Son 1 yıl
Karın beyazlığını bile gizleyen zifiri karanlık ara sokağın içinden siyah saçları birbirine karışmış orta yaşlı bir adam tökezleyerek çıktı, üzerinde kışın soğuğundan korunmak için giydiği eski püskü monttan ve kalın yamalı pantolonunu kim görse evsiz dilencinin teki olduğunu düşünürdü. Yorgun gözlerle önündeki zayıfça parlayan sokak lambasına hiç bir şey düşünmeden uzun uzun baktı, lambaya baktığını unutana kadar lambanın güçsüz sarı ışığına dik dik bakmaya devam etti. Dalgın gözleri lambanın anlık parlaması ile kısıldı, adam kafasını sallayıp silkindi, evine gitmek istemiyordu, evi var mıydı ki?
Ara sokaklarda amaçsızca dolanırken mavi kapılı küçük bir dükkan gördü, kapının sanki hapishane hücresinin diğer tarafına açılıyormuş gibi gözükmesine sebep olan ahşap parmaklık işlemeleri vardı, parmaklığın birinin arasında zar zor seçilen bir kuş motifi görünüyordu, çok dikkatli bakmadığın sürece anlayamazdın ama adamın zamandan fazla şeyi yoktu. Adam kapıyı incelemeye devam etti, içeri gireceğinden değil de yapacak bir şeyi olmadığından duruyordu orada, ne kadar süre beklediğini bilmiyordu ama hava hala aydınlanmamışken parmağını kapının tokmağındaki anahtar deliğine sokmaya çalışan adama göre çok genç bir kız gelip kapıyı açtı. Refleks olarak geri çekilerek kıza baktı adam, çapulcu tipini gören sıradan birisi onun hırsız olduğunu düşünüp uzaklaşırdı ama kız gülümseyerek karşıladı adamı.
“Dükkanımızın açılmasını bu kadar şevk ile bekleyen başka bir müşterim olmamıştı, gel içeri hadi.”
Ahşap standlara konulmuş mumların loş ışığı ile aydınlanan küçük dükkanın kapısı açıldı, hiç direnç göstermeden içeri girdi adam. Oturduğu ahşap kahverengi sandalyenin önündeki sandalye ile aynı renge sahip basit masaya çay koyan kızın neşeli gülüşüne baktı, çayın parasını ödemek için elini cebine attığında kız adamı hemen durdurdu.
“Bu müesseseden. Falcıya çay parası mı vereceksin!”
Adam sessizce kafasını salladı, kız küçük dükkanın arkasındaki bir kişinin anca sığacağı odaya girdi, adam kızı beklerken masanın üzerindeki tek ilgi çekici şey olan aşırı gerçekçi kartal heykelini inceledi, çok geçmeden kız odadan çıktı. Sırtına gelen kumral saçlarını bağlamış yüzünü temizlemişti, dükkana acele ile gelmek için kendine bakım yapmadan geldiğini düşündü adam. Masada oturduğu tarafın tam karşısına geçip önüne kartlar dizmeye başladı.
“Beklettiğim için özür dilerim amca, artık başlayabiliriz.” Muzip bir gülümseme ile daha gizemli bir tona büründü, bunu dediği için utanacağından emindi ama dükkan sahibi bunu her müşteriye demesini tembihlemişti.
“Kadife dükkana hoşgeldiniz, burası kaderinizi belirleyeceğiniz masanın ta kendisi! Hadi seçimlerinizi ve sonuçlarının nereye varacağını görelim.”
Masaya adamın anlamadığı bir çeşit kartlardan dizmeye başladı
“Ne iş yapıyorsunuz efendim?”
“Dedektifdim.” Soğuk ve hırıltılı sesi ile sonunda konuşmaya karar verdi adam “Bugün işten istifa ettim.” içinde hiç bir ısıtıcı olmayan oda ağzından çıkan buharları azaltmaya yardım etmiyordu.
“Sonra?” Dedi kız kartları dağıtırken.
“Bir hafta önce karımı trafik kazasında kaybettim. Suçlu kaçmadı, suçunu kabul edip ceza almadan mahkemeden salıverildi.” Sesinde hiçbir his yoktu, suçluya karşı sinirli olmadığından değil sinirli olacak enerjisi olmadığındandı.
“Geçen gün kanser olduğumu öğrendim, akciğer kanseri. Radyoterapi ile kalan zamanımı arttırabilirmişiz.” Umursamazca omuz silkti “Büyük bir olay değil. Doğmak üzere olan çocuğum annesi ile birlikte öldü, yaşamak için çok hevesim kaldığını söyleyemem zaten.” İçinde sakladığı tüm sorunları bir bir dökülmeye başladı, bu halini gören birisi son 1 haftadır tek kelime etmediğine inanmazdı.
“Ne kadar süreniz kaldı?” Kız her gün duyduğu şeyleri tekrar duyuyormuşcasına umursamazdı.
