"Kenan beni anlamak istemiyorsun ben kına gecesi yapmak istemiyorum." Gayet net ve kendimden emin bir şekilde çıkan sesimin ardından Kenan'ın itirazı kulklarıma dolmaya başladı.
"Ama neden Ezra. Hayatın boyunca bir defa evleniyorsun. Ben istiyorum ki her şey olması gerektiği gibi olsun. Aklında kalbinde kalmasın hiç bir şey."
"Anlıyorum ama istemiyorum. Israr etme."
"LAN NEDEN İSTEMIYORSUN!" Öfkeli gürlemesiyle beraber gözlerimin dolduğunu hissederken konuşmak için aralan dudaklarım emri vaki sesiyle geri kapandı.
"İsteyip istememen umrumda bile değil kadın. Yarın kınan var haberin olsun!!"
" Bunada mı sen karar vereceksin kenan? Hiç bir şeyi bana birakmayacak mısın? Ona da peki ona da tamam.." Yanağımdan süzülen iri damlayı silerek açık telefonu kapattığımda üzerimdeki kalın hırkama biraz daha sarmalandım. Cebimdeki telefonun ısrarla titrediğini duyuyor ama umursamıyordum.
Bakışlarımı gök yüzüne çevirdiğimde gözlerimi kapatmış ve göz yaşlarımın akmasına izin vermiştim. İstemiyordum işte onların olmadığı, nefes almadıkları bir dünyada yaşamak bile bana zor gelirken elime annemin yakması gereken bir kınayı tenimde taşımak istemiyordum.
O kına olsa ne olurdu ki? Babam arkamda dağ gibi duramadıktan sonra. " Kapalı gözlerimi açarak gökyüzune bakmaya başladığımda farkında olmadan mırıldandım.
"Biliyorum ordasınız hüzünle bana bakıyorsunuz ama engel olamıyorum işte üzülmeye.
Etrafımda herkez bir şeylerin olmasını istiyor ve istediklerini gerekirse zorla yaptırıyorlar." Dudaklarımin arasından ufak bir kıkırtı kaçtığında yaşlı yanaklarımı elimin içi ile silmiş aklıma dün geceki Kenan'ın o hali gelmişti.
Hastahaneden sonra beni eve bırakmış bir şeyler yiyerek ilaçlarımı içmemi tembihlemişti. Gece saat ona gelmek üzereyken telefonuma gelen mesajla yattığım yataktan doğrulmuş ve mesaj atan Kenan ile şaşkına dönmüştüm "Aşardayım beş dakika gelde göreyim"
Kimseye görünmeden odamdan çıkarak arka bahçedeki kapının orada bekleyen Kenan'ın yanına ilerlediğimde ilk önce bütün bedenimi süzmüş ardından ise elime tutuşturduğu yiyecek poşeti ile beni bir güzel azarlamıştı.
Üzerimdeki ayıcıklı pijamanın inceliğinden neredeyse on dakika dert yanarak üzerindeki deri ceketi bana vermiş o soğukta kısa kolluyla kala kalmıştı. Elime tutuşturduğu torbalarla odama dönene kadar bana bakmış daha sonrada gittiğini haber vererek uzaklaşmıştı.
Adımlarımı odama çevirerek aldığım siyah kot pantolon ve boğazlı yaka bir kazak giyerek üzerime şişme montumu giydiğimde bana ayrılan odadan çıkarak bahceye uzanan merdivenlerden inmeye başlamıştım.
Adımlarım yavaşça konağın dış kapısına yöneldiğin de arkamdan gelen sesle bakışlarım oraya kaydı.
"Ezraaaa!" Cihan abinin sesiyle ona döndüğüm de gülümseyerek oturduğu çardağa gelmemi istemiş elindeki kahve kupasını işaret etmişti.
Adımlarım yanına doğru ilerlemeye başladığım da yanına oturarak bakışlarımı yüzüne çevirmiş mırıldanması dolmuştu kulaklarıma.
"Nereye gidiyordun böyle."
"Bilmem ki hava almak istedim sadece biraz."
Anladığını belirten şekilde başını bir kaç kere salladığında bu tarafa elinde büyük bir kahve kupası ile gelen Şaziye teyzeyi görmemle ayaklanmış gülümseyerek uzattığı kahveyi almıştım.
"Evlenecekmisin o kenan denilen adamla? "
İçtiğim kahvenin boğazıma takıldığını hissederken bunu belli etmeyerek umursamazca konuştum.
"Başka ne yapabilirim evlen demediniz mi, üç kuruş para için beni satmadınız mı?"
