8

1841 Kelimeler
Şirketten çıktığı gibi bir taksiye atladı. O kadar öfkeli ve kırgındı ki... Gözleri ara ara yaşlarıyla yansa da, bir şekilde onları akıtmamayı başardı. Şoföre adresi söyleyip başını pencereden dışarıya çevirdiğinde aslında şu yaptığının hiç huyu olmadığını kendine hatırlattı. Demek ki yoğun hissedilen duygular insanı aptallığa sürükleyebilirdi. Yaklaşık bir saattir, yüksek taburenin üzerinde oturuyordu. Elindeki kocaman bardağı, birkaç büyük yudumla bitirdi. Şu an kaçıncıyı içiyordu bilmiyordu; ama başının dönmesi, midesindeki bu ilginç sesler ve ağzına doğru hücum eden bira artık durmasını söylüyordu. Eve gitmeyi planlarken kendini bara atmıştı. Aslında inanılmaz yorgundu. Televizyonun karşısında biraz aylaklık yapıp ya da güzel bir kitap okuyup, kendini yatağa fırlatması gerekiyordu. Artık aklı da ona oyunlar oynuyordu. Şimdi aşk acısı çektiği için içen ve oracığa yığılan erkekler gibi olacaktı. "Ne aşk acısı çekmesi? Ne biçim benzetme bu şimdi!" diye mırıldanırken, eli gayriihtiyari midesine gitti. "Allah kahr..." lafını bitirmeden, kadınlar tuvaletine koştu. Zaten çok dolu olmayan midesini iyice boşalttı. Bugün bir şey yememişti öyle ya, şimdi hatırladı. Ah hayır yemişti! Tüm gün Timuçin nerde diye aklını bir güzel yemişti. Sifonu çekip klozetin kapağını kapatarak üzerine oturdu. Midesinde hala çıkmaya çalışan bir birikinti vardı. Gözlerini yumup kafasını plastik duvara yasladı. İçerideki serin havayla biraz rahatlayınca doğruldu. Elini ve yüzünü makyajına aldırmadan yıkadı. Ağzındaki acı tadı aldığında suratını ekşiterek ağzını hızla çalkaladı. Başı inanılmaz dönüyordu. Bir an önce eve gitmeli ve uyumalıydı. Saat hayli geçti. Bu halde bir taksi bulmadan eve gidemezdi. Kalabalığı yararken hayli zorlandı. Topuklu ayakkabılarıyla sendeleyerek yürümeye çalışıyor, bir yandan da çatlayacak kadar ağrıyan başını tutuyordu. Tüm taksilerin dolu olması inanılır gibi değildi. Sokağın sonuna varmadan boş bir tanesini çevirebileceğini düşündü. Fazla ilerlemeden yanında beliren beyaz arabaya yönünü çevirdi. Elini saçlarının arasından çektiğinde, onu aç bakışlarla süzen üç erkeği gördü. Arabayı kullanan sırıtıyordu. Diz kapağının üzerine gelen elbisesini şöyle bir süzdükten sonra, yılışık bir tavırla konuştu. "Gideceğin yere bırakalım seni güzelim. Bu halde evi bulman zor..." diyerek göz kırptı. Asya, adamı boş bakışları ardından inceledi. Yeşil gözlere, hoş denecek kadar yakışıklı surata sahipti; ama görünüşe göre bunu farklı şekilde kullanmak istiyordu. Zamanının birçoğunu kontrollü davranmaya ayıran genç kadın o gün kontrolünü fazlasıyla kaybetmişti. Tek başına bir bara gelmiş, saatlerce içmiş, kusmuş ve yollara dökülmüştü. O arabaya binmeyecekti, değil mi? Yavaş adımlarla yürümeye başladı. Asya'nın cevapsız ağzı cesaret verdi. "Gel canım, yemeyiz seni." Sonunda ağzından