"Prolog"
Baran, ağzındaki maskeyi çenesinin altına kaydırırken, hızla Nare’nin yanına gelip onu kolundan yakaladı.
Kızı, sürükler gibi çekiştirip, lavabonun kabinlerinden birinin içine tıktı, kapıyı kapatıp kilitledi ve onun sırtını, omzuyla göğsü arasındaki boşluğa eliyle bastırarak kabinin ahşap yüzeyine sertçe çarptı: “Öldürürüm seni!” dedi, onun gırtlağına yapışan eli, bulunduğu noktayı sıkıp nefesini keserken, dişlerinin arasından tısladı: “Yemin ederim öldürürüm!”
Nare, ilk defa Baran’ın, onu ölümle burun buruna getirişine tanıklık ediyordu ve yüreği ağzına gelmişti.
Daha önce böyle bir şey yapmamıştı. Evet, yaptıkları iğrençti belki ama o zamana kadar fiziksel olarak canını hiç böylesine yakmamıştı.
İki eliyle birden onun gırtlağını sıkan eline tutunup, gözlerini sıkıca kapattı ve nefes almaya çalıştı, çünkü o an sadece nefes almaya ihtiyacı vardı.
“Seni uyarmadım mı lan ben?” Baran’ın sesi, gırtlağına yapışıyor, zar zor dudaklarından çıkıyordu sanki: “Ölmek mi istiyorsun?”
Nare, nefes alamamanın getirdiği yoksunluk ve gırtlağında hissettiği acıyla, canhıraş bir şekilde eline vurmaya, çırpınmaya başladı.
Tabii ki ölmek istemiyordu, istediği tek şey, karşısındaki bu pislikten kurtulmaktı…
Ona olan duygularını aşk sanarak ne büyük bir aptallık yapmıştı, ona aşık olacak kadar aptal mıydı o kalbi? Bugün Selim ile konuşurken fark etmişti ki aşk, bu kadar alçak ve aşağılık olamazdı…
Baran, kızın renginin mora kesmesinden bayılmak üzere olduğunu anlayınca, hızla elini gırtlağından uzaklaştırdı.
Ancak bu seferde ellerini omuzlarına bastırıp, onu, kendi bedeni ve hemen arkasında duran ahşap yüzeyle arasına sıkıştırdı.
Nare, nefes aldıkça cayır cayır yanan gırtlağının acısıyla kavrulup öksürürken, zaten daralmış göğsüne baskı uygulayan o bedeni itekleyerek, kendinden uzaklaştırmaya çalışmış, ancak başarılı olamamıştı.
Baran, dişlerini kızın sağ omzuna geçirip, öksürüklerinin dinmesini beklerken, omuzlarını elleriyle, dişlerinin arasında duran etini de dişleriyle var gücüyle sıkmış, burnundan keskin ve kesik soluklar almıştı.
“Bırak, Allah aşkına bırak!”
En nihayetinde hissettiği ağrılara rağmen, yalvarırcasına konuşurken Nare, yine ve yeniden çaresizce ağlamıştı.
Baran, kızın konuşmasıyla birlikte ısırdığı etini bırakıp, yüzüne baktı, gözleri kanlanmış, gözaltları morarmıştı:
“Niye? Gidip o piçin altına mı yatacaksın?” diye sorarken, mimikleri kırışmıştı.
“Biri görecek, hem kendini hem beni yakacaksın. Baran, yalvarırım, bırak gideyim!”
Nare, onun ağzından çıkanlara değil de halka açık bir alanda, onun gibi bir pislikle yakalanma ihtimaline odaklanmıştı. Başını çevirip kabinin kapısına baktı.
Baran, kızın çenesine parmaklarını dolayıp, yüzünü sertçe kendine çevirdi: “O piçin altına mı yatacaksın?” diye tekrarladı.
Kızın hızla atan kalbi, sanki göğsünde değil de çenesinde duran elinin arasındaydı.
Nare, onun gözlerinde gördüğü karanlıkla Selim’in gözlerindeki mavilikleri karşılaştırdı. İçi acıdı…
Ellerini göğsüne koyup, bir duvarı itercesine var gücüyle bedeninden uzaklaştırmaya çalıştı: “Evet,” dedi, daha fazla dayanamayarak: “Onunla evleneceğim ve evet, onun altına yatacağım!”
“Benim altıma yattığın gibi mi?” Baran, ona iğreniyormuş gibi baktı.
Nare’nin içinde bir nefret tohumu daha filizlenirken:
“Sana ne? Seni neden ilgilendiriyor? Alacağını aldın benden, daha fazlasını midem kaldırmıyor anladın mı? Çık git hayatımdan.” Diye çıkıştı. Güçlü durmaya çalışıyordu ama çaresizliği, hemen arkasındaydı:
“Eğer şimdi beni bırakıp, gitmezsen çığlık atarım. Beni taciz ettiğini cümle alem duyar ve seni hapse at-“
“Çığlık at!” dedi Baran, dudakları sinirli bir gülüşle kasıldı: “Göster herkese ‘Benim’ orospum olduğunu!”
Nare’nin göz bebekleri büyüdü ve Baran, onu ezmek için ağzından çıkardığı keskin sözlerini sarf etmeyi sürdürdü:
“En fazla bir gece nezarethane de kalırım, sıkıntı yok, ama sonrasında sana yapacaklarımdan kaçamazsın.”
Haklıydı değil mi? Koskoca ağa oğlunun, basit bir hizmetçiyi taciz etti diye hapis yatacağını düşünmek ne kadar doğru olurdu?
Adalet yoktu ve bazen adaleti, insanın kendisinin sağlaması gerekiyordu…
“Ne istiyorsun?” Nare, pes edercesine sordu: “Benden daha ne istiyorsun?” gözyaşları yanağından akıyor, hıçkırıkları gırtlağına diziliyordu…
“Hemen şimdi çıkıp eve gideceksin. Gece saat ikide konağın arkasındaki araziye geleceksin ve günlerdir benden kaçmanın hesabını vereceksin.”
Baran, kızın gözlerine emir vererek bakıyor, Nare ise ne diyeceğini bilemiyordu.
“Tamam, konağa gelirim.” Nare, gece evden çıkamayacağını ona anlatmaya çalışıyordu: “Babamın evinden çıkamam. Evde misafirleler var hem…”
“Kes sesini Nare, dediğimi yap. Seni odama çağırmak istesem zaten çağırırdım.”
Kızın önünden çekilmeden önce son kez çenesini tutup sarsarak sıktı: “Gözüm üstünde, o piç sana bir kere daha dokunursa ikinizi de gebertirim bilmiş ol! Şimdi siktir git!”
Baran, sinirinden ve dahi kıskançlığından kuduruyor, yere göğe sığmıyor ve tüm bunlara ek olarak aleni bir şekilde o piçin karşısına çıkıp ‘Nare benim’ diyemediğinden daha fazla kuruluyordu…