6

2993 Kelimeler
Ali burnundan soluyordu. Asya'yı ve Timuçin'i yan yana gördüğünde deliye döndü. Birbirlerine olan çekimleri, genç adamı çaresiz bırakıyordu. En sevdiği insanı kaybederse ne olacağını bilemediği bir çaresizlik... "Bana geçelim." "Beni eve bıraksan daha iyi." Adamın sesi sert ve tahammülsüzdü. "Hayır, seni evde yalnız bırakmayacağım. Bana geçelim!" Asya derin bir nefes aldı. "Biraz yalnızlığa ihtiyacım var Ali. Bu olanlar beni çok yordu." "Evde kalmak seni daha çok üzecek. Biraz konuşalım. Sana bir kahve yaparım." "Biraz uyumak istiyorum." "Kahveden sonra uyursun." Onunla savaşacak gücü kendinde bulamıyordu. Zaten Ali'nin evine giden yol ayrımına çoktan girmişlerdi. Eve girince kadını oturma odasındaki koltuğa yerleştirdi. "Sana bir kahve yapayım, iyi gelir." "Acele edersen sevinirim." "Burada da yatıp dinlenebilirsin." Göz göze geldiler. Ali'nin evinde kalmamıştı hiç. Ateşle barut fikri onu her daim korkuturdu. İnsan bazen kendi için şüpheye düşmeliydi. Yapar mıyım? Sorusunu es geçmemeli, olumlu ve olumsuz tarafları listelemeli ve ona göre harekete geçmeliydi. Ali'ye umut vermemek adına evinde kısa süreli misafirlikte bulunmuştu. Yastığı sırtına yerleştirirken bakışlarını kaçırdı. "Teşekkürler. Lütfen sütü biraz fazla olsun." Ali sessizliğini koruyarak mutfağa geçti ve kahveleri hazırlayana dek sustular. Kadının karşısına geçtiğinde dalgınca kahvesini yudumlayışını seyretti. Yüzü bitkin ve beyazdı. Ne kadar belli etmemeye çalışsa da, gözlerinin beyazından kenara saklanmış birkaç kırmızı nokta, ağladığını gösteriyordu. Bu ihtimali düşününce içi birden öfke doldu. Asya değil, başkaları ağlamalıydı. Onu kendisinden başka kimse üzemezdi. Tam bir bencildi! Dağınık siyah saçları, omuzlarından aşağıya dökülüp incecik beline kadar ulaşıyordu. Bir an saçlarına dokunmak istedi genç adam, onu sevmek istedi... Şu makyajsız haliyle bile onun gönlüne tekrar yerleşmiş, içinde bir yerleri sıcacık etmişti. Ona aşıktı, defalarca belli etse de, hiç tam anlamıyla söylememişti. Bu cesareti hiç bulamamıştı; çünkü reddedileceğini biliyordu. Asya gözlerini ona çevirdiğinde, bakışlarında aynı titreşimleri yakalayamıyordu. Gözleri dudaklarına kaydı. Öpmeyi çok istediği, kendi içinde, hayallerinde yaşadığı o öpücükleri hayata geçirmeyi çok istiyordu artık. Elini kaldırsa saçlarını okşasa, sonra onu sarıp sarmalasa, yanında olduğunu söylese, küçük de olsa bir öpücük kapsa... Yıllarca onu istemiş, peşinden buraya kadar gelmişti. Dün gibi hatırlıyordu, siyah saçlarını savurarak kantinden içeri girdiğini. Yanındaki çocukla gülerek konuşuyordu. O an ilk kez kıskanmıştı. İlk kez görüp ilk kez orada sevmeye başladığı gibi... Herhangi bir adım atmak için yeri ve zamanı değildi biliyordu. Bir şeyleri gerçekleştirmek için biraz beklemesi gerekiyor, önce aklındakileri halletmesi gerekiyordu. "Timuçin Bey'in