1.Bölüm Kütüphane
1.BÖLÜM KÜTÜPHANE
Sessizliğin içerisin de dudaklarım bu ana eşlik ediyor mısraları içerisinden okuyordu kaç saattir kitabı okuduğumu bilmiyordum ama, dudaklarım kurumuş ve boğazım biraz nemsiz kalmıştı ki bunu kolayca öksürük şiddeti bedenimi sarsarken hissedebiliyordum. Son günler de evin içerisine hakim olan soğukluk bedenimi ve düşüncelerimi donduruyor ve hasta ediyordu sanki, ama replikleri okuma dikkatimi asla dağıtmayarak devam ettim.
" Dumaine senin aşkın hayır işi sevgiden uzakta, bu yüzden bir ortak arıyorsun aşk acısıyla. Yüzün solgun olabilir ama biliyorum ki bende, utançtan kızarırım habersiz yakalandıysam böyle. "
Dudaklarıma sıcak bir tebessüm yayıldı seviyordum böyle olmayı geçen doğum günümden daha da yaralarım iyileşiyor, ve bu rafların arasında ki kocaman büyük aşkların acısını, mutluluğunu tüm varlığım ile yaşıyordum. Bu tozlu rafların arasına sıkışmış âciz aşık bedenler her mısrada birbirlerinin tenlerine sokuluyorken onların tarifsiz aşklarını okumak, ruhumda ki yaraları teker teker sarıyordu yeniden ekmeklerin sıcak buğusu gibi tebessümler alıyordu dudaklarımı. Geçen seneden biraz daha kendimi iyi hissetmem bu bana çok iyi geliyordu ama artık yaşlandığımı ve 31 yaşında ki, kadın olduğumu bazen mısralara verdiğim heyecan ile unutuyordum. Tam 1 yıl olmuştu bu evde yaşamaya başlayalı zaman kavramı bile bükülmüş gibi hissediyordum burnumu seslice içime çektiğim de, yutkundum gerçekten evin bu kullanılmayan odasını kütüphaneye çevirme fikrim beni soğuktan hasta edecekti. Ama daha aylar önce bu küçük odayı kütüphane fikrim ise içimi sıcacık yapıyordu garipti işte. Yeşil gözlerim uykusuzluk ile yaşardı ve esnedim günlerdir doğru düzgün uyuyamıyordum belirli bir sebebi yoktu ama, neden böyle olduğuna fikir yürütmek bile beni sıkıyordu bu yüzden düşünceleri salmıştım. Bir kaç hafta içerisinde İzmir'e arkadaşımı görmeye gitmem gerekliydi ama bunu bile şu an kütüphanemin raflarının içerisinde daha yeni, hatırlarken derin bir iç çektim odanın soğuğundan üşümüş parmak uçlarım sıcacık tenime değdiğin de boynumda takılı kolyeme baktım. O her zaman benimle boynumda yanımdaydı ve varlığı tenimin altına kadar sıcak bir dokunuş ile işledi sanki, öylesine mecbur öylesine özlemli öylesine özlem açığının hırçın oluşu ve öylesine tam tersi nazik... Hayallerimi yine süsledi bal rengi ve ben binlerce kelimem olsa da sustum özlemim bu aciz kelimelere sığmaz taşar ve beni boğardı. Aşkın emeği boşuna kitabını nazikçe olduğu rafa geri koyduğum da parmak uçlarım ile nazikçe sevdim kitabın kapağını, siyah saçlarım gözlerim önüne düşüyorken aynı naziklik ile kulağımın ardına yerleştirdim. Kütüphanenin gıcırtılı kapısını dikkatle kapattığım da salona adımladım salon ile bitişik mutfağa doğru yeşil gözlerim, iliştiğinde yeniden gülümsedim ama bu gülümseme çok çok yorgun birisine ait bir gülümseme idi. Kek yapmak istedim kakaolu kek tıpkı sevdiği gibi mutfağa her bir adımda onun hayalî mutfak duvarına yaşlanmış, ukalâ ukalâ gözlerimin içerisine bakarak beni bekliyordu sanki. Ve ben onun hayaline kısa bir merhaba gülümsemesi attım ilk yıllar da korktuğum bu görüntüye alışmıştım, çünkü onun evinde yaşıyor ve sürekli onun hayalî ile nefes alıyordum garip veya korkutucu bir durumdu ama sevdiğini kaybeden bir insan için değildi. Gülümsedi o eşsiz güzellikte ki yüzüne kondurduğu öldürücü gülümsemeye aşık oluyorken iç çektim ve devam ettim yaptığım şeye, bir şarkı açtım ben kek yaptım hayali ise beni izledi birlikte kek yapmaya devam ederken ruhunun ardımdan bedenimi sardığını hissettim ve bu his küçükken arkadaşlarım ile yediğim yaz dondurmaları tadı veriyordu. Öylesine güzel ve öylesine özel yeniden bir çocuk tebessüm etti kalbimde ve ben bu hisse devam etmek için, kek yapmayı bırakarak gözlerimi kapadım. Bir kaç saniye bile onun eşsiz varlığını hissetmek bu sinek bacaklarım birbirine çarparken yutkundum bu soğuk evde, üzerime örtülmüş sıcak bir battaniyeydi bedeni ve ben bu sıcaklığa hasret ama kavuşamayan kişiydim. Keşke onun hayalini bir kaç saniye veya dakika değildi ömür boyu görmek isterdim isterse onu dokunmama izin dahi vermesin, ben o sandalyenin karşısında otururken ömür boyu ayakta kalarak her bir detayına izleyerek aşık olabilirdim. Ben onun teninin dokusunu hayal ederek saçlarının özenle tel tel ayrılmasını izleyerek yanaklarında ki o mükemmel kusurun, içerisinde ölerek ve gözlerinin bal rengi yüreğime dolar iken diğer tüm herşeye kör olmaya hazırdım. Binlerce kelime ellerinin güzelliğin de bir hiç kalıyordu ve ben onun ellerinin güzelliğini istersem destan yazayım, anlatamazdım ben aşka aşıktım ben ona aşıktım. O ulaşılamaz aşk ben ise ona ulaşmaya çalışan âciz bir aşık böyleydik işte ama bu durum canımı yakmadı, önemli değildi yeter ki onun hayalî aşk olarak kalmaya devam etsin ben ulaşmaya çalışan âciz aşık rolünü ömür boyu oynardım. Ona olan özlemim dışarıdan pek belli olmasa da içimi yakıyordu öyle kelimeler öyle şiirler vardı ki dudaklarım da, ama dudaklarım ceza almış bir mühür gibi açılmıyordu yalnızca hayatıma devam etmeye ve küçük mutluluklara tutunmaya çalışıyordum. Bu eşsiz anı sürgülü balkon kapısına şiddetle vurma sesi ile kesildiği saniye gözlerimi hızla açtım, kaşlarım gerginlik ve korku ile çatılmaya başladığın da salona doğru hızla adımladım. Sürgülü balkon kapısının bakışlarını kesen perdeyi açtığım saniye camın diğer tarafında duran adama şaşkınlıkla bakıyordum, hatta şaşkınlıktan ağzım bile açık kalmışken kapıya tıklatmaya ve ukalâ ukala gülmeye devam etti.
" Ah kızım açıklama beklemede içeri al dondum burada senin keyfini beklerken "
Şok dalgası almış gibi birden şaşkınlığımı gizlediğim de kendime geldim sürgün balkon kapısını iterek açmaya çalıştığım da, yorgun düşmüş kollarım ağrımıştı ama yabancı adam buna pek de takılmadı yalnızca pervasızca kapı açılır açılmaz salonun ortasına adımladı. Mavi bakışları bütün evi süzmeye başladığın da gözlerimi devirdim ve kollarımı açıklama yapması için göğsüm de birleştirdim, ayağımın teki sinirle yere iki de bir vururken adamın bakışları bakışlarım da kaldı.
" Of bu bakışı biliyorum açıklama bekliyorsun sıkıcı konuşmayı yapacağım önce soluklanayım "
Bu kadar ukalâ olmasına yüzümü buruşturduğum saniye dudakları hazla yana kıvrıldı ve evi incelemeye devam ederken, dudaklarından dökülen her kelime beni şüpheye attı bu adamın kim olduğu şüphesine.
" Ev hiç değişmemiş sen de zevksizmişsin bu durumu sevmedim "
Gerçekten artık sabrımın son demlerine gelmeye başladığım da gözlerimi sabır dilemek için kapattım derin bir, nefes aldım ve sakince konuşmaya başladım.
" Önce evime giriyorsun daha sonra kim olduğunu söylemiyorsun ama yüzsüzce oturuyorsun ve ev hiç değişmemiş diyorsun ve bana zevksiz diyorsun pardon sen kendini ne sanıyorsun? "
Koltukta oturduğu rahat duruşu bozuldu ve şimdi gözleri anlayışlı bir adam şefkatine yerini bırakıyorken gülümsemeye devam etti, mavi bakışları bakışlarımı yakaladığı saniye dudaklarını araladı.
" Ben Serhan Refhan'ın en iyi arkadaşıydım bu evi biliyorum üniversitenin son yıllarımdan daha sonra buradan gitmiştim ama yıllar sonra bu evi ve anıları hatırlamak için geldim boş değilmiş yanılmışım "
Kaşlarım yerini anlayışa bırakmaya başladığın da benim kim olduğumu bildiğini merak ediyordum sanki bu sorumu, beynimin içerisinde bir yerde duymuş gibi ekledi.
