HASRET
Betül hala kolumdan tutuyordu, kurtulmaya çalıştım başaramadım ne kuvvet vardı bu kızda…
“Adamlara bak, ellerini kollarını sallayarak gelip istedikleri gibi kesip biçebileceklerini sanıyorlar” Ben böyle güzelliğin yok olmasına izin veremezdim mümkün değildi.
Eve girip kapıyı kapadığında anca kolumu bıraktı“Hasret sakin ol”
Tuttuğu yeri ovaladım morarmazsa iyiydi “Nasıl sakin olayım, adamlar bahçeyi dolaşmaya gelmiş kişiler değil, düpedüz inşaat işçileriydi”
“Hasret özel mülk olduğunun farkındasın sanırım”
“Özel veya değil, onca ağacı katledemezler… Müşterilerimizin arasında bu işlerden anlayanlar yokmudur? Adam toplayalım, eylem yapalım, pankart açalım”
“He devam et üzerine birde tomalar gelsin afiyetle gaz yiyelim… Çapulcu diye adımız çıksın”
Kendimi iyice kaptırmış gidiyor olduğumu gaz deyince anladım… Seneler evvel Taksim Galatasaray da ki balık pazarına çıkıp yemek yemeye karar vermiştik… Gitmez olaydık yakın civarda çıkan olaylarda sıkılan gazlar rüzgârın Taksim’e doğru esmesiyle ilk nefes alamama sonra da gözlerde yanmalar başlayarak nereye kaçacağımızı bilememiş esnafın verdiği limonla gözlerimizin acısını anca geçirebilmiştik. Astım olan arkadaşlarımızdan birisi fenalaşmış böylece gecemiz rezil olmuştu. Yüzümü defalarca yıkamış yinede duyduğum acının geçmesi uzun sürmüştü.
Eylem yapacak kadar ileri gidemesem de, bir çare düşünmeliydim. Arkadaşlarıma durumu anlatsam toplanırlardı şu zamanda göze alamazdım… Üç beş kişi bir araya geldi mi gösteri yapılacak diye tutuklanmaya kadar gidiyordu.
Kimseyi tehlikeye atmaya gerek yoktu… Tek başıma ağaç katillerine yeterdim.
Gece kapının üst üste çalınmasıyla yataktan nasıl fırladığımı bilemedim… Betül de benim gibi korkuyla kalkmıştı “Kim bu densiz gecenin bir yarısı kapımızı çalan, Betül sakın kapıyı açma, di afondan sor bakayım kimmiş”
Betül’ün “Kim o” Demesiyle “Ulan şıllık aç kapıyı, başka erkeklere varda bize yok ha”
Kadir’in sesiydi, serseri yine gelmişti, hemen cama gittim üst üste zile basıp duruyordu. Hiç cevap vermeden gitmesini beklemeye başladık. Rezil durmadan naralar atıp bağırıyordu, Yalpalayarak karşıdaki bahçenin duvarının önüne gitti… Işıkları yakmamış olsakta sanki beni görebilecekmiş gibi, kenara çekildim.
“Seni ilk gördüğüm yerde mahvedeceğim, koruyacak babanda geberdi gitti… Elime düştün fahişe”
Birden gelen polis arabasına bu kadar sevineceğimi tahmin edemezdim… Sanki o sarhoş haliyle kaçabilecekmiş gibi koşmaya çabaladı. Polisler hemen yakalayarak arabalarına bindirirken o hala bizim cama bakmaya çalışıyordu. Korkuyla yere oturdum, işler iyice çığırından çıkmaya başlamıştı… Daha önce iş yerime gelip para isteyen serseri, şimdi evime kadar gelir olmuştu… Ya söylediği sözler kulaklarıma inanamıyordum… Hırsla telefonumu elime alıp Tülin cadısının numarasını çevirdim açmıyordu, defalarca açmaya devam ettiğim de uykulu bir sesle “Alo” Dedi…
“Beni çok iyi dinle Tülin Hanım”
“Terbiyesiz gecenin bu saatinde nasıl telefon açarsın”
“Çeneni kapat beni dinle, senin o şişko oğlun beni bu saatte uyandırıp terbiyesiz sözler söyleyebiliyorsa bende seni uyandırırım… Oğluna bir an önce sahip çık. Daha önceden akıl edemedim ama şimdi nasıl davrandığını beni tehdit ettiğini görenler, duyanlar var… Polis oğlunu aldı götürdü bu son olsun, sizinle kanun yoluyla baş edebileceğimi geç de olsa anlamış bulunuyorum. Bir kez daha siz veya çocuklarınızdan her hangi biri beni rahatsız ederseniz hepiniz hakkında suç duyurusunda bulunacağımı bilin”
“Sen ne hakla…”
Kadın konuşurken telefonu yüzüne kapattım hırsımdan ne yapacağımı bilemez hale gelmiştim. Betül elime süt dolu bardağı uzattı “İç sakinleşirsin”
“Haklıydın Betül çok haklıydın, insanca davranayım dedim babamın mirasını onlara bıraktım… İnat bu ya şimdi babamın mirasından da hak iddia edeceğim… Benimle uğraştıklarına pişman olacaklar, sırf babam için sustuğumu anlamamışlar”
Betül yattıktan sonra sabaha kadar evin içinde dört döndüm, uyku tutmuyordu… Senelerce her yaptıklarına göz yummuş, her söylediklerine boyun eğmiştim… Evimden, babamdan huzursuzluk çıkmasın diye uzaklaşmıştım… Evlerimde oturmalarına izin vermiş, topraktan gelen paradan az kısmını kendime ayırmış çoğunluğunu onlara bırakmıştım… Hele kendime iş kurduktan sonra onu bile almayı istememiştim. Hata bendeydi bir insan o kırılmasın, bu üzülmesin diye susmayı tercih edince millet seni enayi gibi görmeye başlıyordu.
Kıvrıldığım koltukta uyuyup kaldığımı Betül uyandırmak için omzuma dokununca anladım. İşe gitmek için giyinmişti. “Hemen kalkıyorum”
“Kalkma hayvanlar sıraya girmiş bizi beklemiyorlardır, ben hallederim hem Cem bu gün izinden dönecekti… “
Gerçekten halim yoktu, yarı uyur yarı uyanık odama gittiğim gibi yatağıma girdim… Telefonumun sesine uyandığım da vakit oldukça ilerlemişti, deliksiz üç saat uyumuştum.
“Muazzez teyzem”
“Kızım nasılsın?”
“İyiyim teyzem hayırdır hastalık yok değilmi?”
“Yok kızım çok şükür hasta değiliz de… Tülin Hanım çıldırmış halde, biraz evvel yanımızdan ayrıldı toprağımı terk edin yoksa evinizi başınıza yıkarım diye tehdit etti… Ne yapacağımızı bilemedik”
Birden uykum açılıvermişti “Size bunu yapmaya hakkı yok. Kullandığınız topraklar sizin, o ev sizin… Teyzem araziyi satışa çıkarmışlardı, hangi emlakçıya verdilerse bana bul ama gizlice hareket et sakın bir şey anlamasın o cadı”
“Ne yapacaksın kızım…”
” Arazimi satacağım, satın alacak kişi onları o evden atacak… Onlarla ben değil alan kişi uğraşacak”
“Sen olmazsan ben bu toprağı ne yapayım kızım… Oğlanlar bıktık rençperlikten, hayvancılıktan deyip duruyorlar”
“Ya ev”
“Gelin olduğum ev olsa da, tek başımıza iki yaşlı burada oturamayız”
“Biraz dur iki dakika düşüneyim, sen bu arada emlakçının telefonunu bulmaya çalış… Birazdan ben seni ararım”
Ne yapmalıydım… Ne? Kahveyi ocağa koydum belki kafein vücudumda dolaşmaya başlayınca, aklım başıma gelirdi…
Ok yaydan çıkmıştı telefonumu tekrar elime aldım “Muazzez teyzem telefonu buldun mu?”
“Buldum kızım, bizim oğlanın arkadaşı zaten”
Verdiği telefonu not ettim “Teyzem sizin olduğunuz toprağı da satışa çıkaracağım, sizin payınıza düşen yine sizindir. Bu konuda sakın sıkıntın olmasın, kimselere belli etme gerekirse merkeze inin ben masrafınızı karşılarım… Senin üzülmene katlanamam, diğer ayrıntıları emlakçıyla konuştuktan sonra bildiririm”
Telefonu kapatır kapatmaz verilen numarayı aradım. Adımı söyler söylemez ben tanıdı “Muazzez teyzemin oğlunu tanıyormuşsunuz”
“Muazzez teyzemi de çok iyi tanır severim… Bana telefon açıp sizin arayacağınızı ve söyleyeceklerinizin bir kelimesini dışarı sızdırırsam Ayvalık da rezil edeceğini bile söyledi… Lütfen rahat olun ben babanızı iyi tanırdım, saygı duyduğum insanların başında geliyordu… Başınız sağ olsun, size de geçmiş olsun”
“Dostlar sağ olsun, teşekkür ederim… Konuşmak istediğim konuya gelince Üvey kardeşim Kadir ben hastanedeyken arazimin satışı için size teklif getirmiş.”
“Evet getirdi, hatta tüm mirasçıların imzası olmadan satışın olmayacağı hakkında uyardım”
“Toprağımın üzerinde hiçbir hakları yoktur, tapuda arazi tamamen benim üzerimedir… Gerekirse size bir örneğini fakslarım”
“Gerek yok sözünüze güveniyorum”
“Esas meseleye gelirsek, alıcılar oldu mu? Öğrenmek istediğim bu”
“Araziniz çok gözde yerde, manzarası çok güzel olduğundan birçok alıcı talip oldu… Hatta bir şirketin çalışanı siz vazgeçince başka arazi bakmak için geldi… Hala burada birlikte yer bakıyorduk”
“Tek teklifle kalmak istemiyorum, en iyi teklifi kim verirse arazi onun olacak”
“Size şirketlerin yaptıkları teklifleri içeren dosyayı fakslarım, hangisi sizin için uygunsa onu seçersiniz. Teklif miktarları aşağı yukarı ayni, toprağın metrekaresinin fiyatı belli buralarda… Pazarlık sizin bileceğiniz konudur”
“Faksın numarasını telefonunuza mesaj olarak göndereceğim, teklifleri yollayın… Konuştuklarımız aramızda kalacak… Tek bir söz duyarsam başka emlakçıyla çalışmakta tereddüt etmem”
“Merak etmeyin Hasret Hanım”
Başka çarem kalmamıştı, annemin babasından kalan. İçinde doğru dürüst yaşamadığım asla mutlu olmadığım yerden ayrılmak beni üzmüyordu… Üzüldüğüm topraktı. Doğayı, ağaçları toprakla uğraşmayı seviyordum…
Ekili ürünün hasatı, hayvanların satılması için zaman gerekiyordu. Beynim ağrıdan çatlayacak hale gelmişti… Ağrı kesici içerek, giyinmeye başladım bu hayatta tek başına olmanın zorluğunu benim kadar kötü yaşayan olmazdı herhalde.
Hemen giyinip iş yerime gitmek için hazırlanmaya başladım… Faks oraya gelecekti, dışarı çıktığımda karşı evin önünde ki hareketlilik dikkatimi çekti… Şu an benim kendi derdim daha büyüktü daha sonra onlarla da ilgilenecektim.
Beklediğim faks iş yerime girmemle ayni anda geldi… “Ne oluyor Hasret”
“Tümden kurtulacağım”
“Neden kurtuluyorsun”
“Mal varlığımdan taşınmazlarımdan kurtuluyorum Betül, bıktım artık gerçekten bıktım. Serseri kapıma kadar dayanıyor. Olur olmaz sözlerle beni itham ediyor”
Betül yanıma gelerek omuzlarıma sarıldı “Bitecek mi sanıyorsun, zaten yapmak istedikleri şu an senin yapmaya çalıştığın… Bu seferde para için peşine düşecekler.”
“Başka çarem kalmadı, parayı banka da tutarsam bir şekilde koruma altına almış olurum… Araziyi alan kişiler onlarla uğraşır. Muazzez teyzemi bile kovmuşlar, kendi yerleri gibi kararlar alıyorlar”
Gelen dosya kâğıtlarını elime aldım, kimin ne olduğuna bakmadan sadece verdikleri para miktarlarını birbirleriyle karşılaştırmaya başladım. İki şirket ayni miktarı önermişti, bir an durdum… Araziyi gözden çıkarsam da talan edilmesini istemiyordum. Tekrar emlakçıya telefon açtım “Gelen tekliflerden iki tanesi ilgimi çekti başa baş teklif vermişler… Sizden ricam bu iki şirketi araştırarak arazimde ne yapmayı düşündüklerini öğrenmeniz. Dosya numaraları üç ve yedi… Kısa sürede bilgi istiyorum ne kadar çabuk olursa o kadar iyi olacak”
İyi olacak-iyi yedi… Cafer aç fıstık
“Ne zaman doyacaksın çok merak ediyorum, yok sana yemek”
İyi Hasret Cafer aç… yedi
Çekirdekleri yemliğine döktüm, her çekirdeği de yemezdi beyefendi hemen pençelerini uzatarak aldı, yan gözle bana bakıyor bir yandan çekirdeği açmaya çalışıyordu. “Senin gibimi olsaydım Cafer, gak desen su guk desen yemek, ne dert ne kasavet”
Minik bir köpeğin ayağına batan camı çıkardım, dikkatsizce sağa sola atılıp kırılmasına neden olunan camlar canlıların yaralanmasına neden oluyordu… Camı patisinden çıkardığım da minik diliyle elimi yaladı. Küçücük köpek de bile minnet duyguları vardı, yaptığın iyiliğe sevgiyle karşılık veriyorlardı. Bu ne biçim aileydi hiç birinde insanlık namına diyebileceğim his yoktu.
Yarım saati geçmeden emlakçı telefon açtı… “Araştırdım üç numara otel yapmayı düşünüyormuş, yedi numara doğal ortamı bozmayacak kütük evler yapacakmış.”
“Hiç düşünmeme bile gerek yok yedi numaralı dosya hangi şirketinse anlaşma için gün belirleyebilirsiniz… Bu anlaşma Muazzez teyzemin olduğu tarafta ki araziyi de içine alıyor ona göre konuşun.”
“Şirketin sorumlularından birinin burada olduğunu söylemiştim, sizin seçtiğiniz şirket arzu ederseniz hemen konuşturabilirim… Ne yapmak istediklerini, projelerini size anlatabilir”
Adam ben gerek yok demeden “ Efendim ben Ali, bizi seçtiğiniz için teşekkür ederiz… Kabul edildiğimizi patronuma hemen ileteceğim… Projeye gelirsek denildiği gibi hiç ağaç kesmeden, doğaya zarar vermeden… Alıcı olan kişilerin dinlenmek veya yaşamak için geldiklerinde rahat ve huzuru bir arada bulmalarını istiyoruz… Ev adedini çok fazla tutmayarak, alıcı kişilere istedikleri gibi ekip biçebilecekleri küçük de olsa alan bırakmak niyetindeyiz… Bildiğiniz hobi bahçeleri gibi olmasını istiyoruz… Kendi bahçelerin de isterlerse küçük hayvanlar bile besleyebilecek ölçüde boş bir alan. Patronumuz doğayı çok sever”
“Gayet güzel proje, kısa sürede anlaşma şartlarının üzerinden bir kez daha geçeriz. Şimdilik iyi günler diliyorum”
Birden moralim yerine gelmişti… Tam hayalini kurduğum gibi bir proje neredeyse altın tabakta önüme sunulmuştu… Kendime yapılan evlerden birini ayırttığımda anne toprağımdan kopmamış olacaktım.
“Teşekkürler Allah’ım” Melekler beni seviyordu…
Betül yüzüme bakıp gülüşümü görünce gidip boynuna sarıldım “İşlerim yavaştan da olsa yoluna girmeye başladı, şu anda çok mutluyum”
“Bende sen mutlusun diye daha çok seviniyorum, gülen arkadaşımı özlemiştim”
KEREM
Evden çıkmadan Polat çoktan çantasını almış kapıya dikilmişti “Gidiyorum”
“Daha yeni geldin, doğru dürüst konuşamadık”
“Emir demiri keser”
“Teklifimi düşündün mü?”
Sırtını kapıya yaslayıp başını öne eğdi “Bilmiyorum Kerem, yorulduğumu hissetsem de tek bildiğim iş bu. Senin dediğin görevi yapabileceğimi sanmıyorum”
“Denemeden bilemezsin hoşlanmazsan başka bir iş yaparsın”
“Kolay değil birden bırakmak”
Arkadaşımın kolundan tuttum koltuğa oturmasını sağladım, karşısına geçtim… “Seninle tüm dertlerimizi sevinçlerimizi paylaştık. İlk kez seni bu kadar yılgın görüyorum”
“Şartlar çok değişti, en yakın arkadaşımızı tanıyamaz olduk… O onun adamı, bu bunun adamı, kime güvenebileceğimi bilemiyorum. Verdiğim istihbarat bir anda hasıraltı edilebiliyor, suçu olmayan kişilere suçlu denilebiliyor”
Ayağa kalkıp arkadaşımın omzunu tuttum. “Bu işler seni aşmış bu gün istifanı ver ve gel”
“Düşüneceğim Kerem, gerçekten ciddi olarak düşüneceğim”
Çıkıp gitmişti, arabasının sesini duyduğum da telefon sesini de duydum… Melodi benim değildi, Polat’ın yattığı odaya gittim komidinin üzerinde telefonu çalıyordu. Elime aldım önemli bir şey olabilirdi. Çıkış kapısına yürüdüm Polat’a nasıl ulaşacaktım, telefonu açtım “Bu son ihtarımız Polat bizim istediğimiz gibi rapor vermezsen ipini çekeceğiz…” Tam o anda kapı açıldı Polat elimdeki telefonu koparırcasına aldı.
“Ne istiyorsun, elinden geleni ardına koyma… Hiçbir ifade vermiyorum istifa ediyorum, benimde elimde kanıtlar var bulaşırsan senide yakacağımı bil… Sen benim ipimi çektiğin anda seninde ipin kendi elinle çekilmiş olacak. Başıma gelecek her hangi bir olayda üst birimlere gitmesi için kanıtlar bıraktım haberin olsun”
Hırsla kapatma tuşuna bastı “Tehdit mi ediliyordun, herif çok ciddi gibi”
“Hem de nasıl, elimde onlarında işini bitirecek bilgiler var… Bana bulaşmazlarsa açığa çıkmayacak kadar gizli bilgiler. İşte bu yüzden bıktım, teklifin son on dakikada değişmediyse bir deneyelim derim”
“İşe alındın say, patronun olarak bu gün dinlenmeni emrediyorum. Hatta ailenin evine git, istifanı yazılı olarak ver… Yani bu gün izinlisin, para lazım mı?”
“Vay be senin gibi patrona can kurban… Sağ ol dostum paraya ihtiyacım yok, izin için teşekkürler. Gideyim istifamı sunayım”
Arkadaşım şimdiden rahatlamış gibiydi, birlikte dışarı çıkarak arabalarımıza bindik ayrı yönlere doğru hareket ettik. Telefonda ki adam oldukça ciddi ve tehlikeli gelmişti, arkadaşımın başına bir şeyler gelmeden bu olayın içinden çıkabilirse çok iyi olacaktı.
Galip usta gerekli teçhizat’ ı alarak eve gitmiş olmalıydı neredeyse Fazıl’ın da bahçıvanları alarak gelme saati yaklaşmıştı. Bu telefonda susmak bilmezdi…
“Efendim Ali”
“Patron istediğiniz gibi araziyi buldum”
“Hangi mevkide bizim şartlarımıza uyuyor mu?”
“Hem de nasıl uyuyor, sizin istediğiniz arazi tekrar satışa çıkmış”
“Ne dedin sen?”
“Sizin istediğiniz arazi dedim”
“Kim satışa çıkartmış”
“Hasret Akıncı”
Vay be kadın hızlı çıkmıştı… “Ne istiyormuş?”
“Şartlar ayni sadece kesin gizlilik istiyor, bizim verdiğimiz fiyat konusun da her hangi bir sorun yok. Toplantı ayarlayıp şartları kesinleştirip satış yapılacak”
“Ali tapuya giderek araştırma yap, mirasçılar olduğunu biliyorum sonra dert olmasınlar başımıza”
“Tamam efendim vakit geç oldu yarın sabah ilk iş tapudan araştırır ne olduğunu öğrenirim”
Paragöz Hasret Hanım, üveyde olsa ona emek veren ailesini saf dışı bırakarak malı elinden çıkarmaya çalışıyordu. İyice araştırmadan o araziyi çok istesem de bu işe gönüllü olmayacaktım. Ali’nin araştırma sonuçlarını beklemem gerekiyordu. Bu tür kadınlardan her şey beklenirdi sahte tapuyla kandırılmaya çalışan, diğer mirasçıları yok gösteren olayları duymamış değildim.
Onca parayı hangi sevgilisiyle yiyecekti… Neden bu kadını düşündüğümde deliriyordum, tanımadığım yüzünü bile görmediğim halde bana huzursuzluk veriyordu. Bir de kendini görseydim ne hale düşecektim.
“Kendine gel oğlum, dünkü çocuk değilsin yeni yetme zamanların geçeli çok oldu”
Kendi kendimi telkin eder duruma kadar gelmiştim, dilerim ağzı burnu yamuktur gözleri pörtlektir… Bunca kötü huyu olan kadının huri melek olmasına imkân yoktu “Yok değilmi Allah’ım” Bir anda önüme yaya fırlayınca ani fren yaptım… Vurmaktan son anda kurtulmuştum, kırmızı ışıkta geçmeye çalışan biri daha canına susamıştı… İki dakika yeşil yanmasını beklese ölürdü sanki.
Gerçi kadının içi kötü olduktan sonra, dış güzelliğin ne önemi vardı? Hah bu söze de sinir oluyordum, İlk gördüğümüz dış güzellikti, erkek için olsun kadın için olsun aynı şeydi… İlk dışı ilgi çeker sonra sıra iç güzelliğe gelirdi. İnsanları tanıdıkça güzelliğin peş para etmediğini anlar ilişkiye başlamaz veya ayrılırdınız. Bunun en mantıklı açıklaması buydu.
Derya güzeller güzeli olmasına rağmen edepsizin tekiydi, erkek gibi küfür eder büyük küçük takmazdı. Sonu kendi gibi serseri birine takılıp sürünmek olmuştu. Yasemin oldukça çirkin ve kilolu olmasına karşın tertemiz kalbi vardı… Kibar tatlı bir kızdı oldukça yakışıklı biriyle evlenip çok rahat hayat sürmeye başladı. Kocasının ona deli gibi âşık olduğunu duymuştum.
Hasret hangi kategoriye giriyordu… Dışı güzel içi kötü… Ya da hem içi kötü, hem dışı kötü… Ben bu kadını kesin görmeliydim başka yolu yoktu.
Arazi için görüşecektik, bir an önce görüşmesek kafayı yemek üzere olduğum kesindi, ya da “Acilen bir kadın arkadaş edinmeliyim” Aniden frene bastım bu gün yayalar bir âlemdi ikinci kez önüme atlamışlardı.
Telefonun kulaklığını taktım “Fazıl geliyorsunuz değil mi?”
“Biz geldik, geldik de bir kadının biri ben ağaç kestirmem diyip duruyor”
“Ağaç mı kesiyorsunuz?”
“Yıkılmak üzereydi, dışı iyi gözükse de içinden çürümüş her an yıkılma tehlikesi var”
“Anlatsaydın kadına, dün işçileri de azarlamış”
“Anlatabilsem anlatacağım sincap gibi ağacın tepesin de, asla inmem diyor. Gel indir delini”
“Geliyorum”
Yol açıktı biraz gaza bastım, yinede oldukça zaman geçmişti… Arabamı park eder etmez, bahçeye girdim… Sesler evin arka kısmından geliyordu.
“Bayan inin artık”
“Olmaz sizi ağaç katilleri”
“Kesmeyeceğiz”
“Nasıl inanayım elinizdeki elektrikli testereyle ekmek mi doğrayacaksınız”
“Hasta olan ağaçları keseceğiz”
“Hah hastaymış, ateşimi çıkmış ağacın öksürüyormuydu. Bende ağaçtan anlarım bu ağaç sapasağlam”
“Bayan bunun dallarını budayacaktık”
“Bir dal iki dal derken kökünden kesersiniz ben bilmemi sizleri”
“Lütfen inin, yoksa zor kullanacağız”
“Kolaydı, bahçe işleri müdürlüğüne haber verin onlar gelene kadar buradayım”
Adamlarım altta, kadın ağacın tepesin de dalların arasında sadece sesini duyabiliyordum. Beni görünce Fazıl yanıma geldi… “Ne yapalım inmiyor bu deli”
“Oyalayın” Diyerek evin ters tarafına koşmaya başladım… Ağacın arka kısmına dolandım, spor ayakkabılarımı giymekle akıllılık etmiştim. Ses çıkarmadan tırmanmaya başladım. İşçiler ne yapmaya çalıştığımı anlamışlar ısrarlarını yoğunlaştırmışlardı.
HASRET
Eve geldiğim de aklımda araziden başka hiçbir yoktu, Betül hastası geleceğinden birkaç saat sonra eve gelecekti, biraz erken gelerek yemek yapmak istemiştim.
Banyomu yapıp saçlarımı havluyla kuruturken salonun camına gittim, işe giderken gördüğüm kalabalık yine arazinin içindeydiler… Ölçüyor biçiyor dolaşıp duruyorlardı, Şimdilik ağaçlara dokunan yok diye düşündüğüm an bir ağacın yere yıkıldığını görmem bir oldu. Aceleyle eşofmanlarımı giydim, daha tam kurumamış saçlarıma elime geçen tokayı taktım… Koşarak aşağı indim, dikkatli olmalı kimseye görünmemeliydim.
Şansıma çalışanların çoğunluğu öldürdükleri ağacın başındaydılar. Daha yukardayken karar verdiğim çınar ağacına tırmanmaya başladım, benim için tırmanmak çok kolaydı, kolaymıydı hamlamışmıydım ne? Büyük dallara basarak, budaklara tutunarak istediğim yüksekliğe ulaştım. Kalın bir dalı gözüme kestirip oturdum… Yapraklar çok yoğundu, ne kadar güzeldi her tarafım yeşil yapraklarla çevrilmiş aralardan gelen güneş ışınlarıyla yeşil bir kozanın içinde gibiydim. Hayranlıkla güzelliği seyretmeye başladığım da elinde motorlu testere olan adam ağacıma doğru yürümeye başlayınca “ Bay testere bir adım daha atma” Diye seslendiğimde adam sesin nerden geldiğini fark edemedi. “Hey sana söylüyorum bir adım daha atmayasın”
Ağaçla bütünleşmem ve yarım saattir adamlarla muhabbetim kısır döngü içinde sürüp gidiyordu. Onlar in diyor ben park ve bahçeler müdürlüğüne telefon açmalarını söylüyordum… Telefonumu yanıma almadığıma çoktan pişman olmuştum.
Oh sesleri nihayet kesilmişti, şimdi elimde bir çay olaydı… Ani çıtırtıya arkamı döndüğümde zebellah gibi bir adam tam arka dalıma tünemişti. Birden dengem bozuldu adam koluma yapışmasaydı düşmeme ramak kalmıştı.
Bir an donduğumu hissettim, ses yoktu çevrede şakıyan kuşlar bile susmuşlardı… Duyduğum kuvvetle atan kalbimin sesiydi…
KEREM
Ağaca tırmanıp kadının tam arkasında ki dala geldiğimde, kadının kızıl saçlarına vuran güneş ışıklarının büyüsü içine girmiştim. Saçları dalgalar halinde beline kadar uzanıyordu, o anda saçını bağladığı kurdeleyi çözerek saçlarını dağıttığında dikkatimi kaybettim… Gün batarken, doğarken güneşin oluşturduğu kızıllık gibiydi saki altın kızılın içinde erimiş gibiydi. Kadın birden dönüp bana baktığında dünya durmuştu… Kalbimin sesini kulaklarım da duyuyordum, bu ne güzellikti.
Dengesini kaybettiğini anladığım anda hızlıca kolundan tuttum, hiç ses çıkarmadan birbirimize bakakalmıştık. Teninin sıcaklığı elimden koluma, kolumdan tüm vücuduma yayıldı.
“Patron ses ver” Diyen Galip ustanın sesi çok uzaktan geliyor gibiydi. “Kerem kadın seni öldürdü mü ne, ses versene”
Fazıl’ın sesiyle kendime geldim kadın hırsla kolunu çekti… Büyü bozulmuştu…