Çiçek

3125 Kelimeler
Aşkın adını kazısaydık cümlelere, her cümle senin adınla başlardı. -Gözde Akyol. ******************* Benim üzerime bir lanet falan çökmüş olmalı; öyle ki bir ayda hayatım zemininden domino taşları gibi sırayla dökülmeye başlamıştı. Sadece hissettiğim boşluğun izlerini dolduracak daha gür bir iz bu boşluğu doldursun istemiştim. Daha gür bir izden kastım Gecehan oluyordu tabii. Her şeyi yoluna koymaya çalışırken üstüne üstlük yolu da kaybettim. Ne, nasıl oldu anlayamamıştım bile. Ne ara tutuldum gözlerine, ne ara güvendim kollarına; hiçbir fikrim yok. 1 aydan daha az bir zamanda nasıl aşık olabilirim ki? Bu sadece bir hoşlantı olmalı, zira daha önce hiç erkek arkadaşım olmamıştı. Sevgili anlamında da, arkadaş anlamında da. Aşık olmak çok farklıdır. Bendeki sadece hoşlanma olmalı. Daha önce kimse tarafından korunmadım. Tanrım! Daha önce kimse dudaklarıma dokunmamıştı bile! Bende olan şey sadece hoşlantıydı. Bunu kabul ediyorum. Onu bir kez daha gördüğümde bunu test edeceğim. İlk gördüğümde ki gibi hızlı çarparsa kalbim, ilk gördüğümde yaşadığım sarsıntıyı yaşarsam... O zaman kabul edeceğim ona aşık olduğumu. Bir bakımdan hoşlantı olma ihtimali çok yüksek değer taşıyor. Çocuk resmen yabancı modeller gibiydi. Aslında gibisi fazla bile. Model olmak için başvurmaya gitse, oradakiler direkt olarak eleme yapmadan alırlardı onu. Gerçi o ve mankenlik? Mükemmel olabilir tabii, hem kaslarını da görmüş olurduk ama çocuk resmen ajan yahu! Birde o konu var tabii. Tamam sıradan bir memur olamayacak kadar mükemmellik seviyesi yüksek, kabul ediyorum. Ama ajan? Başımıza Tom Cruise kesilecek çocuk. Gerçi tamam Tom'un maşallahı var ama Gecehan'ın yanında solda sıfır kalırdı be. Çocukta ki baklavaları bir görseler unutacak psikoloji bile kalmaz. Gerçi Ece görmüştür kesin. Yatağımda doğruldum birden. Görmüş müdür ki be? Yok ya, nereden görecek? Bu kız kesin görmüştür. Oha! Ya şuan birliktelerse? Yani şey anlamında birlikte değil ya! Yani Gecehan bir köşede Ece diğer köşede falan... Yok yok! Onlar bir araya gelmesinler. Çok tehlikeli. Özellikle fingirdek cariye domun da bir Ece varsa. Yastığıma başımı hızlıca gömdüm. Ne düşünüyorsam? Banane. Düşünme. Birde piyasaya Rodos çıkmıştı. O da ayrı bir manyaktı yahu. "Ya da boş ver, onlara sevgili olduğumuzu söyle." Daha tanıştığımız saatleri toplasan bir gün etmez, dediği şeye bak. Oldu olacak bende Neşe gibi düğün davetiyesi falan da basarım beyefendi isterse. Rezilliklerimin bir sınırı yok gibi. Zaten sınıfın gözleri önünde suratına bir tane geçirmiş olmam yeterince intikam hırsımı köreltmişti. Boynuma bastırdığı dudakları hiçbir etki yapmamıştı ayrıca, onu da eklemek isterim. Tüylerim diken diken oldu vallahi. Beni tüm sınıfın önünde boynumdan öpmüş olması, ikaz ediyorum boynumdan, benim de suratında beş parmağımın izini çıkartmamdan hemen sonra seri adımlarla okuldan ayrılmıştım. Hemen evime gelmiş, üzerimi değiştirmeden