birkaç kelime çıkabildi. "Beni rahat bırak!" "Ooo sert yaptı kızımız," deyince arabadakiler sahte bir kahkaha tufanına kapıldı. "Gelene kadar peşindeyim güzelim." Genç kadın öfkelendi. Durdu ve sordu. "Nedenmiş o? Sana borcum mu var?" "Yalnızsın fıstık ve mutsuz görünüyorsun." "Sen ne yapabilirsin?" "Seni mutlu ederim." Yine göz kırptı. Genç kadının yüreği korkuyu hissetmeye başladı. Vücudunun ortasına yayılan his, ona kaçması gerektiğini söylüyordu. Ama yolun tam ortasındaydı. Geriye dönse bar kalabalığı, ileriye koşsa trafik yoğunluğu vardı. Birinden yardım dilenmek adına mesafeyi hesaplarken, tehlikeyi göz ardı etti. Tam karşısına dikilen adamın şeytani bakışları acımasızdı. "Arabaya bin güzellik. Seni evine bırakacağız, dedim." Genç kadın yutkundu. "Ben kendim giderim. Lütfen, rahat bırak beni!" derken çaresizdi. Kolundan tuttu. Belli ki reddedilmek onu arkadaşları karşısında küçük düşürmüştü. "Bin şu arabaya!" Kadın kolunu çekmeye çalıştı. "Bırakmazsan bağırırım!" Çarpık bir gülümseyişle baktı. "Bağırırsan hırsız olduğunu söylerim." "Kimse inanmaz sana, bırak beni!" Çırpındı. "İmdat!" Sesi ağzının içine gömüldü. Kadının ağzını kapadı ve zorla arabaya bindirdi. Otururken frikik vermekten kurtulamamış, bacaklarını yanındaki adama göstermişti. Onun arsız bakışlarını gördüğünde midesi bulandı. Arabayı kullanan dikiz aynasından onu süzerken, yüzündeki piç ifadeyi saklamıyordu. "Ben Serkan. Senin adın ne güzelim?" Asya ona küçümseyici bir bakış fırlattı. Korkmadığını göstermeliydi. Bazı insanlar korkudan beslenirdi. İnsanların biçare hislerinden... "Pek arkadaş canlısı değilimdir. Söz verdiğin gibi evime bırakacaksın." "Aaa ne kadar kabasın. Bize adını bahşetmeyecek misin?" Yanındaki esmer çocuk ona doğru sokulmaya başladı. Elini Asya'nın saçına doğru atıp tam dokunacaktı ki, Asya fark edince kolunu itti. Nefes alamıyordu. Öndeki adamlar filmlerdeki kötü karakterler gibi kahkaha patlattığından kolu sertçe savrulan adam öfkelendi. Bu defa elini bacağına kaydırdı. Elbisesini yavaşça sıyırmaya başlamış, başını da saçlarına gömmüştü. Genç kadın içine dolan panikle debelendi. Aklına düşen başına gelecekti. Tecavüze uğrayacaktı. Korkudan aldığı nefesi göğüs boşluğunda yankılandı. Tekleyen sesiyle bağırdı. "Bırak beni, dokunma!" Adını da, varlığını da umursamadığı çocuk yılışık bir ifadeyle konuştu. "Güzelim ne sinirleniyorsun hemen yaa... Belli ki arkadaşım senden hoşlandı. Ne var gönlünü hoş tutsan?" Genç kadın, bir yanındakine bir önündeki çocuğa baktı hırsla. Cevap veremeden, yanındaki üzerine biraz daha çullanmış, elbisesinin omuzlarından çekiştirmeye başlamıştı. Elinin tersiyle adama vurduğu gibi böğürdü. "Durdur arabayı çabuk, durdur!" "Sakin ol, bağırıp durma be!" "Çabuk dur dedim!" Sıkışmışlık duygusu ona deprem gecesini hatırlattı. Yaşadığı anlar ağız kuruluğa neden oldu. Bir bardak su içip kendini savunmayı çok isterdi; ama bu mümkün değildi. Mevzubahis canı ve namusuydu. Onu taciz edeni umursamadan öne atladı ve direksiyona sarıldı. Araba sağa sola yalpalandı. Direksiyon hakimiyetini kaybeden adamdan kendini uzaklaştırıp koltuğa yapıştırdı. Bariyerlere çarpmadan frene basmayı akıl edebildi. Herkes öne savruldu; fakat Asya'nın zihni oradan kurtulmakla meşguldü. Kollarıyla kendini siper etti ve ön koltuğa çarpmaktan korundu. Araba durduğunda O hariç diğerleri şok ve acıyla inliyordu. Kolunu fena incitmişti, midesi rahatsız edecek boyutta çalkalanmıştı, muhataralı anlar ciğerlerindeki havayı çekiyordu. Hiçbirini düşünmeden arabadan atladı ve ayakkabılarını çıkarıp koşmaya başladı. Marmaris'ten çıktıklarını, karanlık ve ağaçlı bir yolda olduklarını yeni fark etmişti. Adamların niyeti en başta belliydi; fakat umut etmişti. Ona zarar vermeyeceklerini umut etmişti. Neyse ki, hala şansı vardı. Bir elinde ayakkabısı, diğerinde sıkı sıkıya tuttuğu çantasının kulpu, eteğinin bir tarafı kıvrılmış, saçları dağılmış, kafesinden kurtulmak isteyen bir kuş gibi çevreye bakınıyordu. Karşısına bir araba çıksın diye dua ederken ardını control etmekten de geri durmuyordu. "Umarım gelmezler." Diye yalvardı. Sessiz gecede duyduğu çarpılan araba kapı sesiyle irkildi ve soluk soluğa dönüp baktı. Patlamış kaşından oluk oluk kan akan Serkan düşmanca ona bakıyordu. Peşinden koşmadan hemen önce bağırdı. "Bittin sen orospu!" Kuvvetli bir titreyiş bedenine yerleşti. Bu, kabuslarından daha merhametsizdi! Gerçekti. Uyanıp şükredeceği bir an olmayacaktı. Bir sonraki sahnede canı fazlasıyla yanacaktı. Hırıltılı bir nefesle haızrlandı ve koşmaya başladı. Kalpten bir dilek diledi. Gerçekleşmesi için her zerresiyle yalvaracağı bir dilekti. Ölene dek kabus görmeye razıydı, yeter ki oradan kurtulsundu. Çıplak ayaklarına batan taşlar onu engelliyordu. Yoldan çıkıp ağaçların arasına karışmaya karar verdi. En azından saklanabilirdi. Bariyerlerin altından geçerken adamın sesiyle dengesini kaybetti ve yuvarlandı. "Yakalayacağım seni bebeğim, bu gece benimsin!" Düştüğü yerden hızla ayaklandı. Üzerine yapışan yaprakları ve tenine batan dalları umursamadan yürümeye çalıştı. Ayaklarına batan kaya parçaları tabanlarını paramparça etmek üzereydi. Adamın kayarak aşağıya indiğini gördüğünde acı ve korkuyla bağırmamak için kendini zorladı. Ciğerleri baskıdan patlamak üzereydi. Etraf karanlıktı. Yolunu aydınlatan bir ışık yoktu. En azından saklanacağı bir delik bulmak istedi. Bir yandan koşup diğer yandan etrafı gözlerken ayağı büyük bir taşa takıldı ve yere kapaklandı. Kollarını ve dizlerini fena çarpmıştı. İnildedi, kalkmak için kendini itti; ama başaramadı. "Yakaladım seni." Serkan onu kolundan tutup sırt üstü yatırdığında titreyen dudaklarıyla yalvardı. "Lütfen zarar verme." Yutkunmaya bile mecali yoktu. Sesi zayıf