1.Bölüm (Tanıtım)
İki hayatım var benim, iki kişiliğim. Hangisi asıl benim bilmiyorum. Annem ve babam ayrılalı on sene oldu. Liseye başlayacağım sene ayrılmışlardı, nedenini bilmediğim bir sebepten. O güne kadar aslında hep mutlu bir ailem var sanıyordum. Ama değilmiş mutlu olan sadece ben ve kardeşim Ege'y miş. Liseye giriş sınavlarım kötü geçmesin etkilenmeyim diye bir süre bana söylememişler. Sınavdan sonra ki hafta öğrenmiştim anne ve babamın ayrılacağını. Çok ilginçtir ki ben bir kez bile kavga ettiklerini görmedim. Bugün olmuş birbirlerinin arkalarından bir kötü söz bile duymadım. Annem boşanınca Ankara'ya dedemlerin yanına taşındı Ege ile birlikte. Babam ise İstanbul'da kalmaya devam etti. Ben de babamla kalmıştım. İki çocuğu paylaşmışlar resmen. Okul dönemleri babamın yanında, tatilleri ise Ankara'da geçirdim hep. Çok başarılı, çok zeki biri olmadım hiç bir zaman. Ama hep çalışan, istediği şeyi elde eden birisi oldum. Ege ile aramızda beş yaş var.
Ben yirmi üç Ege ise on sekizin yaşına yeni girdi. Ege benim aksime gayet zeki bir çocuk. Rabbım birinden almış birine vermiş işte. Bizim şanslımız da Ege, tabi ona göre de bu şanslı kişi benim. Söylemesi ayıp ama güzel biriyim. Sarışın mavi gözlü barbi gibiyim maşallah. Allah nazarlardan korusun.. Ege'nin de hakkını yemeyim oda çok yakışıklı olacak eminim ama önce şu ergenlik sivilcelerinin geçmesi gerekiyor.
Hacettepe üniversitesini kazandı ablasının kuzusu. Ablası gibi iki senelik bir bölüm bitirip iş bulmak için uğraşmayacak.
Ben iki senelik muhasebe okudum ama malesef ki iş bulmak çok zor. Daha doğrusu iş kolayda para kazanmak çok zor. Kendi yerini açmak için başkasının yanında üç sene çalışman gerekiyor. Onlar da bunu bildiği için çok çalıştırıp az para vermek için ellerinden geleni yapıyorlar saolsunlar. Sırf bu yüzden üç ayda iki iş yeri değiştirdim. Kesinlikle benim suçum değil, birisi her işi bana yıkıp kendisi yatma peşine düştü. Diğeri de bana daha kolay para kazanmanın yollarını öğretmek istedi adi köpek. Yaşına, başına da bakmadan bana asılmaya kalktı kart zampara. Babam boşver çalışma baba parası ye kızım desede malesef ki yapamıyorum. Çalışmadan öyle durmak istemiyorum, işe yaramaz gibi hissediyorum bazen kendimi.
Babam bu sene emekli oldu ve artık gününün çoğunu evde geçiriyor. Annem ise tam tersi emekli olmak gibi bir niyeti asla yok. Zaten annemin mesleğinde emeklilik diye bir şey yok. Annem Ankara'da düğün organizasyonluğu yapıyor. Bu konuda her geçen gün işini biraz daha büyüttü. Önceleri küçük çaplı düğünlerle ilgilenirken şimdi tam tersi büyük ve zenginlerin düğün organizasyonu yapmaya başladı. Zaten bu gidişle bir baltaya sap olamayıp annemin yanın da çalışmaya başlayacak gibiyim. Aslın da çok zevkli gibi görünse de bence çok sıkıcı. Geçen yaz bir kaç kez gelinin yakınlarıyla hatta gelinle kavga ettiğim için annem bu işi de yapamayacağımı düşünse de biraz uğraşır yapar gibiyim. Kavgalarda kesinlikle benim suçum yoktu. Tüm suç ne istediğini bilmeyen her isteklerinin olabileceğini düşünen karşı taraftaydı. Her gün farklı bir istek nedir? Düğüne iki gün kalmış her şey hazır. Ben konsepti değiştirmek istiyorum. He canım hemen olur, bugüne kadar aklın neredeydi diye sorarlar adama..
Annem arayıp "İşin yoksa gelsene Şirin hafta sonu büyük bir organizasyon var, yardım edersin ben biraz hasta gibiyim" deyince hemen yola çıktım. İstanbul, Ankara arası bana göre üç saat. Ferhat ile gidince bu yol bazen dahada kısalsa da elimden geldiği kadarıyla hız sınırlarına uymaya çalışıyorum. Ferhat benim motorun ismi. Görür görmez aşık olunca motora ismini Ferhat koymak istedim. Çok uyumluyuz kendisiyle gerçek Ferhat ve Şirin görse kıskanır bizi eminin.
Annemin ofise geldiğim gibi odasına geçtim ama kendisi yoktu. Birazdan gelirdi nasıl olsa. İlk önce şu üzerindeki fazlalıklardan kurtulmak diye düşündüm üzerimi değiştirmeye başladım. Uzun yollarda tüm kurallara uyup motora uygun kıyafet giyiyorum. Tabi yazın sıcağında motordan inince o kıyafetlerle durmak hiç uygun değil. Ben de annem gelmeden üzerimi giyerim diye düşünmüştüm ki içeri birisi daldı. Tişört elimde öylece kalmıştım, adamın karşısın da yarı çıplaktım resmen. Gözlerimi adama diktim sinirle
"Lan öküz kapısız yerden mi çıktın da kapıya vurmadan dan diye içeri girdin. Siktir git çabuk odadan" deyince bir kaç saniye gözleri üzerim de dolaşsa da "Pardon" deyip çıktı. Pardonmuş.. İnsan bir kapıya vurur değil mi? Bir taraftan saydırırken içimden gelen ikinci Şirin'in sesiyle de kavgaya tutuştum "O neydi gızzz öyle maşallah" desede ne olacak işte kapıya dahi vuramayan öküz deyip susturmak istedim. "Salak kapıya değil sana vursa off ne güzel olurdu" diye saçma fanteziler kurmasına fırsat vermeden "Allahım sen iç sesimin nefsine düşürme beni" diye dua ettim. Yok hayır kendi arsız beni de öyle yapacak diye korkuyorum. Üzerimi giyindim ki kapı bir kez daha açıldı. Bu kez gelen annemdi ve ben hemen şikayet vari bir şekilde,
"Anne çalışanlarının hepsi öküz gibi kapıyı dahi çalmadan içeri giriyorlar" derken annemin arkasından öksürüp ben de buradayım der gibi bakan adamla ikinci kez göz, göze geldim. "Kızım Şirin" deyip beni tanıttıktan sonra biraz önce neden öyle söylediğimi sorgular şekilde baktı. Anladığım kadarıyla müşteriydi ve benim şikayetim bir işe yaramayacak diye sustum.
Annem adama dönüp tekrar onunla ilgilenmeye başlayınca ben de işlerinin bitmesini beklemeye başladım. Sanırım bu durum en çok içimde ki manyağa yaradı. Maşallah yunan heykeli gibi, analar neler doğuruyor böyle. Benim gözlerim de mavi ama sanki onun gözleri daha bir güzeldi. Bugüne kadar hep kendimi beğenen ben bir an renkli gözün onda daha güzel durduğunu fark ettim. Saçma sapan düşüncelere dalmışken, bir an aklıma kendi düğünü için annemle konuştuğu gelince yaptığımın çok yanlış olduğunu düşünerek odadan çıktım. Adam düğünü için gelmiş ben adamın yakışıklılığıyla aklımı karıştırıyorum. Ayy banane Allah sahibine bağışlasın, hem benim sevgilim var desem de "He var ayda, yılda bir aklına geliyorsun. En son ne zaman birlikte bir şeyler yaptınız salak?" diyen içimde ki manyak haklı olsada bana hakaret etmeye hakkı yoktu. Tabi bende edebimden susup cevap vermedim. Kesinlikle verecek cevabım olmadığı için değildi..
