MERCAN ŞAN
MERCAN ŞAN
BÖLÜM 1
Gülümse koçum! Ne onların sevgisi sana köşk oluşturur
ne de onların nefreti sana mezar...
GİRİŞ
Acı!
Kahrolası can yakan keskin bir acı!
Hissettiğim acıyla birlikte yüzümü buruşturarak gözlerimi aralamıştım. İlk fark ettiğim şeyse elimin kolumun hatta ağzımın dahi bağlı olduğunu fark etmem olmuştu. Kısıtlı imkanlarla boş duvarlara bakarken coşkun bir korku dalgası üstüme doğru geliyordu. Elim kolum bağlı bomboş bir odada bulunuyor olmam, üstelikte elimin kolumun bağlı olması içten içe sessiz çığlıklar atmama sebebiyet veriyordu. Aklıma bin bir türlü şey çullanırken en korkutucu sahne geçenlerde haberlerde izlediğim haber olmuştu. Yaşlı bir adam zavallı kadınları kaçırıp zevk içinde onları bir kurban gibi kesip daha sonra da usta bir kasap gibi parçalara ayırıyordu. Midem kalktığı anda kadınların etini yediğini hatırlamış neredeyse olduğum yerde korkudan son nefesimi verecektim. Her ne kadar o seri katil yakalanmış olsa da benim de neyle yahut kiminle karşı karşıya olduğum belirsizdi.
Tüm bedenim dalga dalga ürperirken soğuk terler atıyordum. Bağlı olduğum sandalye de neredeyse zıplayarak karşımda duran pencereye yaklaşmaya çalışsam da sandalyem milim ilerleyemiyordum. Güç bela nefesim kesilene kadar perdesiz pencereye yaklaşmaya çalışırken kan ter içinde kalmıştım. Aradan saatler geçmiş gibi gelse de bir türlü pencereye ulaşma şansına varamadım.
Son nefesimi verircesine pencere kenarına ulaştığımda ağzımdan boğuk bir ses çıktı. Yalnızca tek bir saniye rahat nefes alabildiğimde karşılaştığım manzara karşısında tüm bedenim çökmüştü. Kendimi en az birkaç yıl yaşlanmış gibi hissederken gözlerim dolmuştu. Bu delikten kaçış yok gibiydi. Kendimi boşlukta hissederken uçsuz bucaksız tarlaya baktım. Burası ıssız tenha bir barakadan ibaret değilse bende Mercan Şan, değildim.
"Güzel mi?"
İşittiğim erkek sesiyle nefesim kesilirken nasıl soluk alacağımı bilemedim. Arkamda biri vardı. Tam arkamda bir adam vardı. Allah'ım al canımı... Bana zarar vermeden al canımı...
"Kendini bu denli yormana ne gerek vardı? İsteseydin ben seni manzara için pencere kenarına götürürdüm." Adamın dakikalardır arkamda durup çırpınışlarımı izlediği yetmemiş gibi bir de benimle alay ediyordu. Düştüğüm çaresizlik içinde kıvranırken gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Akan gözyaşlarımın ardına saklanmanın ne kadar acı verici olduğunu bilsem de şu anda elimden çırpınmaktan başka hiçbir şey gelmiyordu.
Adamın nefesini ensemde hissettiğim o anda gözlerimi acıyla sımsıkı kapatarak her şeyin kötü bir kabustan ibaret olmasını diledim. "Sen sandığımdan daha geveze çıktın. Ses yapma." Nefesini tüm bedenimde hissederken gözlerimi aralayarak söylediğini idrak etmeye çalıştım. Bu adam bana sesini kes mi demişti? "Ses yapma dedim, düşüncelerimi dağıtıyorsun!" Allah'ım neler oluyordu? Yoksa kafayı mı sıyırdım?
Birkaç defa gözlerimi kapatıp açtığımda hala bir korku filminin içinde olduğunu anladım. Bu ne kötü bir kabustu ne de şaka! Bu yalnızca gerçekti. Tüylerimi ürperten korkunç bir gerçek!
"Sana düşünmeyi kes dedim!"
Beni savururcasına etrafımda çevirirken çığlık atsam da sesim ancak inlercesine çıkmıştı. Beni sandalyeyle birlikte kendine çevirdiğinde sarsıntının etkisiyle dudağımı ısırmıştım. Ağzımdaki kanın tadını alırken nefes nefese başımı kaldırıp sesin sahibine baktım. Sesin sahibiyle yüz yüze geldiğimde bir kez daha hayatımın şokunu yaşamıştım. Bu adam değil tam anlamıyla çocuktu. Bu bildiğin bebeydi. Tam bir anne kuzusu!
