CEYLAN- 16

1527 Kelimeler
1 AY SONRA MAHKEME GÜNÜ Dava için İstanbul’a giden Ceylan’ın yanında Dağhan vardı. hala kim olduğunu söylememişti. Hastane sürecinden sonra biraz daha içine kapanan kadın azmetmiş direksiyon ve yazılı sınavı geçip ehliyet almak için hak kazanmıştı. Yaşıyordu. Sevdiği adamın koynunda uyuyup uyanıyordu. Sevişiyordu. İşlerini hallediyordu ama ruhu sızı içindeydi. Adliye binasına girdiklerinde davanın görüleceği mahkeme odasının önünde beklemeye başladılar. Dağhan Selim’in onu tanıyacağını düşündüğünden telefonu çalmış gibi yaptı ve oradan uzaklaştı. Zaten Ceylan onlar gelmeden adamı yollayacaktı. Selim ve Göktuğ geldiğinde ise yüzlerinde asla pişmanlık ya da utanma gibi bir ifade yoktu. İçeriden çağrıldıklarında önce Selim ile Göktuğ girdi. Sonra da Ceylan. Yanında Murat da olsun istemedi çünkü hakimin kararında etkisi olabilirdi. kötü bir görüntüydü lakin kime göre neye göre tartışılırdı. O mahkeme salonunda Göktuğ bir kez daha annesini perişan etti. İstemediğini hatta nefret ettiğini söylerken Selim keyiften dört köşeydi. Velayet tamamen babaya verildiğinde ise Ceylan oturduğu yerde kalkamadı. Tüm bedeni uyuşuyordu. Çıktıklarında ise duvara tutundu. “Koş koş aşığına koş” diyen Selim ile yüzünden alaycı bir ifade belirdi. Bu dünya da herkes seçimlerinin sonuçlarını yaşardı. Oğlu seçimini yapmış sonucuna da katlanacaktı. “Ben bekar bir kadınım. Aşığımın olması normal. Bunu bana evliyken kırk karı ile beni aldatan birinin söylemesi de komikmiş.” Kaşları çatılan Selim “Sen bir annesin. Utan utan” dediğinde başını yana eğen kadın sakindi. Fazla sakin. “Ben bir insanım. Kadınım. Annesi olduğum çocuk bana karşı nefret besliyorsa onu sevdikleriyle bırakmak en iyisi. Ayrıca utanacağım hiçbir şey yapmadım. İnan bana aşık oldum. Hem de öyle bir aşık oldum ki şaşırırsın. Sen onun kesip attığı tırnak tuvalete bıraktığı boku kadar olamazsın. O yüzden çok da laf edip canımı sıkma.” Oğluna döndüğünde ise “Ne yaşarsan yaşa ben senin annenim kapım da açık ama sakın yaşayacaklarından beni sorumlu tutma. Ben seni bundan korumak için her şeyi yaptım sense koşa koşa bunun yanına gittin. Ne diyebilirim ki. Babasının oğlu.” Deyip arkasını döndü. Yürümeye başladığında gözlerinin önünde küçük siyah noktacıklar uçuşuyordu. Koridorun sonunda onu bekleyen adam yanına geldiğinde sıkıca sarıldı. Hıçkırıkları adamın göğsünde patlarken “Nefret ediyorum dedi. Annemi istemiyorum ondan nefret ediyorum deyip yüzüme baktı utanmadan. Ben bunu hak edecek bir şey yaptım mı? Oğlumun nefretini kazanacak kadar kötümüyüm bir şey söyle.” Diyor bedeni titiyordu. Adliye binasından çıkıp arabaya bindiklerinde hemen karşı kaldırımda baba oğlu karşılayan kadın ikisine de sarıldı ve birkaç adım yürüyüp taksiye bindiler. “Bunun için mi? Benim yaşadıklarım çektiklerim boşaymış.” “Sakin ol. Yine kötü olacaksın ve ben bu defa oğlunla o şerefsizi bir güzel benzeteceğim.” Göz yaşını silen kadın ise başını sağa sola salladı. “Elini sürdüğüne değmez boşver. Gidelim biz.” Bir gece İstanbul da kaldılar. Sonrasında da geri Ordu’ya döndüler. Cansu onları karşıladığında arkadaşına sıkıca sarıldı. “Merak etme kardeşim emin ol o velet çok pişman olacak.” “Olmaz, bundan emin oldum. çünkü hayatlarında bir kadın var. Benim yerime koyduğu bir kadın. Şiddeti ihaneti hatta ölümü dahi yakıştırdığı kadına annelik konusunda yaklaşır mı sence.” “Aman boşver hepsi senin götünü yesin.” İki arkadaş gülerken Dağhan sadece dinliyordu. Yıl başı akşamına kadar Ceylan yine sevdiği adamın evinde kaldı. Güzel bir masa hazırladı ve giyinip süslendi. Yüzü gülüyordu. İçinin kan ağladığını kimse görmesin diye süslü bir maskeydi dudaklarındaki kıvrım. Biraz işi olduğunu dile getiren adam evde yoktu. Rahat rahat hazırlanmıştı. Kapı çaldığında ayağındaki pofuduk terliklerle koşarak kapıya vardı ve açtı. Elinde kocaman bir ayıcık çiçek buketi ve hediye çantasını görünce de çocuk gibi sevinip ellerini çırptı. İçeri girdiklerinde elindekiler koltuğa bırakan adam kadına dönüp baştan ayağa süzdü. “Çok güzel olmuşsun.” “Sen de fazla yakışıklı. Ayrıca sinek kaydı traşını da sevdim. Sakalların hoşuma gitse de bu da fena değil.” Peş peşe yanaklarını öpen kadınla gülen adam sıkıca sarılıp etrafında çevirdi. Gece onlar için güzel başladı. Önce biraz dans ettiler. Yemek yediler. Dağhan ona aldığı takı setini hediye etti ve boynuna kolyesini takıp ensesini öptü. Ceylan ise adama kendi elleri ile kazak bere ve atkı takımı yapmıştı. Verirken de “Her şeyi olan bir adama ne verebilirim diye düşündüm. Benim olmadığım zamanlarda olur da üşürsen kullanmak için ellerimle bunları ördüm” değince gömleğin üzerine kazağı giyen adam şöyle bir baktı. “Yalnız çok iyi olmuş hatun ellerine sağlık. Çok beğendim.” “Güle güle kullan.” Yemek sonrası birer kadeh şarap içtiklerinde Ceylan adamın karşısında soyunurken dans ediyor şarkı mırıldanıyordu. Oturmuş bacakları da açmış halde hem sereserpe hem de her şeyin hakimi gibi duran adam onu izliyor gözleri her çıkan parçada baştan ayağa onu süzüyordu. Önüne kadar gelen kadın bacakları arasına girip eğildi ve boynunu öperken gömlek düğmelerini çözdü. Ona izin veren adam ise aslında tüm ipleri elinde tutuyordu. En az onun kadar çıplak kaldığında kucağına oturan kadınla bir şeyden daha emin oldu. Tüm sevişmeleri neredeyse kucaktaydı ve bu pozisyon onun en zevk aldığı pozisyonlardan biriydi. Dakikalarca öpüştüler. Birbirlerinin boyunlarını göğüslerini sömürdüler. Zevkten inlemeleri serbest bıraktılar. Gece ilerlerken şömine önündeki büyük minderlerin üzerinde seksin en saf halini yaptılar. Dokunuşları, iç içe girmeleri, kadının tüm korularından azade oluşu erkeğin zincirlerini kırışı muazzamdı. Önünde elleri üzerinde durup kalçasını erkekliğine yaslayan kadın ise deli gibi onu bekliyordu. Birkez daha ve bir kez daha. Belini tutup kendini artık vaz geçilmesi olan kadınlığa iten Dağhan vuruşlarının hızını ayarlarken artık bazı şeylerin son bulmasının vaktinin geldiğini biliyordu. Onunla evlenececekti. Ama önce kim olduğunu söylemesi gerekiyordu. ***** Mehmet, eve geldiğinde ateş topu gibiydi. Hiç bir yerde iş bulamıyordu. Delirmek üzereydi. Karısı Gülden desen annesi ile anlaşamıyor her akşam bir laf söz illaki oluyordu. Yine karısından annesi ile ilgili şeyler dinleyip sinirle kendini balkona attığında yüzünü sıvazladı. O sırada telefonuna mesaj geldi. Açtığında Dağhan’dan olduğunu görünce yüzü aydınlandı. Belki ondan bir iş talep edebilirdi. Gerekirse İstanbul’a bile taşınırdı. “Mehmet nasılsın?” “İyiyim kardeşim sen nasılsın?” “Bende iyiyim. Düğünden bu yana görüşemedik. Ben Ordu’dayım. Müsait misin? Görüşsek.” “Olur tabi olmaz mı? Evimizde ağırlamak isteriz seni.” “Tamam o zaman yarın akşam bir sıkıntı çıkmazsa sizdeyim.” Telefonu cebine attığında hızla eve girdi ve alt kata indi. İnerken de “Gülden, sende gel çabuk.” Diye bağırmayı da ihmal etmedi. Oturma odasına girdiğinde koltuğa kendini bırakıp “Yarın akşam şu zengin olan asker arkadaşım ziyarete gelecek. En iyi şekilde ağırlamamız lazım. İş konusunda ondan yardım isteyeceğim.” Dediğinde anası memnuniyetsizce “Senin iş bilmezliğinden oluyor tüm bunlar. Bakıyorsun karının ağzına hepimiz telef oluyoruz.” Deyip surat astı. Bir süre laf sokmalı bağırlamı konuşma devam etse de sonuç itibari ile hazırlık yapıldı ve Dağhan genç kadına işi olduğunu söyleyip evden çıktı. Ona isterse Cansu’yu çağırabileceğini söylediğinde Ceylan da kabul etmişti. Evin önüne gelen adam tüm ihtişamı ve egoist tavrıyla arabadan indiğinde kapıda karşılayanlara öylesine bir selam verip eve girdi. Yemek yemedi. Çayy içerken de ailenin kalanını dikkatle inceledi. Yaşlı kadına saygı duymak istiyordu sonuçta sevdiği kadını doğurmuştu ama onun sırtındaki izleri hatırladıkça edilen hakaretleri ve yapılan kötülüğü bildikçe önünde ölse dönüp bakası gelmiyordu. Mehmet ise sürekli saçma sapan anılardan bahsedip sadece kendinin güldüğü espiriler yaparken gözlerini diktiği kişi Gülden’di. Genç kadın o gün olay çıktığında Dağhan’ın yüzüne çok net başkamıştı. Zaten o zamanlar kirli sakallı yüzü olan adam şimdi sinek kaydı traş yaptırmıştı. Elindeki çay bardağından bir yudum aldığında Gülden’e dönüp “Ben seni gördüm yenge” dedi. Midesi bulanmıştı ama onlara sağlam bir ders vermesi gerekiyordu. Mehmet “Düğüne geldin ya oradan gördün herhalde” dediğinde dudak büken adam “Yok ya düğünden sonra hemen gitmedim ben. Buradaki kafalerin birinden kuytu bir köşede oturuyordu. Yanındaki galiba senden. Fazla samimiydiniz gelmek istemedim yanınıza.” Deyip tek kaşını kaldırdı. Genç adam karısına bakarken ne zaman olduğunu çıkarmaya çalıştı. Gülden’in rengi solmuş ne diyeceğini bilememişti. Kem küm etse de “Al bak. Sonradan sizi gördüm dersem dalga geçer inanmazsın diye çektim. Bu siz değil misiniz” diyen adam telefonunu çıkardı ve resimleri gösterdi. O an Mehmet gür bir sesle “Bu da ne demek oluyor lan” dediğinde geri yaslanan Dağhan bacak bacak üzerine atmıştı. “Hayatım düşündüğün gibi değil” derken “Nasıl değil lan nasıl değil. Adamın eli senin bacağında. Öldürürüm lan seni” diye bağıran Mehmet karısının üzerine yürüdü. Dağhan ise “Karın orospunun önde gideni. Ama sen siz ailecek ablana iftira atıp onun hayatını karartmayı tercih ettiniz. Ama bilmediğiniz şey onun canını yakıp kem söz edecek herkesi silerim. En başından beri başkası ile görüşen karındı. Bunu gören ablandı. Onu uyardı ama senin bu küçük yosman onu tehdit etti. O yüzden size onunla ilgili bir şeyler söyledi.” Dedi. Ayağa kalkıp ceketini düzeltirken “Unutmadan. Ceylan ile evleneceğim. Ona aşığım ve bırakmaya niyetim yok. Sizin gibi bir ailesi yok ama kime ne yaptığınızı iyi görün diye bu gece buraya geldim. Mehmet, koçum sen üç kuruş etmeyen bir şerefsiz mişsin öğrenmiş oldum.” deyip yaşlı çifte döndü. “Siz de o kadının anne babası olmayı hak etmiyorsunuz. Sizin yüzünden oğlu annesine düşman kesildi. Velayeti mahkeme babasına verdi. Bir anneyi evladından ayırdınız. Sizin de iki yakanız bir araya gelmez. Tek uyarım Ceylan’dan uzak durun. Yoksa canınızı yakarım.” Evden çıktığında arkasında büyük bir kaos bırakmıştı. Umurunda mıydı? Sikinde bile değildi. Eve vardığında Cansu gitmiş sevdiği kadınsa koltukta uyuya kalmıştı. Onu kucaklayıp odaya çıkardığında yatağa usulca bıraktı ve üzerini değiştirip yanına uzandı. Göğsüne sığınması ile gülümsedi. Huzur vardı işte daha başka bir şeye ihtiyaç duymuyordu.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE