3. Bölüm (Yeni İş)

2011 Kelimeler
Eve geldiğim de benim Serkan'a atamadığım tribi annem bana atmıştı. Yine bşr saat nasihat dinledim. "Kadın dediğin kendisine saygısı olur. Yol ortasında kavga etmek ne demek Şirin? Görüntülerin her yerde dolaşıyor, millet neler söylemiş. Ne var yani bir özür dilemek çok mu zor? Adamın üzerine kahve dökmek nedir?" Annem de aynısını yaptı. Beni dinlemek yerine, beni yargılamayı tercih etti. Keşke bir nedenini sorsaydı. Ama tabi Şirin kim ki, özür dilesin olsun bitsin. Ama hiç kimse kusura bakmasın hatam olmadığı sürece kimseden özür falan dilemem. Zaten ortada bir hata varsa oda kesinlikle benim değildir. Annem odasına geçince yarım saattir ağzını açmayan Ege gelip sarıldı. "Ablam benim.. O nasıl atlayış öyle? Kadının üzerine panter gibi atlamışsın. Var ya yorumları görmen lazımdı. Annemin söylediklerine aldırma herkes seni haklı bulmuş" kimsenin beni haklı bulmasına ihtiyacım olmasada "Göster bakayım şu videoya." "Malesef üzgünüm gösteremem. Kim yaptı nasıl yaptı bilmiyorum ama videoya erişim engeli gelmiş kaldırılmış. Senin infulicer olma şansın başlamadan bitti ablacım. Ama üzülme.. valla bak sende bu sinir varken yine birileriyle kavga eder meşhur olursun." diyerek resmen dalga geçiyor adi.. Ege'nin bir süre daha benle dalga geçmesine izin verdikten sonra odama geçtim. Adi köpek bir de utanmadan "Karakola geliyordum sana temiz iç çamaşırı getirmek için.. Ama çabuk çıktın, artık bir daha ki sefere" Hayatım da ilk kez nezarethanaye düştüm. Ama valla benim suçum yoktu yaa.. Yatağın üzerine oturup telefonu elime aldım. Bir umut belki Serkan aramış yada mesaj atmıştır diye. Ama nerdee... Ağlamak istemiyorum ama beni zorluyorlar sanki. Annem çok mu zor bir özür dilemek derken haklıydı. Ama bunu yanlış kişiye söylüyordu. Onların benden özür dilemesi gerekiyordu. Serkan'ın arayıp benden özür dilemesi gerekiyor. Ama yok... Suçlu yine Şirin.. Valla ağlamayacağım derken gözümden bir kaç damla döküldü. Anında silip kendime gelmeye çalıştım. Aslında duş alsam kendime gelirdim ama elimde ki sargı yüzünden alamam. Yatağa uzanıp aklıma gelenle telefonu tekrardan aldım. Bakalım, bakalım bu Pars Karaca kimmiş.. Tamam düğünde az çok tanımıştım ama sosyal medya ne diyor, bu gıçık ama çok yakışıklı beyefendi için. Her genç kızın olduğu gibi benimde sahte hesabım var. Çünkü... çünkü neden olmasın değil mi? Arada bir Serkan'ı kontrol ediyor da olabilirim. Pars Karaca yazdığım da karşıma çıkan fotoğraflarla ağzım açık kaldı. "Yuhh... Bu ne arkadaş? adam afet, afet" Maşallah beyefendiye hiç rütük uğramamış gibi fotoğraflar paylaşmış. Olurda bir daha görürsem üstüne bir gömlek, tişört bir şey alayım. Garibin hiç bir şeyi yok sanırım hep üstü çıplak fotoğraf. Fotoğrafın altına yapılan yorumları görünce kendimden utandım. Alevler, bombolar artı 18 teklifler ama hiç birine de cevap vermemiş. En son paylaşımı dün yapmış. Kum torbasını döverken çekilen bir video. Allahım böylelerini yaratıp sonra da şeytana uyma diyorsun.. Bizde evliya değiliz sonuçta ama. Resmen gözlerim bayram etti. #Kum torban olayım bana vur.. diyen kızın yorumu beğenip cevap yazdım # Altından kalkamayacağın isteklerde bulunma, diyerek. Artık ne tarafa çekerse öyle anlardı.. Ya Serkan efendi sen böyle yaparsan bende böyle yaparım.. En son kapatmadan önce Serkan'ın profiline girdiğimde onunda storisine baktım. Bir kafede çekilmiş fotoğraf ve #Günün yorgunluğunu atmanın en güzel yanı.. Yanında bir kaç arkadaşı vardı. Birini tanıyorum ama diğerlerini tanımıyorum. Yanında oturan kız ise bugün