çıkıyordu. "Para verebilirim." "Neyin varsa alacağım sürtük! Arabamın ağzına sıçtın! Önce işimi göreyim, sonra paranı da alacağım!" Kadının üzerine kapaklandı. Elleriyle sıyrılmış eteğinin altındaki mahrem bölgesini okşamaya başladı. Kilodunu çekiştirdi. Genç kadın büyük patlamayı yaşadı ve hıçkırıklara gömüldü. Bağırarak yalvardı. "Bırak beni! Seni polise şikayet ederim! Ben susmam!" "Susacaksın! Susmazsan, sonsuza kadar sesini keserim!" Nefesi kadının boynunda dolanıyordu. Asya boğazını yırtarcasına çığlıklar atmaya başladı. Gitmesini, sesinden ürkmesini ve kaçmasını istedi. Adamın elleri rızasız bölgelerde geziniyordu. Ölmeyi diledi bu kez de. Keşke ölsem ve bunları yaşamasam. "Bırak beni! Bırak!" Kalan son gücüyle uğraştı. Hıçkırıkları boğazına dizildi. Son dileğini de tuttu. Eğer tecavüze uğrarsa, ölmek istiyordu. Ölmek. "Asya!" Tanıdık güçlü ses kulaklarından içeriye girdi. Adam baskısını azalttığında başını kaldırıp bakabildi. Yaprak hışırtıları, elindeki fenerle ona koştuğunu gösteriyordu ama kadın göremiyordu. Fenerin acı ışığı gözlerini almıştı. Birkaç saniye içinde üzerindeki adam alındı ve gelen onu pataklamaya başladı. Gecede yankılanan sadece yumruk sesleri değildi. Serkan'ın inildeyişi ve dayağı atanın öfkeli bağırışlarıydı. Adamı bayıltana kadar dövdü ve öylece bırakıp kadının yanına geldi. Asya tutmayan parmaklarına karşın eteğini düzeltmeyi ve ayaklanmayı başarabildi. Yüzündeki sevinci bir günah gibi tenini yaktı. Titreyen dudaklar bir gülücük gönderdi adama. Zorlukla konuştu sonra. "Timuçin Bey," Genç adam hemen yanına gelip onu sarmaladı. "Şşş, tamam bir şey yok, bak yanındayım..." Asya, sıcak kollarda kendini güvende hissetti. Başını adamın göğsüne yasladı. Hayatında hiç bu kadar mutlu olmadığı ve eğer yetişmeseydi başına nasıl bir felaketin geleceği aklına üşüştü. Bedenindeki şok, buhar oldu. Gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Omuzları gözyaşlarıyla, vücudunun geri kalanı korkuyla sarsılıyordu. Genç adam kadının üzerindeki kuvvetini arttırdı ve saçlarını okşadı. Onu rahatlatmaya çalıştı. Asıl kendine gelmesi gereken Timuçin'di aslında. Adamı Asya'nın üzerinde gördüğünde onun boğazını koparıp atacak kuvveti kendinde bulmuştu. Hele ki darmadağın olmuş, gözüyaşlı kadının gözlerindeki feri bulamayınca çılgına dönmüştü. Ama Asya'yı ürkütmek istemiyordu. Onların icabına bakacaktı. Ama önceliği Asya'nın güvenliği ve psikolojisiydi. Bir süre sonra, kadının titremeleri ve ağlaması geçince onu kucağına aldı ve olaylı aracın ilerisine park edilmiş arabaya kadını bindirdi. Geceyi yararak kötü manzaralara şahit olmuş o yerden hızla uzaklaştı. Karanlık bir köşede, hengameden kimsenin fark edemediği bir araba ise onları izliyordu. Asya'nın gidebileceği barlara aradı; fakat bulduğunda geçti. Kadının zorla arabaya bindirildiğini gördü. Dehşetle onu kurtarmanın bir yolunu düşündü. Üç adamla baş edebilecek yeterlilikte değildi. Yanlarında silah varsa, ikisini de öldürürlerdi. En iyisi gittikleri yere kadar takip edip bir çare düşünmekti. Yolda araya başka araçlar girince izlerini kaybetti. Küfürler ederek direksiyona vurdu ve karşısına çıkan yol ayrımına baktı. Bir taraf Asya'nın evine gidiyordu, diğer tarafsa piknik alanlarına giden dar yollardan biriydi. Genç kadının ev adresini vermeyeceğini düşünerek diğer yola saptı. Önünde kimse yoktu. Karanlıktı. Yokuş yukarı gaza basarken araba bağırıyordu. Onu çıkardığı ses, Asya'yla arasında bir engelmiş gibi düşünüp öfkelendi. Neredeyse ağlayacaktı. Ona kimsenin zarar vermesine dayanamazdı. Asya ona aitti. "Allah'ım koru onu!" Çok geçmeden bariyerlerin dibinde aradığını gördü. Fren ışıkları yanıyordu. Ön ve arka kapılardan ikisi açıktı. Arabayı hızla kenara çekti ve temkinle yaklaşıp içeriye baktı. Şoför koltuğu boştu, Asya içeride yoktu ve diğerleri de bayılmıştı. Fazl uzaklaşmadıklarını düşünerek koşmaya başladı. Ya ona bir şey olursa? Ali asla bırakmazdı. Hayattaki tek varlığıydı kadın. Yaralarını sarmaya, ona kol kanat germeye hazırdı. Sadece nasıl toparlayacağını bilmiyordu. Her ne kadar acıyla iç içe yaşasa da, sevdiğinin yanan kalbini nasıl feraha çıkaracağını bilmiyordu. Onu gördü. Timuçin'in arabasını... Öfke ve sevinç birbirine girdi. Onu kurtardığına inanarak bekledi. Çok geçmeden Timuçin'I ve kucağındaki Asya'yı gördü. İç güdüsel kendini sakladı. Ne yaptıklarını, daha doğrusu ne yapacaklarını merak etti. Timuçin kadını sıkı sıkıya sarmıştı. Asya, adamın göğsünde huzurlu görünüyordu ve ara ara yüzünü seyrediyordu. Tıpkı, tıpkı aşk gibi... Bu bakışları bilirdi. Asya, Timuçin'e aşık olmuştu. Onun gerçek kahramanıydı artık. Hayatını kurtaran, her koşulda onu kollayacağına dair sözü konuşmadan veren kahramandı. Uzaklaştılar. Ali saklandığı yerden çıkıp arabasına ilerledi. Duygusuz bakışlarla direksiyona geçti ve önündeki enkazı umursamadan arabasını sürdü. Beyni ve kalbi iptaldi. Refleksleri yolu görmesine yardımcı oldu. Sonunda Marmaris'e girmeden kenara çekti. Göğüs kafesi zorlayarak inip kalktı. Sonunda idrak edebildi. Asya, başkasına aşıktı ve yine onun şansı yoktu. Elleri arasındaki direksiyonu sıktı. Neden sevdiremiyordu kendini? Neyi eksikti? İstediği sıcak bir aileydi. Sevdiği kadınla mutlu bir yuva kurmaktı. Hayatta dilediği tek şeydi bu, neden olmuyordu? Başını vurdu ve bağıra bağıra ağlamaya başladı. Kaybetmişti onu. Geri alamazdı. Timuçin'le savaşmaya gücü yoktu. Ne onun kadar zengin ne de yakışıklıydı. Asya'yı elinde tutmanın yolunu her zaman bulacaktı; çünkü kadın onu seviyordu. "Beni değil, onu seviyor. Beni değil, onu... Onu!"Bağırdı ve direksiyonu yumrukladı. Kaybedişin verdiği kusursuz cesaretlearabayı çalıştırdı.    
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE