Kan paylaşımı evlilikleri kesinleştiren yegâne şeydi. Kanını paylaştığın vampirle bundan sonrasında tamamen bir olurlardı. Bir başkasının kanını içemezler birbirlerinden uzak yaşayamazlardı. Bütün hayatları sadece birbirleri olurdu. Kocası ile kan bağı olmayan bir kadın doğum yapamazdı.
Kade’in sözleri onun hayallerindeki her şeyi paramparça ediyordu. Alexander’ın Rusya’ya gitmesine izin vermeyeceklerdi. Ömürleri boyunca birbirlerinden uzak durmalarına da izin vermeyeceklerdi. Birbirlerine bağlı olacaklardı.
Lanetleneceklerdi…
Bu gerçekten de lanetli bir evlilikti. Tanımıyordu bu adamı. Onunla bir ömür geçirmek… Vampirlerin yaşamları sonsuzdu. Bir sonsuzluk boyunca Alexander Kuran ile birlikte…
“Bunu yapamam” diye fısıldadı en sonunda genç kadın. Kade’in kollarından kurtuldu ve ona baktı. “Ne oğlunuz ne de ben birer damızlık değiliz. Bu evliliğe zorladınız kabul ettik. Bundan sonrasında sonsuzluğu paylaşmamızı birbirimize muhtaç yaşamamızı istiyorsunuz. Daha da kötüsü safkan çocuklar doğurmamı.” Başını iki yana salladı. “Bunu yapmayacağım. Yaşlı konseyi bir safkanı zorlayamaz”
Kade’in yüzünde acı dolu bir ifade belirdi. O da durumdan son derece rahatsız görünüyordu. “Kathleen” dedi en sonunda. “Üzgünüm ancak kabul etmezsen seni zorlamak zorunda kalacağız. Bu dünyadaki her kural yeniden yazılabilir” dedi ve arkasını dönüp gitti.
Parti artık kendisi için bitmişti. Bir an önce gitmek istiyordu. Kalbindeki sıkışmanın geçmesini dileyerek terasa çıktı ve merdivenlerden aşağı inerek bahçede dolaşmaya başladı. Alexander ile yalnız kalması gerekiyordu. Bir plan yapmaları gerekiyordu.
Eğer yaşlı konseyi onu kan takasına zorlarsa Kathleen buna karşı koyamazdı. Ancak konsey onu Alexander’ın yatağına sokamazdı. Lanetlenseler bile çocuk doğurmak zorunda olmayacaktı. Tek besin kaynağı Alexander olsa bile bununla başa çıkabilirdi. Ya da yapabilir miydi?
“Prensesim sizi burada yalnız görmek ne tuhaf. Eşiniz sizi yalnız mı bıraktı?”
Kevin Kindl, bir soyluydu. Yani asillerden bir alt kademedeydi. Kindl Klanı, vampirler için önemli bir klandı. Onlar ticari zekâlarını kanıtlamış ve güçlerine güç katmışlardı. Elbette ki bu güçten destek alan Kevin, kendisine eş olarak bir safkan istemiş ve tabi ki Kathleen’i buna uygun görmüştü.
Tuhaf bir şekilde fazlasıyla narsiste bir adamdı. Kendini beğenmişliği ve kibri her şekilde genç kadının midesini bulandırıyordu. Arkadaş olmaya bile yanaşmadığı nadir taliplerinden biriydi.
Derin bir nefes alıp elini karnına koydu. “Lord Kindl” dedi sesini neşeli çıkarmaya çalışmıştı ancak üst üste gelen hayal kırıklıkları buna engel oluyordu. “Sizi görmek ne güzel” derken sesi giderek kısılmıştı. Söylediği yalan son derece barizdi.
Kevin, başını yana eğdi. “Evliliğinizin haberi beni çok şaşırttı, Prenses” dedi sakince. Kadına doğru bir adım attı. “Doğrusu sizin gibi özel bir kadının Alexander Kuran gibi bir playboyla olması çok üzücü. Sonsuzluk yaşamınızın gözyaşıyla lekelendiğini görmek çok acı. Ancak sizde söylentileri bilirsiniz. Güzel kadınların çirkin kaderleri olur derler”
Bak şimdi bu adamı neden sevmediğini daha iyi hatırlamıştı. Yüksek özgüven, kendini beğenmiş kişiliği ve ağzından asla güzel bir şey çıkmaması da büyük bir nedendi. Bu adam her konuştuğunda nedense midesi bulanıyordu.
Derin bir nefes alıp verdi ve onunla arasına bir kol mesafe koydu. “İnanıyorum ki Lord Kuran, çok centilmen bir adamdır ve inanıyorum ki ben kendimi koruyacak kadar güçlü bir kadınım.” Sırtını dikleştirdi ve gözlerini ona dikti. “Kaldı ki konuşma şeklinize dikkat edin. Statünüz benim çok altımda. Konuşma dilinize dikkat edin”
Kathleen arkasını döndüğünde nihayet memnun olmuş hissediyordu. Kevin, bir soylu olmaktan nefret ediyordu. Asla bir asil olamayacaktı. Her zaman birilerinin altında olacaktı.
O uzaklaşamadan erkek onun bileğini yakaladı ve sertçe kendisine çevirdi. “Evlilik teklifimi reddettiğinde asla evlenmeyi düşünmediğini söylemiştin ama bir asil görünce hemen kollarına atıldın”
Haddini gerçekten aşıyordu. Böyle teklifsizce konuşmalar ve temaslar Kathleen’in en nefret ettiği şeydi. Sabrının taşması sık rastlanır bir şey değildi. Genç kadın bir elini kaldırdı. Gözleri anında kan kırmızısı renge döndü.
Güçlü bir rüzgâr aniden kadından yükseldi ve Kevin’ı hızla geri doğru fırlattı. Kathleen, derin bir nefes alıp verdi. Gözleri tekrar yeşil rengine döndü. “Bir daha karşındaki kişinin kim olduğunu iyice anla” dedi genç kadın. “Nazik davranıyor olmam seni eşitim gördüğüm anlamına gelmez”
Alexander, balkondan olan biteni izlemişti. Başta tepki vermeyi düşünmüştü ancak genç kadın gayet iyi idare etmişti. Her ne olursa olsun bir safkanı hafife almamak gerekiyordu. Türleri nadir olduğu için pek denk gelmemişlerdi. Safkan kadınlar iki elin parmakları kadar bile yoktu.
Kathleen Kourakin belli ki korumaya ihtiyaç duyan bir kadın değildi. Onunla beraber geçirdiği yarım yamalak zamanda nazik ve yumuşak başlı bir kadın olduğunu düşünmüştü. Ancak belli ki sabrını zorlamamak gerekiyordu. Genç adam saygıyla başını eğdi.
Genç adam arkasını döndü ancak Colin Kourakin ile karşı karşıya geldi. Gençliklerinde bu adamla çok yakın arkadaşlardı. Aynı üniversiteye gitmişlerdi. Başlarını defalarca belaya sokmuşlar ve türlü çapkınlıklara imza atmışlardı. Çok uzun zamandır görmüyorlardı birbirlerini.
Colin, gülümseyerek başını eğdi. “Kimse bizi bunun için uyarmamıştı” dedi en sonunda. “En azından önceden bir bilgin olsaydı yüzüne güzel bir yumruk indirebilirdim.”
“Önceden uyarılmış olsaydım bu işten kaçınmak adına her şeyi yapardım” dedi bunun üzerine genç adam. “Ancak yaşlı babam beni gereğinden fazla iyi tanıdığı için kaçacak yer bırakmadı.”
İki erkek bir süre birbirlerine baktılar ardından ikisi de neşeli bir şekilde gülüp el sıkıştı. Colin, yanlarına gelen hizmetçiden iki kadeh alıp birini Alexander’a uzattı. Her ikisi de bahçenin karanlığında kaybolan Kathleen’in arkasından baktı.
“Şimdi ne yapmayı planlıyorsun?”
Alexander bir süre sessizce durup karanlık bahçeye baktı. “Kardeşin makul bir kadın” dedi sakince. “İkimizde bu evliliği istemiyoruz. O da benim Rusya’da kalmam konusunda hem fikir. İkimizde kendi hayatlarımıza fazlasıyla düşkünüz. Aslında iyi anlaşabileceğimizi düşündüm. Gerçekten iyi bir kadın”
Ancak…
Colin, tırabzanlara dayandı ve derin bir nefes alıp verdi. Kathleen gerçekten de hayatına çok düşkündü. Aslında onunla Alexander arasındaki tek fark Kathleen’in sessizliğe önem vermesiydi. Geçmişteki ilişkileri konusunda çok ketum davranmıştı.
Colin’de Alexander gibi söylentileri ve dedikoduları önemsemeden yaşamayı tercih etmişti. Ancak Kathleen bundan zerre hoşlanmıyordu. Bütün ilişkileri bir sessizlik içinde yaşanıp bitmişti. Onun bu huyuna gerçekten çok saygı duyuyordu. Kardeşinin sessizlik takıntısı yüzünden insanlar ona rahibe adı takmıştı. Hatta bütün Kourakin ailesi bu isimle uzun süre dalga geçmişti.
Genç adam başını iki yana salladı. “Bu işe yaramaz” dedi en sonunda. Gözlerini arkadaşının buz mavisi gözlerine dikti. “Yaşlı konseyini konuşurken duydum. Seni ve Kathleen’i kan takası yapmaya zorlayacaklar. Bu evliliğin amacı sizin safkan çocuklar dünyaya getirmeniz. Ayrı olmanıza izin vermezler, Alexander”
Böyle bir şeyi ilk defa duyuyordu. Yalnızca iki safkanı evlendirmek için böyle baskı uygulamaları bile daha önce duyulmamış bir şey olsa da onları bu kadar bir şeyler için zorlamaları duyulmuş bir şey değildi. Daha önce de anlaşmalı evlilikler yapılmıştı. Kendi anne ve babası bundan nasip olan çiftlerdendi. Ancak onlar birbirine zamanla büyük bir aşkla bağlanmış ve kan paylaşımını kendileri istemişti.
Yaşlılar neden bu kadar bu evliliği önemsiyorlardı? Kourakinler ve Kuranlar ilk vampir neslindendiler. Vampir topluluğunu bir araya getirip ilk kurulu kuranlarda onlardı. Zaman içinde kurul içindeki görüş farklılıkları ve liderlik arzusu safkanların aralarına mesafe koymuştu. Böylece her safkan aile bir bölgeyi kendi egemenliği altına almıştı.
Bu evlilik sadece bir anlaşma için değil miydi? Altında yatan başka bir neden mi vardı? Neden bu kadar işleri hızlandırmak için uğraşıyorlardı?
Genç adam hızla elindeki kadehi bırakıp arkasını döndü ve koşarak içeri girdi. Babası hemen bir köşede Alestar Kourakin ile ciddi bir mesele konuşuyordu. Erkek her ikisine doğru yaklaştı. “Neler oluyor?” diye sordu. Sesi istediğinden biraz sert çıkmıştı. Öyle ki çevrelerindekiler dönüp onlara baktı.
Alestar Kourakin misafirlere karşı gülümseyerek hafifçe başını salladı ve müstakbel damadına döndü. “Bir sorun mu var, genç Prens Kuran?” diye sordu nazik ve sevecen bir sesle.
Onun bu hali Alexander’ı kandıramazdı. Ona doğru bir adım attı. “Kurul neden bizim evliliğimizin üzerine bu kadar çok düşüyor?” diye sordu onlara bakarak. “Neden bizi kan takasına zorlamaya çalışıyorlar?”
Her iki adam bir süre sessizce birbirlerine baktılar. Kade başını iki yana salladı. Kathleen bunu onunla paylaşmış olmalıydı. Şaşılacak şey değildi doğrusu. Her ikisi de belli bir nezaket içinde bu işten yırtmanın bir yolunu arıyorlardı.
Oğluna karşı elini dur der gibi kaldırdı ve gözlerini ona dikti. Alexander’a karşı hiçbir zaman üstünlüğünü belli etmemişti. Ancak o şuanda Kuran ailesinin başıydı ve gerçekten yaşlıydı. “Alexander” dedi sert ama kısık bir sesle.
Buna karşılık oğlunun duruşu aniden gevşedi ve dimdik bir şekilde beklemeye başladı. Gözlerinde gerçekten öfkeli bir ifade olmasına karşılık ağzını açmadı. Babasının üzerinde kurduğu baskıya boyun eğdi. Eğmek zorundaydı.
Kade derin bir nefes alıp verdi ve elini indirdi. “Bu bizim ya da kurulun kararı değil” dedi sakince en sonunda. “Bu geçmişten gelen bir emir”
Alestar hafifçe başını salladı. “İlklerin bıraktığı bir miras” dedi en sonunda.