* * * * *
Düğün günü fotoğrafçı düşüp ayağını incittiği için fotoğraf çekimi bana kalmıştı. Bu işten gerçekten de anladığım için annem sen yaparsın deyip verdi gazı. Düğün detaylarını öğrenince ona göre konsept hazırladım. Çekim otelin terasında olacaktı, tüm hazırlıkları yapmıştım. Ama yanıma iki kişi gelip çekimlerde geline bir sürpriz yapmak istediklerini anlattılar. Düğün zaten geline sürpriz olmuş, şimdi bir de bebekleri olacaklarının sürprizini yapmak istiyordu. Uygar ve Tuğrul beyle konuşurken o günki gördüğüm adamda yanlarına gelmişti. En azından bu süre içinde damadın o olmadığını öğrendim. Tuğrul beye bir kaç fikir versem de en son "Siz Pars'la halledin benim Leyla'nın yanına gitmem gerekiyor deyip gitmişti. Söylediğim fikirlerin hiç birini beğenmeyince en son sinirle "O zaman siz söyleyin onu yapalım Pars bey" dediğim de gayet sakince kendi düşündüğü şeyi söyledi. En son daha fazla uğraşmamak için tamam sizin istediğiniz gibi olsun diyerek yanından ayrılırken arkamdan seslendi
"Her zaman benin istediğim olur" ukala kendini beğenmiş şey.
Düğünün sonlarına doğru yapılan sürpriz gerçekten de etkili olmuştu. Gelinin mutluluğu her şeyi gösteriyordu. Umarım bir gün bende bu kadar mutlu olurdum. Ama benim sevgilim daha evlilik bile teklif etmedi. Ne zaman edeceğide meçhul kendisi o kadar yoğun ki maşallah görüşmeye bile fırsat bulamazken ben evlilik teklifi etmesini bekliyorum. Düğün bittikten sonra eve geçip kendimi yatağa attım. Bugün ki düğün beni gerçekten etkilemişti. İnsanın sevdiği zaman demekki yapamayacağı hiç bir şey yokmuş.. Telefonu elime alıp Serkan'a mesaj attım
"Seni çok özledim canım. Ankara'dayım yarın müsaitsen görüşelim mi?" yazıp gönderdim. Sanırım bugün ki düğünden sonra aşkım depreşti. Mesaj iletildi ama ne görüldü, nede cevap geldi. Saat geç olsada Serkan erken uyuyan birisi değildi. Belki de nöbette, yada acilde. Kötü düşünmemek için onun doktor olduğunu kendime hatırlattım. Malesef ki çok yoğun çalışıyordu, benim gibi boş biri değildi. Serkan ile iki senedir sevgiliyiz. Annemin organizasyonunu yaptığı bir düğünde tanışmış sonrada işi ilerletmiştik. Ama son bir kaç aydır çok sık görüşemediğimiz gibi konuşamıyoruz da. Doktorların bu kadar yoğun çalıştığını bilmiyordum, gerçekten de işleri çok zor. Tabi Serkan bir de sınavlara hazırlandığı için yoğunluğu iki kattı resmen.
Sabah Ege'nin üstüme atlamasıyla uyandım.
"Oha!! Öküz yavaş tüm kemiklerimi kırdın" desem de kimin umrundaydı.
"Uykucu Şirin uyan annem kahvaltıyı hazırlamış." Ege'yi zorlanarak üstümden atıp
"Eşek kadar oldun, şu yatağa zıplama işinden vazmı geçsen artık?"
"Aşk olsun abla ya ben daha mini minnacık bir şeyim" derken kendi söylediğine, kendisi bile inanmıyordu. Annem ve babam beni bu çok güzel oldu uzatmaya gerek yok diyerek yapmış. Ege'yi yaparkende sanırım işi uzattıkça uzatmışlar. Ege'nin boyu şimdiden 1.80ni geçmişken ben 1.63düm. Hayır acemiliklerine geldim desem bu güzelliği inkar etmiş olurdum. Ama bir yerde bir yanlışlık yapmışlar.
Mutfağa girdiğimde annem her zamanki gibi hummalı bir şekilde masayı hazırlamıştı. Ege çoktan oturmuş, yarı uykulu gözlerle peynirin üstüne bal döküyordu.
“Ne yapıyorsun be çocuk? O ne kombin öyle, mide fesadı garanti,” dedim.
Ege ise umursamadan ağzını doldurarak cevap verdi:
“Tatlıyla tuzlunun birleştiği noktadayım abla, damak zevki diyelim. Sen gibiler bunun tadını anlamaz” derken kendimle gurur duydum bir kez daha, iyiki böyle iğrenç zevklerim yoktu. Kahvaltımız bitmiş ve annemle birlikte mutfağı toplamaya başladım.
Anneme gelen telefonla ofise gitmesi gerekti.
"İşlerin bitince yanıma gel istersen? Tabi daha önemli bir işin yoksa?" derken neyi kastettiğini anlamıştım.
"Bakarız annecim, ama söz veremem" diyerek açık kapı bıraktım. Serkan hala mesajıma cevap vermemişti çünkü. Annem gittikten sonra Ege ile vakit geçirsem de onunda öğleden sonra dersleri olduğu için okula gitmişti. Serkan'a bir kez daha mesaj atıp "İyisin değil mi? Çok yoğunsun anlıyorum ama, arada bir ses ver lütfen" yazıp gönderdim. Artık cevap verene kadar dönmeye niyetim yoktu. Üzerimi değiştirip annemin yanına gitmek için yola çıktım. Annem giderken resmen çocuk gibi tembihleyip öyle gitmişti.
"Sakın motorla gelme kızım, bir de gelirken elbise tarzı şeyler giyin olur mu güzel kızım benim" annem bazen erkek gibi giyindiğimi düşünüyor. Ne yapayım motora binerken kırmızı mini bir elbise mi giyineyim? Hayır öyle giyinsem bu kez de pavyondakilere benzemişsin der eminim. Anneme göre giyinmenin bir duruşu vardı. Üzerinde taşıdığın şey seni yansıtır der. Asla ütüsüz kıyafet giyinmez. Sanırım bu konuda ne anneme, nede babama benzemişim. İkisi de bu konuda çok iyiler. Babam öğretmendi ve okula her gün takım elbiseyle giderdi. Bir kez ütüsüz gömlekle görmedim. Sabah kalkar ütüsünü yapardı. Ben ise ütü istemeyen ne kadar kıyafet varsa tercihim hep o yöndeydi. Ama annem saolsun burada ki odama hep kendi istediği tarzda kıyafet yerleştirdi. Açık mavi tonlarında ki elbiseyi giyindim ve uzun zaman sonra topuklu ayakkabı giyinmiştim. Taksinin ücretini ödeyip indim. Ofise girdiğim de annemin odasına doğru yöneldim.
"Şirin hanım anneniz odada değil, toplantı odasında" diyen Meryem'e
"Olsun beklerim" diyerek geçtim. Anneme üzülmüyorum desem yalan olurdu. Neredeyse hiç izin günü yok. İnsanın kendi işi olunca daha az çalışması gerekirken annem daha çok çalışıyordu. Ayy ben vazgeçtim burada çalışmam.
Annemi neredeyse bir saat bekledim gelmeyince odadan çıktım.
"Meryem annem daha çıkmadı mı ya? Ben sıkıldım gidiyorum" deyince
"Sakın Şirin hanım bir yere gidemezsiniz. Annenizin işi bitmedi. Yeni müşteriler biraz sıkıntı gibi. İlk önce mekan bakmak istediler. İlknur hanım onlarla gitti. Ama biraz öncede Pars bey aradı geliyormuş. Anneniz ile görüşmek istedi. Anneniz sizin karşılamanızı istedi" derken resmen nefes almadan konuştu. Hayır tüm bunlar hangi ara oldu, annem neden bana bir şey söylemedi?
"Tamam Meryem ama ben karşıdan kendime kahve ve atıştırmalık bir şeyler alıp geliyorum" diyerek çıkışa doğru yürüdüm. Caddenin karşı tarafında pastane vardı, ve gerçekten her şeyi çok güzeldi. Zaten annem bir çok işi onlarla ortak yapıyordu. Kahvemi ve çok sevdiğim kuvala kurabiyesi alıp tekrar caddeye çıktım. Bir kaç adım attım ki son anda durmayı başaran arabayla kahve elimden düştü.