öyle parlak olduğuna bakma. Dediklerimi dinle sen. Arkamızdan kim bilir ne işler karıştırıyordur şimdi..." Asya ona sert bir bakış attı. Sonra cevap vermeden kahvesinden bir yudum daha aldı. Belki susarsa, o da çenesini kapatır, bu tatsız konu da, iftiraları da kapanır diye düşünmüştü; ama her zamanki gibi iyi niyetine yeniliyordu genç kadın. Ali'nin ne kadar saçma konuşmalar yaptığını bazen unutuyordu. Üstelik Sinan'ın cesedi daha o sabah bulunmuş, yarım saat önce sorgudan çıkmışlardı. Arkadaşının aklında bir sorun olduğunu düşünmeden de edemiyordu. "Sinan'ı da o öldürttü kesin. Sinan adamlarıyla kavga etmiş. Eh Timuçin'de kafayı sana taktı. Adamın eğlencesi bu. Canı nasıl isterse öyle yapıyor." Asya ona bakarak sesli bir of çekti. Dayanamıyordu artık, haddini bildirmezse rahat edemeyecekti. "Ali sen artık haddini gerçekten aşıyorsun! Bana yaptıkların neyse de, Timuçin Bey'e yaptıkların ne öyle? Adam senin patronun, işinden mi olmak istiyorsun?" Ali, koltukta iyice yayılarak yüzündeki rahatlıkla cevap verdi. "Neden kovsun ki, otelde bir hatam mı oldu sanki? Benim problemim onun kişiliğiyle alakalı." Kadın gözlerinden ateşler saçarak bakıyordu. Az önce sinirle verdiği nefesi, öfkeyle tekrar aldı. Kafasını sallayarak konuştu. "Ne varmış kişiliğinde? Adam senin arkadaşın mı? Neyini biliyorsun da onu yargılıyorsun?" Ali sandalyesinde diklendi ve siyah gözlerini kadına dikip terslendi. "Onu mu koruyorsun sen ya? Yoksa ben mi yanlış anlıyorum?" "Evet koruyorum!" diyerek sesini yükseltti. Söylediğine kendi de şaşırmıştı. Gerçi sürpriz olmaması gerekirdi. Duygusal iniş çıkışlarında, göz kapaklarını aralayıp yumduğu her anda O adam geliyordu aklına. İkilemler arasında boğulsa da, hiçbir şeyi kanıtlayamayacak olan Ali'nin daha fazla küçülmesini istemiyordu! "Adama attığın iftiralar rahatsız ediyor beni tamam mı! Yanımda bunlarla ilgili bir şey konuşma artık, hoşlanmıyorum!" "Asya sinirleniyorum. Moralin bozuk diye üstüne gelmedik, tepeme çıkıyorsun!" "Allah'tan gelmedin be! Ayrıca, evet moralim bozuk ve görüyorum ki, sende tık yok!" Bardağını masaya vurduğunda kahvesi etrafa saçıldı. "Ne halin varsa gör!" "Asya! Dur, nereye gidiyorsun?" "Sana ne!" Genç adam kolunu yakalayıp zor kullanarak ona dönmesini sağladı. Boş bulunduğu anda burnu Ali'nin burnuna çarptı. Gözlerini kaldırınca büyük siyah bakışlarla karşılaştı. Kısacık bir an hareket kabiliyetini kaybetti. Hatırladığı şeyler; Ali'nin ellerinin sırtından kalçalarına doğru inişi ve nefesinin hırıltılı çıkışıydı. Asya hissetti. Tek kelimeyle, hiddeti hissetti. Midesinde oluşup tüm vücudunu titreterek sardı. Gücü yettiğince Ali'yi itip, "Bırak beni!" diye bağırdı. Ellerini yeteri kadar gevşetmeyince adamı çenesinden tutup başını ileri kaldırdı. Yılların hatrına ona tokat atmadı. Genç adam geriye çekilip yaşlı ve baygın gözlerle baktı. "Ben-" diyebildi