" Kim olduğunu yani kimin neyi olduğunu biliyorum merak etme çetin ceviz çıktın hicran duran! "
İsmimi ve soy ismimi üstüne bastırarak ve yüksek sesle söylediğin de tepki vermedim sürgülü balkon kapısından gelen, soğukluğu kesmek adına kapatırken onun yakıcı bakışlarını sırtımda hissediyordum.
" Babası hapisten çıktı "
Kelimeleri büyük salondan çarparak kulaklarıma geldiği saniye bahçeye acılan kapıdan parmak uçlarım kaydı göğsüm inanılmaz bir ağrı ile doldu, korkuyordum sanki o odamın yapacağı daha çok şey varmış gibi hissederken yutkundum bir insan iki cinayetten dolayı nasıl hemen çıkabilirdi ki diye kendi kendimi sorguluyordum.
" Para insanı en dipten bile çeker çıkarır hicran duran sen bunlara kafanı yorma ben yalnızca güvenliğini sağlamak adına geldim eski bir dost "
Dedi ama kelimesinin tam ortasında durakladı bir kaç saniye boş boş yere baktıktan sonra şu ana kadar gördüğüm en samimi, tebessümü dudaklarını kaplarken bakışları bakışlarımı yakaladı.
" Eski bir dost benden rica etti "
Gerçekten artık sıkılmıştım bir de şimdi hayatım da herşey normal gidiyormuş gibi koruma olayımın çıkması sinirlerimi bozuyordu, kendimi çocuk gibi hissetmeye başladığım da tenimde ki soğukluk yerini sinirin ateşine bırakıyordu.
" Bakın ben çocuk değilim babası çıktıysa bu benim sorunum değil benimle bir derdi olsun ya da olmasın kendimi koruyabilirim kocaman bir kadınım çocuk değil "
Anlayışlı bakışları kısa bir hayranlık belli edercesine parladı ama yerini kararlılığa sesini ise tonlayıcı bir rica etme değil de, zorunluluk varmış gibi koltukta oturan bedeninin mavi bakışları bedenime yaklaştı aramızda bir kaç adım boşluğu kaldığın da mahremiyete saygı duyarak olduğu yerde sabit kaldı.
" Bu bir rica değil gerekli ve ben o dostuma bir söz verdim daha neyin içerisinde olduğuna dair en ufak bir fikrin bile yok "
Bedenide mavi gözleri de kelimelerinin tok sözlülüğü gibi kendini yere vurarak gittiğin de boğazıma dizilen anlamsız düğümleri, gözlerime dolan anlamsız yaşları ve neyin içerisinde kaldığımı bilemedim. Refhan'ın daha önce bu arkadaşını görmemem ve bana hiç bahsetmemesi ise daha da ilgimi çekti, neydi şimdi evime böyle gelerek kelimeler söylemesi ve beni korumaya çalışması falan. Bilmiyordum ama bu durum hoşuma gitmemişti ilk defa yalnız kalmak istemedim arkadaşlarımı yanımda istedim ama her ikisi de, evlendikleri için onları buraya çağırmam biraz uygunsuz düşebilirdi hem hafsanur küçük hicran ile gelmekte zorluk çekerdi. Bu yüzden dışarıya bedenimi atmak istedim kış ayının dondurucu soğuğu bedenimi sarıyorken üzerimde ki kabana, iyice sokuluyordum ayaklarımın altında ki kar ezilme sesi ve arabaların pis sesleri olmadan yürümek çok güzeldi. Burnumun ucu soğuktan uyuşmuş olsa da kurumuş ağaç dallarına nazikçe dökülmüş bir un gibi duran ağaçları izlemek, kar kokusunu içime çekmek çok iyi geliyordu. Merdivenli yokuşa gitmek istedim neredeyse aylardır uğramıyordum en son geldiğim de Filiz teyzeyi ziyaret etmiştim, yaşlı kadın bu ziyaretime çok şaşırmış ama sevinmişti. Bir tek son aylar da Filiz teyze ile görüşmeye başlamıştım. Annem ve babamla pek konuşmuyor arkadaşlarım ise kendi hayatlarına bakmakla meşgul oluyordu içimde ki hüzün dalgasının boyutu, bir odayı karanlığa boğacak kadar fazlaydı kendimi yine kilitli kapılar ardında ki kendi karanlığım da boğmak istemiyordum mutlu olmak mutlu hissetmek istiyordum ama başaramıyordum. Bütün çabalarım boşuna gidiyor ve ben yine başladığım noktaya ve onun mezarına geri dönüyordum bu durumdan artık bıkmıştım, sürekli başladığım yere dönmenin yorgunluğu yeşil gözlerim altında mor halkalar oluşturuyordu sanki ruhum çekilmişti bedenimden bedenim ise boş boş geziyordu. Neredeyse 