"Ne yani sen şimdi doğum günü mü kutlayacaksın Duru? Yanlış anlamadım değil mi?" diyen Çağla’ya bakıp gözlerimi devirdim.
"Ne var Çağla ya? Kutlayamaz mıyım?
"Iyi de sen de Efe de nefret edersiniz doğum günlerinden."
"Evet. Yetimhanede doğum tarihine bizi buldukları günleri yazdıkları için ikimiz de nefret ediyoruz ki bu bizim doğum günümüz değil, Levent'in." Ne vardı ki kutlamak istediysem yani.
"Bu güne kadar hiç kutlamadın ama?"
"Ilk defa Levent için birşey yapmak istiyorum, ne var yani yüzüme vurmasan?" dedim sessizce. İkimiz de üzülmüştük ve bir şeyleri kutlayacaksak o zaman tam da bu zamandi bence.
Çağla gülerek "Tamam ya bir şey demedim." deyip sırıtınca ters bakışlarımı üzerine diktim.
"Biraz daha gülersen o doğum gününü görecek kadar yaşamayacaksın Çağla!"
"Bence gerek yok. Senin Levent için birşeyler yaptığını gördüğümüz gün üçümüz de kalp krizi geçiririz zaten." Alayla gülen Çağla dan çektim gözlerimi. Az daha konuşursam arkadaşım falan demez saç baş dalardım çünkü.
"Bi git kızım ya." deyip bilgisayar başına geçtim. Doğum günü için uygun bir mekan bulmam gerekiyordu sonuçta. Kendi kendine gülsün dursundu işte o da orda. Hain arkadaş.
********
Doğum günü sabahı Levent'e hiçbir şey çaktırmamak için normal bir kahvaltı hazırlayıp sofraya oturdum. Tamam, parti falan yapmazdım ama "doğum günün kutlu olsun." deyip küçük de olsa bir hediye alırdım ve ben bunu sabahları yapardım genelde.
Levent kahvaltı yaparken beklediği ilgiyi görmeyince yüzü asıldı ama fark ettirmemeye de çalışıyordu bir yandan. Kıyamam ya. Tek yaptığım doğum günün kutlu olsun demekti ve o bunu bile önemsiyordu.
"Aşkım diyeceğin bir şey yoksa gideyim ben."
"Hmm. Var mıydı ki?" deyince Levent'in yüzü güler gibi oldu bir an. "Haa. Ya Serhat'ın maması bitmek üzere onu al akşam diyecektim, hadi güle güle." deyip içeri kaçtım. Yüzünün aldığı şekle biraz daha baksam kahkalarla gülebilirdim çünkü.
Tam da keyifle kahvaltıma devam ediyordum ki kapının çalınmasıyla tekrardan kalktım. Kapıyı açınca kuryenin Levent'in adına koli getirdiğini gördüm. Gönderenin ismini görünce sinirlerim zıpladı resmen. Hayır, bize yaptığı yetmiyormuş gibi utanmadan bir de Levent'in doğum gününü kutlamak için evime hediye gönderiyor. Kutuyu açınca bende ipler koptu. Lan sen benim kocama hangi akla hizmet kendi iç çamaşırlarını yollarsın? Ben onları senin ağzına tepmez miyim? Ay bir de zevksizdi haspam. Ulan ben adamı boşasam bile a bu donla sana bakar mı acaba dönüp?
Bir hışımla yola çıkıp Serhat'ı Çağla'ya bırakmak için önce onlara doğru yol aldım. Ve ben gidince anlattıklarımdan sonra "Vayyy sürtük" diyerek çocukları Beyza'ya emanet eden Çağla da benimle birlikte geldi. Kargonun üzerinde evin adresi yazılı olduğu için navigasyona adresi girip evi kolayca bulduk.
"Inşallah evdedir."
"Evdedir tabi kızım, Levent'i bekliyordur dört gözle."
Beni iyice gaza getiren Çağla'ya sinirli bakışlarımı atıp arabadan indim. Asansörle çıkarken 'asansör neden bu kadar yavaş' diyip ona bile sövecek kadar sinirliydim şu an.
Asansörden inip kapıyı çalarken Çağla'nın bana boksör Sinan Şamil Sam gibi bakması hiç de hayra alamet değildi doğrusu.
Belen denen sürtük kapıyı açar açmaz Çağla'nın kızın üzerine atlamasıyla onun bakışlarını bile ne kadar iyi tanıdığımı anlamış oldum. Kız çığlıklar atarken komşuları gelmesin diye kapıyı kapattım. Gerçi önüne gelen erkeği evine çağıran bir kızın çığlıklarına kim aldırış edecekse? Tamam. kadınlara ön yargılı davranılmasına kesinlikle karşıydım lakin bu bir tık hak ediyor gibiydi hafiften şimdi. Bunu bi kabul edelim.
Çağla artık yorulup kızı bırakınca kız da Çağla'ya tırnaklarını geçirdiği ve biricik arkadaşımın kolunu kanattığı için bir tokat da ben attım. Sadece arkadaşımı korumak amaçlı, cidden..
"Bana bak kızım, bir kez daha Levent'in yakınlarında görürsem seni, ya da böyle saçma sapan şeyler yollarsan, bu kez onları mezarının üzerine bayrak diye dikerim haberin olsun!"
Cebime tıktığım iç çamaşırlarını alıp kızın ağzına bir güzel teptikten sonra Çağla'yı da alıp evden çıktım.
Arabaya binip eve giderken Çağla dayak atmanın verdiği yorgunlukla hâlâ kesik kesik nefes alıyordu.
"Saçların cadı şilaya benziyor Çağla."
"Ay haspam! Ben senin için kıza dalayım, mükafatıma bak."
"Ayy yerim" deyip tek elimle Çağla'nın saçlarını karıştırdıktan sonra devam ettim "Bak akşam en büyük pasta dilimini sana vereceğim,hadi yine iyisin." Çok efor sarf etmişti ne de olsa. Yesin de güçlensin yiğidim diyerek.
"Ay Allah razı olsun." diyerek yalandan şirince gülen Çağla'ya bakıp sırıttım. Ne olursa olsun böyle dostlarınız olması güzeldi.
*******
Akşam olunca Çağla, Efe, Beyza, Bülent ve ben ayarladığım mekanda bekliyorduk. Sahnede canlı müzik olan, oldukça büyük ve güzel bir mekandı. Tunç, bir şekilde Levent'i ikna edip getirecekti ve çocuklar da Beyza'nın bakıcısına emanetti. Kalabalık ve gereksiz insanlardan nefret ederdim ve bu yüzden biz bizeydik.
Levent arayınca müziğin sesini duymaması için meşgule atıp 'Serhat yanımda uyuyor açamıyorum' yazan bir mesaj attım. Serhat en ufak sese bile uyanan bir çocuktu ve ben onun yanında yatıp onu uyuturken telefonu sessize alır ve asla açmazdım. Herkes alışmıştı bu duruma yani.
"Aşkım Tunç bir kızdan hoşlanıyormuş. Tutturdu illaha görmen lazım diye. Gideyim mi?" Ulan Tunç! Senden başka ne beklenir ki? Bahaneye bak. Bahanesi bile sapık.
'Tamam ben de yatayım o zaman, geç kalma.' yazıp yolladıktan sonra onları beklemeye başladık.
Tabi Levent bizi görünce önce bir şok oldu normal olarak. Tabi ben ona sarılıp "iyi ki doğdun hayatım." diyince şokun dibini yaşadı adam orası da ayrı mesele ama.. Hayatım demeseydim iyiydi bence, adamın kalbine inecekti az kalsın.
Büyük şoku atlatınca benden ayrılıp diğerleriyle de sarılan Levent'in ağzı yırtılacaktı resmen gülmekten.
Ve doğum günü süprizim..
Yıllar önce yaptığım gibi sahneye çıkıp Levent için yine aynı şarkıyı söyledim. (Şarkıyı Unutanlar için.. Seda-bembeyaz)
Görmedim duymadım süzülmüş hayatıma
Ürperdin rüzgarımdan hoşlandım bundan
Çat kapı gelen bir aşkın saklanan ev sahibiyim ben
Dolabımda şüphe giymiş ümitlerim var
Bembeyaz sımsıcak ellerinden bir mektup düşmüş kalbime açsam mı açmasam mı
Yemyeşil bir nehir gözlerinden sözlükler düşmüş ateşlere alsam mı almasam mı
Gel demem git demem öylece beklesin zaman
Sakinleşip düşünsen duygular tırmanmadan
Çat kapı gelen bir aşkın kaybolan yol tarifiyim
Çıkmazında donup kalmış hayallerim var
Bembeyaz sımsıcak ellerinden bir mektup düşmüş kalbime açsam mı açmasam mı
Yemyeşil bir nehir gözlerinden sözlükler düşmüş ateşlere alsam mı almasam mı
Açsam mı açmasam mı alsam mı almasam mı
Ve şarkı bitince Levent'in yanına giderken gözlerinde o zaman ki aşktan bile daha fazlasını gördüm. Ondaki bu aşk nasıl daha fazla artabilirdi ki?
Pastayı keserken Tunç'un "Dilek tut." demesiyle gözlerime bakıp "Gerek yok." diyen Levent'in ne demek istediğini hepimiz anlamıştık. Bence de yoktu..
Partimiz bitince uyuyan Serhat'ı alıp eve geçtik.
"Ben.. Çok teşekkür ederim Duru. Şu ana kadar aldığım en güzel hediyeydi bu."
"Ne yani önceki hediyelerimi beğenmemiş miydin?" diyerek alınmış gibi baktım Levent'e.
"Beğenmiştim ama hiçbiri bukadar değerli değildi. Keşke sen de sevseydin doğum gününü kutlamayı da ben de sana güzel bir hediye verebilseydim."
"Verdin zaten."
"Neymiş ki o?"
'Sen' deyip Levent'e sarıldım.
"Bana hayatımın en güzel hediyesini verdiğin, ne olursa olsun benden vazgecmediğin için teşekkür ederim.Senden daha değerli hiçbir şey olamaz benim hayatımda. Her ne kadar dile getiremiyor ya da hissettiremiyor bile olsam da."
Levent'i öpüp devam ettim.
"Hiçbir şey.."