Pars Karaca
Düğünleri anlamsız hatta saçma bulan ben son on gündür sürekli düğün için uğraşıyorum. Bir tarafta yeni bulduğum kuzenim, ablam Leylam.. Diğeri ise abim bildiğim en zor zamanlarda yanımda olan tek kişi Tuğrul İlbey.. Neredeyse çocukluğumdan beri tanıyorum diyebileceğim tek kişi. Aramızda çok yaş farkı yok desemde en az on yaş. Çok şanslı valla doğmuş, büyümüş çocuk sahibi oldu bir anda. Tabi ona sorsam kendini çok şanssız görüyor. Neymiş kızının ilk anlarına şahit olamamış. İlerde bir gün evlenirsem kesin çocuk için evlenirim galiba. Yada hiç evlenmem emin değilim. Çocuk kotasını da Leyla ve Tuğrul abinin çocuklarıyla doldurabilirim. Nasılsa ikincisi yolda, Tuğrul abi hızını alamayıp üç, beş tane yapar bence.
Düğünün sabahı öğlene kadar uyurum derken annem sabahın körü diyeceğim saatte başıma dikildi resmen. Yani onbir civarı falan olabilir bu saat.
"Anne ya derdin ne senin? Kafayımı yedin sabah, sabah... Sen git, benim ne işim olur, hem acelesimi var?" desemde zorla güzelim yataktan kaldırdı. Suç annemin değil benim. Ne bok yemeye gece burada kaldıysam. Git evinde sessiz, sakin uyu değil mi?
"Pars lütfen oğlum.. bak rica ediyorum git İlknur hanıma teşekkürlerimizi ilet, birde ekstra ya giren ücreti öde. Tuğçe'yi bırakıp gidemem"
Ulan onlar düğün yaptı, yetmedi balayına gittiler tüm boktan işler bana kaldı. Sırf bu eziyetleri onlar da yaşasın diye evlensem mi diye düşünsem de, hemen o saçma düşünceleri attım kafadan. "Yok, yok onları gıçık etmek için bile değmez evliliğe. Ben böyle gayet iyiyim..
Anneme kıyamayıp mecburen kalktım yataktan. Gideyim de şu İlknur hanımla son kez görüşeyim ve bitsin artık bu tantana.
Engin'i de alıp çıktım yola. Ben uyumuyorsam oda uyumasın.
Engin benim hem arkadaşım, kardeşim, korumam, can yoldaşım.. Bir insana ne kadar anlam yüklenirse hepsi Engin..
İlknur hanımın ofisinin bulunduğu sokağa girdiğimiz de gereksiz bir kalabalık vardı. Arabadan inip bir kaç adım atmamla iki kadının kavga ettiğini görünce bir süre izledim. Ne yalan söyleyim hiç karışmak gibi bir niyetim yoktu. En son yapacağım şey kadın kavgasını ayırmak. Bir de bu kavga bir erkek içinse asla yapmam. Valla zamanın da benim için kavga eden iki kadını izleyip önce kazananı, sonra da diğerini s.ktim. Haksızlık yapamazdım sonuçta değil mi? Tam İlknur hanımın ofisine adım atmıştım ki kavga edenin o sarı civciv Şirin olduğunu fark ettim. Kızın saçına yapışmış çekiştirirken ortada saksı gibi duran adam bir anda Şirin'in kolundan çekip, diğer kızı kurtardı. Ayırdığını düşündüğüm anda o bet sesiyle söylediği kelimelerle işin farklı yere gideceğini anladığım gibi adımlamaya başladım.
"Kadınsın diye sustum, başlarım lan sana"
Ben şimdi sana başlayacağım şerefsiz. Elini kaldırdığı anda yüzüne hızla kafayı çakınca dengesini kaybedip yere düştü.
Kız hala saydırırken bir an Şirin'le göz, göze geldik.
"Şirin yeter!!!" diye bağırsam da hiç duracak gibi durmuyordu. Belinden tuttuğum gibi uzaklaştırdım. Hayır hala kollarımın arasından kurtulmaya çalışıyor.
"Bıraksana beni be!!!"
Bırakayım da git kıza bir kez daha saldır demi?" valla tam olarak öyle yapacak gibiydi. Kollarımın arasında kuş gibi bir şey ama, içinden ejderha çıkmış gibi ateşli. Bir an aklımdan çok farklı şeyler geçmedi değil. Neyse ki polis geldide o düşüncelerden çabuk çıktım. İlknur hanım kızını görmesine rağmen, görmemiş gibi yaparak ofisine geçince Şirin'in yüzü anında düştü. Heran ağlayacakmış gibi.. Ulan lanet olsun içimdeki insan sevgisine diyerek Şirin ile karakola gittim. Aslında hiç nezarete girmeden çıkabilecekken sırf bu deli kızın tepkilerini görmek için girdim. İfadelerimiz alınmış ve Engin anında avukatı çağırmıştı. Karşı taraf anında şikayetini geri almıştı. Yarım saat kaldığım nezaret Şirin'in gerçekten manyak olduğunu anlamamla geçti. Hiç susmadan konuşmayı nasıl beceriyor anlamıyorum. Sanki yıllarca kalmışız gibi birde çıkınca Allaha şükretti manyak. Elini görünce dayanamayıp hastaneye götürdüm. Aslında çok önemli değilmiş ama yinede acı çeken hali hiç hoşuma gitmedi. Bu kıza karşı gereksiz iyiliğim de hoşuma gitmiyor ama hadi hayırlısı bakalım. Hastaneden çıkarken yavşağın biri gelince Şirin onunla kaldı. Şirin'e karşı tavırları hoşuma gitmese de banane deyip çıktım. Acilen uzaklaşmam gerek buradan...
Engin internette dolaşan görüntüler var deyince hemen kaldırttım. Yüzüm tam gözükmese de vardım. Tabi bir de yapılan yorumları okuyunca yine gereksiz bir sinir geldi. Tüm abazalar videonun altına toplanmış gibiydi.
#Barbi gibi kıza bunu yapan hayat bize neler yapmaz..
Ne barbisi bildiğim vahşi..
Bir kaç gün aklıma ara, ara gelmedi desem yalan olur. Rüyama bile girmişliği var.. Belki de uzun yıllar sonra rüyamda seviştiğimi gördüğüm tek kadın olabilir.
Anne ve babamın dalga geçmelerini saymıyorum bile. Ulan yarım kadar olan kız yüzünden dillerine düştüm.
"Pars ben o kızı çok sevdim, gelin olarak istiyorum." diyen anneme cevap bile vermedim.
"Hatun bence de olur ondan gelin.. Bak senelerdir bir kez bile bir kadınla görmediğimiz oğlumuzu kavga ayırırken gördük" deyip kahkaha attı. Yeminle yaptığıma pişman ettiler. Hep o sarı civcivin yüzünden. Umarım bir daha karşılaşmam, ola ki karşılaştım ölse yardım eden Pars'ı siksinler.. Annem ve babam yetmiyormuş gibi Leyla'da arayıp kulağımı sikti. Ulan balayındasın git kocanla ilgilen. Ama yok olurmu illa bana bulaşacak. İnsan maldivlerden buradaki dedikoduya da karışmaz ki..
"Pars sakın büyük konuşma oğlum, ben Leyla'yı ilk görünce bune böyle paspal, kara, kuru bir şey demiştim. Şimdi mecnun oldum peşinden ayrılmıyorum" diyen Tuğrul abiye kesinlikle hak vermiyorum. O kıza aşık olacağıma gider şeyimi kestirir Barış Alper'e yazılırım.. :)
(Bence çok büyük konuştu:))
Tuğrul abinin balayı bir türlü bitmeyince İstanbul'a geldim işler için. Hayır Leyla hamile olmasa ikinci çocuğu yapmadan gelmeyecek diyeceğim ama Leyla zaten hamile. Ama bir türlü gelmek bilmiyor. Maldivlerden gelip Tuğçe'yi alıp Dubai'ye gittiler bu kezde. Bazen acıyorum Tuğrul abiye. Ulan millet bir şey söylemeye çekinirken, şimdi Leyla ne derse onu yapıyor.
Engin ile toplantıdan çıktık arabayla ofise doğru giderken boş yolda kaza yapmış motor görünce hemen durup yardıma koştuk.
Bir kaç dakika da gören durdu, Engin hemen ambulansı aramıştı bile. Görünürde çok bir şey yok gibiydi. Ama kaskını çıkartıp daha rahat nefes alacağını söylesem de ilk başta çıkarmadı. Ulan ne manyaklar var diye içimden söylenirken kaskı çıkarınca gördüğüm kişiyle şaşkına döndüm. "Şirin!!" boş yolda kaza yapmayı nasıl becerdi diye düşünürken birisi "Çarpan araba kaçmış, insanlık öldü" diyerek ahlandı. Kesinlikle Engin'in yüzüne bakmıyorum, biliyorum şerefsiz içten içe kahkaha atıyordur. Çünkü onun yanın da demiştim 'boğuluyorum dese bir bardak su vermem, gördüğüm yerde yönümü değiştiririm' diye. Ama şimdi başında ambulansın gelmesini bekliyorum.