8 senedir hissettiğim işte bunlardı sigarayı bile zamanla bıraksam da yine en dibe düştüğüm an ona elim uzanıyordu, kendime kızıyordum ama elini başka uzatan yoktu ki bana bu boşluğu doldurma hissi geliyordu ve ben onu yanlış da olsa doldurmayı tercih ediyordum. Çünkü canım yanıyordu o boşluk orada olduğu sürece canım acıyordu şikayet edemiyordum tek bir itiraz cümlesi, kuramıyordum ve bu beni yerle bir ediyordu resmen gözlerim uykusuzluktan yanıyor bacaklarımın dermandan hâli kalmıyor ama ben nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum. O kadar boş birisi olmuştum ki tüm baktığım her şey boş saçma ve boş oluyordu, bunlar ses tonuma bile yansıyordu eskiden neşeli çıkan sesim şimdi düz bir duvardı sanki kodlanmış robot gibi bir kaç kelime ediyor ve susuyordum. Bunlar canımı yakarken saçma şeylerden uğraşmaktan gerçekten bıkmıştım benim kendi kendime adım atacak gücüm bile yoktu, ama etrafım bunu fark etmeyecek körlükte kalıyordu bilerek belki de bilmeyerek ama canımı yakıyordu yine de susuyordum. Adımlarımın beni düşünceler ile nereye getirdiğine dair en ufak bir fikrim bile yok iken birden durakladım, mezarlık girişinde olduğumu fark ettiğim an geri dönmek adına koşmak istedim ama yapamadım. Girişin biraz ilerisinde olan 2 veya 3 tane polis arabası dikkatimi çekti kaşlarım gerginlik ve merak duygusu ile çatıldı, ocak ayının soğukluğu tenime vuruyorken dikkatle polislerin konuşmasına kulağımı kabarttım.
" Bu dosya çok fazla tuhaf akıl alır gibi değil senelerdir mezarın boş olması ve babası aklım almıyor "
Kaşlarım polisin diğer meslektaşına dert yanan kelimeleri ile daha da çatıldı aşırı şekilde merak duygum içimde taştı, yutkunurken normal bir ziyaretçi gibi şımarık sevgilimin mezarına ilerlemeye başladım ama gördüğüm manzara beni şoka sokuyorken geriye kalan polis ekibi Refhan'ın mezarının başında detaylı bir inceleme yapıyordu.
" O tarihte ölen kişilerin listesini isteyin ve tek tek Refhan Araslan ismini bulana dek ceset ile ilgilenen doktorları araştırmaya başlayın "
Yutkundum neden tüm polisler mezarının başında duruyor ve kazılmış mezarı toprak ile geri kapatmaya çalışıyor anlamadım, sanki tüm dünya ayaklarım altından çekilmiş gibi birden gözlerim karardı az önce ki duyduğum konuşmaları birleştirmeye çalışarak beynim kendini zorladı ve polis memuru bana adımladı.
" Pardon siz yakını mısınız? "
Boğazımda ki düğümler tek tek dizilemeye başlıyor iken polis memurunun sorusuna seslice cevap vermek istedim ama dudaklarım açılmadı, konuşmaya çalıştığım da bile boğazım acıdı ve onay verircesine başımı salladım.
" Bakın biraz sonra söyleyeceğim şeyler ağır olacak isterseniz oturun ne nefes almaya çalışın "
Nefes mi? Zaten nefes alamıyordum şu an boynumda ki kırmızı atkısı ona ait beni boğuyordu parmak uçlarım çaresizlik ile titriyor, ve polisin dudaklarından dökülen kelimeleri duymak için yalvarıyordu adeta.
" Soruşturma babasının isteği üzerine yeniden açıldı ve dosyada mezarının açılması ve kontrol edilmesi maddesi verildi. Mezarı açtığımız da babasının sözlerini doğrulamak istedik ve mezar gerçekten boş çıktı. Yani babasının ifadesi doğru çıktı ve adli kontrol şartı ile serbest bıraktık diyeceğim şu ki Refhan Araslan bu mezara hiç girmedi "
Dediği her kelime tüm gerçekleri şüpheye attığı saniye beynimde ki sesler konuşmaya başladı yalvarma seslerim, ağlama seslerim onun bahçede ki hâli morgda ki hâli her şey şüpheye atıldı midemin bulandığını hissettim. Bakışlarım kapatılmaya çalışan mezarını izlerken dudaklarım titriyor ve parmaklarım kasılıyordu tüm her şey, bakış alanımda ki her şey dönmeye başladığı saniye kendimi bırakmak için hazırdım ta ki birisinin kolları beni sıkıca tutana dek.