zangırdayan sesiyle. "Ben özür dilerim..." İstemeyerek dile getirdi. Çünkü kalpten arzulanan şeyleri gerçekleştirmek insanı kendine göre kabahatli yapmazdı. Asya suskunluğunu koruyunca kendini toparlamak durumunda kaldı. "Asya ben özür dilerim. Sen gidince, beni terk ediyorsun sandım. Kendimi kaybettim. Ben-" Ellerini kaldırıp göğsüne dokundu. "Sana zarar vermek istemedim. Beni bırakmayacaksın, değil mi?" Öfkeden çılgına döndü. Ağzını açıp tek kelime edemiyordu. Her defasında bırakıp gitmeye niyetlense de, adamın kimsesizliğinin karşısında çaresizce kalıyordu. Hayır, anlamında başını sallamakla yetindi ve kavga etmemek için kendini dışarı attı. Sözde iyi olsun diye getirdiği kahve, Asya'ya zehir olmuştu. Genç kadın, üzerine yapışan negatif enerjiyi atmak istercesine yürüyordu. Hiç huyu olmayan şeyler yapacaktı şimdi. Oraya buraya saldıracak, kapı pencere kıracak ve rahatlayacaktı. Düşüncelerine inanamamıştı. Bulduğu ilk parka girip bir banka oturdu. Elleri yüzünde, nefesini kontrol etmeye çalıştı bir süre. Hayatı bir çığ gibi düşüyordu. Önce çevresini, sonra kendini yok edecekti. Yapabileceği hiçbir şey yoktu. Kimseye karışmadan yaşamını sürdüren genç kadın, trajedinin başrolündeydi. Gözleri hem büyük bir öfke hem de üzüntüyle dolarken, aldığı nefesler de kontrolden çıkmışcasına güçlü sesler çıkarıyordu. Bir arkadaşı tatil için geldiği yerde öldürülmüştü. Üstelik ona bir şeyler anlatmaya geldiğinde gözlerinde ölümün korkusunu görmüştü. Peki ne yapmıştı? "Hiçbir şey," diyerek sesini yükseltti ve ellerini banka vurdu. Etkilenmemiş gibi görünse de şoku atlattıkça insanlık içgüdüleri kendini gösteriyordu. Sinan için kahroluyordu. Ve kimin öldürdüğünü düşünüyordu. Ve neden yaptıklarını? İhtimalleri göz önüne getirdiğinde başını, tam bir saçmalık, ifadesiyle salladı! İnsanlar tuhaf tuhaf bakmaya başladıklarında oradan kalkıp ilk gördüğü taksiyi çevirdi. Tüm gece korku ve heyecanla uyuyamadı. Evdeki tüm ışıkları yaktı. Aslında bunun tehlikeli olduğunu da düşünüyordu. Biri onu öldürmek istese onun evde olduğunu göreceğinden işini kolaylaştırmış oluyordu. Yalnız yaşamak ona göre değildi, bunu artık öğrenmişti. Bazen yalnızlık iyi geliyor, kafasını dinliyor, kendine vakit ayırabiliyordu; lakin evde yalnız nefes almak çok başka bir şeydi. Bunun pişmanlığını yaşıyordu; ama ne yapabilirdi ki? Genç kadın gerçekten bilmiyordu. Doğru düzgün bir kız arkadaşı bile yoktu. Kimseyle yakınlık kuramıyordu ve ailesini kaybettiğinden beridir o terk edilmişliğin içindeydi. Birkaç defa ev arkadaşı almayı istediyse de cesaret edemedi. Ali'nin dengesizlikleri ona yetiyordu. Eve giren hemen çıkmayı isterdi zaten! Bir cenin pozisyonuna girip psikolojisinin düzelmesi için dua ederken sabaha karşı uyuyakaldı. &&& Arabasını kilitleyip anahtarını ve ellerini cebine attı. Kafası yerde acelesiz adımlarla ilerlerken