5. Bölüm
"Neden bu halde geldin okula?"
Aydan sorusuna soruyla cevap veren adamın mavi gözlerine tek kaşını havaya kaldırarak nehir yeşili gözleriyle baktı.
İnanamıyordu!
Onun şuan burada olması tarifsiz bir mutluluk doldurdu kalbine. Etrafta onları dikkatle izleyenlere aldırış etmeden genç adamın boynuna atladı.
"Kıyamam ya! Sen ne düşünceli birisin böyle. Sırf nasıl olduğumu gözlerinle görmek için mi geldin onca yolu?" derken sesi titriyordu.
Alex ne için gelmişti? Genç adam beline dolandığı kızı sarmalarken burnunu yakan bir koku doldu ciğerlerine, ve onu özlemişti hem de hayatında kimseyi özlemediği kadar. Bunu bu kadar derin ve hızlı hissetmesine anlam veremedi. Gerçi onun hayatı hep aynıydı daha önce farklı bir duygunun kendine hükmetmesine izin vermemişti ki... Ve de vermemeliydi! Boynuna dolanan kolları bileğinden tutarak kendinden uzaklaştırdı ama bir eliyle kızın bileğini tutmaya devam ediyordu.
Birkaç adımla arabanın yanına geldiler. Onları uzaktan izleyen hayran bakışlar, Alex oldukça nezaket içinde Aydan'ın iki kişilik spor araca binmesine yardım etmesini izlerken, bu görüntüyü kıskandığını kendine itiraf eden bir çok göz vardı. Sonuçta onu gören çoğu erkek 'Aydan' gibi şahane bir güzelliğe sahip olma isteğine engel olmazken aynı şekilde Alex'in mükemmel yakışıklılığı da tüm kızları etkiliyordu.
Alex sanki inadına yapar gibi yüzüne yerleştirdiği yakışıklı gülümsemesine havalı yürüyüş katarak direksiyon başına geçerken Aydan'ın gözleri sadece sevdiği adamın üzerindeydi. Zaten biraz gözünü ondan çekip etrafına baksa, kesinlikle Alex'in üniversiteye bir km dahi yaklaşmasına asla izin vermezdi.
...
Aydan, emniyet kemerinin izin verdiği şekilde bedenini nişanlısına döndürdü. O'nu seyretmek ve de gerçekten kendi için geldiğini görmek, mutluluğuna mutluluk katmıştı.
"Sessizsin!" Dedi genç adam.
"Kelimeler yetersiz!"
"Neden?"
"Sen doldun içime, bırak gözlerimde doysun yakışıklı yüzüne." Demişti Aydan ama kalbinin üzerine, genç adama kesinlikle doymayacağı bir açlık hissinin oturduğunu hissetti. Yorgun ve hasta olmasının etkisiyle gözleri kapanırken Alex onun uyuduğunu nefes alış verişinden anlamıştı. Ve aklındaki düşüncelerle arabayı boğazı gören bir yere çekerek motoru kapattı. Yanındaki uyuyan kadından alacağını alıp bir an önce gitmeliydi bu kahrolası yerden. Ve tabi ki eski yaşantısına engel olan ne varsa burada bırakıp öyle dönmeliydi. ...
Aydan'nın ateşi biraz daha yükseldiğinin belirtisi yüzüne yansıyordu. Uzun kirpikleri beyaz yüzüne düşerken, yanakları ve dudakları normal olmayacak kadar kırmızıydı. Alex istemsizce kırmızı dudaklara bakarken dudağını yaladı. En son iki gece önce güzel bir kızı öpmeye çalışmış ama ağzına dolan tadı beğenmediğinden vazgeçmişti. Ve o an bir daha anlamıştı, sadece karşısındaki bu dudaklardı istediği!
Onun uyumasına aldırış etmeden yaklaştı ve ağzının içine genç kızın dudaklarını aldı. Usul usul tadını çıkarmaya başladı alev gibi yanan dudağın. Aydan zaten kendinden geçmişti ve Alex'e istediğini verdiğinin farkında olmadan, içinin yangınını söndürecek bir damla suya kavuşmak istercesine araladı ağzını.
Alev alev yanan dudakların kendini de kor bir ateşe sürüklediği göremiyordu. Ona öyle açtı ki Alex sadece biraz mantıkla düşünse bu yaptığı her neyse -anlamıyordu- ne kadar yanlış olduğunu görürdü.
Genç adam doyumsuz dudakları bir kaç dakika öptü. Öpmeye ara veriyordu ama sadece bir nefes alımı, sonra büyük bir açlıkla tekrar ağzına alıyordu ateşle yanan dolgunlukları. Kızıyordu içten içe kendine fakat nasıl sadist bir ruhu vardı ki kendinde olmayan birini bu şekilde öpmekten kendini alıkoyamıyordu?
Neyse ki öfkesi galip gelince yüzünü biraz geri çekti. Hâlâ sıcak nefesleri bir birinin tenini okşarken, bilinçsizce sıkmaktan yorulan ellerini yumuşatıp simsiyah, ipek gibi omuzlarına dökülmüş saçları, parmak uçlarıyla okşamaya başladı. Görmeyeli ne kadar uzadığı düşünüyordu. Uyuyan genç kızı en ince ayrıntısına kadar yeni baştan süzdü. Onda bir hata ya da küçük bir kusur aradı.
'Yok işte! Saçının telinden minik düz burnuna, uzun kirpiklerinden beyaz teninin asaletine, zayıf bedeninin gizleyemediği kadınsı hatlarına kadar, yaradanın özenle yarattığı gözler önünde...' Düşünceleriyle yeniden hafif aralık dudağa yaklaşırken genç kızın telefonun sesi arabayı doldurdu.
"Seni icat edeni..!" Diye söylenirken Aydan sesin etkisiyle kımıldanmaya başladı. Alex genç kızın kucağındaki çantasını açtı ve telefonu hemen sessize alırken arayanın kim olduğuna da bakmayı ihmal etmedi. 'Tayfunum' demek ağabeyini bu şekilde kaydetmişti. Bu küçük sahiplenme takısıyla onu kardeşinden kıskandığını fark etmedi... Ve bu kıskançlıkla gülümseyen gözlerini de.
Çalmaya devam eden telefonu açarak cevapladı.
"Tayfun ben Alex."
Tayfun tüm gün mesajlarla kontrol ettiği hasta kardeşinin sesini duymak için aradığında karşılaştığı sesle ( aslında sesin tonundan) irkildi.
"Aleksander!"
"Evet."
"Sen ne zaman geldin?"
"Bu gün."
"Habersizce geldin öylemi?"
"Küçük bir sürpriz diyelim."
"Hımm. Anlaşıldı. Peki o zaman hoş geldin. Evde misiniz Aydan'la?" Bu soru aslında 'evde olmanızı temenni ediyorum' amaçlıydı. Aydan'ın zaten habersiz hasta hasta üniversiteye gitmesine baya sinirlenmişti Tayfun. Eğer şuan İstanbul'da olmuş olsaydı kesinlikle onun yokluğunu fark ettiği an okula dayanıp, itirazlarına kulak asmadan eve sürüklerdi.
"Aslında...- Aydan konuşma sesleriyle gözlerini açmıştı ve Alex le göz göze geldiler.- Aslında eve geçmedik henüz."
"Alex senin haberin var mı Aydan'ın kaç gündür ateşli şekilde yatıyor oluşundan?"
Alex yeşil gözlere kitlenmiş ti. Ve Aydan bezgince gözlerini kapatırken onun gerçekten çok hasta göründüğü yeni fark etti. Kendinden cevap bekleyen adama ne diyeceğini bilmezken eliyle Aydan'ın ateşini kontrol edince elinin altındaki sıcaklığın oldukça yüksek olduğunu -nihayet- anlamıştı.
"Hastaneye geçiyoruz onun bu günde iyi bir bakıma ihtiyacı varmış ama yatıp dinlenmesi gerekirken okuldan aldım." Yaptığı tam bir suç bastırmaktı. Ama karşı tarafın sessizliğe gömmesini sağlamış oldu.
"Üzgünüm..! Sabaha habersiz çıkmış evden. Bende bildiğin gibi yurt dışındayım. Lütfen kardeşime dikkat et!" Diye inledi Tayfun.
"Merak etme! Dikkatli olurum. Şimdi kapatmalıyım."diyerek sözlerini tamamladı. Şimdi acele şekilde Aydan'ın doktora gözükmesi gerekiyordu.
Arabasını çalıştırdığı sıra Aydan'ın halsizce "Abim nasıl olduğumu öğrenmek için mi aramış?"demeye çalıştı. Alex biraz kinaye ile "Senin için çok endişelenen bir kardeşin var. İnan bana bu senin en büyük şansın..."dese de Aydan bunu duyamadan yeniden kapandı gözleri.
...
Beş gün sonra...
Londra'ya geri dönen Alex'in giderken ki emin halinden eser kalmamıştı. Bu işte nerden bulaştığı sorgulayıp kendine onca küfürlü savururken babasının yatak odasına gecenin bir yarısı ve izinsiz girmesini sorgulamadan daldı içeri. Mr Marcos'un yalnız değil de güzel bir afetin kollarında olmasına aldırmadan seslendi.
"Evlenmek istemiyorum..!"
Mr Marcos karşısında hesap sorar gibi dikilen oğlunun sesiyle uykusundan sıçrayarak uyandı. Ve oğlunun yeniden "kesinlikle evlenmeyeceğim" sözleriyle uykusu açılınca bedeninin çıplaklığını örtmek için ropdöşambrına uzandı. Giymek için ayağa kalkarken yataktaki İngiliz afetin üzerinin açılmasını önemsemeyen Marcos giyinerek oğluna döndü.
"Alex Tanrı aşkına sen ne dediğinin farkında mısın?"
"Evet. Ben o kızla aslında hiç bir kızla evlenmek istemiyorum."
"İyide biz bunu en başta konuştuk." Diyen Mr Marcos'un sesi yüksek çıkmıştı. Yataktaki genç kadının hareketlenmesiyle ona bakan iki adam bilinçsizce çırılçıplak bedenin çarşafa sarılması izlediler.
Alex tekrar babasına dönerek "çalışma odasında konuşalım. Küçük sevgilin rahatsız olmasın."dedi ama bir ayrıntı aklına takılmıştı.
Marcos oğlunun ardından çalışma odasına girdi. Doğruca masaya geçip çekmecesindeki kutusundan özel imalat -bakire teninde sarılan- purosunu alarak içmek için yaktı. Alex'se odanın metrekaresini ölçmek ister gibi adımlıyordu.
Mr Marcos "Şimdi derdin ne söyle?" Dedi ciğerlerini dolduran yoğun dumanı üflerken.
"Derdim evlenmek istememek."diyen genç adam babasının karşısına geçerek oturdu.
Marcos onu duymamış gibi purosunu yeniden içine çekerken masasının üzerinde duran dosyaya gözü takıldı. Uzanarak eline aldığı dosyanın sayfalarını iki gündür iyice incelemiş olmasına aldırış etmeden yeniden göz atıyordu. İstediği yere gelince dosyayı kıvırdı ve uzun uzun sayfayı incelemeye başladı.
Alex'se kendini görmezden gelen babasına öfkeyle "ben kararımı verdim. Kesinlikle evlenmek istemiyorum." Dedi ve odayı terk etmek için ayaklandı. Bir kaç adımla kapıya yaklaşmıştı ki uzandığı kapı kolunu açamadan babasının sesiyle dondu kaldı.
"Şirketin piyasayı sallayarak en iyilerin arasına giriyor. Açıkçası benim ve amcanın beklediğinin tam tersi bu durum."
"Ne demek şimdi bu?"
"Senin para kazanmak konusunda bu kadar başarılı olacağını hayal dahi edemezdim. Daha bu sabah amcan da bu konuya değindi. Kesinlikle bizi şaşırttın evlat!"
" 'Sağol' mu demeliyim? Diyorum ama bu şirketi benim için kuran sensin. Sonuçta 'Piyasada zaten güçlü bir adımız var. A&A'nın yan kolumuz olarak hızla yükseleceğini tahmin ediyorum' diyende amcamdı. Şimdi bu beklenen yükselişi yaşıyor olmam bence gayet normal."
"Haklısın ama..!"
"Baba Tanrı aşkına 'ama' ne demek? Sen inanmasaydın bu teklifle bana gelmezdin sanırım."
"Afedersin evlat. Sana bir özür borcum var."diyen Mr Marcos kendi evladını bu yaşına kadar nasıl anlamadığını, onun yeteneğini nasıl fark edemediği düşünce utandı kendinden.
"İyi o zaman evlenmeyeceğimi sen söylersin, ilgili alakalı mercilere."
"Bunu yapmam. Zaten bu saatten sonra tamamen imkansız!"
"Ne demek imkansız?"
"Öncelikle sana söylemem gereken, senin için açtığımız fabrikanın her kuruşunu sınırsız ortaya koyarken en önemlisi senin bu işe yüzde yüz hevesle sarılıp başaracağına inanan ne yazık ki ben değil sevgili nişanlın Aydan oldu."
Marcos köşeye sıkıştığını gördüğü oğluna doğru içindeki dumanı üflerken açılması için laptopun kapağını açarak düğmesine bastı. Kısa süre sonra karşısında açılan ekrana gülümseyerek bakıyordu şimdi. Ve laptopu oğlunun görebilmesi için çevirdi.
"Sahip olduklarının yetmez gibi böyle pozları da veriyorsun. Eğer her şeyi kaybetmeye hazırsan adamlara ne açıklama yapacağımı söyle bende bu teklifini kabul edeyim." Diyerek ayaklandı. Kapıya yaklaştığında yakışıklı oğlunun yüzüne bakarak " içerdeki bayana evlilik teklifinde bulundum. Sen evlenip tüm şirketin başına geçtiğinde bende hayata yeniden başlayacağım. Bakarsın yeniden baba bile olurum." Diye konuştu. Alex'se üst üste gelen şokların içinde boğulmaktan korkuyordu. Daha önce hiç bir kadını bu eve getirmeyen adamın yatağındaki kadının sırrı çıkmıştı ortaya. Ve daha önemlisi başarının getirdiği zevkin arkasında kimin oluşu şuan masanın üzerindeki ekrandan yansıyan resmin sahibi.
Aydan'la öpüştüğü aslında onu hasta olmasının verdiği bilinçsizlikte öptüğü anı yakalayan bir resimdi bu. Kahretsin kim, ne ara çektiyse gerçekten güzel bir kare yakalamıştı.
Babasının gidişinin ardından onun yerine oturan genç adamın gözü ekrandaydı. Fareye uzanıp biraz daha büyüttüğü resme baktı ve diğer -yola çıkmadan hasta yatağından çıkıp üzerindeki pijamalar ve ayağındaki tüylü patiklere aldırış etmeden, dudağını sarkıtmış halde kendini yolcu ettiğini gösteren - resme geçmesi için tıkadığı anda düştüğü boşluktan kurtulmak istedikçe biraz daha derine indiğini hissetti. Neydi bu yaşadığı anlamsızlık? Ona giderken geri döndüğünde böyle olmamak için gitmemiş miydi? Boğazında hissettiği kelepçeden sonsuza kadar kurtulmak için ne yapması gerektiğini bir bilse. Kesinlikle gözünü kırpmadan yapacağına emindi ama küçük bir gerekçe bulmadan bunun olanaksız olduğunu da şimdi daha iyi anlamıştı...