direkt olarak kıyafetlerimle yatağıma uzanmıştım. Saat şuan 15.00 falan olmalıydı. Emin değilim kaç saattir bu halde olduğumdan. Daha yemek bile yememiştim. Ne ara bu kadar dertlenmişti ki başım? Ben yalnızca karanlığı dert ederdim. Daha hayatımı nasıl yaşayacağımı kendim bilmezken, başkalarının hayatıma ektiği zehir tohumlarını nasıl görmezden gelebilirdim ki? Ani bir titreme bedenimi sardı. Ah, pardon. Telefonummuş. Cebimden telefonumu çıkardım. Gecehan beni kaçırdığından beridir telefonumda bir sürü mesaj birikmişti. Hiçbirini okumamış direkt silmiştim. Arayan numaraya bakınca kaşlarım çatıldı. Rehberimde kayıtlı değildi? Açıp açmamakta kararsız kalsam da "Aman boş ver." domun da açtım telefonu. "Alo?" Ses gelmedi. "Alo?" dedim tekrar. Bu sefer cevap geldi. "Sehrin?" Tanıdık değildi bu ses. "Evet, benim. Siz kimsiniz?" Ama sorumu cevaplamadı karşımdaki kişi. "İyi misin Sehrin?" Kimdi bu yahu? Yatağımdan kalkıp aşağı kata inerken cevapladım. "Evet iyiyim, şimdi bana kim olduğunuzu söyleyecek misiniz?" Konuştuğum kişi kimse yaşı biraz büyük gibiydi. Ve sanırım kadındı. "Kızım, telefonunu yanından ayırma olur mu? Ben... ben sizin bir akrabanızım." Akraba mı? Ne akrabası be? Benim bildiğim anne ve babam tüm akrabalardan ilişkisini kesmişti. "Özür dilerim. Tanıyamadım. Adınız neydi?" Neden benim iyi olup olmadığımı sordu ki acaba? Yani bu çok saçma. Acaba kaçırıldığımı mı öğrenmişti? Telefonda bir süre nefes sesi dinledim. Sonra yorgun bir sesle cevap verdi. "Asya..." dedi. "Benim adım Asya." Ne diyeceğimi bilemedim. Sonuçta daha önce hiçbir akrabam ile konuşmamıştım. " Şey, eee, neden benim iyi olup olmadığımı sordunuz?" Telefondan sadece nefes sesleri geliyordu yine. Yani azıcık tırsmadım değil. "Anne ve babana Asya... teyzenin aradığını söyle." Biraz duraksadı. "Onlara benim olanı almaya geleceğimi söyle, tatlım." Ve telefon kapandı. "Benim olanı almaya geleceğim mi?" O ne demekti yahu? Bugünlerde hayatım o kadar aksiyonlu geçiyordu ki, Dean Winchester buralarda takılsa geri gitmek istemezdi yahu, o derece yani. Kendime bir bardak su alırken telefonumu tezgahın üzerine bıraktım. Bir bardak çıkarıp, su doldurdum içine. Suyu bir dikişte içip, oturma odasına doğru yürümeye başladım. Kollarımı iki yanda açıp tuhaf bir şekilde esnerken karşıma biri çıkınca öylece kalakaldım. Ağzımdan çıkan küfrü son anda durdurabilmiştim. "Hass...Binallah!" Elimi kalbime koyarken konuşmayı başarabildim. "Sen... Nasıl girdin içeri, psikopat manyak!?" Rodos dudakları arasına yerleştirdiği yanmamış sigarasıyla karşımda duruyordu. "Kapıdan." Sessizce fısıldamıştı, benim korkudan ağzımda atan kalbim yüzünden zor duyabilmiştim ama orayı boş verelim şimdi. "Noel baba gibi bacadan girmeni beklemiyorum zaten, ben nasıl girdiğini sordum." Dudakları arasındaki sigarayı oynatarak bana cevap verdi. Aynı zamanda oturma odamdaki üçlü koltuğa çökmüştü. "Meslek sırrı." Arkasından dil çıkarmamak için