Bebe diye adlandırdığım çocuk "Ha şöyle, uslu kız ol ki bizde işimizi görelim." dediği anda gözlerim kocaman oluvermişti. İşimizi görmekte ne demek oluyordu? Allah'ım ben sadece birkaç saat önce markete gitmek için evden çıkmamış mıydım? Aklımda ki sonu gelmeyen sorularla başımı olumsuz şekilde sağa sola çevirdim.
Çaresizliğime üzülmüş gibi saniyeler içinde yüz ifadesi değişirken"Konuşmak mı istiyorsun?"diye sorarken ağzımı açmıştı ki ağzımın aralanmasıyla yardım çığlığı atmış o ise sağ eliyle ağzımı mühürleyerek canımı acıtacak kadar çenemi sıkmıştı. Boşta kalan eliyle bana sus işareti yapıp yüzünü yüzüme yaklaştırmış onun kahve gözlerinde ki göz bebeklerinin büyümesini saniye saniye izlemiştim.
"Şimdi ağzını açıyorum bir kez daha bağırırsan dilini kopartırım haberin olsun. Beni anladın mı?"
Acı şekilde yutkunarak başımı bir aşağıya bir yukarıya doğru salladım. O ise benden çok uzaklaşmadan yavaşça ağzımı açtı. "Ne? Söyle! Söyle, benden ne istiyorsun?" Benimle ne gibi bir derdi olabilirdi. Amacı benden faydalanmak olsaydı, bilincim yerimde değilken bunu bin kez yapmış olması gerekmiyor muydu?
"İntikam! Babanın suçunun kefareti sende sen ödeyeceksin. Haluk Yediz'in yaptıkları yanına kar kalamayacak!"
İşte bu çok güzel haberdi ,çünkü ben öyle birini tanımıyordum.
"Yanlış... Yanlış kişiyi kaçırdın, ben Haluk diye birini tanımıyordum. Ben Mercan Şan! Bana Şan Kızı derler. Bizim mahalleye git kime sorsan benim hayatımı anlatır, yemin ederim ben Yediz değil, Şan kızıyım!" Hayatında sanki ilk defa birini görmüş gibi kaşlarını çatıp sağa yatırdı.
"Yalan söyleme. Sensin! Sen Yediz'in kızısın. Bende senden intikamımı alacağım. Çünkü ben Cenk Ateşdağlı'yım. Duydun mu beni, ben Ateşdağlı'yım! Ben ki mafyanın içinde büyümüş biriyim, senin iki lafına mı inanacağım. Yemezler kızım, yemezler..." Bu çocuk ne saçmalıyordu böyle? Tipinde hiç deliyim edası da yoktu. Giyimi konuşma tarzı İstanbul Beyini anımsatırken hal ve tavırları konuşması deli olduğunu işaret ediyordu. Bu çocuk ya deli ya da macera peşinde koşan hayalperestin tekiydi. Oysa ne tatlı bir yüzü vardı. İnsanın yanaklarını sıkası geliyordu. Bulduğum konumu unutsam sözlerine ve tavrına karşılık saatlerce gülerdim.
Sakin ol Mercan, sadece sakin ol. Belki ki aklı yerinde değil, huyuna gitmeye çalış. Bu delinin ne yapağı belli olmaz. Sakın masum yüzüne aldırış etme. Sakın!
"Bak, intikamına karşı saygım sonsuz ama ben Mercan Şan'ım. Bana inanmazsan yerde cüzdanım var. Onun içinden kimliğimi bulup soyadıma bakabilirsin.."
Yine abuk subuk hareketler ederek bana bakınmaya devam etmişti. Sanki delilikten öte algılama sorunu var gibiydi. Beni anlamıyor gibi bakıyordu. Uzun boylu, benden daha beyaz tenli, hatta olabildiğince zayıf olan çocuk kılıklı bu adam hiç normal bir insana benzemese de insanın gözlerinin içine doğrudan korkusuzca bakması... Allah'ım ne diyorum ben? Temiz yüzlüyse ne olmuş, manyağın haline acıyıp bana istediğini yapabilirsin mi diyeceğim?
Çocuk sonunda idrak edebilmiş ya da inanmış olmalıydı ki cüzdanıma doğru gidip yerden almıştı. Sessiz şekilde cüzdanımı bir kaç dakika boyunca kurcalamış ara sırada bana göz ucuyla bakmıştı. Sonunda kimliğimi bulduğundaysa rahat nefes almıştım. O an gözlerimde bir umuttu ışığı bileğimi sızlatan ipi gevşetmeye çalışırken gözlerini yine bana dikti.
"Demek, sen bir Şan Kızısın! Hah, benim buna inanacağımı mı sandın? Bu kimlikte en az sen kadar sahte! Sen beni kandırabileceğini mi sandın? Beni kimse kandırmaz, beni hiç kimse kandıramaz... Duydun mu kanmam! Abimden başka hiçkimseye güvenmem ben. Güvenmem!" Elinde tuttuğu cüzdanı fırlatınca ağzım açık kalmıştı. Allah'ım ben nasıl bir belanın içinde düşmüştüm böyle? Bu adam hangi tür manyaktı.
"Sahte falan değil. Yemin edemiyorum sana sahte değil. Ben Haluk denen adamın kızı değilim..." Ben konuşurken işaret parmağıyla sus işareti yaparak kapıya doğru gidip dışarıyı dinlemişti. Sonra da "Sessiz ol, birileri konuşuyor."dediği anda yüreğim ağzıma geldi. Kimsenin konuştuğu falan yoktu. Ses falan yoktu. Olsa işitsem bağırmaz mıydım?
"İmdat! Yardım edin..." Birilerinin olmadığını bilsem de tek çare bağırmaktı. O ise soluğu yanımda alarak yüzüme öyle bir tokat atmıştı ki sol kulağım uğuldadı. Birkaç saniye kulağımda zonklama hissederken acıyla kıvranırdım. Bu.... Bu adam şizofreni manyağın tekiydi ve benim ondan bir kurtuluşum yoktu.
"Ne olur bırak, yalvarırım beni bırak, gideyim..."
"Olmaz benimle burada kalacaksın seninle çok iyi arkadaş olacağımızdan eminim." O saçma sapan konuşurken gözyaşlarım hıçkırığa dönüşmüştü. Bir yol sadece bir yol bulmalıydım.
"Nasıl? Nasıl, arkadaş olacağız?"
"Sana bir sır vereyim mi? Benim hiç arkadaşım yok. Bende seni arkadaş olarak seçtim. Benimle burada kalıp güzel vakit geçirmemi sağlayacaksın." Her söylediği sözden sonra midem biraz daha kalmıştı. Ne yapacağımı bilmesem de konuşarak ikna etmekten başka bir yol düşünemiyordum. Üstelik az önce intikamdan bahsederken şimdi neden arkadaş olmak istiyordu? Benim suçum neydi?
Benim suçum yalnızca olmamam gereken sokakta, yanlış bir saatte bulunmam mıydı?
Bana ifadesini yumuşatarak baktığında burnumu çekiştirerek "Hiç arkadaşın olma mı?" diye sormaktan kendimi alıkoyamamıştım. O ise dizlerimin önüne oturarak yüzüme hüzünlü bir bakış attı.
"Beni insanlar pek fazla sevmez bende onları sevmem. Aslında bir arkadaşım var o da abim ama artık onun hayatına başka biri girdi. Benimle arkadaşlık kurmayacaktır. Bende kendime yeni bir arkadaş edinmek istedim, sen benim arkadaşım olur musun?" Allah'ım sana geliyorum. Ne olur bu kötü bir rüya olsun. Ben Annemin uyanmam için başımdan aşağıya su dökmesine bile razıyım.
"Az önce söylediğin mafya ve intikam gibi cümleler yalan mıydı?" Bu adamda kişilik bozulması vardı. Az önce gözleri delirmiş gibi bakarken şimdi ise köpek yavrusu gibi bakıyordu. Peki, şimdi ne olacaktı? Bana cevap vermek yerine sadece omuz silkmişti. Allah'ım onun haline mi acıyayım kendi halime mi bilemiyordum.
"Tamam, tamam. Ben seni anladım. Peki, ben seninle arkadaş olurum ama önce ellerimi çöz, böyle sana iyi arkadaşlık edemem öyle değil mi? Arkadaşlar birbirlerini esir etmezler, onların canının yanmasına izin vermezler.
"Bana ne, olmaz! Senden önceki de böyle söyleyip elimden kaçtı. Seni ondan daha çok sevdim. Biz önce arkadaş olalım sonra ellerindeki bağı çözerim." beni sevmiş miydi? Az önce bana tokat attığını hangi ara unuttu? Bu çocuk yalnızca delilik değil, zeka geriliği de olmalıydı.
"Bak,seni anlıyorum ama böyle olmaz bu ipler canımı yakıyor. Söz kaçmam." Söz, dememle bir anda ayağa kalkıp bağırıp çağırmaya başladı. O ayaklanırken gözlerindeki geçişe şahit olmuştum. Önce ağır abi gibi durmuş, sonra sevgiye muhtaç bir çocuk gibiydi, şimdiyse gözü dönmüş bir adama dönüşüvermişti.
"Benim canımı sıkma kızım, burada ben ne dersem o olacak. Anladın mı, ben ne dersem o olur her zaman.... Bunu aklına kazısan iyi edersin, yoksa ben kafana kazıyarak anlatmasını da bilirim..."
"Tamam, tamam. Sen yeter ki sakin ol, ben sen ne dersen onu yapacağım. Söz veriyorum sen ne dersen o olacak, yeter ki sen sakin ol. Sakin!"
"Aferin, uslu kız ol. Eğer yaşamak istiyorsan sözümü dinle. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim, Şan Kızı!"