derin bir nefes aldı. Otelin işleriyle bir daha ilgilenmemiş, akşam yemeği için aşağıya indikten sonra arabasına atlamıştı. Depodaki adamın icabına bakamıyor, barın temel atma töreniyle ilgilenemiyor, çıkıp eğlenemiyor ve Asya'yı kafasından bir türlü atamıyordu. Başını kaldırıp düşlediği sokakta ilerlemeye başladı. Karşısındaki apartmanın önemli gördüğü dairesine baktı. Işıklar yanıyordu. Ve bir silüet evin içinde dolanıp duruyordu. Üzerinde askılı bir elbise vardı. Saçlarını ensesini yakmasın diye tepesinde toplamış olmalıydı. Yatak odası olduğunu düşündüğü odanın balkonuna çıkıp bir süre dışarıyı seyrediyor, hemen sonra bir şeylerden kaçarcasına içeri giriyordu. Bir süre sonra silüet yok oldu, gecenin sessizliği arttı. Onun uyuduğunu düşünen Timuçin kaldırım taşına oturup gözlerini aynı yere dikti. Ergenler gibi aşağıdan kadının evini dikizliyordu. Onu elektrik çarpmışa çevirdiğinden olsa gerek yukarı çıkmaya cesaret edemiyordu. Yaşattıklarına anlam veremediği için olduğu yerden kıpırdayamıyordu. Ama pencere kenarına gelsin istiyordu. Onu görmek hoşuna gidiyordu. Kim bilir ne denli üzgündü? Kendine has yöntemleriyle onu sakinleştirebileceğine inanıyordu. Birkaç günlük heyecan için kolları arasına alamazdı onu biliyordu. Niyetlense de başaramayacağı açıktı. O yüzden yaklaşamıyordu. Ya kendini tam verecek ya da tamamiyle kaçacaktı. Tek bir ağacın bile olmadığı ıssız bir adada kalakaldığını düşündü. Sağına atlasa deniz, soluna atlasa deniz. Bulunduğu yer ise hepsinden çelimsiz! Gitmeliydi. Ya sağına ya da soluna. İkisinin de yolu aynıydı. Ama sonuçlar her bir insanın kaderi gibi bambaşka! &&& Sabah çalan alarmıyla yatağından fırladı. Nefes nefese etrafa bakınırken, birkaç saat uyku uyuyan o değilmiş gibi sonuna kadar açık ve dinçti gözleri. Hala evinde sağlam olduğunu gördüğünde derin bir nefes alarak banyoya girdi. Yıkanırken üzerindeki olumsuzlukları da atmayı diledi. Ali'yle ona birkaç gün dinlenmesi için izin vermişlerdi. Televizyona bakındı, bilgisayarıyla uğraştı, dışarı çıkıp biraz hava almak istedi; ama hiçbir şey içindeki tedirginliği alıp götürmedi. En iyisinin insan içine çıkmak olduğuna karar vererek müdürünü aradı ve işe geleceğini bildirdi. Genç kadın otele girip odasının önüne geldiğinde durdu. Aldığı nefesi heyecanla içine tepeledi. Timuçin onun odasındaydı. Sırtı odaya dönük, elleri cebinde pencereden dışarıyı seyrediyordu. Asya kapının ardından biraz ona baktı. Kıvırcık ve kestane rengi saçlarına güneşin ışınları yansıyor ve dokunma hissi veriyordu. Timuçin'in geniş omuzları kalbinin atışını hızlandırıyordu. Bu adam çok yakışıklıydı. Hayallerde bile yapmayacağı şeyleri istiyordu. Acıyı bekliyordu, yana yana... Timuçin çapkın ve tehlikeliydi. Ona kapılırsa ve terk edilirse işte o zaman kendi Cehennem'in de kavrulmaya başlardı. Gözlerini kırpıştırdı ve izlemeye devam etti. Bu