“Şanslıysam bir yıl.” Kil bardağa doldurulmuş olan yeşil çayından bir yudum daha aldı “Şu an ölsem de farketmez, yarın ölsem de, on yıl sonra ölsem de.” Gözünde uykusuzluktan dolayı oluşan morluk ve keseciklerden dolayı belli olmayacak bir hüzün vardı gözlerinde “Yıllar boyunca adalet için mücadele edip en sonunda adalete kaybettim. Suçluları yakalamak için hayatımı çürüttüm ve şimdi sahip olduğum her şeyi alan suçlu elini kolunu sallayarak istediği gibi gezebiliyor.” eşinin ve çocuklarının ölümünden bahsederken bile oluşmayan yüz mimikleri ortaya çıktı.
Kızın yüzü gülümsedi “Peki neden öylece ölmeyi beklemeyi seçtin?” cevabını çoktan bildiğini belli eden bir gülümsemeydi yüzündeki, adamın cevap vermek için uğraşmak istemeyeceği kadar belli bir gülümseme.
Dünyada kanunları çiğneyip serbest kalan bir adama cevap olarak kanunları çiğnemek bir yere ulaştırmazdı kimseyi, serbest kalan adamı intikam için öldürse ne olurdu ki? Göze göz dişe diş politikasına sahip bir dünyada herkes kör olurdu. Adam sessizliğini korurken kız cevabını çoktan almış gibi konuşmaya devam etti.
“Sen göremiyorsan onlar neden görüyor ki?” Bu söz adamın kanına zehir gibi zerk etmişti, kızın haksız olduğunu biliyordu. Hayır, kızın haksız olduğuna inanmak istiyordu, bu sözlerin onu gerçekten etkilediğini kabul etmek istemiyordu, kızın dedikleri hayatını üzerine harcadığı şeye tersti.
“Kimin doğrularını savundun? Kendinin mi yoksa doğru olduğunu düşündüğün şeyleri sayan kişilerin mi?”
Adam cevap vermedi, kızın mavi gözlerinde bir yılanın bakışları vardı, adamın etrafını sararak zihnini tahrip ediyor içine girmeye çalışıyordu sanki.
“Hadi bir oyun oynayalım amca! Önünde 22 tane kart var, bunlardan iki tanesini seçeceksin. Kartların cevabına göre eylemini seçeceksin.”
Adam homurdandı, kararsızca iki kart çekti. Kartı çekerken doğru kartı çekmeyi ya da hangi kartı çekeceğini değil kızın dediklerini düşünüyordu, bu zamana kadar çabaladığı şeyin sonucu gerçekten istediği sonuç muydu? Bu sırada dükkanda bir müzik çalmaya başladı, zayıf, hüzünlü, kırık dökük bir melodi kulaklarını doldurdu, önündeki kartlara baktığında anlam veremediği iki şekil ve yazılar vardı.
Bir kartın üzerinde ‘Asılmış’ yazıyordu, üzerinde asılmış bir adam vardı ama adam asılmış olmasına rağmen hala yaşıyordu. Belki de bundan bir sahne sonra ölmüştü ya da bir şekilde kurtulmuştu, karta bakarak çıkarmak imkansızdı bu sonucu.
Diğer kartın üzerinde ‘Aptal’ yazıyordu, bohçasını bir sopaya bağlamış sonu olmayan bir manzaraya umursamazca selam veriyordu, yeni başlamış yolculuğuna olan ilk adımını atıyordu. Belki de çoktan sonu gelmiş bir yola bakıyordu, kim bilir?
Adam kartlara çok uzun bakmadı, kısa süre baktıktan sonra anlam getiremeyip topu kıza attı.
“Bunun anlamı ne?”
Kız kartlara uzun uzun baktı. O kadar uzun süre baktı ki adam üçüncü bardağının sonuna gelmişti. Kız kafasını kaşıyıp garip bir gülümseme takındı.
“İkincisinin anlamı çok net, aptal olduğunu söylüyor… Galiba. İlkin de ölüsü falan.” Kız kafasını salladı “Dalga geçiyorum, iki kartın da ortada kesiştiği yerde sen varsın. Ne yapacağına sen karar vereceksin, en başından beri olması gerektiği gibi. Hadi kış kış!” Çocuk kovar gibi adamı apar topar ayağa kaldırıp kapı dışarı etti, afallamış adam cebinden cüzdanını çıkarıp ödeme yapmak için kıza dönecekti ki dükkanın orada olmadığını fark etti, başından beri rüya mı görüyordu?
Elini yakan çayın hissinden kurtulmak için yerden bir avuç kar alıp avcunu sildi, şu an sıcak değil soğuk istiyordu. Telefonunu çıkarıp günlerdir cevaplamadığı aramaların arasından müdürünün numarasını buldu.
“Alo? Evet benim. İstifamı işleme geçirmeyin lütfen.”
Şafak sökerken ara sokakların havası yavaşça değişiyordu, adam evine gitmeye karar verdi.