kendimi zor tuttum. "Neyse. Neden buradasın Rodos? Ben sen ölünce cenazene bile gelmemeyi düşünürken, neden buradasın?" Evimin adresini nasıl bulduğunu falan geçmiştim evet. Zira çocuk Gecehan gibi ajan olmalıydı. Olmalıydı diyorum çünkü emin olamıyorum. Ruh hastası bir psikopat gibi davranışlar sergilerken onun ajan olduğunu düşünmek benimde ajan olmam gibi bir şeydi. "Seninle bir konuşma yapacağım. Ve bu konuşmayı bir daha tekrarlamak gibi bir amacım yok." Ağzından çıkan sert sözler benim rengimi attırırken o'nunda ağzından sigarasını düşürmesine sebep oldu. Temkinli adımlarla hemen yanında bulunan tekli koltuğa kuruldum. Gözleri kısılmış, ileriye bakıyordu. Sert yüz hatları öfkeli gibiydi. Ve inanın bana bu surat ifadesi varsa bir insanın yüzünde; oradan seri adımlar kaçın. Benimde yapmak istediğim fakat yapamadığım şeydi kaçmak. "Ne konuşacağız?" Cebinden çıkardığı çakmakla pakedinden çıkardığı yeni sigarasını serice yaktı ve yüzünü duman kaplarken bana baktı. "Bana tokat atman haricinde okuldaki görevimi sekteye uğratıyorsun." Dudaklarımı kemirirken ne diyeceğimi bilemedim. Zaten bir şey dememe gerek kalmadan Rodos tekrar konuştu. "O tokat'ı hak etmiş olabilirim ama herkesin içinde değil." Sinirle soludum. "Sen herkesin içinde beni..." Bordo renge dönerken kısık sesle devam ettim. "... öperken sorun yok! Ama ben sana tokat atınca mı problem oluyor?!" İşaret ve orta parmağı arasına sıkıştırdığı sigaranın küllerini benim hiç kullanmadığım ve neden bende bulunduğunu anlayamadığım küllüğe serpiştirdi. Tekrar dudaklarına götürdüğünde yorgun göründüğünü fark ettim. Ayrıca yüzünde kendini belli etmek istemeyen ama var olduğunu bildiğim duygu karmaşaları görünüyordu. Kısık gözlerinde yine bir şeyler düşündüğünü belli eden bakışlar vardı. "Pes ediyorum. Haklısın." Bu kadar çabuk kabul etmesi beni şaşırtmıştı açıkçası. "Ayrıca Esmer..." Dudakları muzipçe aralandı ve duman yayıldı etrafa. "Mükemmel kokuyorsun." Ağzım şaşkınlıkla bir "o" şeklini aldı. Yanaklarım kırmızının çeşitli tonlarına bürünürken o'nun yüzünde eğlendiğini belli eden bir ifade oluşmuştu. Utançla kızaran yüzümü gizlemek adına elimle gözümü ovuşturdum. Rodos bunu uykumun olmasına bağlamış gibi ayağa kalktı. "Uykusu gelen bir, çiçek." Çiçek mi? Aynı soruyu Rodos'a sorunca bana bir garip baktı. "Adını bilmediğim bir çiçek gibi kokuyorsun." Sonra hiçbir şey dememiş gibi sırıttı. Ardından kalktığı koltuğa aynı şekilde tekrar oturdu. Ben öylece aval aval bakma işlemini gerçekleştirirken bitirdiği sigarasını küllüğe bastırdı. Sanırım küllüğün içinde su vardı, bastırdığı sigaradan 'tıss' diye bir ses çıkmışti çünkü. Ama ayrıntıların en büyüğü o değildi. Rodos bana iltifat mı etmişti? Rodos yani? Hani şu psikopat, manyak olan? "Gitmeyi düşünmüyorsun herhalde Rodos." dedim saçlarımı ellerimle toplarken. Cidden burada ne işi vardı? "Biraz burada takılsam sorun olmaz değil mi, çiçek?" Yeni bulduğu lakabı sevmiş gibiydi Rodos. Ayrıca neden benim yanımda kalmak istiyordu ki sanki? Yorgun yüzünde kibirli bir ifade hüküm sürüyordu. "Sorunların en büyüğü burada olman. Artık çıkıp gitsen diyorum." Bende biraz uyusam, yahu. Bugünün uykusunu yarına bırakmamak gerek sonuçta. "Keyfimden burada değilim." derken yeni bir sigara çıkardı paketinden. Görebildiğim kadarıyla içinde 2-3 sigara kalmış paketi ayaklarını uzattığı masanın üzerine fırlattı. Yavaşça kafasını bana çevirirken dişleri arasında sigara tutuyordu. "İzleniyorsun." Rengim atarken cevap vermek güçleşmişti. Ne demekti takip edilmem? Neden? Kim? "Ne demek izleniyorum? Kim tarafından? Neden? Hangi amaçla? Hangi akla hizm..." Konuşmamı kesen şey Rodos'un dudaklarımı kapatan elleriydi. Elini geri çekti ve şakaklarına baskı uyguladı. "Beynimi siktin kızım ya." Sigarasını yakacakken dudaklarından çektim sigarayı. "Bana küfür etme. Ayrıca kendi hayatını önemsemiyor olman, benim kendi hayatımı önemsemiyor olduğum anlamına gelmez. O yüzden şu sigarayı benim yanımda içme." Tek nefeste söylediğim cümleler yüzünden suratım kıpkırmızı bir ifadeye büründü. Derin nefesler aldıktan sonra yüzüme bakan Rodos'un sıkıntıyla dudağını kemirdiğini gördüm. "Az önce..." dedi yavaşça. " Ayağa kalktığımda pencerende bir herif vardı. O'nu gördüğümü görmedi." Kalbim ağzımda atarken ne yapacağımı düşünmeye başladım. Gecehan olabilir miydi? O'nu kontrol etmesi için birini tutmuş olabilir miydi? iç sesiyle olan konuşmalarını duymuş gibi mırıldandı Rodos. "Gecehan seni kontrol ediyor desem, o bu kadar acemi birini tutmazdı." Sonra benim arkamdaki pencereden dışarıya baktı. "Senin gibi küçük, ufak tefek bir kızı kim incitmek ister ki?" Sanki ben orada yokmuşum gibi kendi kendine konuşuyordu. O'nun kendi kendine olan konuşmalarını bölmeden dinlemeye devam ettim. Çünkü ağzından öyle laf alabiliyorum gibi görünüyordu. "Ailen hakkında detaylı bir araştırma yapmamı engelleyen kişiler var." Söylediği şeyler aklıma Gecehan'nın söylediği cümleleri getirdi. "Ailenle ilgili bir sorun var. Ama lanet olsun ki bu sorun ne çözemiyorum!" Gecehan'ın bahsettiği sorun bu olabilir miydi? Rodos'a, Gecehan'ın cümlelerini aynen aktardım. Kaşlarını çatıp düşünmeye başladı. Sonra dudaklarını ıslatıp saçlarını karıştırdı. "Ne zamandır tek başına yaşıyorsun?" Düşündüm. Aslında ev anne-babam olmadan boş olalı 3 yıl oluyordu. Yani 9.sınıftan beri yalnız yaşıyordum ama genel olarak düşünecek olursam 5.sınıftan beridir ailemle ilişkim kesilmişti. "Şey, yalnız yaşayalı 3 yıl oluyor. Ama ailemle ilişkim 5.sınıfta falan kesilmişti. Yani samimi bir ailem olmadı hiç." Gözümün kenarını kaşırken söylemiştim bunları. Ama aldırmıyor gibiydi. "Adını kim koydu?" Değişik sorusu karşısında gözlerimi kırpıştırdım. "Bilmiyorum." dedim fısıltı şeklinde. Ya annem yada babam koymuştur ismimi ama hangisiydi bilemiyorum. O kadar kopuktuk, o kadar uzaktık birbirimize. Damarlarımızda akan kırmızı sıvı dışında pek aile bağı yoktu bizde. Bu bağ babamın yüzüme patlattığı acımtırak tokatın yüzünden günbegün azalmıştı. Annemin ilgilenmeyişi, falan filan. Bu sorunları hayatımdan sileli, fakat kafamın içinde bir yerlerde hep varolmaya devam etmeleri yaklaşık 8-9 yıldır gibi bir süreye yakındı. Ayrıca bunları sorun etsem dahi, kimsenin ilgilenmemesi yeterince can yakıcıydı. Birde bunları tekrar tekrar düşünüp canımı yakmamın manası yoktu öyle değil mi? Bende boş verdim, gitti. "Peki ailen seni ne sıklıkla arıyor? Ya da görüşüyor musunuz?" Rodos'un birden konuşması beni irkiltmişti. En son iki gün önce, yani Gecehan'ın beni evime postalamasından sonraki gün telefonumda iki arama vardı. İkisi de babama ait olsa da geri aramamıştım. Zaten sadece 2 kez aramış, ben cevap vermeyince de bir daha arama gereği duymamıştı. Mesajda birikmişti telefonuma. Gözüme çarptığı kadarıyla Sıla atmıştı mesajların çoğunluğunu. Okumamıştım ama. Rodos'un cevap beklediğini hatırlayınca hızlıca cevap verdim. "Pek sayılmaz... İş toplantıları olur her 3 ayda bir. Anca o zaman 5 dakika konuşuruz. Eğer şanslı günümdeysem belki 10 dakika bile olabiliyor." Iyy. Şuan ben bile kendime acıdım. Zaten Rodos'un gözlerinde beliren acıma değildi. Şaşkınlıktı. Belki birazda saygı? "Yani sen 18 yaşındasın ve bana 11 yaşından beri tek başına kaldığını mı söylüyorsun?" Sesi suçlayıcı değildi. Yalan söylediğimi ima eden bir şey yoktu kibirli yüzünde. Sadece doğruluğunu tekrar duymak ister gibi bir hali vardı. "Evet." dedim kendimden emin bir tavırla. "Ben yalnızlığa alışkınım." ************************************* "Ya özürlü müsün Rodos?!" Rodos'un kahkahası kulağımda çınladı. Yaklaşık 2 saattir Rodos evimdeydi ve gitmemekte ısrarcıydı. Bende baktım uyuyamıyorum bari kart oynayalım diye Rodos'a sormuştum. O'da kabul edince koşa koşa odama çıkmış ve kartları bulduktan sonra koşa koşa aşağı inmiştim. Şuanda ise ben dizlerimin üzerine çökmüş hile yapan Rodos'a sinirle bağırırken o'da istifini bozmadan bacaklarını uzatmış rahat ve havasını bozmayan bir oturuş şekliyle bana gülüyordu. Resmen kart sayıyordu be özürlü! "Gülmesene be! Kart sayıyorsun bal gibi! Hile yapıyorsun." Sinirden yanaklarımın kızardığını Rodos'un bana zorla yaptırdığı çayın, çaydanlığından görmüştüm. Becerememiştim orası ayrı gerçi. "Hile falan yok, çiçeğim. Sadece fazla zekiyim." Kafamı salladım. Sanki saçlarım bunu bekliyormuş gibi önüme döküldü. "Ne büyük egon var senin. Okula yazdırma zamanın gelmişte geçiyor." Söylediğim şeye burun kıvırdı. "Cidden o kadar kötü espri yapmaya çalıştın ki kulaklarım kanayacak." Söylediği şeye sırıttım. Aslında iyi bir arkadaş olabilirdi. Ajan olmasaydı. Psikopat, manyak ve ruh hastası olmasaydı, iyi arkadaş olabilirdik belki. Ama daha fazlası değil. O'na karşı hislerim kalbimi gereğinden fazla hızlandırmıyordu. Gecehan ile normal bir konuşma içinde olsak bile kalbim gögüs kafesimi zorlarcasına hızlı atıyordu. O'na