınlık durumları? Sıkılmıştım. Attığım her adımda kendimi başkalarının kollarında bulmaktan yorulmuştum...
***
BARIŞ'IN AĞZINDAN...
Annemin tokatları Leyla'nın yüzünde yüksek yankıda sese yola açıyordu. Saçlarını eline dolamış, yıllardır içinde pinekleyen tüm öfkesini boşaltıyordu.
"DUR ARTIK!" dedim ama faydası yoktu. Öldürmeyen her darbesi Leyla'yı yaralıyordu.
"ANA DUR! YETER ARTIK DUR!"
"BIRAK BENİ BARIŞ! SEN KİM OLUYORSUN DA GELİNİME HAKARET EDİYORSUN! DEMEK SOYLU OLAN SENSİN HA! SENİN SOYUNU SOPUNU *** ŞEREFSİZ, NAMUSSUZ! GELMİŞ BİR DE UTANMADAN GELİNİME MEYDAN OKUYOR!"
"BIRAKIN! SAÇIMI BIRAKIN HATUN HANIM!"
"YETER ANA!"
"YETMEZ!"
Tüm bu fırtınanın içinde sessiz kalan karımı arıyordu gözlerim. Az önce yanımızda, küçük bir çocuk gibi beklerken şimdi ise gölgesi dahi yoktu odanın içinde. Nereye kaybolmuştu?
Birbirlerini yeseler doymayacak olan iki kadını bıraktım ve etrafımda bir tur attım. Yatağın üstü boştu, odanın içinde büyük bir kayıp vardı.
Madem ayıramıyordum, çabalamamın lüzumu yoktu. İkisini de kavga halinde terk edip koşarak odadan çıktım.
Ruhum bedenime sığmıyordu. Bu vaziyette seyrek olan güvenliklerin arasından sıyrılıp Rasim amcanın yanına geri dönerse mümkün değil, geri alamazdım karımı.
Zaten kaçırılma olayını olabildiğince koz olarak kullanmış, Asiye'yi geri götürmek için yoğun çaba sarf etmişlerdi ama babam devreye girince neyseki sükut sağlanmıştı.
Eğer Asiye kendi ayaklarıyla giderse biterdi her şey... Hem de yeni başladığı sırada...
Vakit kaybı yaşamadan aşağı indim. Adımlarım beni çıkış kapısına götürürken Asiye'yi doktorun kucağında görünce kör bir kurşun saplandı kalbime.
Kaybetme ateşiyle cayır cayır yanarken bulmuştum ama başkasının kollarında...
"Koltuk var mı!" dedi doktor bana bakarak.
Donmuştum. İlk kez bu kadar uzak hissettim kendimi Asiye'ye. Leyla yukarıdayken, nefes alabileceğim tek yerdi karım ama doktor çekti aldı onu benden.
"Barış bey, muayene etmem lazım!"
"S-Salona geçin!" dedim kendimi az da olsa toparlayarak.
Doktor önde, ben ardında tarif ettiğim yere geçtik. Büyük bir dikkatle Asiye'yi kanepenin üstüne yerleştirdi.
Çantasından çıkarttığı aletlerle kontrole başladı. Gözlerine ışık tutuyor, bilincini kontrol ediyordu.
Eline aldığı pamuğa bir kaç bir şey damlatıp Asiye'nin burnuna tuttu.
"Camları açar mısınız? İçeri temiz hava girsin."
Sağ tarafımda bizi izleyen temizlikçi kadına işaret verdim.
Zorda olsa Asiye'nin yanına gidip yamacına oturdum. Yüzüne düşen saçlarını geriye ittim ve güzel çehresine hayranlıkla baktım.
"Ayaklarına ne olmuş?" dedi doktor.
Çatık kaşlarımı çevirdim doktora. Ne ayağından bahsediyordu?
"Cam parçaları var, kanaması olmuş."
S*****! Kırılan bardağın parçalarıydı kesin.
Doktor ayaklarındaki kanı temizleyip camları teker teker çıkarttı. Sargı beziyle sardıktan sonra kafasını kaldırdı öfkeyle baktı bana.