adamın rüzgarına nasıl kapılmazdı? Böyle bir şey mümkün değildi. Asya'yı şaşırtan da, uzun süredir hayatına ısrar edip kimseyi sokmadığı halde bu adama karşı zayıf oluşuydu. Duygularına da düşüncelerine de karşı gelemiyordu. Onu nereye götüreceklerse, peşlerinden gitmeye hazırdı genç kadın. Tüm bunların altında ezilirken, Timuçin yüzündeki tatlı bir gülümsemeyle ona döndü. Asya hiç bozuntuya vermeden, yeni gelmiş gibi içeri girdi. "Günaydın Timuçin Bey." diyerek kapıyı yavaşça kapatıp çantasını masasına bıraktı. Otelde ona fazla bakmasa iyi olacaktı, yoksa kendini ele verecekti. Ve bunu hiç istemiyordu. Adamın peşindeki süslü bebekler gibi olmayacaktı! "Günaydın Asya Hanım..." diyerek kadının giydiği siyah elbiseye baktı hızlıca. Esmer tenine en güzel kırmızı gidiyordu. Bu bilgiyi tekrar hatırlayarak hemen unutmayı istedi. "Sizinle konuşmak için izinsiz odanıza girdim. Umarım rahatsız olmadınız..." Asya gülümsedi. "Otel de, odalar da sizin efendim..." "Yine de burası sizin özel çalışma alanınız..." derken o da gülümsemeye devam ediyordu. Onun işe geleceğini Selçuk Bey'den duyar duymaz içindeki heyecana karşı gelemeyerek kadının odasında bitiverdi. Birkaç saniye birbirlerinin gözlerine baktılar. Genç adam karışan beyin fonksiyonlarını bir süre geriye atarak konuşmayı sürdürdü. "Neyse, konuya gireceğim hemen... Lütfen oturun..." diyerek işaret etti ve Kadının karşısına geçti. "Ben her şey olabilirim Asya Hanım." diyerek başladı sözlerine. "Ama iftiradan hoşlanmıyorum.Yaptığım bir şey için, yapmadım demem." Öldürsen de mi? diye sormak istedi Asya; ama cesaret edemedi. İnanmak istediği şey, Timuçin'in eline kan bulaşmamış olmasıydı. "Sinan Bey için gerçekten üzüldüm. Arkadaşınızdı, değer veriyordunuz anlıyorum. Ama Ali Bey durumu fazlasıyla çarpıtıyor ve gerçekten sabrımın sınırlarını zorluyor. Haddini fazla aştı." Sesindeki otoriter tını odada yankılandı. "Ali zaman zaman patavatsız olabiliyor, onun adına ben özür dilerim. Ama kalbinde kötü niyet yoktur." Maviliklerin öfkesini ölçtü. "Böyle olmasını eminim o da istemezdi. Zor zamanlar geçiriyoruz. Onu işten çıkarmayın, lütfen. Sanırım Ali..." "Kıskanıyor." Kadının lafını tamamladı. Bakışlar keskinleşti, adeta dile geldi! Bu kelime ve konuşulan kişinin ikisi için de pek bir anlamı olduğu söylenemezdi; ama aralarındaki bir şeyi ateşledi. "Onu kovmayı düşünmedim Asya Hanım, bazı konularda profesyonel olduğuma inanıyorum. Ali Bey'in psikolojik sorunları olduğu gayet açık. Siz belki fark etmediniz; ama ben fark ettiğim gibi, bazı şeylere tanık oldum." Tartışılması gereken çok konu vardı, cevap bekleyen soruların da olduğu gibi... Bunca çekmekeşin içinde bir de Ali'yle uğraşıyordu. Timuçin'e yönelteceği sualleri de tamamen unuttu. Sinan'la, onun adamları neden kavga etmişti, asıl merak ettiği buydu aslında. Timuçin ellerini rahat bırakarak sakin