Bacağımda acı var derken gayet sakin olan kız bir anda "Ferhatt" diye bağırdı. Aklıma ilk gelen motorda iki kişiydiler. Belki de o hastanede gördüğüm kıl kuyruktu. Engin'e bak bul derken delinin Ferhat diye ortalığı inlettiği meğerse motoruymuş. Ne yani şimdi bunlar Ferhat ile Şirin mi olmuş. İçimden biraz yaratıcı ol diye geçirsem de gülmemek için kendimi zor tuttum. Ben boşuna bu kız deli demiyorum. Ambulans gelince bende yanına geçtim. Ne olursa olsun bir kadını yanlız halde bırakmak yakışmazdı bana.
Hastaneye geldiğimiz de bir sürü işlem yaptılar. Özellikle doktora kafasına bakmalarını istedim. "Kafasını mı vurdu?" diye sorunca "Bilmiyorum kask vardı başında, ama siz yine de bir bakın. Bence normal değil" doktor beni ciddiye almış olacak ki tüm kontrollar bitince yanıma gelip
"Pars bey hastamızın kafasında bir problem yok. Sizin de dediğiniz gibi kask varmış ve vurmamış" diyerek açıklama yapmıştı. Demekki doktorlar da bazı şeyleri gözden kaçırabiliyor. Acaba Leyla'ya mı götürsem? Bir kaç seans da anlar dicem de bence Leyla'nın kendisi de çok normal değil. Zaten onun bu sarı civciv hakkında düşündüklerini bildiğim için asla bu iki deli yan, yana gelmemeli...
Odaya girdiğim de Şirin uyumuştu. O manyak hallerini görmesem ne kadar da masum derdim. Ama hiç masum olmadığını biliyorum. Ama Allah kahretmesin ki çok güzel.. Kendimi yüzünü incelerken fark ettim, hiç bir yerinde estetik yoktu. Buna rağmen çok güzeldi, yada ben sürekli estetikle aynı fabrikadan çıkmış kızlar ile gecemi geçirdiğim için bana güzel geliyordu. Yaptığım yanlış olsada bu haliyle bir kaç tane fotoğrafını çektim. Niye çektim bilmiyorum, sormayın..
Maşallah telefonu hiç susmayınca bakmak zorunda kaldım. Annesi, babası, kardeşi tüm sülalesi aradı. Birine mesaj yollayım derken diğeri aradı. Üçüne de benzer mesaj atıp yolladım. Annem saolsun ailesi hakkında bilgi vermişti, ne işime yarayacaksa. Telefonunu bırakacağım esnada 'Serkanım' diye kayıtlı biri aradı. Tabiki de açmadım. Mesajlara girip son konuşmalarına baktım kim bu Serkan ona göre cevap verecektim. Okuduğum mesajlara bakınca sevgili olduklarını anladım. Ama son zamanlarda bir sorun var belli. Şirin hiç mesaj atmamış. Bu yavşakda "Şirin aç telefonu akşama kadar o kadar kişiyle uğraşıyorum birde sen uğraştırma" gibi saçma mesajlar atmış. Yavşak madem sevgilin uğraşacaksın tabi.. Saolsun Şirin telefonuna şifre koymamış ne güzel, bende bir güzel inceledim. Banane koysaydı bakmazdım kesinlikle bu benim problemim değil. Fotoğraf galerisine bakmadım o kadarda değil, yani özel fotoğrafları olur diye düşündüm. Bu kadarda düşünceli biriyim... Şerefsiz bir kez daha arayınca açtım.
"Sonun da Şirin ne oluyor, niye açmıyorsun telefonlarımı?" deyince
"Şirin müsait değil, sonra ararsın" deyip kapattım. Pezevenk kudursun biraz.. Anında tekrardan arayınca engelledim, hiç uğraşamam..
Kendi telefonumu arayıp Engin'i aradım. Ferhat nasılmış..
Şirin de sıkıntı yoktuda Ferhat'ın durumu ağırmış. Piç dalga geçer gibi konuşuyor bide
"Abi başımız saolsun Ferhat'ı kaybettik"
"Engin ben seni bi kaybedeceğim göreceksin.. Onu boşverde şu kazayı bir araştır, kim yapmış neden durmamış öğren. Kamere, mobese ne varsa bul." deyip kapattım.
Tabi Şirin hanım güzellik uykusundan uyanıp, olayın kaza değilde kasıtlı olduğunu söyleyince sinirden deliye döndüm. Bir de boşver uğraşma diyor. Hayır bir hafta önce kaza yapmadan ortalığı birbirine katan kız şimdi boşver diyor.
Evine bırakıp çıktım. Birisi buna biraz yemek yemesini söylemeli bence kuş kadar bir şey. Annemin alışveriş torbaları bile daha ağırdır.