gördüğüm kızdı. Hemen fake hesaptan çıkıp kendi hesabıma girdim. Sırf fotoğrafı gördüğümü anlasın diye. Bakalım bu kez kendini nasıl affettirecek, yada affettirebilecek mi? Tüm arkadaşlarımın storisini gördüm ama Serkan yoktu. O an anladığım şey ile hayal kırıklığıyla doldum. Bana gizlemiş storisini.. Biraz önce normal karşıladığım fotoğraf, şimdi ise içime kurt düşürdü. Yataktan kalkıp üzerimi giyindim. En iyisi buradan gitmekti. Evime babamın yanına gitmek. En azından babam tüm bu olanları bilse bana "Aferin kızım ezdirme kendini" derdi, yada öyle gibi birşeyler. Sessizce önce odadan çıktım, sonra da evden. Belki de ilk kez gece yarısı uzun yol yapacaktım ama olsundu. Motoruma binip kaskımı taktım. "Hadi Ferhatcım dağları aşalım birlikte.." Gecenin karanlığı içimi ürpertse de insanlar kadar korkunç değildi. Normalde bu kadar hız yapmasam da bugüne özel yolların anasını ağlattım resmen. İki buçuk saate eve gelmiştim. Babamın uyuduğunu düşünerek sessizce eve girsem de kanepede karanlıkta oturan babam ile göz, göze geldim. "Hoşgeldin kızım.." "Hoşbulduk babacım.. Annem mi söyledi?" dediğim de hafifçe kafasını salladı. Ben fark etmeden çıktım sansam da annelerin dört hatta sekiz gözleri, on kulakları olduğunu unuttum. "Annene kızma seni korumaya çalışıyor.. Ama ben sana kızabilirim kızım. Kızım sen manyak mısın annen arayalı iki saati geçti sen evdesin. Ankara, İstanbul arası iki saate düştüde benim mi haberim yok, bu ne hız böyle?" "Ooo babacım sen Ankara'ya gitmeyeli çok zaman oldu. Mesafeler azaldı haberin yok mu?" diyerek yumuşatmaya çalıştım. Babamın yanına oturup koltuğunun altına girdim. Sanırım şu dünyada kendimi güvenli hissettiğim tek yer burası. Babama tüm olup biteni anlattığım da tepkisi "Az bile yapmışsın, şerefsiz bir de benim kızıma vurmaya kalkmış. Valla o kafa atan adamı göreyim alnından öpücem." dediği kişi ise Pars'dı zaten adamı kim görse öpme peşinde. Babam bile öpmek istiyor maşallah.. Sabah gözlerimi zır, zır öten telefon sesiyle açtım. Ekrana baktığım da "Serkanımm" yazısını görünce sessize alıp yatağa fırlattım. Aramak içi çok geç kaldın Serkan.. Hiç birşey olmamış gibi gözlerimi tekrar kapattım. Çünkü... neden olmasın.. Ne kadar uyudum bilmiyorum ama bu kez babamın sesi ile uyandım. "Şirin güzel kızım uyan hadi." Gözlerimi açtığım da babamın elinde kahvaltılıklarla dolu bir tepsi. "Oda servisiniz geldi küçük hanım.. Hadi kalk kahvaltını yap. Benim biraz işlerim var çıkıyorum" diyerek tepsiyi çekmecenin üstüne bırakıp yanağıma da öpücük kondurup çıktı. Sanırım en şanslı olduğum konu buydu. Babam her zaman prensesler gibi hissettiriyordu. Kahvaltımı yaptıktan sonra gün boyu elimin sargısını düşünmeden temizlik yaptım. Tamam ilk başta çok canım acımıştı ama öyle çok birşey de yoktu. Biraz kedi kıçını görmüştü ne büyük yaram var hesabı oldu.... Kaç gündür elim de telefon iş ilanlarına bakıyorum. Benim bir şekilde çalışmaya başlamam. Böyle sürekli evde oturmak bana göre değil. Babam çalışma dese de yok olmuyor. Zaten annemin yanında da çalışamayacağımı anlamış olduk. Annem o günden sonra aramış ve özür dilemişti. "Özür dilerim kızım hata ettim seni dinlemeliydim." diyerek. Tabi bir de ne alakaysa Pars'ın annesi arayıp geçmiş olsun dileklerini iletmiş. Tabi oğluyla aynı nezarethanede kalmışlığımız var o yüzdendir. Tüm iş ilanların da tecrübeli eleman istiyorlar. Tecrübesiz olanlar taş yesin zaten. Çalışmadan nasıl tecrübe sahibi olacağız bir fikirleri var mı acaba?? Tabi bir de tecrübesiz kabul edende var onların haklarını yemeyim. Ama istekleri