"Hastanede daha iyiydi Asiye hanım!" dedi sitem ederek.
"İşini yap!" dedim.
"Aile içimiz seni alâkadar etmez!"
Ayağa kalkınca bende ayağa kalktım. Boylarımız eşitti.
"Bir insan, heleki bir kadın yaralıysa ve ağır darbeler yediyse bu durum aile olmaktan çıkar! Eşinize iyi bakın Barış bey! Eğer böyle gitmeye devam ederse onu sadece siz değil, hayat bile kaybedecek!"
"Ne demek istiyorsun?" dedim zorla yutkunarak.
"Psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkar Barış bey. Yaşadıklarını benden iyi biliyorsunuz. Ruh sağlığı açısından düzelmesini istiyorsanız ilk önce bu evden uzaklaşmanız lazım. Bölümüm değil ama bir doktor olarak beni dinlemenizi, ciddiye almanızı tavsiye ederim."
Annemle Leyla'nın çığlıkları kulaklarımıza ulaştığında konuşmamız kesildi.
"Az sonra uyanır. Rica ediyorum şu saçma sapan olayları durdurun!" dedi doktor. Üstüne bir kaç tane de ilaç verip nasıl kullanılması gerektiğini anlattı.
Aklımı yitirecektim. Bir tarafta sevdiğim kadın, öteki tarafta helalimdeki kız...
"SAÇLARIMI KOPARTTINIZ!"
Çıldırmış olan her iki kadında salona bomba gibi düşünce doktor kaçarak çıktı evden. İyice tımarhaneye dönmüştü ev!
"DİLİNİ DE KOPARTAYIM MI! YÜRÜ! HAYDE YÜRÜ! BU EVE BİR DAHA AYAK BASARSAN BACAKLARINI KIRARIM SENİN!"
Leyla'yı kapıya doğru sürüklüyordu anam. Karışmak istemesem de vicdanım susmuyordu.
Asiye'ye baktım, hâlâ uyuyordu.
Koştum, anamlara yetiştim.
"YETER!" dedim kolundan tutarak.
"BİZİ DÜŞÜNMÜYORSUN, BARİ ŞU ZAVALLI KIZI DÜŞÜN YETER!"
Cümlemi bitirince Leyla'yı saçlarından ilk önce kendine çekti ardından tüm gücüyle ileriye savurdu.
Parmakları kumral saçlarla doluydu.
"Pu!"
Üstüne bir de kuvvetlice tükürünce "YETER ANA!" dedim yine.
Üstü başı dağılmış hâlde yerde duran Leyla öfke ile baktı ikimize de.
"Size bunun hesabını soracağım!" dedi.
"Sor!" dedi anam.
"Kendini yeterince rezil ettin Leyla! Yeter artık! Kalk git, bir daha da gözüme gözükme!"
"Hepinizi bitireceğim!" dedi ve ayaklandı.
Hâli perişandı, anam fena hırpalamıştı.
"Bitir! Yerden bitme köpek! Tıpkı anan gibisin! Yuva yıkıcı köpek seni!"
"Ana sus!"
Anam kibirli bir bakış attı Leyla'ya. Meydan okumasını kabul etmiş, eski günlerindeki güçlü duruşuna bürünmüştü.
Kadınların savaşında ortada kalmaktan nefret ediyordum!
"Sana da o öpücüğün hesabını soracağım! Ayağıma kapandığın günler de gelecek Barış Kaya! O günü iple çekiyorum!"
Tehditlerini savurup hızlıca çıktı gitti evden.
Kaossuz geçen günümüz yoktu artık. Bir gün iç düşmandan yiyorduk darbeyi öteki gün dış düşmandan. Şu belimde varlığını koruyan silahı alnıma dayamam an meselesiydi!
"Ya sabır!" dedim sakalımı sıvazlayarak.
"Asiye'yi mi öptün Barış?" dedi annem. Sesinin tınısı zafer çığlıkları atıyordu.
Başımı yerden kaldırdım, anneme baktım ve daha sesli bir tonla "YA SABIR!" dedim ellerimi yukarı kaldırıp.