ses tonuyla, "Ben polise gerekli bilgiyi verdim. Demem o ki, benim önemsediğim sizin düşünceleriniz..." Kafası çok karışmıştı. Timuçin'in yanında olması bile aklının bulanmasına yetiyordu. Doğruyu ve yanlışı ayırt edemiyordu. Beni önemsediğini mi söyledi şimdi? Aslında düşüncelerimi önemsediğini söyledi. Teknik olarak beni de önemsiyor. Bu düşünceleri arasında genç adamın müteallik bakışlarını da yakalamıştı. İnanası geliyordu işte. Hem suçlu bile değildi ki, Ali'nin saçmalıklarıydı. İnanmayıp ne yapacaktı? Adamı karşısına alamıyordu. Bu hisler... Derin bir nefes aldı. Bu hisler onu boğuyordu. "Ali de ben de Sinan'ı Üniversite'den tanıyorduk. O gece bir tatsızlık çıktı; ama sonuçta ölmesini istemedik. İkimiz de çok şaşkın ve üzgünüz. Hayatımda ilk kez suçlu konumunda ifade verdim. Kötü bir tecrübeydi." Başını hafifça salladı. Yakın bir arkadaşıyla konuşur gibiydi sesi. Adama karşı şüpheleri olsa da, belli ki ona derin bir güven besliyordu. "Ali adına sizden tekrar özür dilerim. Bazı zamanlar anlaşılması güç oluyor. Bana gelince... Ben de her insan gibi doğrulara inanırım." "Bu durumda sizin için doğru nedir?" "Yani... Açıkçası doğru olanı henüz bulamadım." Timuçin bu cevap karşısında öfkesine yenik düşebilirdi. Kadın onun doğrusuna inanmamıştı. Genç adam birden ayaklanınca Asya da gayriihtiyari bacaklarıyla kendini yukarı itti. Aslında Timuçin'in bu ani hareketine şaşırmıştı. Gözlerindeki çelik gibi ifade, kadının vücudunu ürpertti. "O halde konu kapandı Asya Hanım... Sizi öğleden sonra toplantı odasına bekliyorum." Asya ağzı bir karış açık, üzerine kuş pisliği sıçramışcasına kaldı. Şokta ve hareketsiz... Bu adamı anlayamıyordu. Bir an yumuşacık oluyor, çok geçmeden şeytanın yardımcısına dönüyordu. Ya dengesiz bir kişiliğe sahipti ya da ruh hali çok çabuk değişiyordu. İçten içe, ruh halinin çabuk değişmesini diledi. Dengesiz bir kişilikle baş edemezdi. Genç adamın kendinden emin yürüyüşüyle dikleşen sırtı karşısında daha da küçüldü. Onun ağır kişiliğinin altında ezilmekten korktu. Toplantıya girdiklerinde, Timuçin tam anlamıyla işe yoğunlaşmıştı. Arsayla ilgili geçen her kelimeyi dikkatle dinleyip cevaplıyordu. Asya'ya karşı takındığı tek tavır, ona kızmak olmuştu. Çatılan kaşlarından belliyi ki, öfkesini büyütmekle meşguldü. Ali ise toplantı boyunca işten çok onlarla ilgilenmişti. Aslında gibisi fazla, o anki işi bu ikiliyi dikizlemek, hatta Asya'yı rahatsız etmekti. Genç kadının işe geleceğini öğrendiğinde onu Timuçin'in pençesinden korumak için otele damlamıştı. Gözünün morluğu da henüz geçmemişti. Ama Sinan'ın vefatı bu durumun üzerini kapatmış oldu. Bir ara iyice abartmış, Asya'ya doğru bedenini çevirmiş, aynı yöne bakan kalabalığa poposunu dönmüştü. Tacizlere dayanamayan genç kadın, Ne bakıp duruyorsun?dercesine gözlerini belertti. Bu Ali'yi daha da sinirlendirdi; ama bir şey yapmasına patronu fırsat vermedi. Timuçin, "Sıkıldıysanız toplantıyı bitirelim, siz de dışarı çıkın!" diye ciddi ve sert bir ifadeyle çıkışırken onlara bakıyordu. Asya bu defa patronuna kızmıştı. Bu adam gerçekten de bazen insanları çocuk gibi azarlıyor! Nazik bir dille uyaramadın değil mi, illa ki kendini belli edeceksin! diye düşünürken, Ali'nin hırsla dudaklarını araladığını gördüğünde alttan onun bacağına vurarak sözü aldı. "Affedersiniz, devam edin lütfen." Timuçin ona ters bir bakış attı. "Devam edecek istek mi bıraktınız? İnsanın tüm dikkatini alıyorsunuz!" Herkesi şok içinde bırakarak hızla odadan çıktı. Adamın odayı terk edişiyle yerlerinden kıpırdamayan Asya ve Ali'nin yanına Selçuk Bey gelerek işe el attı. "Asya kızım ne oluyor Allah aşkına? Çocuk gibi ne öyle? Ben bile halinizi fark ettim! Adam konuşurken sinirlendi haliyle..." "Ali'nin terbiyesizliği efendim. Toplantıyla ilgilenmedi." diye Ali'ye sert sert baktı. Ali, "Kim toplantıyla ilgilenmedi acaba? İstersen bir karşılaştırma yapalım." diye tıslayınca, Selçuk Bey ikisini de azarladı. "Yeter! Bizden sonraki yetkililerimiz böyle mi olacak Asya? Hala kendinizi toplamadıysanız evinize gidin be kızım, temel atma törenine de teşrif edersiniz!" Adam uzaklaşınca ikisi de aslında verilmiş bir iznin olmadığını; ama hareketlerine dikkat etmeleri gerektiğini anlamıştı. "Senin yüzünden azar yiyoruz Ali ya, gözüme gözükme!" diyerek adamın elindeki dosyayı hırsla çekip uzaklaştı. Genç kadın, kendini berbat hissetti. Odasına girdiğinde yüreğine bir sıkıntı daha çöreklendi. Timuçin'e özgü umutlarını adam öldürüyordu. İşe geldiğine pişman oldu. En azından evde dinlenir ve aralarındaki çekimi kaybetmezdi. Sandalyesine oturduğunda kendini telkin edecek birkaç şey buldu. Toplantıda benimle ilgilenecek değildi ya? Hem onun da sinirleri bozulmuş olmalı. Geldiğinden beridir normal geçen gün yok. Ve bunlara tutundu. Tüm günü Timuçin'in sert ve ifadesiz surat ifadesiyle geçirdi. Genç kadını görünce ya kaşlarını çatıyor ya da görmezden geliyordu. O da akşama kadar odasından mümkün olduğunca az çıktı. Kendini işine vermeyi istese de, Timuçin'in tavırları ciddi anlamda sinirine dokunuyordu. Hiçbir şey söyleyemiyor, herhangi bir tepki veremiyordu. O yüzden de kendini yiyip bitiriyordu. İşten ayrılma saati geldiğinde, bir dakika dahi beklemeden masanın başından kalktı. Çantasını aldığı gibi kapının dışına atarken kendini, telefonunu almayı unuttu. Ali onu kapıda yakaladı. "Eve ben bırakacağım seni." Onu bir böcek gibi süzmekten geri duramadı. "İstemiyorum Ali, git başımdan!" Kadına iyice yaklaştı. Neredeyse öpecek gibi yüzünü yüzüne yaklaştırdı ve nefesini yüzünde hissettirdi. "Bana yaklaşma Ali! Önceki yaklaşımını yaşadığımız üzüntüye verdim. Bir diğerini hiçbir şey ile örtbas etmem!" Ali'nin utançtan çok gururunun ve elbette yüreğinin parçalanması dilini biledi! "Eve bırakacağım alt tarafı, bazı şeyleri abartma bence!" diye bileğinden tutmaya kalkınca, Asya birkaç adımla kurtuldu. "Beni rahatsız etmekten vazgeç artık. İyi niyetimi suistimal ettiğin yeter!" Korkarak adamdan uzaklaştı. Yoldan çevirdiği taksiye binene dek onu takip etmesinden çekindi; fakat Ali onu şaşırtarak hareketsiz kaldı. Kadının canına tak etti. Artık sabır gösterecek güç bulamıyordu. Bir an kendine inanamadı, Değişiyor muyum, yoksa bastırdığım duygularım mı açığa çıkıyor? Yol boyunca bir cevap bulamadı genç kadın. Henüz tam olarak fark etmese de bu değişimlerin nedeni bir kişiydi. Tüm bunlar olurken, ellerini yumruk yaparak ceplerine tıkıştıran biri Asya'nın penceresinden ilgiyle onları izliyordu. Genç kadın evine girer girmez mutfağa yöneldi. Bir bardak suyun sinirlerini yumuşatacağını düşündü. Dolaptan çıkardığı buz gibi suyu tepesine dikerken gözlerini de kapadı. Lütfen biraz söneyim, lütfen. Bardağını tezgaha koyacağı sırada kapısı çalındı. Telaşla elindeki bardağı düşürmeden son anda kurtardı. Hava henüz kararmamıştı. Kötülüğün karanlık basmadan gelmeyeceğini düşündü. Komşuluk ilişkisi pek bulunmasa da onlardan biri de olabilirdi. Korktuğu için kendini kınamadı. Delikten baktığında gördüğü şey karşısında afalladı. "Timuçin Bey?" "İyi akşamlar Asya Hanım." Şaşkın bakışlarını yöneltti. "Ee, bir sorun mu vardı?" İfadesiz çehresini ona dikti ve elindeki telefonu havaya kaldırarak hafifçe salladı. "Telefonunuzu otelde unutmuşsunuz. Kimse almayınca bu görevi ben üstlendim." Onu düşünmesi gururunu okşadı. "Teşekkür ederim. Zahmet etmişsiniz. Ben yarın alırdım." Telefonu alırken birbirlerine değen parmakları ikisini de kısa bir anlığına dünyadan uzağa itti. "Bir arayanınız olur diye getirdim." Evin içine göz attı. "Bir bayan için önemli bir şeydir telefon." Genç kadın evinin alenice süzülmesinden rahatsızlık duyarak hafifçe öksürdü. "Teşekkür ederim tekrardan... İçeri buyurun, size kahve ikram edeyim?" Onun heyecanlı bakışlarını gören Timuçin yumuşadı. Önünde iki seçenek vardı. İçeri girdiği anda artık kendini tutamayacaktı. Kadının mahremini görerek onu biraz daha yakından tanıyacaktı. Kalbine söz geçirmede zorlanacak, belki de kadını almak için türlü oyunlara girecekti. İçeri girmezse, aralarındaki garip etkileşim Timuçin İzmir'e dönene dek devam edecek ve sonra bitecekti. İkisi de liseli gençler gibi yaşadıkları heyecanı bir anı olarak hatırlayacaktı. Kadının beklenti dolu bakışlarını görmezden gelmek Timuçin için hayli zordu. Onu istiyordu. Henüz almak için savaşmamıştı ama istiyordu. "Rahatsız etmeyeceksem?" "Lütfen içeri gelin." Timuçin adımını attığı an, ikisini de büyük bir heyecan dalgası sardı.
Yeni kullanıcılar için ücretsiz okuma
Uygulamayı indirmek için tara
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Yazar
  • chap_listİçindekiler
  • likeEKLE