" Bilgileriniz için teşekkürler polis bey gelişmeleri evde bekliyor olacağız "
Bir kaç saat önce söz de arkadaşı beni kollarında tutarken polise sahte bir gülücük ile teşekkür etti ve kelimeleri biter bitmez, beni ciddi anlam da peşinden sürüklemeye başladı ve ben buna itiraz edecek gücü içimde bile aramak istemedim. Hâlâ şok dalgası tüm bedenim de olduğu gibi zihnimde de geziyordu düşünüyordum o kadar fazla şeyi düşünüyordum ki durduğumuzu bile fark etmedim, yalnızca boşluğa bakıyordum boşluğa düştüğüm hissi bedenimi alt üst ediyordu sanki.
" Hicran kendine gel ve düşünceleri toparla seni bu yerden acilen götürmem gerekli "
Bu şaka mıydı? Veya rüya? Düşüncelerim sözleri ile kendine gelmiş gibi kolumu tuttuğu parmaklarını tiksinerek ittim her, kelimem de gözlerimde yaşlar oluşmaya başlasa da konuştum öfkem o kadar büyüktü ki.
" Tüm bu saçmalıklar da ne? Yıllar önce ki dosya yeniden açılıyor babası serbest kalıyor ve mezar boş mu! Mezar boş mu! "
Haykırdım her haykırmada göğsüne yumruklar attım yine deliriyor gibiydim yine turuncu saçlı hallerime dönüyor gibi hissediyordum kendimi, aptal çaresiz ve kimsesiz hissettim gözyaşları üşümüş yanaklarımın üstünde bir şerit gibi sıcaklık çiziyorken ona sırtımı döndüm.
" Bak sorularının cevabını ben veremem hicran ama bunlar için senden özür diliyorum elbette o eve gelmemin bir amacı vardı eğer benimle gelmeyi kabul edersen cevaplarının bulunduğu birisini sana getireceğim "
Gözyaşları ile buğulanan bakışlarımı mavi gözlerine cevirdim gerçekten sözleri ciddi gibi duruyordu gerçekten kalpten söylenmiş gibi, gözlerine sözlerinin doğruluğunu bulmak için derince bakmaya devam ettiğim de yutkunduğunu gördüm.
" Söz veriyorum "
Sesi titreyen bir şefkat ile çıktığın da onunla gitmeye çoktan kadar verdiğimi anlamıştım tüm gerçekler biraz önce şüpheye atılmıştı, ve ben cevaplar istiyordum tam da kendimi iyi hissetmeye başladığım aylar da yeniden olaylar çevrem de onu çekiyormuşum gibi gelmişti işte. Yürüdük arabayla gitmeyi teklif etmişti ama reddettim yürümek eminim zihnimin kapalı pencereler içerisin de odalarını havalandırmaya yarayacaktı, eve gitmeye karar vermiştik şehir dışına gideceğimizi söylediğin de herkese bir yalan uydurmaya ve kıyafet almaya ihtiyacım vardı. Bu yüzden daha fazla sorgulamadı mavi gözleri ve kabul etti birlikte sessizce yürümeye devam ediyorken, bu sessizliği yanımda ki bir kaç saat önce tanıdığım adam bozdu.
" Cevabını verebileceğim sorular varsa cevaplarım sorabilirsin "
Yeşil gözlerimi yorgunluk bakışlarımdan akıyorken devirdim ve o hafifçe tebessüm kondurdu yüzüne her şey o kadar tuhaf bir hâl aldı ki, bu durumun içerisine bir kaç saat önce nasıl düştüğümü bile bilmiyordum ve acının ses tellerime bile yansıdığını konuştuğum da fark ettim.
" Ne sormam gerekli bilmiyorum zaten cevapların eminim kısa ya da anlaşılmaz olur bak ben çok sıkıldım tamam mı artık bunlara dayanamıyorum kalbim ağrıyor bu yüzden ne sen bana cevap ver ne de ben soru sorayım sessizce yürümeye devam et "
Dedim ve yürümeye devam ettim ama mavi bakışlarının acılı bakışlarını bile sırtım da hissettim sanki arkadaşının da olduğum duruma, üzüntüsü var ama elinden bir şey gelmiyormuş gibi bakıyordu bana ve ben bu bakıştan kaçmaya çalışıyordum. Yanaklarımdan dudağımın üzerine sessiz şekilde dökülen yaşları tenime bastırdım kırmızı atkıyı boynumdan fırlatır şekilde, yere attığım da salonun giriş duvarından tutunarak nefes almaya çalışıyordum.
" Hicran "
Elimi susması ve durması için sertçe kaldırdığım da gözlerimi kapadım onun ise ardımda ki sesi ve adımlarının salonun içerisin de yankılanan sesi, yerini sessizliğe bırakarak bu tuhaf ana eşlik etti derin derin nefes almaya hâlâ çabalıyordum ama polisin dediği sözler zihnimde yankılanıyordu ta ki telefon sesi bu anı bölene dek.