Elindeki kupayı önümüzdeki sehpaya bıraktığında avcunun içine aldığı elim ile konuştu.
"Ezra ben satmadım seni. Ba...." elimi tutuşundan kurtararak ayaklandığımda karşısına geçerek konuştum.
"Ne farkeder abi ha baban ha sen. Napiyorsun baba sen dedin mi? Bu kız yabanci değil kaddeşinin kızı dedin mi de şimdi karşıma geçip bana evlenecekmisin diyorsun? Yapma abi hiç tanımadığım bir adama resmen kakaladınız beni.
Çekin artık şu acıyan gözlerinizi üzerimden evet evleneceğim Kenan'la. Sonunda bir besleme olmayacak evinizde ama şunuda sakın unutmayın ne babamın nede annemin hakkı helal değil hiç birinize." Arkamı dönüp çardaktan çıktığımda Kenan ile göz göze gelmiş yanağımdan akan yaşı umursamadan yanından geçerek hızla konaktan dışarıya atmıştım kendimi.
Ne olacaktım ben her şeye tamam diyen, farketmez diyen Ezra'mı yoksa....
Bir yoksası bile yoktu işte başka bir seçenek dahi yoktu önümde.
***
Yüzüme çarpan sert rüzgara rağmen bakışlarımı karşımdaki manzaradan alamazken yanıma çöken bedenle birlikte burnuma dolan kokudan kim olduğunu anlamam uzun sürmemişti.
"Üşüyeceksin."
"Üsümem merak etme alışkınım ben."
İç çekişinin ardından düşünceli sesi duyulduğunda bakışlarım yüzüne döndü.
"Seviyorum ben seni bu ďünya üzerinde kimseyi sevmediğim kadar seviyorum. Haşa tapıyorum sana ama sen sevmiyorsun onu da biliyorum. Ama şunu bil dünya tersine de dönse vazgeçmem senden. Ömrüm bitse dahi vazgeçmem. "
Yüzümde gezen gözleriyle birlikte bakışlarımı tekrar manzaraya çevirdiğim de yenilmişlikle döküldü dilimden bütün sakladıklarım, bütün sakındıklarım.
"Bana çok tuhaf geliyor aslına bakarsan hayatım boyunca böyle bir şey yaşamadım ben. Alışkınım gözlerime değen nefrete ve acımaya sen çok değişik bakıyorsun sanki hep yanımda olacak gibi, elimi hiç bırakmayacakmış gibi."
"Ez......"
"Ben düşmekten çok korkuyorum Kenan. Sen beni yukarlara çıkartıyorsun aynı bu uçurumun tepesi gibi. Ve bu çok hızlı önüne geçemiyorum.
Ben korkuyorum kenan bu uçurumdan yere çakılırsam bir daha kalkamam biliyorum." Kucağımda tuttuğum ellerimi ellerinin arasına alarak sıkıca tuttuğunda dizlerinin üzerinde yönünü bana dönmüş kararlılık ile konuşmuştu.
"Ben senin ellerini tuttum yavrum. Bu elleri bıraktırma ya senin bile gücün yetmezken nasıl geçer aklından seni bir gün birakma ihtimalim."
Sözleri karsısında dolan gozlerimi saklayarak sağ omzumu umursamazca havalandırdığımda ellerimi bırakmış cılız bedenimi kendi bedenine yaslayarak kollarıyla beni sıkıca sarmıştı.
Kollarının arasında hiç hissetmediğim duyguları hissederken ellerim uslca sırtına dolanmıştı.
"Geçmesin o kurban olduğum kafandan böyle saçmalıklar ölsem dahi bırakmayacağım seni. Hadi şimdi şöyle bakalım bana neden kına gecesi istemiyorsun?"
Kollarının arasından çıkarak ıslak yanaklarımı sildiğimde bakışlarımı manzaraya çevirerek hissizce konuştum.
"Kim yakacak elime kınamı Kenan? Gözlerime nefretle bakan yengem mi? Gittsede kurtulsam diyen sibel mi? Kimmm?
Babamın doğduğu evden yaka paça atılıyorum ben bir mal gibi satılarak. Ben hiç var olmadığım bir evde nasıl kına yapayım. Annem yaşlı gözlerle bana bakamazken babam bir dağ gibi arkamda duramazken ben kına yapmak istemiyorum. "
"Peki güzelim sen nasıl istersen." Şaşkın bakışlarım yüzünü bulduğunda erkeksi kıkırtısı bulunduğumuz noktada yankılanmış ardından ise muziplikle konuşarak benide güldürmüştü.
"Tamam kızım hödük olabiliriz ama anlayışsızda değiliz."
***
Konağın önünde suran arabayla birlikte emniyet kemerime uzandığım da Kenan'ın sesini duydum.
"Güzelim sen hazırlan bir buçuk saat sonra seni alacağım. Babaannem yemeğe çağırdı."
"Neden şimdi söylüyorsun Kenan oyalanıyorum kaç saattir. Bende hazırlardım bir şeyler."
"Valla ben bilmem orasını Melek hanımın özel isteği gelinine son dakika söyleyecekmişim yorulmayacakmışın"
Dudaklarımda ufak bir tebessüm belirdiğinde başımi sallayarak mırıldanmış ardından ise arabadan çıkarak uzaklaşan Kenan'ın arkasından bakmaya başlamıştım .
Giden Kenan'ın arkasından hızla odama çıkarak babamın şehit maşının yattığı kredi kartını kartinı hızlıca konaktan çıktığımda az ilerdeki markete girerek çabucak hazırlayabileceğim bir şeyler bakmaya başladım.
Eksiksiz olarak aldığım malzemelerin ardından eve geri dönduğümde mutfağa geçerek hızlıca kendiminde çok sevdiğim şerbetli bir tatlı olan şambali tatlısını yapmaya başladım.
Fırına sürdüğüm tatlının ardından pişen şerbetin altını kapattığımda etraftak hafif dağınıklığı toparlayak odama doğru ilerlemeye başladığımda tatlıyı Şaziye teyzeye emanet etmenin rahatlığıyla kendimi hızlıca duşa attım.
Bedenimi sardığım havlunun ardından dolabımı karıştırarak uygun bir kombin bulduğumda iç çamaşırlarımı giydiğimde üzerine de seçtiğim hardal sarısı tulumumu giyerek belindeki kendi kumaşınndan olan kemeri bağladığım da aynadaki yansımamda gözlerimi gezdirmeye başladım.
Saçlarımın bir kısmını çoğunlukla yaptığım gibi başımın üzerinde topuz yaptığımda omuzlarımdan sarken saçlarımı sırtıma atarak dolabımın altına eğilmiş ayakkabılarımı kutusundan çıkartmaya çalışıyordum.
Elimdeki kutuyu yerine bırakarak ayakkabılarımı elime aldığımda yerden doğrulacakken bakışlarım çalan kapıya kaymış içeriye giren Sibel'i görmemle gözlerimi devirmiştim.
"Kenan geldi. Seni bekliyor."
"İn sen geliyorum ben."
Yüzüne bakmadan konuştuktan sonra ayakkabılarımi giyerek siyah dizlerime kadar gelen mantomu elime aldığımda kıskançlık barındıran sesi doldu kulaklarıma.
"Kenan ne buldu acaba sende?." Aldığım derin nefesle birlikte yanından geçmek istediğimde kolumu sert bir şekilde tutarak sıktı.
"Ne sanıyorsun sen kendini Ezra. O adam şuan sana hayranlıkla bakıyor olabilir ama gerçekleri gördükçe seni bir çöp gibi koyacak kapının önüne."
Boğazıma kaya gibi oturan bir yumrunun ardından bunu ona belli etmeyerek konuştuğumda haset kokan nefesi çarptı yüzüme.
" Hangi gerceklerden bahsediyorsun sen Sibel?"
"Vebalısın kızım sen etrafindaki herkese nefret saçıyorsun sen, kimse sevmiyor seni sevmeyecek. Elinin değdiği ölüyor senin. Yanlız kalacaksın. Aşkla parlayan o gözler bile değmeyecek gözlerine." Kolumu sıkı tutuşundan kurtararak yanından geçtiğimde iki adım atmama izin vermeden nefret ile bağırmış aynı anda ise merdivenlerden bir çok ayak sesi duyulmuştu.
"KATİLSİN KIZIM SEN. SENİ SEVEN HERKES SENİN YÜZÜNDEN CAN VERİYOR ." Yanağımdan damlayan iri damla ile birlikte arkamdan amcamın sert sesi geldiğinde gözlerim Sibelin gülen yuzümden ayrılmiyordu.
"Sibelllllll"
"Yalan mı söyluyorum baba Deniz amcam bu baş belası o arabada olmasaydı sence o iki teröristi oldüremez miydi? Şüphem yok...
Ama o naptı kos koca mavi komutan bir baş belası için geberdi gitti."
!!!BÖKÜM SONU!!!