''Rahatsız ediyorum ama Nehir? Sen misin?'' Soluma, duyduğum soruyla döndüğümde kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Dün gece Kübra ile kardeşini kurtardığımız kız, bana şu an gülümseyerek bakıyordu. İsim hafızamın kötü olmasına lanetler ederken hala sandalyemde yan dönmüş bir şekilde, şaşkınlıkla kıza bakıyordum.
''Yeliz? Nehir'i tanıyor musun?'' Şahin benden önce davranıp Yeliz'e soru sorduğunda rahatlamayla derin bir nefes aldım. Bugün bir daha rezil olmayı kaldıramazdım çünkü. Yavaşça yerimden kalkarken Yeliz gülümseyerek masadaki kişilere baktı.
''Evet, dün gece tanıştık ve şu an gözlerime inanamıyorum. Seni bir daha göremeyeceğimi sanmıştım!'' Birden boynuma sarılınca olduğum yerde kalakaldım. Kollarımı yavaşça ona dolarken bu kadar sıcakkanlı olması beni şaşırtmıştı. Ben soğuk nevale denilen türdendim samimi olmadığın insanlara karşı.
Ayrılırken Yeliz gülümseyerek gözlerimin içine bakıyordu. Gülümsemesine karşılık tebessüm ederken Barış ayaklandı ve Yeliz'e oturması için sandalyesini gösterdi.
''Teşekkürler Barış.'' Yeliz, Barış'a başıyla selam verip otururken şaşkınlıkla Barış'a baktım. Barış, gülümseyip yanıma geldi ve beni omuzlarımdan tutarak sandalyeme, geri oturttu. Yan masadan çektiği sandalyeyle hemen yanıma otururken onu izliyordum gözlerimle.
''Yeliz, fakülte temsilcimiz ve neredeyse hepimizi tanıyor. Bir de İsmail'le sevgililer.'' İsmail'i gösterirken kafamı masadaki, Yeliz'in sol tarafında kalan kişiye çevirdim. Tanışmıştım ama adlarını dahi hatırlamıyordum şu an pek önemsemediğim için. Kafamı eğip gülümsedim kendi kendime. Ben kendimle ne yapacaktım ki?
''Hastanede bahsettiğin kız, Nehir miydi?'' İsmail'in sorusuyla başımı kaldırdım tedirginlikle.
''Ne hastanesi?'' Barış'ın gerilip birden sormasıyla dudağımı ısırdım. Ben, Barış'a dün kavgaya karıştığımı söylememiştim ki?
''Dün gece Miraç'a saldırdılar. Geç saatte olduğu için yardım isteyebileceğim bir tek Nehir ve arkadaşı vardı. İkisi sokağa girdiklerinde ben de peşlerinden gitmiştim ama ne göreyim? Nehir ve arkadaşı, Miraç'a saldıranları dövüyorlardı. Barış, kuzeninin siyah kuşak karateci olduğunu söylememiştin.''
''Tekvando!''
''Tekvando.'' Barış'la aynı anda Yeliz'i düzeltirken Barış ile birbirimize baktık. Sinirlenmişti. Gözleriyle telefonunu işaret ettiğinde demek istediğini anlayıp gözlerimi onaylamak anlamında uzunca kırptım. Elime telefonumu alırken Yeliz konuşmaya devam ediyordu. Konuşkan biriydi ve heyecanla dün geceyi anlatırken kullandığı mimikler ve hareketler onu şirin gösteriyordu.
''Neyse işte, Miraç'ı aldığım gibi oradan uzaklaştım Nehir ve arkadaşının dediği gibi. Miraç kötü yaralanmıştı ve o sırada eczaneden çıkan birini gördüm ve yardım istedim. Bizi arabasına aldığında Nehir ve arkadaşı kaçıyorlardı. Kalabalık bir grup onları kovalıyordu. İşte-''
''Efendim?'' Barış, çalan telefonunu açınca hemen aramayı sonlandırdım. Barış bir süre karşı tarafı dinliyormuş gibi yaptıktan sonra bana döndü ve kalkmam için işaret verdi. Çantamı alırken Barış, güya karşı tarafa cevap veriyordu.
''Hemen geliyoruz, bizi bekle kapının önünde.'' Barış telefonunu kapatıp arka cebine koyarken aynı anda ayaklandık.
''Bizim gitmemiz gerekiyor. Ev arkadaşımın yardıma ihtiyacı var ve tek başına halledemem. Sonra görüşürüz.'' Barış'ın yaptığı açıklamayla ben de masadakilere döndüm ve başımla selam verdim.
''Nehir, tekrar teşekkür ederim. Ailem adına da sana minnettarım. Barış'tan numaramı al ve bana mesaj at olur mu? Bir şeye ihtiyacın falan olursa ara beni.'' Yeliz ayaklanıp bana sarıldığında söyledikleri üzerine gülümsedim. Ayrıldığımızda onaylamak amacıyla kafamı salladım.
''Atarım. Sonra görüşürüz. Tanıştığıma memnun oldum.'' Barış, koluma girip beni sürüklemeye başlayınca derin bir nefes aldım. Başım büyük beladaydı. Bunu hissedebiliyordum. Az önce yaptığımız telefon numarasını, genelde acil ve özel durumlarda kullanırdık. Barış'ın böyle bir şey istemesi benimle hemen konuşması gerektiğini ve bu da büyük bir azarın beni beklediğini gösteriyordu.
* * *
Barış'ın azarı beklediğimin aksine gerçekleşmezken sakince konuşup, bunun bir daha olmaması şartıyla annemlerden saklama kararı almıştık. Bir de ileride; her ne olursa olsun, o nasıl benim bu sırrımı saklıyorsa ben de onun hala bilmediğim bir sırrını saklayacakmışım. O nasıl olacaksa artık? Öğleden sonraki dersler göz açıp kapayana kadar geçmiş ve benden beklenen performansı gerçekleştirerek hiç arkadaş edinememiştim. Hocalar sınıfa girmiş, imza kağıdını vermiş ve ders içeriğini anlatıp gitmişti. Tanışma faslını bir sonraki derslerine ertelemişti tüm hocalar.
Okulun ilk gününün böyle geçmesi bir fragman ise; imdb puanı oldukça düşük bir dönem beni bekliyordu. Bu düşüncelerle olması gerekenden çabuk biten okulum yüzünden Kübra'ya sürpriz yapmaya karar vermiştim. Perihan Ablayı arayıp nerede olduğunu sorduğumda Muah Thai kursunda olduğunu öğrenmiştim bu saatte. Bunu öğrenir öğrenmez eve gitmiş ve dün akşamdan hazırladığım kurs çantamı kaptığım gibi Kübra ile dün yerini öğrendiğim kursa gelmiştim.
Şimdi ise oturduğum banktan gergin bir şekilde, ringde Kübra'nın karşısındaki rakibini yerle yeksan etmesini izliyordum. Rakibine acımıyordu. Tekmelerini, yumruklarını karşısındaki erkeğe ardı ardına indiriyordu. Rakibine fırsat vermiyordu toparlanması için.
Rakibine kilit tutuşunu uygularken; sol bacağını yerde yüzüstü yatan rakibinin sırtına atıp, rakibinin sağ kolunu hafif çevirmiş bir şekilde sağ ayağından da destek alarak çocuğun hareket etmesini engellemişti.
Çocuk sonunda eliyle yere vurarak pes ettiğini belirttiğinde gördüklerimle kalakalmıştım. Kübra, benim bela paratonerim, biricik arkadaşım, sırdaşım, dostum, kardeşim. Tatlılığıyla, sevimliliğiyle kalbimde taht kuran arkadaşım bir terminatöre dönüşmüştü ringde. Onunla daha önce de kavgalara karışmıştım ve onu dövüşürken görmüştüm ama hep bir alaycılık, hep bir zevk alma durumu olurdu.
Ama ilk defa onu bu kadar ciddi ve sert görüyordum. Bunun sebebini öğrenmem gerekiyordu, o böyle değildi. Bir şey olmuştu, bundan emindim. Yaklaşan önemli müsabakası da değildi sebep bana göre. Her boş vaktinde buraya geldiğini söylemişti bana dün bu müsabaka yüzünden ama onu bu kadar vahşileştiren bu müsabaka olamazdı. Rakibini bırakıp doğrulan arkadaşım öfkeli ve sinirli gözüküyordu. Yerimden kalkarken çocuğun kalkmasına yardım etmesini bekledim ama o tarafına bile bakmadan ringden inmeye başladı. Hızla yanına giderken beni fark etti ve şaşkınca bana baktı.
''Nehir? Senin bu saatte burada ne işin var?'' Şaşkınlıkla yüksek çıkan sesiyle kaşlarımı çattım.
''Burada olduğunu öğrenip, erkenden geleyim dedim. Akşamı boş boş beklememe gerek kalmaz diye düşündüm.'' Cevabım üzerine kafasını aşağı yukarı salladı ve gülümsemeye çalışarak bana sarılmak için kollarını açtı.
Kollarımı ona uzatıp tam sarılacakken kıkırdayarak geri çekildi.
''Deli kız! Görmüyor musun mini boyum? Terden lama tükürüğü dolu küvete girmiş gibi duruyorum. Gelmiş bana sarılmaya kalkıyorsun.'' Tek kaşımı kaldırıp kollarımı göğsümde birleştirdim.
''Eee? Ne olmuş yani? İlk kollarını açan sendin!''
''Ben seni denemek için yapmıştım. Tebrik ederim! Geçtin.'' Dediğiyle kahkaha atıp omzuna yumruk attım. Yüzünü buruşturup omzunu tutarken gülümsemem birden dilindi yüzümden.
''Ahh! Unutmuşum az önce antrenman yaptığını. Özür dilerim!'' Endişeyle ona yaklaşıp dediklerim üzerine sırıttı.
''Ben sapasağlamım miniğim! Asıl sen o şerefsizi görecektin. Sahi ne kadardır buradasın?'' Beni kolumdan tutup yönlendirirken rakibine şerefsiz demesine düşüncelerim odaklandı.
''Bir şey mi yaptı o çocuk sana?'' Gergin bir şekilde sorduğum soru üzerine Kübra sinirle güldü. Kızların soyunma odasına girene kadar cevap vermeyen Kübra'yla endişelenmeye başladım. Kapıyı arkamızdan kapatırken oturmam için, dolapların arasına koyulmuş olan bankı gösterdi.
Otururken o, onun olduğunu tahmin ettiğim dolabından havlu çıkardı ve terlerini kurulamaya başladı.
''O çocuk var ya! Şerefsizin önde gideni. Benim damarıma basmaktan ve ardından benden dayak yemekten sadistçe bir zevk alıyor. Benim feminist damarıma basıp duruyor ve ardından da ben de her seferinde ona dersini veriyorum.
Bu sefer geri zekâlı, kadınların dövüşmemesi gerektiğinden, evde evlilik için ev işleri öğrenmesi gerektiğinden bahsetti. Ben de onu ringe davet ettim ve o salak da kabul etti. Dua etsin ringin yanında antrenör bizi izliyordu. Kırmıştım bir yerlerini.'' Kübra'nın hararetle anlattıkları üzerine ben de sinirlenirken 'deli deliyi imam...' sözünü daha da iyi anlıyordum. Ben de böyle konularda deliriyordum ve şu an o çocuğu ben de pataklamak istiyordum.
''Neyse kuzum ya. Eee senin günün nasıl geçti?''
* * *
''Dövmeyi öğrenmeden önce dayak yemeyi öğrenmelisin. Her şeyin bir usulü olduğu gibi dayak yemenin de bir usulü var. Hilal!'' Antrenörün sözleriyle kafamı yavaşça sallarken yanımdaki Kübra'ya gergince baktım.
Soyunma odasındaki muhabbetimizin ardında kursa katılmak için üstümü değiştirmiştim. Siyah taytım ve uzun, kalçalarımı kapatan tişörtümle oldukça rahattım.
''Hilal, bu Nehir. Yeni üyemiz. Onunla ringe çıkmadan önce sana on dakika veriyorum tekniklerden bahsetmen için. Kübra, sen benimle gel. Furkan, odama!'' Antrenörün dedikleriyle önce Hilal'e ardından da Kübra'ya telaşla baktım.
''Bir şey yok minnağım! Endişelenme. Rutin azar işte. Birazdan gelirim.'' Kübra yanımdan ayrılırken, adının Furkan olduğunu öğrendiğim gencin alaycı bir sırıtışla Kübra'yı takip etmesini izledim antrenörün odasının kapısı kapanana kadar.
''Merhaba Nehir. Tanıştığıma memnun oldum. Hazırsan başlayalım mı?''
* * *
Ben hiç memnun olmamıştım Hilal'le tanıştığıma. Kız resmen beni haşat etmişti. Tekvando eğitimim sayesinde bacaklarım daha çok gelişmişken yumruklarım o kadar gelişmiş değildi. Bunu fark eden Hilal, bunu aleyhime kullanmaktan çekinmemiş ve tekvandoda aradığım mesafeyi bana vermeyerek beni kısıtlamıştı. Dudağımı patlatmış, sol gözümün birkaç saat içinde morarmasına sebep olacak bir yumruk atmış, vücudumun birçok yerine darbeler indirmişti.
''Ben bu kızı parçalarım! Bu ne ya? İlk günden seni nasıl bu kadar zorlar? Bir de kıdemli olacak geri zekalı. Tut şu buzu! Ben şu kızı bir bulup geleyim. Ardından da Sergen Hocaya birkaç laf edeyim Hilal hakkında.''
''Allah rızası için Kübra! Otur oturduğun yerde ve sorun çıkartma benim yüzümden. Gayet normal bunlar.'' Sağ gözüm açık bir şekilde kafamı yasladığım yerden çekip ona bakarak konuşmuştum; gözümdeki buz düşmesin diye sol elimle buz torbasını tutarken. Kafasını karıştırdığı ilaç çantasından kaldırıp bana baktı.
''Kuzum normal de, ilk günden bu kadar zorlanmaz ki!'' Gözlerinde gördüğüm şefkatle gülümsedim. Gülümsemem dudağımdaki keskin acıyla anında solarken inledim.
''Ben bu kızı kesin yolacağım!''