bc

ELBET BİR GÜN

book_age18+
2.1K
TAKİP ET
35.6K
OKU
family
HE
friends to lovers
arranged marriage
sweet
bxg
kicking
city
highschool
office/work place
musclebear
love at the first sight
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

(YETİŞKİN UNSUR VE KÜFÜR İÇERİR!)

Bir mahalle klasiği...Her şeyden habersiz bir şekilde, kendi halinde yaşayan genç bir kız. Firuze KORKMAZ. Delice seven, ama söylemekten de deli gibi korkan genç bir adam. Yavuz Emin KARAN. Başlarına her türlü iş gelecekti ve onlar her daim sevgiyle birlikte atlatmayı başaracaktı. Hadi gelin sevgili okurlar, bu sımsıcak, samimi ve içten aşka hep birlikte konuk olalım...

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
ELBET BİR GÜN 1. BÖLÜM
Keyifle okuyun... Genç kız her zaman olduğu gibi, üstünü bir güzel giyinmiş ve evden çıkmıştı. Bugün ayrı bir şekilde özenmiş ve giyinmişti. Nedeni yoktu. Sadece özenmek ve iyi görünmek istemişti. Kırmızı eteği ve krem rengi gömleği ile çok can yaktığının bilincinde değildi ne yazık ki. Eteği ile uyumlu olan kırmızı topuklu ayakkabılarını da giyindi. Ve artık tamamen hazırdı. Özel bir şirkette halkla ilişkiler danışmanlığı yapıyordu. İşinden memnundu ve seviyordu. Patronu da bir kadındı ve gayet iyi anlaşıyorlardı. Elini saçına atarak düzeltti ve yürümeye başladı. Otobüs durağına gelinceye değin, bir kaç kişi ile konuşmuş ve öyle gelmişti. Bu mahallede herkes herkesi tanır ve kimse yabancılık çekmezdi. Çok cana yakın ve samimi insanları vardı. Firuze kendini bildi bileli, bu insanlar arasında yaşamış ve onlar gibi olmuştu. Otobüs nihayet gelmiş ve genç kız binip, işine doğru yola koyulmuştu. Daha yirmi altı yaşında olmasına rağmen kesinlikle evlenmeyi düşünmüyordu. Emekli anne, babası ve yaramaz kız kardeşi ile yaşayıp, gidiyordu. İsteyeni olmuştu elbette. Ama katiyen onları istememişti Firuze. Çünkü o kendi ayakları üstünde durup, kendi hayatını kendi yönetmek istiyordu. Bu fikirde olmasına sebep vardı muhakkak ki... Daha evvel hayatına biri girmişti. Firuze onu sevdiğini sanıyordu. Sadece sanıyordu. Ama gerçek, hiçte öyle değildi. İki ay çıkmaya başladıktan sonra Erkin'in gerçek yüzünü görmüş ve erkeklerden soğumuş ve hatta nefret etmişti. Erkin'in tek derdi onu yatağa atmakmış meğer. Firuze ile bir gün yalnız kaldıkların da, kızı sıkıştırmış ve ona dokunmaya kalkmıştı. Lakin sert kayaya çarpmıştı. Firuze lisede merak sardığı için karate kursuna yazılmıştı. O zamana kadar da kendini çok iyi geliştirmişti. O Erkin denen pisliği bir güzel dövmüş ve arkasına dönüp, gitmişti. Böylece artık hayatına değil erkek, erkeğin 'e'sini dahi sokmaya niyeti yoktu genç kızın. O böyle mutluydu işte. Çok sevdiği bir ailesi ve işi vardı. Hayatına girecek ekstra bir kişi daha istemiyordu. Gerekte yoktu yani. Nihayet işine gelmiş ve herkese güler yüzüyle, 'günaydın' demişti genç kız. Masasına oturmadan evvel, kahvesini istemiş ve işine başlamıştı bu sayede. ♢♧♢ Akşam eve gelince Firuze yorgunluktan ölecek gibiydi. Burnu havada bir müşterileri gelmiş ve patronu Banu Hanım, bu müşteriyi ona postalamıştı. Resmen ağlayacak bir kıvamda iken, telefonunun zil sesini duydu. Çalarken sevdiği müziği koymuştu ve bu sayede geç açıyordu telefonu. Tam kapanacak olan telefonu nihayet açıp, kulağına koydu. "Alo?" dedi hoşnutsuz sesi ile. Arayana dahi bakmamıştı. "Alo değil kuzum. Anne! Anne!" diyen annesi ile derin bir nefes aldı genç kız. "Evet anne?" "Fırından iki ekmek ve marketten de kola al kuzum. Haydi dikkatli gel." diyen annesi, ardından bir şey demesine müsaade etmeden telefonu kızının yüzüne kapattı. Firuze bu olayı hep yaşasa dahi katiyen hiç alışamıyordu. Annesi ona dert yanacağını bildiğinden dolayı, isteklerini söylüyor ve kızının üstüne telefonu kapatıyordu. Annesi dua etsindi ki, güzel yemek yapıyordu ve Firuze o yüzden ona kıyamıyordu. Görünen fırına ayaklarını sürüye sürüye yürüdü. Camdan gördüğü kadarıyla kalabalıktı epey. Kalabalıktan hiç hoşlanmayan genç kız bir köşede beklemeye karar verdi. Kalabalık dağıldığı vakit içeri girebilirdi anca. O orada beklerken bir çift kahverengi göz hemen onu görmüş ve radarına almıştı bile. Sanki onun oraya geldiğini hissetmiş gibiydi. Anında oraya baktı ve gördükleri ile hoşnutsuzca kaşlarını çattı Yavuz. İkinci adı gibi Emin'di ki, bu kız giyinmeyi bilmiyordu. Tamam karışamazdı ama böyle giyinişi onu çileden çıkarıyordu. Kimsenin onu böyle görmesini istemiyordu. Bir şeyler gizli kalmalıydı ona göre. Her akşam olduğu gibi yine ekmek alma işi ona düşmüştü demek ki. İyi ki de düşmüştü. Bu sayede onu görebiliyor ve bir nebze olsun içinde ki yanan aşk ateşini söndürüyordu genç adam. Yıllardır bir düzine genç gibi o da Firuze'ye aşıktı. Ama gerçekten aşıktı. Ondan başka katiyen gözü kimseyi görmüyor ve bedeni ondan başka kimseyi istemiyordu. Yirmi sekiz yıllık hayatında hiçbir kıza veya kadına yan gözle dahi bakmamış ve sadece hem işinin, hem de ekmeğinin peşinde koşmuştu genç adam. Bu böyle devam ederken, bir gün gördüğü güzele gönlünü kaptırıvermişti. Firuze'nin çok değişik bir güzelliği vardı ve ciddi anlamda dikkat çekiyordu. Ki Yavuz Emin'de bu çekime kapılmaktan kendini alıkoyamamıştı tabii. Gün geçtikçe kıza aşık olduğunu anlamış ve kendi kendine kıvranıp, durmuştu. Söylemek istemişti, lakin Firuze'nin erkekler hakkında ki düşüncelerini öğrendikten sonra, ona açılmaktan vazgeçmişti haklı olarak. Tüm cesareti kırılmıştı genç adamın ve yıllardır içinde taşıdığı bu aşkı büyütmekten de kendini alıkoyamıyordu. Firuze'nin gözünde itibarının zedelenmemesi ve aşkı için, bile bile acı çekmeye devam ediyordu genç adam. Acı çekmekte sevdaya dahildi değil mi? Nihayet gönül yangını gelmiş ve şu aciz yüreğini şenlendirmişti. Üstünde ki unları silkeleyip, Osman'ı iterek, ön tarafa geçti genç adam. Akşam vakti fırın kalabalık olduğundan dolayı hem babası Harun Bey, hem de arkadaşı Osman'la düzenli bir şekilde çalışıyorlardı. Kenara itilen Osman arkadaşına kötü kötü baktı. Lakin Yavuz onu bir taraflarına dahi takmadan geçip, gitti. "Adama bak lan!" deyişini de duymamıştı. Bu adam bir hallerdeydi ama bir türlü de çıkmıyordu kokusu. Haydi bakalım hayırlısı... Yavuz babasının yanına gelip, "Sen yoruldun baba. Hadi biraz arkada otur. Ben hallederim." dedi ilgili bir sesle. Harun Bey memnuniyetle kabul etmiş, "Tamam oğlum." demiş ve arkaya geçip, oturmuştu. Artık sayısı azalan insanlardan sonra, nihayet beklediği kişi fırına giriş yapmıştı. Ama çok solgun ve yorgun görünüyordu Firuze. İçi sıkıldı Yavuz'un gördükleriyle. Firuze hiçbir şeyin farkında olmaksızın, "İyi akşamlar! İki ekmek alabilir miyim?" dedi Yavuz'a melodi gibi gelen sesiyle. Hep konuşsa dahi, sıkılmadan dinlerdi onu genç adam. Elinin altında ekmek olmasına rağmen, Yavuz kızın gözlerine biraz daha bakabilmek adına, yalan söyledi. "Biraz beklersen, taze ekmekler çıkacak, onu vereyim." dedi ve samimi bir şekilde gülümsedi. Firuze ayaklarını yere basıp, tepinmemek için oldukça çaba sarf ediyordu. Beklemekten nefret ediyordu genç kız. Ama hep bekleme işleri ona düşüyordu nedense. Bıkkın bir sesle, "Pekala bekliyorum." deyip, çantasında bulunan telefonu aldı ve kurcalamaya başladı. Yavuz bu haline bile hastaydı kızın. Ama kesinlikle sadece bunu bir Allah, bir de kendi biliyordu. Kimseye söylemeye niyeti yoktu genç adamın. Fırından çıkan tazecik ekmekleri özenle kağıda sarıp, poşete koydu Yavuz. Ardından kıza dönüp, "Ekmeğiniz hazır Firuze Hanım!" dedi. İsmi ağzında o kadar güzel çıkıyordu ki, hep söylemek istiyordu genç adam. Telefona dalan Firuze, hemen arkadaşı Şermin'e cevap vermiş ve Yavuz'a dönmüştü. Yüzüne kondurduğu iç yakan gülüşü ile, "Teşekkür ederim." dedikten sonra ekmeklerin parasını ödedi ve geldiği gibi ayrıldı oradan. Yavuz ise ardından derin derin iç çekmiş ve arkaya geçmişti. Efkar basmıştı işte yine. Bir sigara tüttürmeli idi hemen. Cebinden çıkardığı sigara ve çakmağı ile sigarasını yakmış ve dudaklarına yaslamıştı. Dudağında sigara ve aklında Firuze öylece düşüncelere dalmıştı... ♢♧♢ Eve gelen Firuze nihayet ayağında ki ayakkabılardan kurtulmuş ve rahat bir nefes almıştı. İyi görüneceğim diye, resmen eziyet ediyordu kendine kadınlar. Firuze işi gereği giyiyordu ve sevmese bile katlanmak durumundaydı. Mutfakta olan annesini öpmüş ve kız kardeşi ile birlikte kaldıkları odaya girmişti. Kız kardeşi Diren yatağa uzanmış ve kulağında kulaklıkla müzik dinliyordu. Kafasını iki yana sallayan Firuze, kız kardeşini takmayıp, soyunmaya başladı. Üstüne rahat bir pijama giyindi. Saçlarını da topladıktan sonra, mutfağa annesine yardım etmeye gitti. Birlikte yenilen yemekten sonra, Firuze anne ve babasından izin almış ve odasına çıkmıştı. Uyumalıydı. Çünkü sabah onu yorucu bir gün bekliyordu. Alarmını kurup, yatağına girdi ve yeni güne uyanmak için gözlerini yumdu. ♢♧♢ Yavuz Emin sabah namazıyla kalkıp, namazını kaldıktan sonra odasından çıktı. Çıktığı vakit ise babasının da odasından çıktığını gördü. Gülümsedi ve babasına doğru ilerledi. "Hayırlı sabahlar oğlum." diyen Harun Bey haklı bir gururla oğluna baktı. Hiçbir dediğini ikiletmemiş ve babasının her dediğini yapmıştı. Okulunu okumuş olmasına rağmen, babasının yanında çalışmaya başlamış ve bundan kesinlikle pişman olmamıştı. "Hayırlı sabahlar babam." Sabahın erken saatinde evden birlikte çıkan baba ve oğul, fırına doğru yola çıkmışlardı. ♢♧♢ Firuze yine güzel bir şekilde giyinmiş ve işine gitmek için evden çıkmıştı. Üstünde beyaz boydan bir elbise vardı ve saçlarını açık bırakmıştı. Güzel kızdı, hemde çok fazla. Otobüse binmiş ve iş yerine gelmişti nihayet. Yoğun bir iş maratonu onu bekliyordu ve Firuze masasına oturarak buna start vermişti. Akşam vakti iş çıkışı Firuze işten çıkmış ve eve gitmek için otobüs durağında beklemeye başlamıştı. Bu otobüsler insanın ömrünü yiyip, bitiriyordu ama yapacak bir şey yoktu. Buna mecburdu genç kız. Biraz birikimi vardı ve araba kullanmayı tam öğrendiği vakit kesinlikle kendisine bir araba alacaktı. Sadece biraz sabretmesi lazımdı. Sonra rahat rahat gidip gelirdi. Otobüsten önce iş yerinden arkadaşı Yiğit arabası ile önünde durdu. Camı açıp, başını eğdi genç adam. "Atla bakalım. Ben bırakacağım seni." dedi. Firuze başta kabul etmek istemese dahi, yorgun bedeni otobüs yolculuğunu kaldıramayacağından, bu teklifi kabul etmiş ve arabaya binmişti. Mahalleye geldikleri vakit. Firuze hep olduğu gibi fırına gideceği için, Yiğit'e orayı tarif etti. Fırının az ötesinde duran araba ile Firuze, Yiğit'e döndü. "Bıraktığın için çok teşekkür ederim. Bu halde bir otobüs yolculuğu kaldıramazdım." deyip minnet duyduğunu belirtti. Yiğit gülümseyip, "Rica ederim hiç lafı bile olmaz. Yolumun üstü zaten. Hep getiririm istersen seni." dedi ve Firuze'nin yeşil gözlerine baktı. "Yok o kadarına gerek yok. Kendim geliyorum. Sadece bugünlüktü bu. Teşekkürler." Yüzü asılan Yiğit, "Peki nasıl istersen." demişti üzgün bir sesle. Yiğit'in, Firuze'ye hisleri vardı. Bunu Firuze'ye de açıklamıştı. Ama ne yazık ki Firuze onu reddetmişti. Bununla beraber Yiğit, sadece onunla arkadaş kalabilmek adına hislerini yüreğinde derinlerde gömmüş ve gün yüzüne çıkarmıyordu onları. Firuze onun için çok değerliydi ve onu kaybetmeyi göze alamazdı. "O zaman pazartesi günü görüşürüz." diyen Firuze, Yiğit'in arabasından inmiş ve ona el sallamıştı. Neden yapmıştı bilmiyordu ama yine de yapmıştı. O tüm bunları yaparken, Yavuz'da onu fırının camından izliyordu. Kızın yaptıkları onun öfke denizine sürüklenmesine neden olmuştu. O herif kimdi?! Firuze o herifin neden arabasına binmişti?! Firuze o herife neden el sallamıştı?! Öfke kol gezerken bedeninde, Firuze güler yüzüyle fırına doğru yürüdü. Tam içeri girip, Yavuz'a, "İki ekmek alabilir miyim?" diye sormuştu ki, Yavuz onu takmayıp, önünden geçip gitmişti. Bu adamın nesi vardı böyle? Onu takmadan geçip, gitmişti. Firuze kafasına takmamaya çalışarak, bu sefer ekmekleri Osman'dan istemiş ve hazır olan ekmeklerini alarak eve doğru yol almıştı. Ama giderken de Yavuz'un yaptığı eylem aklında dolanıp durmuştu... ♢♧♢ Yavuz burnundan soluya soluya boğaz yolunu tutmuştu. Sinirlendiği vakitlerde hep kendini buraya atar ve nefes almaya çalışırdı. Kolay değildi bir insanı yıllarca sevmek. Hele bu insanın senden haberi yoksa ve seni umursamıyorsa işte o zaman daha çok zordu bu sevda illetini taşımak. Yavuz ciğerlerine doldurduğu deniz havası ile daha iyi hisseder olmuştu. Deniz havası ona hep iyi gelirdi ve Yavuz hep bu şekilde kendini sakinleştirirdi. Sigarasını yakıp dudakları arasına aldığı vakit, telefonu çaldı. Arayan belliydi. Can dostu Osman. Yavuz, "Alo?" dedi kalın ve erkeksi sesiyle. "Nerdesin kardeşim?" "Her zaman ki yerdeyim." deyip iç çekti Yavuz. Osman, "Tamam orada bekle. Bizimkileri alıp, oraya geliyorum, dertleşelim biraz." dedi. Dostunun çok büyük bir derdi vardı ama o dahil kimseye söylemiyordu. Bu dert onu iyice çökertmişti ama derdini anlatmıyordu. Dolayısıyla da derman bulamıyordu derdine Yavuz. Dostunu onaylayan Yavuz telefonu kapatmış ve düşüncelere dalmaya devam etmişti. Gözlerinin önüne gelen, gördüğü görüntüler gitmek bilmiyordu. Belki de yanlış görmüştü ama kalbi sanki ihanete uğramış gibi bunu kabul edemiyordu. Ne illet bir şeydi bu aşk! İnsan tutuldu mu yakasını kurtaramıyordu... BÖLÜM SONU... İlk bölümü nasıl buldunuz?

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
522.4K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

HÜKÜM

read
224.0K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook