"Oha!"
İrkilerek geri çekilirken şaşkınlıktan gözlerim iri iri olmuştu. Diana ise benim verdiğim tepkiye bakarak gülmüş ve ardından elini sırtıma yerleştirip benim de yürümemi sağlamıştı.
Az önce gördüğüm şey, kanatları olan bir çocuk muydu?!
Kendimle şizofren diye dalga geçerken, gerçekten de şizofren olacağım hiç aklıma gelmemişti..
"Serumların etkisi." dediğinde elindeki poşetleri uçarak bir yere taşıyan çocuğa bakmayı keserek Diana'ya döndüm. "Serumların gerçek amacı tedavisi olmayan hastalıkları iyileştirmekmiş, ama insanlar üzerinde farklı bir etki gösterince bunu inceleyip daha da geliştirmişler ve 0-9 yaş arasında buldukları tüm çocukları birer deneğe çevirmişler. Burası hariç birkaç ülkede daha bu deneyler yapıldı ama herkes bizim kadar şanssız değilmiş. Savaş sırasında pek çok kuruluş yıkıldı ve aralarında kaçmayı başaranlar olmuş. Geçen aylarda bir isyan birliği ortaya çıktı ve hapsedildiğimiz kuruluşa küçük çaplı bir saldırı düzenlediler. Biz de bunu fırsat bilip kaçtık." dedi ve derin bir nefes aldı. "Serumların üzerimizde farklı etkileri vardı ve oradan kaçtıktan sonra 1 ay içinde hepimiz değişmeye başladık. Nasıl anlatsam... Süper güç gibi. Kimileri fiziksel olarak değişti, kimileri de yeni yetenekler kazandı." diyip kendini gösterdi. "Ben insanların düşüncelerini duyabilirim. Bu yüzden seni fazla sorgulamadan inandım söylediğin her şeye. İçinde yaşadığın çatışma, sözlerin... Hepsi burada." diyerek başını göstermişti.
"İnanılmaz." dedim hayretle. Cidden tuhaftı tüm bu olanlar. "Peki ben?" diye sordum aklıma takılan küçük bir ayrıntıyla. "Ben değişmedim."
"Birkaç gün içinde sen de değişirsin. Merak etme, ben yanında olacağım."
"Acıtacak mı?"
"Biraz." dedi ve duraksadı. "Bu arada soracağım ama bir türlü fırsat olmadı. Adın Ruya'ydı değil mi?"
"Ruya değil, Rüya." dedim yavaş ve anlaşılabilir bir şekilde.
"Ruya." dedi tekrar. "Garip bir isim, hiç duymamıştım. Nerelisin tam olarak?"
"Türkiye."
"Ciddi misin?" diyerek bana döndü heyecanla. "Nâmınızı çok duydum, cesaretiniz ve mizah düşüncenize hayranım. Neydi adı... Kebap!" dedi garip bir aksağanla. "Hep kebap yemek istemişimdir."
"Diana!" diye bir evin bahçesiden elini sallayan Lukas'ı görmemizle birlikte oraya yönelmiştik. Buna rağmen Diana'nın söyledikleri yüzünden içimde gurura engel olamıyordum.
O sırada herkes organize olarak eşyalarını kamyonlara ve arabalara yüklemeye başlamışlardı. Yakın zamanda yola çıkacak gibiydik ve normal olarak burada ne kadar az durursak o kadar iyi olurdu bizim için.
Az önce girdiğimiz eve benzeyen ama daha koyu renklere bezenmiş bir eve girdiğimizde boş ve geniş bir yemek masasına oturmuş olan birkaç kişi dikkatimi çekti. Harry ve Lukas dışındakileri tanımasam da buna aldırmadım. Zaten geleli en fazla 1 saat olmuştu.
"Gideceğimiz rotayı çizmemiz gerekiyor." diyen sarışın ve kahverengi gözlü 20 yaşlarında bir adam ciddiyetle konuşunca ona döndüm. İnce uzun bir yapısı olmasına rağmen kasları olduğu belliydi. Buradaki herkesin fiziği çok iyiydi zaten. Sadece ben sıska kalıyordum sanırım.
"Yüklendi." diyerek lafa giren Harry'e döndü herkesin bakışları. Zaten odada adını bilmediğim sarışın adam, Lukas, Harry, Diana, ve kısa siyah saçlı yeni fark ettiğim bir kızdan başka kimse yoktu.
Bilgisayarın ekranını bize doğru döndürünce, bunun benim yazdığım yazılım olduğunu anladım. Bizim gibi olanların yerini bulmak için yaptığım birşeydi ve yüklenene kadar Harry'e başından ayrılmamasını söylemiştim.
Büyük bir dünya haritasının üzerinde belirlenen turuncu daireler genellikle tek bir yerde düzenli olarak toplanmıştı. Tahminimce onlar hala denek olarak kullanılıyordu. Turuncu dairelerin harita üzerine dağılış şekilleri genellikle ekvatora yakın kesimlerdeydi ve kutuplara yakın yerlerde neredeyse hiç yoktu. Gözüm istemsizce harita üzerindeki Norveç'e kaydı. Hemen sonra kendimi toparlayıp konuşulanlara odakladım kendimi.
Sohbete katılmayı fazla tercih etmiyordum, çünkü burada hala belli bir konumum yoktu ve onların iç işlerine katılabileceğim anlamına gelmiyordu. Sadece yanlış olduğunu düşündüğüm yerlerde fikrimi belirtsem iyi olacaktı. Sonuçta onlarla birlikte hareket edecektim, ve onların hayatının yanında benim hayatım da önemli bir rol oynuyordu. Onların bir yanlışı beni ölüme sürükleyebilirdi.
"Norveç." dedim onların tartışmasını bölerek. Ekvatora yakın kesimlerde kalacak yer tartışması yapıyorlardı ve bu durum bizim için pek de iyi görünmüyordu.
"Ne?" dedi adının Alex olduğunu öğrendiğim sarışın.
"En mantıklısı Norveç olur." dedim ve devam ettim. "Bizim gibi olanları gösteriyor bu harita, ve fark ettiyseniz belli bir gruplaşma var, tahminimce hala denek olarak kullanılıyorlar. Deney ortamı demek, daha fazla Avcı demek olacağı için en iyisi Norveç olacaktır. Buraya 3 gün uzaklıkta ve Avcıların adım atmayacağı türden bir yer bizim için en uygun yer olur."
"Orada hiç kimse yok, kurtarabileceğimiz birileri de yok ve şu an daha fazla insana ihtiyacımız var. Kimsenin olmadığı yerlerde zaman harcayarak daha güçsüz duruma düşemeyiz." diye karşılık veren Alex ile birlikte bir süre düşündüm.
"Ya düşündüğün gibi değilse?" dedim kahverengi gözlerine bakarak. "Ya kurtulan denekler oraya gitmişse?