aşık değilim ama hoşlandığımı kabul etmek zorundayım. Peki Rodos? Ondan nefret etmiyordum. Ama hoşlanıyor muydum? Kesinlikle hayır. Sinirlenip kartları yüzüne doğru fırlattım. "Oynamıyorum ben." Kollarımı göğsümde birleştirip suratımı astım. Niye hiçbir şeyde kazanamıyordum sanki? Sessiz ortamda birden karnım guruldayınca neye uğradığımı şaşırdım! Rodos ile aynı anda birbirimize baktık. Sonra Rodos öyle bir kahkaha attı ki yerimden sıçradım. Ben utançtan kıpkırmızı olurken Rodos hala gülüyordu. "Çiçekler fotosentez yapmıyorlar mıydı ki?" deyip yine kahkaha attı. "Evet ayrıca sinirlendiklerinde yanlarındaki hayvanları da yiyebiliyorlar." Güneş gülü adında bir bitki vardır ya hani, işte ondan bahsediyordum. "Benim gibi nadir bulunan bir yakışıklıya hayvan mı diyorsun sen?" Bana dönmüş, tek kaşını kaldırmış gülümsüyordu. "Bu nasıl ego Yarabbim?" Kollarımı iki yana açarak tavana baktım. "Allah'ım bu tipe birde beyin ekleyemiyor muyuz?" Aniden durdum. Tövbe estağfurullah. Çarpılacağım mübarek. "Allah'ım tüm günahlarım bu biçimsize. Amin." Rodos ayağa kalkıp sırıttı. "Benim günahlarım da sana... Yok yok senin bünyen kaldıramaz benim günahlarımı. O derece çok... O derece münafık." Elimde olmadan sırıttım. Beni omuzlarımdan tutup kaldırırken tekrar konuşmuştu. "Ayrıca senin ne günahın olabilir ki? İçki yok, kumar yok, sigara yok, karı kız ayağı hiç yok. Ne yaptın, yanlışlıkla bir karıncayı mı ezdin?" Yüzümü buruşturarak bakınca ona ellerini avuç içleri bana bakacak şekilde havaya kaldırdı. Ben suçsuzum der gibi. "Hadi fotosentez yapamayan çiçeğim, sana yiyecek bir şeyler hazırlayalım." Mutfağıma girip oradaki sandalyeye kuruldu. "Eee, hani bana yemek hazırlayacaktık?" Ellerini ensesinde birleştirdi. "Sen hazırlayacaksın bende izleme görevini yapacağım. Eşit bir dağılım bence." Elimle saçımı karıştırdım. "Ama ben yemek yapamıyorum ki." Gözlerini kapayıp aman dilenir gibi tavana baktı. "Sen bu gidişle evde kalırsın." Mutfak dolaplarını karıştırırken aniden durup bana baktı. "Hatta sen bu beceriksizlikle odada bile kalırsın." Gözlerimi devirdim, sanki evlenmeyi istiyordum da konuşuyordu yavrucak. ♛♛♛♛♛♛♛♛♛ Yaklaşık yarım saatin sonunda Rodos benim ağzımın sularını akıtacak derecede güzel görünen soslu makarna yapmıştı. Açlıktan ölmek üzere olduğumu görüyordu. Öyleki elimde çatalla bekliyordum makarnayı tabağa koymasını. Aslında komple tencereyi önüme koysada fena olmazdı. Sonuçta tabak kirlenmezdi. Ne gerek var böyle modern şeylere canım? En sonunda imana gelmiş olmalı ki tabağı önüme koydu. Sonra şöyle bir eserini inceledi. Beğenmiş olduğuna kanaat getirdim, çünkü şimdi de kendi tabağına koyuyordu nefis görünen makarnayı! Ben tam çatalımı geçirecektim ki elime vurdu tabağıyla karşımda oturan Rodos. "Açlıktan ölüyorum, niyetin bana acı çektirmek mi?" Ağlamaklı bir ses tonuyla söylemiştim bunları, eğer biraz daha aç kalırsam ağlayabilirdimde. "Yavaş ye diyeceğimde sende öyle bir potansiyel görmüyorum. Ama cidden yavaş ye, sosa acı katmamın yanında miden boş olduğundan karnını ağrıtır." Hevesle kafamı sallayıp çatalımı makarnaya geçirdim. "Rodos dolapta kola var, bardakların yerini biliyorsun." Yapmayacağını biliyor insanda, umut işte. Tam kalkmıştım ki beni şaşırtarak dolaptan kolayı alarak bardaklara doldurdu. Birini benim önüme koyarken, diğerinide kendi önüne almıştım. "Teşekkür ederim Rodos. Gerçekten." ♍♍♍♍♍♍ Yemekleri bitirdikten sonra Rodos kendi tabağınıda önüme ittirmiş ve televizyonun önüne kurulmuştu. Bende bari bunu yapayım diyerek tabakları ve bardakları bulaşık makinesine yerleştirmiştim. Tam çalıştır düğmesine basacaktım ki tencere aklıma geldi. Evet tenceredeki bütün makarnayı bitirdim, ne olmuş açtım yani. Ay! Öyle bakmayın ama cidden açtım! Makineyi çalıştırarak, oturma odasında ayaklarını masaya uzatmış maç izleyen Rodos' un yanına geçtim. Saat sekiz buçuğu geçiyordu ve Rodos gidecekmiş gibi görünmüyordu. "Burada kalmayı mı düşünüyorsun Rodos?" Bakışlarını televizyonda, bir topun peşine 20 adamın koştuğu maçtan ayırmadan cevap verdi. "Evet." Normalde olsa onu bir dakika bile evimde tutmazdım ama birilerinin beni izlediği düşüncesi kafama yerleşmişti ve tek kalmak karanlıkta kalmak gibi korkunç geliyordu bana. "Ben sana battaniye getireyim o zaman." Düşünceli tavrım karşısında bana baktığını farkettim ama ona bakmadım. Rodos'un eli çenemi ona bakmamı sağlayacak şekilde yukarı kaldırdı. "Korkmana gerek yok. Birkaç adamı evinin çevresine yerleştirdim. Eğer ters bir durum olursa bana haber verecekler. Bugünlük burada kalayım, yarın giderim." Kafamı olumlu anlamda salladım. Ayağa kalkıp misafir odalarından birini ayarladım. Merdivenin başında durup Rodos'u inceledim. Televizyona odaklanmıştı. Erkekler ve maçları. Gözlerimi devirdim. "Yerimi buraya hazırla, çiçeğim." Yerimden sıçradım. Bunlarda radar mı vardı yahu? "O koltukta uyuyamazsın ki. Çok rahatsız, bana güven." Arkasına döndü. "Buraya." Emir mi veriyorsun cici çocuk? Tamam bu seferlik affediyorum seni. Sonuçta bana yemek hazırladın. Battaniye, yastık ve temiz çarşaf götürdüm ona. Oturduğu yerden kalkmayınca, üstüne attım hepsini. "Ben gidiyorum. Ölüyor olsan bile beni kaldırma." Cevap vermeyince odama çıktım bende. Üzerimdeki okul üniformamı çıkarıp üzerime pijamalarımı geçirdim. Yatağa geçip hemen yanındaki komidindeb mp3 çalarımı aldım. Kulaklıklarımı takıp son sese ayarladım. The Mins; My Lover İs A Killer çalarken uykuya dalmaya çalıştım. O'ndan ayrıldığımdan beri uyuyamıyordum. Düşüncelerimi bastırabilmesi için son ses müzik açsamda kurtulamıyordum. "Düşünme Sehrin. Düşünme." Hayatta yapmadığım o kadar şey vardı ki. Şu saniye ölsem hayatım gözümde canlanmazdı. Pişmanlıklarım canlanırdı gözümde. Paten kaymak, herhangi bir müzik aleti çalmak, buz pateni yapmak... Bunlar buz dağının görünen kısmıydı sadece. "Uyu Sehrin." Kendi kendime verdiğim emri uygulayamadım. Neden o'nu düşünüyorum? Paten yaparken düştüğümde beni kaldıran neden Gecehan? Müzik yaptığımda beni dinleyip alkışlayan neden Gecehan? Buz pateninde ellerimi tutan, neden Gecehan? Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. Neden? Neden hayallerimde birtek Gecehan var? Neden o'nun o uzun kirpikleri altındaki güzel, siyah gözleri geliyor aklıma? Canım acıyordu. O'nun canıda acıyor mudur ki? ❇❇❇❇❇❇ Sabah kalktığımda Rodos'un çoktan gittiğini gördüm. Elimi yüzümü yıkayıp okul formamı giydim. Saat sabahın altısıydı. Ve ders 07.10'da başlıyordu. Cidden sabahın köründe ders mi olurdu yahu? Birbirine girmiş saçlarımı at kuyruğu şeklinde yukarıdan topladım. Aynanın karşısına geçip kendime baktım. Gri bir okul tişörtü vardı üzerimde. Altımda lacivert okul eteği vardı. Dizlerimin bir karış üzerindeydi. Okuldaki kızların çoğunun eteğinden daha uzundu. Bacaklarıma çorap giymemiştim. Ağda işini önceden halletmiştim zaten. Yüzümü inceledim. Gözlerimin altı şişmişti. Onun dışında yüzüm pürüzsüzdü. At kuyruğu yaptığım saçım yüzümü ortaya çıkarmıştı. İdare ederdim. Saat 6'yı çeyrek geçiyordu. Odama çıkıp siyah sırt çantamı omuzuma astım. Okuldaki kızların bana acıyarak bakmasını anlıyordum. Okuldaki kızlar benim gibi sırt çantası yerine benim dışarı çıkarken bile kullanmadığım kol çantaları kullanıyorlardı. Ders programında bugün 2 matematik, 2 edebiyat ve 2 derste mantık vardı. Defterleri çantama koyarken ilk dersin matematik olması kalan enerjimide almıştı. Birde okuldakiler vardı. Ben ne yapacaktım? Umursama dedim kendime. Herkes gibi ol, sadece bir seferliğine umursama. Gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım. Gözlerimi açtım. Yapabilirim. Saat altı buçuk olmuştu. Telefonumu dün bıraktığım şekilde masanın üzerinde buldum. Üzerime kot ceketimide alıp Portmanto'nun üzerinde duran arabamın anahtarınıda alıp kapıdan çıktım. Evimin bahçesi çok büyük sayılmayacağı gibi küçükte değildi. Ortalık sessizdi. Caddeden ara sıra geçen araba sesleri hariç yani. Temkinli adımlarla çevreme bakınarak arabama ilerledim. Takip edildiğimi sanmıyordum. Arabama binip, çalıştırdım. Yavaşça yola çıktıktan sonra gaza yüklendim. Arada izleniyor muyum acaba diyerek dikiz aynasından bakmıyor değildim. Evet bana bakanlar olacağını biyordum. Ama okul'a adım atar atmaz olacağını beklemiyordum. Hadi kızlar bana bakıp dedikodu ediyorlardı, erkekler ne diye bakıyordu yahu? Okulun içine girip, sınıfıma doğru yürümeye başladım. Bazı kızlar sağımda bulunan merdivene bakıp bakıp kıkırdıyorlardı. Sınıfıma gideceğim yer merdivenlerden geçiyordu. Yavaşça yürümeye devam ettim. Bana bakanlar olduğunu biliyor ve ezik görünmek istemiyordum. Omuzlarımı dikleştirdim. Karşımda merdivenleri gördüğümde etrafa bakmayarak ilerlemeye devam ettim. Tam merdivene adımımı atmıştım ki, bir ses beni olduğum yere çiviledi. "Esmerim, beni özledin mi?"
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE