B ö l ü m
a d ı :
4
B ö l ü m
a l ı n t ı s ı :
' G ü z e l
ç a r ş a f l a r . '
• • •
İrkilerek uyandığımda rahat bir yerde uzanıyordum. Sanki kabusuma sinmiş ablam Osi'nin hatırasına kapılmıştım. Biraz fazla korkak olmalıyım. Nefesim sıklaşmış. Her yanımı ter damlaları sarmış. Ne korkunçtu. Ablam yine yanıyordu. İlmek ilmek kavruluyor ve teninden yayılan çürükle beni başbaşa bırakıyordu.
Ya o da aynı şeyi düşündüyse? 'Kardeşim Es beni ateşler içerisinde yalnız bıraktı.' diye söylendiyse ne olacak?
Bir kez daha titriyorum. Korkunçluk hissinin ağırlığını sevmediğimi biliyorum ve her defa onunla yüzleşmek dehşet vericiydi.
Doğruldum. Titremem henüz dinmemişti. Parmaklarımı sızlatıyordu. Üstelik kaldığım yer fa-
Dur biraz. Ne kadar güzel bir yer burası. Burada mı uyumuşum?
Devasa duvarlar, harika ışıltılar, çözemediğim tavandan aşağı sarkan parlak yumak ile etrafın parıldaması biraz enteresandı. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, benim gibi biri için fazla enteresandı.
"Vay canına, insanlık böyle mi? Bir de bizim kaldığımız yere bak. Sefalet içerisindeyiz. Bay Aetmin bunlara yalakalık etmesinden anlamalıydım." diye söylendim. Birkaç ufak manevrayla yumuşak zemini terk etmiş, doğrulmuş ve yattığım yere bakmıştım.
Güzel çarşaflar.
Şaşırmak kolaydı.
Birkaç adım ilerledim. Tekrar yatağa baktım ve orada uyuduğuma inanamadım. Bu defa duvarlara baktım, gidip de dokundum.
Bunlar gerçek.
Tebessüm ediyorum. Sonra sinir olmuş bir şekilde gülmeye başlıyorum ama yetmiyor, kullanılmışlık hissiyle uğraşmam gerekiyor.
Biz orada kirli hava ile uğraşırken...
Biz uğraşırken-
Onlar burada nasıl rahatça uzandılar?
Hem de böyle?
Aklım almak istemedi. Ancak kalkmam ve şifacının dediği okula gitmem gerekiyordu. Zaten şu halime bak, tertemizim. Sanki onca mücadelem, onca sefalet başkasınındı.
Hah, tırnaklarım bile tertemiz.
Bunu hazmedemediğimin farkındaydım.
Böyle beklemek çare değil Es.
Ben de yürüdüm. Kapıya gittim. Çıplak ayaklarımla okul denilen şeyin ne olduğunu bilmek istedim. Geçen gün ki gibi bir şey miydi? Büyük Kurul falan mı?
Emin değilim.
Büyük Kurul'un ne olduğunu bile bilmiyordum. Fakat aynı zamanda, 'Verdim.' dediklerini hatırlayabiliyorum. Ancak yine de yararlı gelmiyor. Yani fikirlerime yaramıyor.
Şimdi ne olacak?
Araladığım kapının dışındaydım. Uzunca bir koridor ve yine garip garip parıltılar. Her yer parlıyor. Ki, tavandan aşağı inen şu koca parıltılar da bir garip. Oraya kimin boyu yetti de astılar bu parlak şeyleri? Hadi boyu yetti, hangi canlı bu ağırca şeyi kaldırıp asabilirdi? Hem o da ne, incecik halatla tavana mı bağlamışlar?
Vaoo.
Yerin kaygan olduğunu fark ediyorum. Buna da şaşırmaktayım. Üstüne üstlük hafifçe bedenim sızlıyordu ama şu işe bakın ki; ellerime ve kollarıma, çıplak bacaklarıma ve dizlerime bakınca ne de güzel bir ten görüyordum.
Vuhuuu.
Yara bereden anca izler kalmış. Sanki temizim. Sanki şu parlak şey gibi parlıyorum. Zaten ayaklarımın altına taşlar, kayalar ve huzursuz böcekler batmıyordu. Bir şeyler ayaklarımı sarmıyor, ısırmıyor ve aksine kaygan zeminin temizliği ile ayaklarımın keyfi yerine geliyor.
Bu insanların derdi nasıldır acaba?
Burasının havası dahi güzel. Genzimi yakmıyor, saçlarımı dağıtmıyor.
"Hey!"
Biri mi seslendi?
"Esinovil Tu, bu şekilde gezemezsiniz."
Kim sesleni-
O kadın da kim?
Bana doğru niye koşuyor?
Telaşla geriye kaçtım. Üzerime mi atlayacaktı? Ne istiyordu benden? Gezmeme de mi taktılar? O zaman okul yerine nasıl gideceğim? Bunlar delirmiş. Sotri olmak böyle mi?
"Esinovil Tu, yaş 19, feminen canlı, Acemi halktan. Varisler Okulu'na gitmemiz gerekiyor. Bu kılıkla gidemezsiniz."
"Neden gidemem. Okulda büyük mahkeme mi var?" diye sordum. Aklıma ise yüzümün yere yapışması, 'Verdim.' diyen sesler geliyordu. Şimdi gitsem, aynısı işlerden başka ne olacaktı?
"Ne mahkemesi?" diye sorarak iyice yanaşıyor. O zaman seçiyorum onu. Yüzü güzel. Genç biri. Boyu kısa ama benden uzun. Yine de bu boyla şu tavandaki şeyleri takamazdı. Var bir haltlar, bilemiyorum. "Okulda mahkeme yok. Tama uygulama eğitimi veriliyor ama bu öyle bir şey değil. Şu an o tarz bir eğitimimiz yok."
Şaşırarak ona doğru bir adım attım. "Nasıl yok? Çenemi çarptım. Yani çenemi yere çarpınca, 'Verdim.' dedik. Birileri vardı. Büyük Kurul denildi. Dediler. Biliyorum. Okul orada. Söylediler."
Kaşları havalandı. "Esinovil Tu, o gün muhakemeniz vardı. Bugün Varisler Okulu'na gitmeniz gerekiyor. Size eşlik etmekle görevlendirildim. Lütfen odanıza geçin, kıyafetlerinizin tedariğini sağlayalım."
Kıyafet mi?
Bana niye kıyafet veriyorlar?
Hadi verseler, ne kibarlığıydı bu? Yahu bunlar beni küle çevirmeyecekler miydi?
Laf etmek istedim ama kendimi tuttum çünkü söylediği şeyi görmeden anlamayacağımı biliyordum. Ne dese saçmalıyor gibi değil mi? En iyisi gözle görmekti.
Kapıyı açıp temiz odaya tekrar girdim.
Dur bi', odanız mı demişti bu?
Bu temiz yer benim mi?
Ne tür bir şaka bu?
Akıl veremeyerek odayı izliyorum. O ise ağıt tahtaların olduğu yere gidiyor ve onları kolayca çekiyor. Üstelik bu tahtalar açılıyor.
"Şu dolaba bakalım. Varisler Okulu'nun kıyafetleri olması lazım... Hah! İşte bu. Krem gömlek. Krem lakos. Kahverengi hırkanız. Etek. Pantolon. Şort. Bir tane sweatshirt. Havalar sıcak. Bazen serin. Gündüz ve gece göğü inceleme hekimimizin tahlillerine göre birkaç gece ve gündüzü bu şekilde geçirecekmişiz." Başını şu dolap dediği yerden çekip bana baktı. "Esinovil Tu, o zaman size ne vermemi istersiniz? Gömlek mi yoksa lakos ve hırka mı? Etek, şort ve pantolondan birini tercih etmeniz gerekecek. Hangisini istiyorsunuz?"
Bunca şeyi neden giymem gerekiyor? Bir tane atlet verse olmaz mı? Üstümdekiler yeter. Bir peçe de taksam iş biter, sonuçta her yeri saran pis bir hava vardı. "Sen kimsin ya? Asıl siz kimsiniz? Varisleri biliyorum da okulu ne? Nasıl bir şey yapıyorsunuz?"
Sorularımı görmezden geldi. Gülümsedi. O gülümseyince sarsıldım çünkü ablam Osi gibi gülümsüyordu. Hatta dolap içine bakınca, arkadan görünüşü ve hafifçe bana dönüşü falan tam bir Osi'ydi.
Ablam gibi.
Kolayca hüzünleniyorum.
Bu hüznümden yararlanan kızın ise hareketleri dur durak bilmiyor. Hemen bir şeyler getiriyor, önüme koyuyor, bir sürü şey dedikten sonra zorla üzerime giydiriyor. "Esinovil Tu, oldunuz. Şimdi sırada Varisler Okulu'na gitmek var."
Neden?
"Neden?" diye sordum.
"Esinovil Tu, eğitim görmeniz gerekir. Burada her canlı eğitim görür."
"Ne eğitimi?"
Yüzüme baktı. Biraz uzun baktı çünkü bir ara kaşlarını çattı, gevşetti ve anlam veremez gibi tekrar çattı. "Esinovil Tu, okul eğitimi."
"Okul neresi?"
Anlamadı. "Esinovil Tu, okul, Varisler Okulu."
Yani?
"Varisler Okulu'nda ne var?" diye soruyorum ama cevap alamadıkça sinirleniyorum. Neyi geveliyorduysa anlamıyordum. Düzgünce anlatsa ya. Kaldı ki adama kıllı Varisler'i tanımıyordum. Üstün ırk olmaları ve bize göre refah içinde yaşamaları dışında bir bildiğim yoktu.
Soluk verdi. Bunalmış gibiydi. Kaşlarını çatmaması gerekir çünkü temiz yüzü çirkince kırışıyor. "Esinovil Tu, Varisler Okulu'nda Varisler var."
Verdiği cevaptan zerre memnun olmadım ama daha fazla ses etmedim. Üzerimdekilere baktım ve böyle güzel elbiseleri nasıl bulduklarını çözemedim. Ömrü hayatımda böyle güzel şeyler giymiş miydim? Zaten şu dokunuşuma bak, sanki kurumuş pamuk tarlalarındayım.
"Esinovil Tu, Varisler Okulu'na gitmeye hazır mısınız?"
Ona ters ters bakıyorum. Karşımda durup benimle kolayca konuşabilmesine karşılık verebilmem gerekirdi. Hem her şeye rağmen o bir insan, ben de bir insanım ve biz insanalr birbirimize seslenmek için isimlere, yani isimlerimize başvururuz. Peki ama onun ismi neydi? Duydum mu? Söyledi mi? Yoksa ben mi dikaktsizim. Pek sanamam.
"Hayır . . . " dedim. Biraz duraklamak istedim. Çünkü tavrımın doğru yanı neresiydi bilmem gerekir. "Baksana, senin adın yok mu?"
Sanırım benim ifadelerimde duran ahmak hali sezinledi çünkü onun yüzü gevşedi, ifadeleri çatladı ve keyifle yanakları kırıştı ama gülmesi. "Orya Abrina."
Bu kadar mı?
Selam yok mu?
Ona ters ters baktım. Benimle böyle kayıtsız konuşulmasını sevmiyorum. Bunların vurdumduymaz olmasını istemiyorum. Bu ifaeler insanlık için bek yabancı. Hislerimiz var, duygularımız.
"Esinovil Tu, Varisler Okulu'na gitmeye hazır mısınız?"
Kendisine yine ters ters baktım. "Hazır değilim, duydun mu beni? Hazır değilim. Yürü. Gidelim de bitsin bu ısrar."
Yüzüme baktı. Durdu. "Esinovil Tu, istemediğiniz bir şeyi yapamam. Kendinizi, Varisler Okulu'na gitmeye ne zaman hazır hissederseniz o zaman gidelim.
Ne?
Aceleyle öne atılıyorum. "Hazırım. Hazırım. Kendimi hazır hissediyorum. Hadi, gidelim."
Kaşları havalandı ve gözleri büyüdü. Yine de güzeldi ama kısaydı. Buna rağmen hala daha benden uzundu. "Esinovil Tu, Varisler Okulu'na gitmeye hazır mısınız?"
Başımı sallıyorum hızla. "Hazırım. Hadi, gidelim."
Gülümsedi. İçten olmadığını görebiliyordum. "Gidelim."
Gidip de görelim bakalım.
♤♡◇♧