Uykumdan terlemiş ve bir o kadar ıslanmış bir şekide uyandım
O neydi ya? hayır hayır olamaz. Rüyalarım olmaz.
Nefes nefese kalmıştım.
Yataktan titreyerek kalktım ,banyoya gittim yüzüme bir kaç kere su çarptım.Ve aynada kendime bakmaya başladım.Derin nefesler aldım.Ve bir süre öylece kaldım .
Neden bu kadar aklıma bu ağa bozuntusu geliyordu ki . Hayır yani ondan pek haz da etmiyordum . Ama gel gör ki düşüncelerimi bırak en mahermime bile girmişti.
Daha fazla düşünmeden banyo yaptım.
Odaya gelip çok sevdiğim gül desenli,diz kapağımın altında biten bellimin inceliğini belli eden yeşil elbisemi giydim .
Her zaman ki gibi yüzüm için sadece kirpik kıvırcı ve solmuş nar çiçeği renginde ki dudak kremimi sürdüm.
Fazla bişey yapmama gerek yoktu. Gözlerimin yeşil rengini çok sevdiğim için kirpik kıvırcı ile daha fazla belli etmesini seviyordum .Ve dudaklarım buralarda kuruyacağını bildiğim için taşınırken kendime dudak kremi almıştım.
Uzun ve kumral saçımı tararken kapının öbür ucunda Asuman'ın sesi geliyordu.
Kapımın dibine kadar gelip kibarca tıkladı
"Nehir canım?"
Ayağa kalkıp kapıyı açtım.Gülümseyerk
"Günaydın Asuman" beni baştan aşağı süzüp
" Ne güzel olmuşsun sen öyle" kirpiklerimi tatlıcı kırpıştırp
"Ee Allah vergisi "Birlikte küçük bir kahkaha attık.
"Şey diyecektim Nehir.Abim seni kahvaltı için çağırmamı istedi de" of çok ayıp oldu.Hanımağa gibi hiç odamdan çıkmadım.
"Asu niye beni daha önce çağırmadınız yardım ederdim bende size"Asuman kaşlarını hafifçe çatıp
"Olur mu öyle şey .Sen misafirsin . Misafire iş yapıldığı nerde görülmüş" koca kadınlar gibi elini beline koyup konuşunca bir kıkırdama ağzımdan çıktı.Asuman da bana tebessüm edip elimden tutup beni bahçeye doğru götürdü.
Bahçeyi görünce yine içim bir hoş oldu ve yüzümde memnun bir ifade oluştu.
Diğer tarafta ise upuzun bir masa vardı .
Kahvaltı değil Halil İbrahim sofrası mübarek. Karnımın sesiyle o tarafa doğru yöneldim.
Bir anda duraksayıp ne kadar zamandır orda olduğunu fark etmediğim Mervan Ağa'ya baktım. Kap kara gözleriyle beni hoş hatta nerdeyse gülerek süzüyordu.
Yanağım yanmaya başladı.Saçlarımı elime alıp buklelerim ile oynamaya başladım.
"Karnının sesi buraya kadar geliyor.Gel. Otur.
Kahvaltını yap."diyince ben dahada kızardım. Artık emir veemesine sinirlenmiyordum .Öküz alışık herkese emir yağdırmaya.
Birde rüya vardı.Daha fazla kızardığımı görmemesi için saçlarımı sağa yanıma toplayıp masaya adımladım.
Oturdum ama daha kimse masaya gelmemişti.Sanki içimi okumuş gibi
"Beni ve onları beklemene gerek yok sen başla" dedi.
"Onlar nerde ki?"
"Çaydanlık ve şişeleri almaya gittiler."
"Tamm bende gidiyim bir yardım ediyim" diyip kalkıçakken sert ve tok sesiyle
"Otur ve yemeğini ye küçük xanım" bende çatık kaşla ona bir müddet baktıktan sonra sinirle önüme döndüm.
Pislik. Öküz.
Burda olduğum sürece ona katlanmak zorundayım diyip Kahvaltı etmeye başladım.
Kahvaltımın ortasında otlu peynirden bir çatal alınca şaşkın ve tatlı bir inilti ağzımdan firar etti. Tadı çok güzel
Sonra sağımda ki ağa bozuntusunu hatırladım ve yan tarafıma baktım.
Mervan Ağa Bana beni yiyecekmiş gibi bakıyordu.
Kahvaltı sofrasında öyle oturulur mu ?
120°lik açıyla sandalyeye oturup her iki kolunu sert göğsünün üzerinden bağlamıştı. İki bacağını da yanlara doğru açmıştı.
Başını yana eğip bana kısılmış gözlerle bakıyordu.
Bir ihtimal bana bakmıyor diye düşünüp soluma baktım .Ama kimse yoktu bana bakıyordu.Sanırım doydum artık.
çatalımı masaya koyup ağzımı peceteyle sildim. ona bakıp ortamdaki gergin ânı bozmak için
"Sen yemiyecek misin?"diye sorunca başını hayır anlamında salladı.
"Ne yani sadece oturmak için mi oturdun kahvaltı sofrasına ?" başını evet anlamında salladı.
Niye bu kadar az konuşuyor.Evet ya da hayır bazen o bile yok .
Peki beni ilgilendirmez.
" Eee şey araştırma hakkında hani dün konuşmuştuk ya .İşte beni köyde kim gezdirecek ?... He bide köyü çok iyi bilen biri olsa çok sevinirim."
Bir kaç dakika durudu ve konuştu.
"Köyü en iyi bilen sadece aklıma Selman Dayı geliyor." kaşımı ne güzel gibi havaya kaldırıdım
"Ama onun küçükte olsa yaşlılıktan alzheimer hastalığı var."demesiyle küçük çaplı içimde bir üzüntü yaşadım.
"Ya... Allah şifa versin.Ama bence sıkıntı yok gibi .Yani küçük ya bence pek bir sorun olmaz değil mi ?"
"Evet küçük. Unutur ama sık sık olmaz böyle durumlar .En son 6 ay önce Unutkanlık yaşamıştı. Şimidiye kadar durumu iyi".
Tamm ya sıkıntı olmaz.Üstünden 6 ay geçmiş.
Yani şimdi bişey olacağını düşünmüyorum.
"Tamm sıkıntı yok."biraz durup ona baktım "Bak lütfen olmaz gibisinden bir şey deme .Bu araştırma benim için çok önemli."
Kaşlarını çatıp bana baktı sonra bir nefes verip
"Tamam Fatma seni Selman Dayı'nın yanına götürür."Sandalyesinden ağırça kalkıp gitti.
Bir kaç dakika sonra tatlı ve küçük bir kız geldi yanıma.
Fatma bumuymuş ben büyük birini bekliyordum.
Bana bir iki adım daha yaklaşıp
"Ağam seni Selman Dede'nin yanına götürmemi istedi Hanım Ağam"ona tebessüm edip eğilip boyuna kadar geldim.
"Senin ismin Fatma mı?"
evet anlamında başını çok tatlı bir şekilde salladı.
"Ya.. Ne güzel ismin varmış öyle senin "
yanakları kızarınca başını eğip
"Teşekkürler Hanım Ağam"
"Rica ederim" diyince kapıya gidip beni bekledi. Ben de çantamı ve gerekli malzemeleri almak için yukarıya gittim ve bir kaç dakika sonra aldım aşağa doğru giderken Mervan ağa bir kaç adamla oturmuş konuşuyordu.
Çok ciddi biri duruşu vardı. Bakışı bile buranın ağasıyım, en yetkili kişi benim diyordu .
Daha fazla o tarafa bakmadan merdivenlerden inip Fatma'nın yanına gittim.
Yolda Selman Dede'nin evine varana kadar Fatma'yla küçük çaplı bir tanışma sohbeti ettik.
Selman Dede'nin evi konağın bir mahalle uzağındaydı.Evi çok küçük ama bir o kadar da tatlıydı.
Evin tahta kapısına yanaştığımızda Fatma Mervan Ağa'nın Selman Dede'ye herşeyi anlattığını söyledi. Ve beni orda bırakıp pıtı pıtı koştu.
Kapıya dönüp tam çalıcakken
Ak sakallı başında beyaz eşarbı olan ortalama 68 yaşlarında bir dede kapıyı açtı .
Beni fark edip gözlerini kısıp beni baştan aşşağı süzdü.Sanki aklına bişey gelmiş gibi bir anda
"Sen o Mervan Ağa'nın bahsettiği haberci kızsın değildir?" bozuk bir Türkçeyle sorunca
"ııı.. Evet benim o dede" dedim dede tamm anlamında başını sallayıp içeri girdi.
Bir kaç dakika sonra bir elinde baston diğer elinde içi dolu büyük bir bez vardı. Bana
baktı ve
"İstersen ilk önce ormana gidelim kızım sana oraları en incesine kadar anlatırım olur?"
Ben ormanları çok sevdiğim için evet anlamında başımı hemen salladım.
Orman köye çok uzakta değildi ama çok yakında değildi .
Selman Dede yol boyunca hiç susmadı. Bana köyün tarihinden tutun askerliğine kadar herşeyden bahsetti.
Orman köyden sanırım 3 ya da 4 km uzaktaydı.
Ama deydi ya.
Vayy Orman dışardan muazzam derece büyük gözüküyordu.
Şimdi bir korktum da buraya giren bir gece de kurda kuşa yem olurdu.
Aman öff ne diyorum ben .Hem benim yanımda Selman Dede var o buraları avuçunun içi gibi biliyordur .
Yavaş yavaş ormana giriş yaptık .
Orman, hem hırçın hem güzel mükemmel bir zıtlık ve mükemmel bir uyum içindeydi.
Selman Dede Ormanı ve içindeki mağaraları hatta toprak yapısına kadar anlattıda anlattı. Bende aralarda telefonumdan resimler falan çekiyordum .
Baya dolu dolu bir araştırma oluçaktı hatta bir ara Selman Dede'nin sesini bile kaydettim.
Baya ormanın derinliklerine doğru yol almıştık .
Sonra Selman Dede bizi bir dere kenarının yanına getirdi. Orda bir süre dinlenmeye karar verdik. Ve yanında getirdiği bez parçasını açıp yere koydu içinde peynir ,ekmek, zeytin, domates vardı .
Selman Dede'yle oturup yarım saat öyle havadan sudan sohbet ettik.
Sonra Selman Dede abdest alıp namaz kılmak için oturduğumuz yere biraz uzak olan dere kenarının yanına gitti.
O gidince bende biraz tek kalıp bu güzel iç açıcı manzaranın tadını çıkardım.
Bir yarım saat geçti ama hala Selman Dede dönememişti.Sünnet kılıyordur diye biraz daha bekledim ,ama hala ne giden var ne gelen .
Ayağa kalkıp dere kenarının yanına gittim kimseler orda yoktu. Her yere baktım ama Selman Dede yoktu.
"Selman Dede!" diye bağırdım koca ormanda ne gelen vardı ne giden vardı.
Yok hayır hayır hayır
Beni burda bırakıp gitmiş olamaz bir iki kere daha seslendim.Ama nafile kimsecikler yoktu.
Hayır ya havada kararıyordu.hayvanlara yem olmak istemiyordum ki sadece araştırma yapıcaktım bir araştırma.
Tamm başa gelen katlanır. Kendi yolumu kendim bulmaya çalışacaktım.
Ya da dur yok yok burda kalıyım. Dere kenarı daha güvenli ,neden bilmiyorum ama bana şuanda güvenli geliyordu.
Bekledim. Bekledim. Bekledim.
3 saat boyunca bekledim .Kimse gelmiyordu.Sitres oldum.Sürekli sağıma soluma bakıp duruyorudum .göğüsüm bedenimden fırlayacak gibi hızlı hızlı inip kalkıyordu.
Sanki her yerden ses geliyordu .Ama kimse yoktu . Bir anda dalların yoğun olduğu tarafta dallar hışırdamaya başladı. Başımı hemen o tarafa çevirdim
Gözlerimi sonuna kadar açıp tiz bir çığlık atım Allah'a yalvara yalvara kaçtım oradan.
Koşarken boş bulunup arkama baktım sonra önüme tam dönerken ayağım bir Çınar ağacının köküne takıldı .
Kendimi bir anda yerde buldum. Ve gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı.Başımın arkasından bir sıcaklık hissettim sonra kendimi karanlığın kollarına bıraktım.
_
_
_
_
_