" Hicran seni kaç kere aradım ama açmadın seninle birlikte buraya Alçin de gelmeye karar verdi haber vermek için aradım "
Tamamen bir kaç hafta sonra İzmir'e gideceğim gerçeği zihnimden uçmuştu bile gerginlik ile göğüs kafesime hava doluyorken, konuşmaya çalıştım ama konuştuğum saniye sesimde ki değişiklik hafsa nurun dikkatinden kaçmamıştı.
" Senin neyin var hicran? Neden sesin böyle geliyor? "
Derin bir iç çektiğim de onun ta kilometrelerce uzakta ki varlığını rahatsız etmek istemedim küçük hicrana üzüntü yansıması istemedim, sesime yalandan neşe eklediğim de konuşmaya devam ettim herşeyin yolunda olduğuna dair sayısız söz verdiğim de aptalca şeylerden bile konuştum ikna olması için ve sonunda ikna olarak telefonu kapattı. Hafsa eminim ona herşeyi dediğim saniye küçük kızını bile düşünmez hemen yanıma ilk otobüs ile gelirdi bende buna izin veremezdim, bu yüzden ona da Alçin'e de bir şey hissettirmemek için yoğun bir çaba sarf ettim. Salonun içerisinde tek olmadığımı hatırladığım saniye mavi gözlerini aradım ama benimle aynı odada değildi bakışlarım, her yeri aramaya devam ediyorken kütüphanenin soğuk odasının açık kapısı bakış radarıma girdi ve derince iç çektim. Sinirlendim davetsiz misafirimin patavatsız hareketlerinden gerçekten sinirlerim alt üst oluyordu o kütüphane benim mahremim, kitaplar ise onun haylaz renkte ki gözlerine armağan ettiğim hediyelerdi. Kütüphanenin kapısının eşiğin de durduğum da yasladım vücudumu zihnimde hâlâ polislerin sözleri yankılanarak konuşuyorken, gözlerimi kapatarak derince bir nefes aldım ve yeniden bakışlarım onun parmaklarımın raflarda gezen tenini inceledi.
" William Shakespeare ve Rumen dilinde şiir kitapları mı? Bana Refhan'ı hatırlatıyorsun "
Konuştuğun da sesi naif ve naifliğin sessizliği ile öyle derince çıkmıştı ki ela gözlerinin ismi bile bir şiirden fırlamış aşk şairi gibi döküldü, yabancı edebiyatını bilmesine açıkça şaşırdığım da bunu gizlemedim o ise bakışları bakışlarımı yakalayarak konuştu.
" Ben seni bir okyanusun derinliğin de buldum. Sevdim parlak bir inciydin benim için, paha biçilemez bir inci. Ben seni soğuk ve yağmurlu bir günde ben seni düşünürken gülüşündeki sıcaklığın içime dolup da beni sardığı bir günde sevdim. "
Yüzümde ki şaşkınlığa açıklama getirmek istermiş gibi konuşmaya devam etti.
" Refhan'ın en sevdiği Rumen şiiridir "
Ve parmakları narinlik ile dolaştırdığı kitaplardan boşluğa düştü beni kime götürecekti bilmiyordum ama ela gözleri, bir zamanlar bu adama güvenmeyi tercih ettiyse kesinlikle bende tercih ediyordum ve öyle de oldu ona güvenmeye başladım. Ne kadar bu düşünce yanlışta olsa ona güvendim ve yukarı kata ahşap merdivenlerden bakışmayı bölerek çıktım, valiz hazırlamaya hızla başladığım da yatağımın üzerinde duran kitapları da yanıma almayı tercih ettim. Üzerimi hızla değiştirdim ve dağınık saçlarımı topladım gitmeye kendime onay verdiğim de kalbim sanki tüm sırları bulmak için, hızla atmaya başladığın da bu yolculuğun sonunda tuhaf şeylerin olacağı hissi zihnimde hatta kalbimde hatta ve hatta tenimde bile hissedildi. Vücudum bile beni bilmediğim bir yere gitmeye resmen ittirerek peşinden sürüklemek ve o bilmediğim şehirde ki bir yere, götürmek için resmen delirmek üzere olduğunu hissettiriyordu bu yüzden acele ettim ve aşağıda ki beni bekleyen aracın içerisine binmek için resmen koştum. Bir kaç hafta sonra buraya geri gelmem gerekliydi hafsaya söz vermiştim ve bu sözü tutmaz isem arkadaşım beni çiğ çiğ yerdi, onun diline düşmekten gitmeyi tercih etmiştim sessizce Refhan'ın arabasının anahtarını ona verdiğimde içerisine bindik şimdi sürücü koltuğun da ela gözlerinden başka birisinin oturması, garip hissettirse de daha fazla düşünmek istemeyerek yola odaklandım. Hangi şehire gidiyorduk bilmiyordum ama sormakta istemedim parmak uçlarım avuçlarıma bastırarak kendini sıkıca bir, sıkmaya bırakıyorken polisin dediği sözler zihnimde dönmeye devam ediyordu.
" Bu dosya çok fazla tuhaf akıl alır gibi değil senelerdir mezarın boş olması ve babası aklım almıyor "
Senelerdir mezar boş...
Düşünüyordum mezar boş ise onun, onun düşünürken bile bu ihtimali göğüs kafesim daraldı kalbim hızla ağzımdan çıkacak gibi atmaya başladı ellerim üşüdü ve dudaklarım titredi. O zaman o yaşıyordu o yaşıyordu, ela gözleri o toprağın altında değil ise neredeydi? O morgda ki hâli dudaklarının rengi ve nefes almamasına rağmen nasıl oluyordu bunlar zihnimi yakıyordu adeta o mezarda değilse, neredeydi eğer öldüyse bedeni neredeydi? Bilmiyordum ama onun başka bir yere gömüldüğü gerçeği ve yaşadığı gerçeği iki tane şık vardı ellerimde. Ben kendime umut vermek istemedim 8 yıl olmuştu tam 8 yıl nerede olabilirdi yaşıyorsa bile neden beni bulmadı, neden bana gelmedi onca acıyı bile bile çekmeme izin veremezdi Refhan asla böyle birisi değildi biliyordum. Kesinlikle yaşama ihtimali yoktu ama yaşamasını tüm bu çektiğim acılara rağmen istedim onun bedenini kanlı canlı hissetmek, bu çektiğim acıları önemsiz kılıyordu canım acısın ama onun yaşaması benim canımdan değerli değildi. Özlemi çok fazlaydı ruhumun her yerini ele geçirmiş gibi nefes bile alamıyorum kendi bedenim içerisinde böyleydi onun tenine, yeniden dokunma düşüncesi bile duygularımı deli ediyor tenimi yakıyordu tenim onun tenine susamış şekilde çekiliyordu bedenimden sanki.
" İyimisin? "
Yanımda ki ses bedenimi korku ile sıçrattı ve bu korku ile ocak ayında olmamıza rağmen camı açtım hayır iyi değildim hem de hiç iyi değildim, ama bunu ona söylemek yerine sustum şu an konuşmak hiç tercih etmediğim şeylerdi bu yüzden sustum ve camdan içeriye dolan kar tanelerini izledim. Üzüldüm sadece aydan aya yere dokunan kar taneleri gibiydim yer benim sevgilim kar taneleri ise ben ona dokunmak için aylarca bekliyordum ve, ürkerek tenine düşüyordum sanki ve onun teninin her yerini kaplıyor ama belirli bir günden sonra kayıyordum ondan teninde eriyordum. Tıpkı böyleydik kar tanelerini izlemeye devam ediyorken akşamın karanlığı iyice göz kapaklarıma uyku düşürdü ve ben, olduğum yerde kar tanelerini izlemeye devam ediyorken gözlerimi daha fazla izlemek isteyerek açık tutmaya çalışıyorken kapattım...
Gözlerimi kırpıştırarak açmaya çalıştığım da gerindim araba hareket etmeyi bırakmıştı nereye geldiğimizi anlamak için etrafa bakmaya başladığım da, küçük bir otelin önünde ki hol girişin de olduğumuzu anladım. Serhan yanımda değildi bakışlarım budala mavi gözlerini arıyorken onu sırtı dönük bir adamla hararetli bir konuşma yapıyorken, yakaladım hatta bu konuşma o kadar gergindi ki dışarıdan bile kelimeleri duymayarak bakmak ne olduğunu hemen anlamanı sağlıyordu. Sırtı bana dönük adam bir kaç dakika daha konuştuktan sonra yanında ki yaslandığı duvara sinirle yumruk attı, eklem yerlerinin acısını bile tenimde hissettim sanki mavi gözleri ise adamı sakinleştirmeye çalışarak ona sarıldı ve duvara kendini siper etti adam ise buna aldırış etmeden saç diplerini çekmeye devam ediyorken Serhan bir şeyler söylemeye çalışıyordu. Daha fazla dayanamadım ve aralarında ki bu tartışmaya karışmaya karar vererek arabadan indim, indiğim saniye başım kısa bir dönme yaşadı ama kararlı şekilde adım atmaya devam ettim ve bana sırtı dönük adam ile Serhan'ın bedeninin karşısında durdum.
" Burada ne oluyor? "
İkisi de sesimi duyduğu saniye kelimeleri sustu ve Serhan bana döndü ama tartıştığı adam dönmedi aksine adam yerinde dondu sanki nefes sesi bile donmuştu hissettim, mavi gözleri yanıma geldiğin de beni bu ortamdan uzaklaştırmak için götürmeye çalışmaya başladığın da sırtı hâlâ dönük olan adam ısrarla arkasında ki manzaraya dönmeyi reddederek donuk şekilde durmaya devam etti. Mavi gözlerin kolumdan çekiştirmesi otelin içerisine doğru dönüyor iken bir kaç saniye de sırtı bana dönük olan adama, omuzumun üzerinden bakmaya devam ediyordum biz iyice uzaklaşmaya başladığımız saniye sırtı dönük olan adam duvara bedenini adeta güçsüz kalmış şekilde yaslayarak kendini soğuk mermerin üzerine bırakırken bakış alanımdan çoktan çıkıyordu bile. Kalbim titredi sırtı bana dönük olan adamın bedeni yere güçsüz şekilde yığılırken gitmek istedim yanına neden istedim bilmiyordum ama, sustum ve kaderimi kabul ederek mavi gözlerin beni götürdüğü yere gitmeye devam ettim. Otelin dar koridorlarını artık zorla çekmeye çalıştığı kolum ile değildi isteyerek yürüyen kolumdan tutuyordu yutkundum, ne zaman kapının önüne geldiğimizi bile anlamadım ama odanın kapı kartını avuçlarımın içerisine bıraktığın da hızla yanımdan uzaklaşmaya başladı adımları ama konuştuğum saniye durdu.
" O adam kim? "
Sesim dar koridorun sonuna kadar gittiğin de adımlarının sesi yere sabitlendi bir açıklama bekliyordum ama hafsanın, mesajları ve aramaları bu açıklamayı bölmek istiyormuş gibi ısrarla devam ediyorken yine de bekledim ama açıklama yapmayarak yine uzaklaşmaya başladı. Her bir dar koridorda yankılanan adım sesi kalbime kırık cam parçaları doldurmaya devam ediyorken, arkadaşımın ısrarla olan çağrılarını cevaplamaya karar vererek açtım. Uzun bir telefon konuşması sonrası odamın içerisine yeni gelen valizim ile bittiğin de eşyalarımı dolabın içerisine yerleştirmeye başladım, o kadar fazla düşünce dönüyordu ki geçmiş yıllar 19 yaşında ki ben ve olaylar gerçekten çok fazlaydı gençlik yıllarımda olan her şey hafızam da canlandı ve ben bu anılara kısa bir tebessüm yaydım. Sonunda kıyafetleri katlamayı bitirdiğim de saat öğlen 12' ye geliyordu ve ben aşağıda ki herkesin olduğu ve kayıt yaptırdığı, hole inmek istedim belki bir kaç atıştırmalık yiyecek bulur ve aç karnını doyururdum utanmıştım odaya yemek istemekten bile utanan 19 yaşında ki kıza döndüm sanki. Mavi gözlerini saatlerce beni odadan almasını beklesem de kıyafetleri yerleştirirken o gelmedi bende çıkmaya karar verdim, hangi şehirde olduğumu bilmiyordum ama havasının değişimi bile şimdiden beni etkiledi yatağın üzerine özensizce bırakılmış kitabımı aldığım da kafam da ki sesleri susturmak adına iyi geleceğine karar verdim ve dar koridor boyunca aşağı yürüdüm. Her bir merdiven inme de polislerin sesleri daha da sesli yankılandı ve boş kazılmış mezar görüntüleri zihnimde canlandı, canlandı ve beni nefessiz bıraktı parmak uçlarım da tuttuğum kitabımı o kadar fazla gerginlik ile sıktım ki sakinliğim beni delice fikirler almaya zorluyordu mesela buraya gelmem gibi. Parmak uçlarım da tuttuğum kitabı sıkmaya başladığımı daha yeni fark ettiğim saniye özür diler gibi kitabımı kalbime bastırdım, holde ki kalabalık arasında boş bir yer arıyordum ama öğle saati olduğu için boş yer bulmak imkânsız gibi geliyordu ki ta ki bakışlarım cam kenarının hemen giriş kapısının yanında ki koltuğu fark edene kadar. Dolmaması için bir kaç hızlı adım attığım da sonunda yorgun bedenimi koltuğa bıraktım Aşkın Emeği Boşuna kitabımdan kaldığım sayfayı, yeşil gözlerim bulduğun da koltuğa iyice bedenimi yasladım ve okumaya başladım.
" Sizin de yüzünüz kızarmalı bayım. Aynı durumdasınız. Onu azarlıyorsunuz, oysa siz iki kat kızarmalısınız. Longueville, Maria'ya aşık olan siz değil misiniz? Ateşli bir sone yazmadınız mı onun uğuruna? Aşkından göğsünden fırlayacakmış gibi çarpan yüreğini susturmak için umutsuzlukla kavuşturmadın mı kollarını? "
Her bir içten okuma da dudaklarım hareket etti ama sesi kendi bedenimin içerisinde yankılandı...