Kahve elime dökülmüş canım yanarken arabanın içinden inen kişi
"Sağa, sola bakmadan yolun ortasına ne diye çıkıyorsun, salak mısın sen?" diyen birde üste çıkmaya çalışınca sinirle kalan kahveyi üzerine doğru serptim. Ben gayette sağıma, soluma bakıp yola öyle çıkmıştım.
"Öküz gibi son sürat gelen sizsiniz. Özür dilemek yerine bir de hakaret ediyorsun" dediğim de etrafımız insanlarla dolmuştu. Kahveyi üzerine serptiğim için kızgın gibi bakarken birde arabanın içinden inen bir kız sinirle "Gerizekalı sen ne yaptığını sanıyorsun?" diyerek üstüme yürümeye çalışınca bende ki çingene ruhu ortaya giriş yaptı. Hem suçlular, hem de güçlü olmalarına asla izin veremezdim.
Ben de durur muyum, dikildim karşılarına, ses tonumu bir kademe daha yükselttim:
"Yeter artık! Üstüme araba süren sizsiniz, hakaret eden sizsiniz, bir de buraya mafya gibi inip kabadayılık mı yapacaksınız?!"
Kalabalığın arasında mırıldanmalar başlamıştı. İnsanlar olan biteni anlamaya çalışıyordu. Bazıları telefonlarına sarılmış, video çekmeye başlamıştı bile. Gözüm o kızda, üstüme yürüyen. Bir adım daha attıysa, geri adım atmam.
"Elinde kahveyle sokakta yürüyor olmak suç değil!" dedim. "Ama insan gibi özür dilemek bu kadar mı zor ha?!" derken çok haklıydım. İnsan gibi özür dilemek yerine birde üzerime yürümüştü.
Yanındaki adam hâlâ şaşkın, üzerine dökülen kahvenin sıcaklığı geçmemiş gibi sağa sola bakıyordu, bir yandan da üstünü silkeliyordu. Siniri hâlâ geçmemişti ama kalabalığın etkisiyle sesi çıkmaz olmuştu. Kızsa hâlâ hırçındı:
"Seninle uğraşılmaz, tam bir deli bu!" dedi, arkasını dönüp arabaya doğru yürüdü.
Bana "Deli" dedi bana.. Ben şimdi gösteririm sana deliyi yelloz.. Elim inceden inceye sızlasa da arkasını dönmüş giden kızın saçına elimi doladım.
"Sen bana deli demiştin, değil mi? Gör bak deli nasıl oluyormuş" derken sinirle saçını çektim.
Kızla saç baş kavgaya tutuşmamız, sanki bir dizi sahnesinden fırlamış gibiydi—sokakta bağırış çağırış, etrafta toplanan kalabalık, araya girmeye çalışan birkaç cesur vatandaş ve birbirimizin saçına yapışmış iki kadın.
Aslında haklıydı galiba birazcık deli olabilirim ama birazcık. Annem beni görse yeminle ben bu kızı tanımıyorum, benim kızım değil deyip arkasını dönüp giderdi.
Aklımdan binlerce düşünce geçsede kızın saçlarını bırakmadım. Tabi kızda boş durmamış anında karşılık vermişti.
Bir adım attı, ben de karşılık verdim. İlk çekiştirilen şey saçtı. O sarılmış benim saçlara, ben onun kıvırcıklarını yakalamışım. Birbirimizi sarsıyoruz, bağırıyoruz:
"Sen kimsin be?!",
"Bırak saçııım!"
"Sen bırak önce!"
"Delirmiş bu!"
Delirt, delirt sonra delirmiş bu diye bağır. Bir anda kolumdan tutulup çekiştirilince ne olduğunu anlamadan karşımda kahveyi üzerine serptiğim adamla göz, göze geldim
"Kadınsın diye sustum, başlarım lan sana" diyerek elini kaldırmıştı
"Şimdi ayvayı yedin Şirin" desem de hangi ara geldiğini anlamadığım bir kafa adamın yüzüne indi ve beni belimden tuttuğu gibi geriye çekti.
"Şirin!!! yeter" diyen sinirli ses hem tanıdık, hemde hiç tanımadığım birinin sesi gibi hissetsem de o yellozun sesiyle kendimi kollarından kurtarmaya çalıştım
"Bıraksana beni ya!!"
"Bırakayım da git kıza bir kez daha saldır demi?" böyle saçma bir sorumu olurdu tabiki de saldıracaktım. Hala bana deli, "manyak karı" diye bağırıyordu.
"Sizi şikayet edeceğim, sürüm, sürüm süründüreceğim" diyerek yerde bir seksen uzanmış adamın başında ayıltmaya çalışıyordu sanırım. Ben hala kendimi adamın kollarından kurtarmaya çalışırken annem ile göz göze geldik.
"Anne!!" derken gözlerim doldu. Ama annemin sinirli ve hayal kırıklığı gözleri asla taviz vermiyordu.
"Pars bey buyrun ofisimize geçelim biz" dediğin de beni tutan kişinin Pars olduğunu anladım. Artık annemin dilinden kurtulamayacaktım. Annem hiç yüzüme dahi bakmadan arkasını dönüp gitti. Bende öylece kaldım. Sonra bir anda polis sirenleri derken kendimi polis arabasının içinde buldum.
Ayy resmen karakolluk oldum ve annem arkasını dönüp gitti.
"Kızım sen manyak mısın, niye rahat durmuyorsun" diyen Pars'a sinirle bakıp
"Evet manyağım ne var" bakışı atıp asil kişiliğimle sessizliğe büründüm.
Geldiğimiz karakolda ifadelerimiz alınmış ve ne alakaysa Pars'la beni aynı nezarete koydular. Benim burada ne işim var diyerek sorgulasam da karşı taraf bizden şikayetçi olmuş. Bende onlardan şikayetçi olmuştum.
"Avukat istiyorum" diyerek bağırdığım da Pars
"Allah aşkına azıcık sus, yarım saate çıkarız merak etme. Ama sus yalvarırım kulaklarımı siktin" dediğinde hiç duymamış gibi yaparak "Beni başka yere koyun, hiç bir filmde görmedim ben kadınla, erkeğin aynı nezarete konulduğunu" dediğim de ağzıma gelen bir elle sustum
"Valla susmaszan başka yollarla susturacağım. Ne manyak çıktın sen böyle?" Aslında niyetim ağzımı kapattığı elini ısırmaktı ama olmayınca bende elini çeksin diye dilimi değdirince manyak sanki ateşe dokunmuş gibi elini çekip
"Harbi manyaksın sen. Ama yanlış hareketi yanlış adama yapıyorsun haberin yok" derken çok yakındık.
Pars'ın sesi kulağımda çınlıyordu hâlâ:
"Yanlış hareketi yanlış adama yapıyorsun haberin yok."
Bunu öyle bir tonla söyledi ki, ister istemez duraksadım. Göz göze geldik. Gözlerinin içinde öfke mi yoksa başka bir duygumu vardı anlamadım... Kafam karıştı ve hemen bir kaç adım uzaklaştım.
Kafamı yana çevirip duvara yaslandım. Sessizliğe büründüm ama içimde fırtına kopuyordu. Elim hâlâ sızlıyordu. Kızın saçlarını çektiğim an, tırnaklarımın arasına kıvırcık buklelerinin doluşu hâlâ parmaklarımda hissediliyordu. Elime baktığımda yanan yerin su topladığını gördüm. Ne ara bu noktaya geldik, yeminle anlamıyorum. Oysa ki bir kahve iki kurabiye ile azıcık keyif yapacaktım. Ama şimdi nezarethanede Pars denen adamın yanında oturan “manyak karıya” dönüşmüştüm? Allah bilir hakkımda neler düşünüyor?
Hepsi o salakların suçu. Benim gibi asil bir insanın düştüğü duruma bak...
Ben kendi düşüncelerimle boğuşurken Pars'da kendi, kendine konuşuyordu. Söylediği şeyleri üzerime alınmıyorum çünkü.
"Şirin… gerçekten delisin. Yemin ederim bu güne kadar o kadar şey yaşadım hiç birinde nezarete düşmedim. Ama sayende nezarethanedeyim."
Başımı çevirdim, ona baktım. Şaka mı yapıyordu? Yoksa sinirlerimi daha da mı bozmak istiyordu? Sanki ben dedim gel adama kafa at bir seksen yere ser diye. Ben kendi işimi, kendim hallediyordum.
"Sen ciddi misin şu an? Ben mi sana dedim kavgama karış diye. Gitseydin kardeşim alla, alla" dedim.
"Kardeşini sikeyim.. manyak sokak ortasında kavga ediyordun. Gelmesem adam sana vuruyordu. Teşekkür etmek yerine söylediğin şeye bak "
Aslında çok haklıydı ama bende bir özür beklediğim için bu duruma düşmüştüm.
"Teşekkür ederim ama yinede karışmasaydın" derken sözüm yarım kaldı o sırada nezaretin kapısı açıldı. Bir polis memuru içeri uzandı.
"Pars Bey, avukatınız geldi. Buyurun."
Pars bana döndü, hafif başını eğdi. "Çıkıyoruz hadi deli kız" dediğin de
"Bana değil sana çıkıyorsun dedi farkında mısın?" diyerek oturduğum yerden kalkmadım. Şu an neyin tribini yapıyorum onuda bilmiyorum ama neyse..
"Ben çıkıyorsam sende çıkıyorsun demek yürü" diyerek kolumdan çekiştirerek çıktık.
Pars'ın elini kolumdan çekmeye çalışsam da direncim nafileydi. Polis memurunun bakışları altında, nezaretten çıkarken istemsizce toparlandım. Koridorda yürürken sessizlik hâkimdi, sadece ayak seslerimiz yankılanıyordu. Adliye havası gibi bir şey çökmüştü üzerime ciddi, kasvetli ama bir yandan da saçma bir komedinin içindeymişim gibi.
Yanımıza gelen adam Pars'a bir şeyler anlatırken sanki gülmemek için kendini zor tutuyormuş gibiydi.
"Siktir git Engin" dediğinde
"Tuğba yenge resim istedi" diyerek bir anda resmimizi çekip kaçar gibi uzaklaştı. Pars arkasından hiç duymadığım küfürler saydırırken ben hala kolumu kurtarma peşindeydim. Sanırım benden daha delileri vardı.
Binanın dışına çıktığımızda yüzüme çarpan temiz hava bana kendimi biraz olsun daha normal hissettirdi.
"Allahım çok şükür bir daha düşürme beni oralara"
"Ulan sanki yıllarca yatmış gibi konuşuyor. Yarım saat kaldın altı, üstü"
"Sana ne be duama da karışma istersen." diyerek bu kez hızla çektiğim kolumu kurtardım ama acıyla çığlık attım.
"Ne oldu iyi misin?" diye sorduğunda elimi gösterdim. "Çok acıyor..."
Pars ile geldiğimiz hastanede elime pansuman yapılmış ve çıkışa doğru yürümeye başlamıştık.
"Şirin!!!" diyen sesle döndüğüm Serkan ile göz, göze geldik, yanıma hızlı adımlarla gelerek ilk sorduğu şey ise
"Bu adam kim?" olmuştu. Elimi gözüne sokar gibi kaldırıp "Yanlış soru canım. Bu adam kim değil, ne oldu iyi misin? diye soracaksın" dediğim de
"Bu adam mı yaptı sana bir şey Şirin ne oldu çabuk söyle"
Allahım sen bana sabır ver, içimden sabır çeksem de Pars araya girip
"Ben dışarda bekliyorum Şirin konuşman bitince gelirsin"
"Şirin senle bir yere gelmiyor. Yürü Şirin odama gidiyoruz" diyerek kolumdan çekiştirince Pars ters bir bakış atınca korkmadım desem yalandı. Şimdi bir kafada Serkan'a indirse?? Ayy ben bir nezarethane daha kaldıramam. Aynı rezilliğe gerek yok, bir kez daha ortalığı karıştırmamak için
"Serken geliyorum iki dakika bekle" diyerek Pars'a yaklaşıp
"Her şey için çok teşekkür ederim Pars bey. Kusura bakmayın sizinde başınızı belaya soktum" derken ilk kez mahcup olmuştum.
"Beni Serkan eve bırakır tekrar teşekkür ederim" diyerek Serkan'a doğru adımladım.
Adama yeteri kadar rezil olmuştum Serkan yüzünden bir rezilliği daha kaldıramaz bu beden.
Serkan'ın odasına girdiğimiz de sinirle konuşarak hala Pars'ın kim olduğunu sorguluyordu. Biraz önce ortalığı karıştıran ben Serkan'ın karşısında süt dökmüş kedi gibi söylediği şeyleri dinledim. Sanki aklı başına yeni gelmiş gibi elimi tutarak
"Ne oldu Şirin konuşsana?" deyince olup biten her şeyi anlattım. Tabi ben anlattıkça Serkan deliye dönmüş gibiydi.
"Şirin Allah aşkına çocuk musun sen sokak ortasında kavga etmek nedir? Özür dileyip geçmek varken başına onca iş almışsın"
Şu an resmen prens dizisinde ki gibi bağırmak istedim (Ayy bu küçük hassas narin orantılı kulaklarım neler duyuyor böyle) Resmen beni suçluyordu.
"Serkan ne yapsaydım? Adam beni az kalsın ezecekti. Son anda durduğu için teşekkür mü edecektim. Elim yandı benim elim.. Sen hala beni suçlama derdindesin" diyerek sinirle odadan çıktım. Aramalarına dönmüyor, mesajlarıma cevap vermiyor. Başkasının hatasında bile beni suçlayan bir sevgilim var. Aramız da ne büyük bir aşk var böyle.
"Şirin dur.. konuşmamız bitmedi" diyerek arkamdan gelse de durmaya hiç niyetim yoktu. Daha doğrusu biraz uğraşsın istiyordum yavaş adımlarla ilerlerken
"Serkan hocam size bir şey sormam gerekiyor" sesiyle durdum. Serkan durup kadınla konuşmaya başladı. Anında beni unuttu. Ben salağı da biraz trip atar nazlanırım diye düşünürken arkamdan bile gelmedi. Elim mi daha çok sızladı, yoksa kalbim mi bilmiyorum. Ama içimde eşsiz bir sızı vardı...