Engin bulduğu görüntülerden kaza olmadığını ve özellikle yaptığı anlaşılıyor deyince "O şerefsizi bul bizim mekana getir" diyerek mekana doğru yol aldım. Sırf hobi olsun diye gece kulübü işletiyorum. Tabi babam ve Tuğrul abinin işlerinden fırsat buldukça buraya geliyorum.
Bir saat sonra Engin gelip "Şerefsizi aşağıya indirdik, ama bir sorun var. Ceyhun Hakkı babası Kemal Hakkı. Babanızla iş yapmışlar zamanında. Ama sonra iş ortaklığı bitmiş. İstersen önce Uygar beyle bir konuş, sonra ne yapacaksan yap" dediğin de söylediklerini tam anlamamış olabilirim. Çünkü önce gidip Ceyhun denen dallamayı bir güzel benzettim.
"Lan şerefsiz sırf senle yarışmadı diye kızı öldürmeye çalışmak nasıl bir manyaklık?" Adi köpek insan utanır yarışmak istediğin motora bak, bir de senin altındakine.."
"Kafam güzeldi hatırlamıyorum, ben öyle bir şey yapmadım. Hem siz benim kimin oğlu olduğumu biliyor musun? Siz bittiniz oğlum babam öğrenince ananızı s.kecek.."
'Ben bu şerefsizi az dövdüm sanırım Engin, bak hala konuşuyor' diyerek. Bayılana kadar dövdüm. Kim, kimin anasını belliyor göreceğiz. Hayır yani orospu çocuğu bile olsan anneye küfretmeyi sevmeyen beni bile zorluyor böyle yavşaklar.
"Kendine gelmesini beklemeyin, atın Şirin'e çarptığı yola" diyerek yanlarından çıktım. İşim bittiğine göre babamı arayıp sorabilirim Kemal Hakkı denen adam kimmiş.
Babamı arayıp direkt olarak
"Baba Kemal Hakkı kim? Bir kaç sene önce birlikte bir iş yapmışsınız?" dediğim de babam ağza alınmayacak küfürler saydırmaya başladı.
"Adi köpeğin biri, şerefsiz bizim mekanlarda uyuşturucu satmaya kalktı." deyince aşağıda ki köpeğe az bile yaptığımı anladım.
"Hayırdır niye sordun?" dediğin de boşver diyerek geçiştirdim. Şimdi Şirin ismini duyarsa anında anneme yetiştirir hiç uğraşamam..
Bir haftadır eşek gibi çalışıyorum. Çok şükür sonunda Tuğrul abinin bitmeyen balayı sona erdide bugün işinin başına geçecek. Hayır normal işler tamam da birde diğer işler vardı. Benim mantık yanlış yapanı öldür gitsin. Ama Tuğrul abi ve babam yok öncesini araştır, yok sebebini öğren. Bence bunlara hiç gerek yok sık kafasına gitsin..
Önce Leyla'nın yanına gittim özledim minik prensesimi. Tuğçe beni gördüğü anda "Pays benim kardeşim olacak, ama annem onu yemiş biliyomusun?" diyerek ne söyleyeceğimi bilmediğim bir şeyle geldi.
"Kardeşim nerede diye sorunca ben de bir an karnımda dedim. Ayy görmen lazımdı Pars sen benim kardeşimi mi yedin diye akşama kadar ağladı. Neyseki Serpil abla konuştuda ikna etti yemediğime.." diyerek resmen benim prensesimi bana şikayet etti. Tuğçe'yi kuçağıma alıp
"Sende yemeseydin bebeği çık, çıkk çok ayıp, hiç yakıştıramadım Leyla sana" diyerek yangına körükle gitmiş olabilirim. Tuğçe bir kez daha aynı tepkiler verince bu kez anlatmak bana düştü. Neyseki çabuk ikna oldu. Bir kaç saat kalıp kendi evime geçtim. Bu gece evden çıkmayacağım, hatta yarın öğlene kadar yatacağım derken telefonuma mesaj geldi.
"Pars bey motorum nerede? Haber vereceğim dediniz ama bir hafta oldu hala ses yok."
Ben bunu tamamen unuttum. Engin iki gün önce getirip benim garaja bırakmıştı. Buraya getirene kadar evine bıraksaydın desemde adresini bilmiyorum demişti. Hayır şimdi eve çağırsam olmaz, ben götürsem hiç uğraşamam. Hatta bir daha görmek istemiyorum Şirin'i...
"Haber vermeyi unuttum motorun benim garajda yarın gelip alabilirsin" yazıp gönderdim. Benim evde olmadığım bir saatte gelip alabilirdi, güvenliğe söylerim o verir diye düşünürken
"Eğer müsaitsen şimdi gelip alabilir miyim? Yarın benim işim varda" buyur burdan yak.
"Tamam gel" yazıp konumu attım.. Umarım sağ, salim gelmeyi başarır..