Zamansız olan şeylerden sorumlu değildi insan. Zamansız hastalıklar, zamansız kazalar, zamansız aşklar. Bu liste böyle uzar giderdi. Zamansız olmasının yanı sıra bu adamın beni gözleriyle yemesi de zamansızdı.
Hayır, yani acilin kapısında ne diye durup bana bakıyorsa. İğneyi vurdum hastaya. Pamuğu koluna tutup, iğneyi attım. Tıbbi atık kutusuna...
Yanından bir hasta geçti. Sanırım kaza geçirmişti. Ağzından burnundan kanlar akıyordu. Eymen ona bakmaya başladı. Elini ağzına kapattı. Ne yani kan mı tutuyordu. Hastanenin sahibini de kan tutuyorsa ne deyim ben. Madem öyle ne diye hastaneyi satın alırdı ki bir insan.
Başımı sallayıp yaralıya yardıma doğru gittim. Doktorlar başına toplanmışlardı. İç kanamasının olup olmadığını öğrenmeye çalışıyorlardı. "Ladin" Baş hemşirenin sesi ile o tarafa döndüm.
"Sen müşahede ki hastalara bak" başımı sallayıp erkek müşahede odasına doğru ilerledim. İçeriye girince serumlarına baktım. Serumları bitenlerin iğnelerini çıkarttım. Ama futbol oynarken bayılan çocuk ve arkadaşları, bana asılıp duruyorlardı. Serumu çıkartıp attım.
Arkamı dönüp ilerlerken seslenip duruyorlardı bana. Kadın Müşahede odasına doğru ilerledim. Doktorun dediği ilaçları alıp bazı hastaların serumlarına enjekte ettim.
Saatime baktım. Baya geç olmuştu. Mesai saatim bittiğini düşünüp hemşire odasına doğru ilerlediğimde nöbet listesini asıyorlardı. Gözüm kendi ismime takılınca kaldım öyle. Orada benim ismim mi yazıyor. Hem de bu akşam mı?
Kim koydu bana nöbeti ya. Daha doğru düzgün yemek bile yemedim. "Bu ne yaa" dedim
"Hastane sahibi istedi" dediklerinde sinirle onun katına doğru çıkmaya başladım. Gelecek haftayaydı benim nöbetim ne diye her şeye karışıyor.
Gidip kapısını çaldım. İçeriden ses gelmedi. Sinirle açtım kapıyı ama kimse yoktu. Tabi beyimizin hastanesi olunca gider. Burada hemşireler ne yapıyor hiç düşünme. Sanane benim nöbetimden. Telefonunu bulmam lazımdı. Masasından kartını alıp çıktım dışarıya. Telefonumu çıkarıp numarasını çevirdim.
"Efendim" dedi
"Eymen bey, ben neden gece boyunca nöbete kalıyorum" arkadan sesler geliyordu. Ailesi vardı sanırım. Belki de evli bir adamdı. Yani gençti. 26-27 vardı.
"Ben öyle istiyorum da ondan" dediğinde telefonu yüzüne kapatmak istedim. Ama yapamadım. Zaten benden önce o kapattı telefonu yüzüme. Yaa pijamalarımı giyip yatacaktım ben. Tabi önce yemek yemem lazım.
Hemşire odasına gidip oturdum. Aysel de yanıma oturdu. "Hangimiz sevmedik" deyince güldüm.
"Ney kız" diye omuz attım.
"Drako Eymen Bey" huh dedi sonra. Tabi adamın adı tren düdüğü olunca nefessiz kaldı kız.
"Ne olmuş ona"
"Beni nöbete koymuş" dediğinde güldüm. Elimle kendimi gösterdim. "Ama sevimli kız. Çok tatlı" omuz silktim. Hemşire düğmesine basılınca ikimizde ayağa kalkıp hastalara doğru gitmeye başladık. Birlikte odaya girdik. Doktor bizden önce gelmiş muayene ediyordu. Bize gereken ilaçları söyledi. Bizde onaylayıp almaya gittik ilaçları. Telefonuma acil çağrı geldi. Aysele bırakıp o hastayı acil kapısına doğru koşmaya başladım. Biraz kapının önünde bekledik sonra da ambulans geldi. İçinden iki tane jandarma çıktı. "Cezaevinde yatan bir mahkûm..." Dedi asker. "Kendine zarar vermiş, zaten ruhsal problemimi varmış" diye devamını getirdi ambulanstan inen doktor.
Sedye ile birlikte acile doğru gitmeye başladık. Acile aldık hastayı. Ben serum şişesini almaya gittim koşarak. Geldiğimde mahkûm kendine gelmişti. Elimdeki serumu tutup fırlattığında cam parçaları her yanı kapladı. Yüzümü gizledim yüzüme gelmesin diye. En yakınında ben olduğum için yanına çekti beni. Makası alıp benim boğazıma tuttu. Gözlerim kocaman oldu. Karşımda Doktor vardı. "Ne yapıyorsun, bırak onu" dedi
Polisler kapıda bekliyorlardı. Kurtulmaya çalışacakken "Kıpırdama keserim boğazını" dediğinde durdum. Polislerin arasında kaşlarını çatmış biri geldi. Bana baktı. Sonra da arkamdaki adama baktı. Dikkatle ona bakıyordu. Adamın elleri gevşedi. Beni Eymen Bey'e doğru attı. Tuttu beni. Polisler yaralıyı etkisiz hale getirirken doktor sakinleştirici vuruyordu. Ona şaşkınca baktım. "Bu kadar hoşuna mı gidiyor benim kollarımda olmak" bunu der demez kalkmaya çalıştım. Ama bırakmadı.
"Bıraksanız"
"Böyle mi teşekkür ediyorsun" dedi durdu. "Bir yerin mi kesildi" dediğinde ona baktım. Elim boğazıma gitti. Kan elime gelince ona baktım. Nasıl anladı. Ben bile anlamamışken.
"Gel" dedi. Elimden tutup götürdü. Acilin diğer kısmına geçtik. "Otur" dedi sedyeyi gösterip.
"Ben yaparım, hemşireyim"
"Hadi canım" dedi dalga geçer tonda. Boynumu kaldırdı. Elindeki gazlı bez ile kanı silmeye başladı. Yutkundum. Buna yandan güldü. Ne yani yutkunamaz mıyım? Gazlı bez ile hafifçe sildi. Sonra ilacı sürdü. "Fazla bir şey yok" tıp eğitimi almış mübarek.
Zaten küçük bir şeydir kesin. Yani öyle tahmin ediyorum. Boynumu sardı. Başımı indirdiğimde yüzü, yüzüme yakındı. Bana çarpıkça gülerek bakıyordu. Sanki sevecekmiş gibi bakıyordu. Çok güzel bakıyordu.