hiç bitmiyor. İki dakika boş görseler yaptırmayacakları iş yok. Tam oflayıp puflayarak telefonu kenara koyacaktım ki bir ilan gözüme takıldı. "Yaratıcı içerik üreticisi aranıyor" yazıyordu başlığında. Altında da şu cümle: Dijital dünyada sesi çıkan, lafını sakınmayan, kalemi sivri biri misin? O zaman seni arıyoruz! İlanı açtım, bir butik ajans. Kadıköy’deymiş. Sosyal medya için içerik üretecek, eğlenceli yazılar yazacak, hikâye kurgulayabilecek birini arıyorlarmış. Tecrübe istemiyorlar ama başvuran kişinin özgün olması gerekiyormuş. Yani tam benlik.. Çünkü neden olmasın diyerek başvurdum. Başvuru formunda CV kısmı boş kalınca biraz düşündüm. Ne yazacağım? "Bir kaç saat nezarethanede kaldım ama çok haklıydım" mı? Ya da “Fake hesaplar konusunda uzmanım, dijital dedektiflik yaparım” mı? Mesale sevgilimin benden storilerini gizliyor, ben görüyorum ama haberi yok. Tabi bir de hobi olarak son bir haftadır Pars Karaca'nın profiline bakıyorum. Yapılan her yoruma sinir bozucu cevap veriyorum. Ama ne hikmetse yaptığım yorumları beğenen bir adet Pars bey var. Tüm bunları düşünerek; En sonunda yazdım: Merhaba. Ben Şirin Yıldırım. İnsan ilişkilerinde bolca tecrübem var, çünkü çok kavga ettim. İletişim becerilerim güçlü, çünkü kimseye kendimi ezdirmem. Kriz yönetiminde başarılıyım, çünkü elim sargılıyken evi süpürdüm. Kısacası, beni alın; pişman olmazsınız. Ortalığı karıştırıp kenara çekilip çekirdek çitletirim. Bence beni kesin almalısınız; çünkü neden olmasın :) Gönderdim gitti. Ne kaybederim ki? Zaten bu yazdıklarımdan sonra beni arayacak halleri yok ya. Hep iş verenler mi bizi salak yerine koyan ilanlar verecek. Bir kezde ben onlarla dalga geçeyim değil mi? Bir saat sonra telefonum çaldı. Bilinmeyen bir numara. Açtım. "Şirin Hanım merhaba, ilanımıza başvurmuşsunuz. Yarın bir kahve içmeye davet edebilir miyiz sizi? Samimi yazınızı çok beğendik." Şaşkınlıkla "Tabii!" diyebildim sadece. Yarın için konum atacaklarını söyleyip kapattılar. Şu an aşırı derecede şaşkınım. Bunlar CVmi okuduklarına eminler mi acaba? Ayy beni kabul ettiklerine göre bunlar baya çaresiz. İnşallah dolandırmaya falan kalkmazlar. Acaba babam ilemi gitsem diye düşünsem de bu saçma fikri hemen aklımdan sildim. İlk okul çocukları gibi babamın elinden tutup iş başvurusuna gitmem de çok saçma olurdu.. Ertesi gün Kadıköy’e giden yol bir nebze heyecanlı, bir nebze sinir bozucuydu. Kafamın içinde “Ne giysem, saçımı toplasam mı, acaba biraz fazla mı heyecanlıyım?” gibi düşünceler dönüp duruyordu. Ama sonra aynaya bakıp “Sen kimseye kendini beğendirmeye gitmiyorsun Şirin. Onlar seni değil, düşüncelerini beğense yeter” dedim. Beyaz bir tişört giyip üzerime de deri ceketimi aldım, altıma siyah mom jean, klasik siyah botlar. Gözümde ince eyeliner, dudağıma hafif bir ruj sürdüm. Bu benin doğal halim diyecek kadar hafif bir renk. Hazırdım bence. Hadi bakalım Şirin bir kez daha hiç bir fikrin olmayan bir işe başvurdun, bakalım neler olacak?? Ajansın kapısından içeri girdiğimde rengârenk duvarlar, ortalıkta dolanan kahve kokusu ve “aşırı rahat” tavırlarla bilgisayarına gömülmüş insanlar karşıladı beni. Sekreterin beni yukarı çıkarmasıyla bir odaya alındım. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğimde çok tatlı, güler yüzlü bir kadınla tanıştım. "Hoşgeldiniz Şirin hanım. Ben Sevil" diyerek kendini tanıttıktan sonra işle ilgili bilgi verdi. “Şirin Hanım, açıkçası yazınızı okurken ekibin yarısı sesli gülerek okudu. Özellikle kriz yönetimi kısmı ‘eliniz sargılıyken evi süpürmeniz’ bizim insan kaynaklarından Burcu’nun favorisiymiş. Sizin gibi sivri kalemli, mizahı kuvvetli birini arıyorduk. Tabi bir de nezarethanede neden kaldığınızı merak etmiştik, ama saolsun Atilla senin bir kaç hafta önce yaşadığın olayı anlattı." dediğin de çok şaşırdım. Bir Cv ile benim bir kaç hafta önce yaşadığım olayı bilmeleri aşırı şaşırttı. Ege'nin dediğine göre videolar iki saat içinde kaldırılmış, ben bile izleyememiştim. Şimdi ise iş başvurum da karşıma çıkmıştı. Bir an ne söyleyeceğimi bilemedim. Sadece “Gerçekten mi?” diyebildim. Sanki o başvuruyu yazarken ciddiye bile almamıştım. Ama şimdi burada oturuyor ve gerçekten ciddiye alınıyordum. Yada ortada yanlış giden bir şey vardı ben anlamıyordum. “Evet. Sosyal medya içerik üreticisi olarak, haftada üç gün ofise gelmeniz yeterli. Diğer günler uzaktan da çalışabilirsiniz. Başlangıç için kısa videolar, günlük gönderiler ve markalarımızdan biri için hikâye serileri yazmanızı istiyoruz. Deneme süreci üç ay ama... doğru kişiyi bulduğumuzu düşünüyoruz.” Şaşkınlığımı gizleyemiyordum. “Ben daha önce böyle bir iş yapmadım.” diyerek bir kez daha düşünmelerini istedim. Tamam fotoğraf işinden anlıyordum, hadi düğünler için hazırladığım videoları saymıyorum. Ama ben tüm bunları yazmamıştım bile.. “Zaten başvurumuzda tecrübe istemiyoruz dememizin nedeni de buydu. Kaleminizin güçlü olması, gözlemlerinizin keskin olması yeterli. Mizahınız, olaylara bakış açınız... diğer her şey öğrenilir.” Yani bence de herşey öğrenilirdi, yeter ki isteyelim. Sevil hanım ile odasından çıktıktan sonra ofiste çalışan kişilerle tanıştırdı. Burcu hanım insan kaynaklar müdürü, Atilla buranın aklı.. Kel ve inanmazsınız ama aşırı karizmatik biriydi. Sevil hanım buranın aklı dediğine göre boşa demiyorlar sanırım; "Aklı kelden, benzini sheelden al" diye "Şirin, gel seni ekiple tanıştırayım," dedi Sevil Hanım. "Burası içerik ekibimiz. Zeynep, Can ve Baran. Siz birlikte çalışacaksınız." Üçü de kafalarını kaldırıp gülümsedi. Zeynep saçlarını topuz yapmış, gözlüklerinin ardından nazik bir tebessümle baktı. "CV'ni okuduk. Bayıldık," dedi. Can ise elindeki kahvesini bırakarak, "Özellikle o 'çekirdek çitletirim' kısmı... efsane, benim de en çok sevdiğim şey" diye ekledi. Baran ise gülümseyip "Buraya uyum sağlarsın gibi geliyor, Şirin," dedi. İçimden umarım diye geçirdim.. Sevil Hanım beni içerik ekibine teslim ettikten sonra masaları ve sistemi tanıttı: "Burada sosyal medya hesaplarımız var. İki markaya içerik üretiyoruz. Biri moda üzerine, diğeri daha çok gençlik ve mizah odaklı. Senin kalemin ikinci marka için biçilmiş kaftan. Önümüzdeki haftadan itibaren hikâye serisi ve kısa konsept videolar için fikir üreteceksin. Ama önce bir hafta boyunca ekibin yanında gölge gibi takıl, düzeni anla." İlk haftanın bir ‘gözlem haftası’ olması beni rahatlattı. En azından hemen içerik üret baskısı yoktu. Zeynep masasına oturup bana döndü: "Biz genelde sabahları beyin fırtınası yaparız. Günlük trendlere bakarız. Twitter, t****k, Instagram... Neyin konuşulduğu bizim için önemli. Yani bol bol stalk serbest." Hah, işte bu dedim içimden. Benim için biçilmiş kaftan, en iyi yaptığım şey.. Biraz daha kaldıktan sonra pazartesi görüşmek üzere ofisten ayrıldım.. Ofisten çıkarken aklımda tek bir düşünce vardı: “Galiba burası tam bana göre.." tabi bir de susmayan iç sesim vardı. "Neresi sana göre, sen ne anlarsın bu işlerden. Hem neden bu kadar kolay oldu?? Kesin bir şeyler var kızım.. Hemen uzaklaş bir daha uğrama buralara" diyen iç sesime kıskanma diyerek susturdum..
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE