Sabah telefonun çalmasıyla uyanıp, beni bu saatte uyandıran şahısa karşı en güzel dileklerimi (!) sunarken tek gözüm kapalı telefonu açtım.
"Ne var?"
"Aaaa. Ne kadar da ayıp! Güzel bir bayan telefonu böyle açar mı?"
Bu kim be? Telefona bakmadan açtığım için kulağımdan çekip arayanın kim olduğuna baktım. Numara yazıyordu sadece.
"Pardon da kiminle görüşüyorum ben?"
"Ahh, birazcık parasal yardım yapacağın biriyle diyelim."
"Anlamadım?"
"Duru Çağlar! Yoksa Süphan mı demeliydim? Yetimhanede büyümüş, annesinin çöpe attığı bir piç.. Söylesene bunları gazeteciler öğrenirse ne olur? Manşetleri görebiliyor musun Süphan? Ah, rezillik.." Ne oluyor be sabah sabah!
"Ne istiyorsun benden? Kimsin sen?"
"Sence şu an benim kim olduğum bu kadar önemli mi? Bence değil. Önemli olan senin bana vereceğin miktar."
"Ne miktarı be? Ne saçmalıyorsun sabah sabah?"
"Ben annenin bir fahişe olduğunu kimseye söylemeyeceğim ve sen de bunun karşılığında istediğim parayı bana vereceksin. Bence iyi bir anlaşma, sen bir düşün."
Telefon kapandıktan sonra bir süre ekrana bakakaldım. Kim, nereden öğrenmişti böyle bir şeyi? Beni bırak, Levent rezil olurdu.
Yeniden çalan telefonla kalbim teklerken arayanın Levent olduğunu görüp huzursuz oldum bir an. Ona söylemeli miydim, bilmiyorum.
Levent'le konuşurken uyanan Serhat'ın yanına gidip telefonu kapattım. Söyleyemedim..
Öğlene doğru tekrardan arayan aynı numarayla birlikte yine aynı huzursuzluk çöktü içime.
"Karar verdin mi?"
"Kaç para istiyorsun?"
"Vayyy. Zengin olmak böyle birşey demek ki? Neyse yakın zamanda ben de öğreneceğim zaten. Ikiyüzelli bin, yarına hazır olsun. Ve tek bir kişiye söylersen manşetlerde olacağını söylememe gerek yok sanırım."
Telefon kapanınca o parayı Levent'in haberi olmadan bankadan nasıl çekeceğimi düşündüm. Tamam, benim ayrı hesabım ve ortak hesabımız vardı ve Levent asla kontrol etmezdi ama yine de ondan gizli iş yapacağım gerçeği beynimi kemiriyordu. Biriyle konuşup anlatmak istiyordum. Anlatacaktım da..
Serhat'ı hazırlayıp, kendim de hazırlandıktan sonra evden çıkıp soluğu Çağla'nın evinin önünde aldım. Kapıyı güler yüzle açan Çağla, beni görünce somurtarak içeri davet etti. Yüzüm ne haldeyse artık?
"Iyi misin Duru, neyin var?"
Çağla'ya olayı anlatınca "Bence Efe ya da Levent'e söylemeliyiz belki de söylememeliyiz. Parayı alınca çekip gidecek belki ve işin içine erkekler girerse olay büyüyebilir." diyerek kafamı daha da karıştırdı.
"Bence en iyisi söylememek. Dediğin gibi onlar karışmadan duramaz. He oldu ki bir daha musallat olursa o zaman söylerim. Şimdilik parayı vereyim gitsin bence."
Çağla da beni onaylayınca yarın Serhat'ı ona bırakma kararı alıp, bankayı yarın parayı çekeceğim hakkında bilgilendirdikten sonra eve döndüm. Efe halimi görürse birşeyler anlardı çünkü. Ve bu hiç de iyi olmazdı.
Levent eve gelince her ne kadar beceremesem de gülümsemeye çalışmıştım. Bu ruh haliyle ne kadar becerebildiysem tabi...
"Levent, Serhat uyudu. Yatıyorum ben de."
"Aşkım bu saatte uyunur mu ya?"
"Uykun varsa uyunur tabi. Hadi sana iyi oturmalar." deyip odaya kaçacağım sırada kolumdan çeken Levent'in sayesinde koltuğa yapıştım.
"Ne yapıyorsun ya?"
"Anlat bakalım neyin var?" diyen Levent'e ters ters bakıp "Uykum.." dedim.
"Emin misin başka birşey olmadığından?"
"Eminim. Yorgunum sadece."
"Tamam, hadi yatalım o zaman."
Levent de benimle birlikte odaya çıkıp, yatarken bana sarılınca bir an söylesem mi diye düşünmedim değil. Ama söylersem herşey karışabilirdi. Benim için kimin duyup duymayacağı önemli değildi ama Levent'in böyle bir şeyle itham edilmesini istemezdim. Hele ki Handan hanım tedavi ve evliliğimiz hakkında o kadar konuşmuşken bir kez daha onun diline düşüp rezil olmak istemiyordum açıkçası. Annemi ben seçmemiştim ve bunun acısını ben çekmemeliydim.
Sabah olunca Levent'i işe uğurlayıp evden çıktım. Serhat'ı Çağla'ya bıraktıktan sonra bankaya gidip parayı çektim. Ve son olarak dünkü numarayı aradım. Konum attığı adrese giderken, benim için önemli olan buranın ıssız olması değil de o adamın bir daha bana bulaşmayacak olmasıydı.
Arabadan inince diğer arabadan birinin indiğini gördüm. Parayı elime alıp, direkt karşımdaki adama uzattım.
"Hoşgeldin.. Aaa ama bir hoşbulduk demeyecek misin?"
Adam bana yaklaşırken midemin bulandığını hissettim. Yanağımı öpünce kusasım geldi bir an.
"Ne yapıyorsun gerizekalı? Al şu parayı da siktir git!" diyerek sildim yanağımı.
"Ne kadar ağzın bozuk senin öyle?"
"Adamına göre muamele diyelim. Birdaha çıkma karşıma."
Arabaya binip oradan uzaklaşırken çantamdan ıslak mendil çıkartıp yanağımı iyice sildim.
*******
Levent akşam eve bir sinirle girince ne olduğunu anlayamadım önce.
"Birşey mi oldu Levent? Bu halin ne?"
"Sana sormak lazım birşey mi oldu diye? Bankadan para çekmişsin."
Işte şimdi bittim ben..
"Evet."
"Evet? Başka birşey de söylemek ister misin? O kadar parayı nereye harcadığını söylemek istersin belki. Ya da kime harcattığını?"
"Ben.."
Ne diyecektim ki? Ya da nasıl açıkalayacaktım. Ben nasıl söylesem diye düşünürken Levent'in yüzüme tuttuğu resimle aklımdaki tüm cümleler silindi.
"Kim bu?"
Resmi elime alıp bakakaldım bir süre. O şerefsiz beni öperken biri resim çekmiş ve Levent'e yollamıştı. Öpüşürken çekilmiş bir resim gibi duruyordu. Iyi de neden? O adamın derdi para değil miydi?
"Birşey söylemeyecek misin Duru? O adama verdin parayı değil mi? Söylesene sevgilin mi o? Belki de kaçmak için kullancaktınız. Söylesene! Cevap ver." Kaçmak derken? Yok artık! Ne saçmalıyordu be bu manyak?
"Sen yine kurmuşsun kafanda senaryoyu. Neyin açıklamasını istiyorsun ki? Kaç yıldır seni aldattığımın mı?"
Levent'e yaklaşıp, gözlerimi üzerine diktikten sonra konuşmaya devam ettim.
"Gerçeği öğrendiğinde yine geleceksin Levent. Ama bu kez.. Bu kez asla affetmeyeceğim ben seni. Kaç yıllık karına güvenmedin bu sefer. Birdaha ne yüzümü görürsün ne de sesimi duyarsın. Açıklama falan yapmayacağım sana, istediğin senaryoyu kurabilirsin kafanda. BITTI!"
Serhat'ı kucağıma aldıktan sonra arabaya binip uzaklaştım. Asla affetmeyecektim onu, asla. O zaman da güvenmemişti bana, ama sevdiğini göstermiyorsun demişti ve ben ona hak vermiştim. Ya şimdi? Şimdi bir çocuğumuz vardı bizim, hâlâ mı gösterememiştim sevdiğimi? Insan karısına güvenmez miydi? Kaç yıllık sevgilisiydim ben onun.. Bana güvenmeyecekse kime güvenecekti? Onun da başına gelmiştir üstelik. O pislik sekreteri onu öpmüştu bile. Kendi söylemişti hem de. Ben böyle mi yapmıştım Peki ona? Bu kadar kötü şeyler mi söylemiştim? Bu kadar kırmış mıydım ben onu? Ne demekti kaçmak ne demekti aldattın demek ya? Nü kadar alçak mıydım onun gözünde yani? Her şeyi yapabilecek şerefsizin tekiysem eğer neden evliydi ki benimle?
Efe ve Çağla'nın yanına gidince Efe halimi görüp tüm olanları öğrendikten sonra beni arayan numarayı alıp evden çıktı. Eve geldiğinde üzerindeki kanlardan adamı bulduğu belli oluyordu.
"Belen Öymen kim?"
"Ne?"
"O kadın herkimse adama para senin olsun, dediğimi yap demiş. Paralar adamda. Kadının istediği sadece o fotoğrafmış. Bir şeyler döndüğü kesin. Ama ne?"
Telefonu elime alıp Tunç'u aradım. Kendimi Levent'e kanıtlamak gibi bir sorunum yoktu. Sadece neler olduğunu merak ediyordum. Kendi kendimi temize çıkarttığım an Levent bey de istediği haltı edebilirdi.
"Ne yaptın sen Duru?" Şimdi sövecektim ama yedi sülalesine.
"Levent'in yanında mısın?"
"Evet."
"Belen Öymen kim Tunç? "
"Belen.." deyip bir süre düşündü. "Levent ' in sekreteriydi."
"Kovduğu? "
"Evet. Ama nerden çıktı o?"
Cevap vermeyip telefonu kapattım. Efe ve Çağla'yla biraz konuşup Serhat'ı onlara teslim ederek yürüyüşe çıktım. Açık havada bile nefes alamıyordum. Ağlayacak gücüm bile kalmamıştı artık. Ağlamak da istemiyordum zaten. Levent ağlasın kendi haline.
Eve dönünce salonda oturan Levent'i görmezden gelip ilerledim.
"Duru konuşabilir miyiz?"
Tek bir kelime bile etmedim. Bana inanmayan biriyle ne konusabilirdim ki? Muhtemelen Tunç ve Efe olayı açıkladığı için buradaydı. Ya öğrenemeseydik gerçeği, o zaman da gelecek miydi? Tabiki de hayır! Bu yüzden ona edecek tek bir cümlem bile yoktu. Edilecek tüm cümleleri kendi elleriyle yerle bir ettikten sonra onunla konuşmamı falan bekleyemezdi benden.
*******
Sabah ilk iş boşanma avukatı olan bir arkadaşa gidip dava açmak oldu. Bana inanmayan bir adamla bir dakika bile evli kalmak istemiyordum artık.
"Sen gelmek istemediğine emin misin Duru?"
"Evet. Sen gidip konuş. Imzalasın belgeleri bitsin bu iş. Hiçbir şey de istemiyorum ondan, söylersin."
"Anlaşmalı olmazsa bu iş uzar biliyorsun değil mi?"
"Umrumda değil Kaan. Ikna et."
Kaan 'Tamam' deyip evden çıkınca Çağla yüzüme baktı bir süre.
"Sakın.. Sakın bana vazgeç deme Çağla."
Çağla suratını asıp 'Tamam' deyince derin bir of çekip kafamı koltuğa yasladıktan sonra gözlerimi kapattım. Bana affet diyemezdi. Bu kez affetmezdim çünkü.
Telefon çalınca Kaan'ın ismini görüp açtım.
"Efendim."
"Duru, eşin hiçbir şekilde boşanmayı kabul etmiyor. Önce konuşmanız gerekiyormuş."
"Konuşma falan yok. Dinlemesi gerektiği zaman dinleyecekti beni. Tek kelime konuşmayı bırak, yüzyüze bile gelmem ben onunla. Aynen ilet ona, imzalasın belgeleri."
"Aslında iletmeme gerek yok, duyuyor şu an. Ve konuşmak istiyor."
"Hayır."
Telefonu kapatıp koltuğun üzerine fırlattım. Beni dinlemeyip, şimdi konuşalım diyemezdi. Bu kez bana inanmamanın bedelini ağır ödeyecekti.