Geçmiş zaman.. 1. Bölüm
ÇOK UZUN ZAMAN ÖNCE. . .
Ben Jessica Taylor. 165cm boyunda, 50 kg, açık sarı saçları ve mavi gözleri olan yüzümdeki birkaç çilin bana çok yakıştığını düşündüğüm güzel bir kızdım. Bu hayatta hayallerimin peşine koşmaktan asla yorulmadan devam eden biriydim işte. Küçük oyunlarla bu hayatta benden başka kimsesi olmayan beni gerçekten çok seven ve aşırı düşkün annemin onaylamadıklarını güzel göstererek kabullendirir yine istediğimin olmasını sağlardım. Hayatta mutlu olmak için gözüm yükseklerde değildi. Anın tadını çıkarmak, küçük şeylerden zevk alarak mutlu hissetmek en büyük hazdı benim için...
Hayatın sadece hayaller ve oyunlardan olmadığını acı bir şekilde öğrenene kadar!
O zamanlar televizyonda yeni yayınlanmaya başlamış bir şarkı yarışmasına katılmıştım. Kendime güvenim vardı var olmasına ama yirmi bir yaşında olunca insanın içinde hep bir acaba oluyor işte. Neyse kendimi sahnede ilk bulduğum an başım öyle dönmüştü ki, şarkıyı söylerken kelimeler dudaklarıma yabancı gelmeye başladı. Boğazımdan çıkan ses sanki benim değil bir başkasına aitti. Beni dinleyen yüzlerce kişinin bakışları altında ezileceğimi hissettiğim an ise bulunduğum bu sahneden kaçıp gitmek geldi içimden.
Elbette kaçmadım. Gözlerimi kapattım ve beni dinlemek için sessizce bekleyenleri unutarak kendimi, her zaman şarkı söylediğim küçük barda hayal ettim. Sonrası ise hayal gibiydi, gözümü açtığımda salonu çığlık çığlığa dolduran tezahürat ve alkış sesleri birde bana büyülemiş gibi bakan jüri, yeni bir hayata hoş geldin der gibiydiler...
Yarışmaya beraber geldiğim arkadaşlarım; jüriden ve seyirciden tam not almamın şerefine bir kutlama yapmaya karar vermişler. Öyle yükseklerdeydim ki kim ne derse tamam dediğimi hatırlıyorum.
Ben kutlamayı her zamanki barda yapacağımızı düşünürken Tomas eski model kamyonetini lüks bir gece kulübünün önünde durdurdu. Bana dönerek "Hadi krlaliçe in bakalım." dediğinde şaka yapmadığı belli oluyordu da ben anlamakta zorluk çekiyordum. Sersemliğim yüzümden okunur halde olunca soru dahi soramadan kollarımdan çekiştirerek beni lüks gece kulübünün içerisine doğru götürmeye başladılar. Aslında içeri girmek bizim gibi gelir durumu belli olan insanlara göre değildi ama Tomas ve Fred sırf benim için bu gece kulübünü ayarlamışlardı.
Kulüpteki kalabalığı hayran gözlerle izlerken, sahneden gelen yüksek sesi diyaframlarımdan hissediliyordum bu insana acayip zevk veriyordu. İlk defa böyle nezih bir yere gelmek beni çok etkilemişti. İçerisinin ışıltısını, güzelliğini ve kalitesini görmek, hissetmek dahi büyük şanstı ve hâlâ bizi buraya nasıl aldılar onu düşünüyordum.
Bu gece için tüm arkadaşlarım Tomas, Fred, Alex, Amy, Floyd ve Sendy tüm haftalıklarını benim için ortaya koymuşlar, benim yarışmada kendimi göstereceğime o kadar çok inanmışlar ki, bir gece öncesinden burayı ayarladıklarını Amy yoğun ısrarıma dayanamayıp söyledi. Ve ben, bana verdikleri değer için çok duygulanmıştım. Hepsine tek tek sarıldığımda, benimle oldukları için ne kadar şanslı olduğumu dilimden düşürmeden.
Yaşadığım başarıyı kendi aramızda kutlamaya devam ederken bir kaç saat önce yarışmada jürinin arasında olan ünlü şarkıcı Lee gülümseyerek bana doğru geldi. Ben daha ne olduğunu anlamadan kendisiyle birlikte bir şarkı söylemem için elimden tutarak sahneye çıkardı. Bugün yaşadığım ilklerin hiç sonu gelmese diye tanrıya dua ettiğimi hatırlıyorum. On üç yaşından beri kurduğum hayallerim hepsi bir günde peş peşe gerçekleşiyordu. Sahnede Lee ile beraber şarkı söylemek belki biraz hayallerimden öteydi kabul ediyorum ama biz tam iki şarkıyı beraber söyledik.
Yarışmada da söylediğim, kendime ait şarkıda ise sahnede yalnızdım. Parlak ışıklar insana nasılda çabuk bir alışkanlık yapıyordu böyle. Artık daha rahat ve daha doğal olarak kendimi dinleyiciye verdiğimde herkesin beni ıslık ve alkışlar eşliğinde beğendiklerini göstermeleri gurumu bir kez daha yüksek hazla okşadı.
Sahneyi sahiplerine bırakıp arkadaşlarımın yanına dönerken üzerimde hissettiğim bir çift yeşil göz, yana kıvrılan dudaklarla bana gülümsüyordu. Bu gece öyle mutluydum ki bende karşımda otuzlu yaşlardaki adama sıcacık bir gülümseme göndererek yerime geçtim. Az sonra masamıza bir şişe şampanya getiren garsonun bana uzattığı notu ise şaşkınlıkla açıp okudum.
"Böyle tatlı gülümseyen güzel bayan bana bir dans bahşederse buradaki herkesten daha şanslı olduğumu bileceğim."
Kafamı çevirdiğimde az önceki yeşil gözlü adam çarpık gülümsemesini üzerimden çekmeden bana bakıyordu. Boğazımda oluşan yanma hissi giderek mideme doğru yolculuğa çıkarken aklımda tek bir cümle vardı.
Bugün tüm ilkleri yaşama günü!
Yerimden usulca kalktım ve gözlerimi bana bakan gözlerden kaçırmadan yanına doğru ilerledim. Benim kendine doğru geldiğimi görünce oda kalabalığın arasından birkaç adım atarak bana yaklaştı. Tanrım! Yakından bu adam oldukça yakışıklıydı. Uzun boyu siyah kısa kesim saçları, keskin yüz hatları, kendinden emin duruşu, içimde oluşan bir garip duygu beni onu etkisi altına sürüklüyordu sanki.
Hiç konuşmadan bana uzatılan sert ve büyük eli tutmamla bana ahtapot gibi sarılması bir oldu. Hangi şarkı çalıyordu? Melodisi nasıldı? Önemli değildi. Çalan şarkı sadece bizim için gibiydi. Uzunca bir süre konuşmadan sadece gözlerimize bir birimize baktık. Sessizliği bozan "Adım Cihan Yavuz.” Diyerek o oldu. Benim de kendimi tanıtmam gerektiğini uzunca bir süre kollarında dans etmeye devam ettiğim adamın yeniden hatırlatmasıyla fark ettim ve "Jessica Taylor " diyebilmiştim.
"Çok güzel bir sesin var. Seni dinlerken hepimiz nefeslerimizi tutup soluksuz dinledik."
"Gerçekten mi?”
“Gerçekten!”
“Ben.. . Yani.. Beğendiğin için çok mutlu oldum." Dedim ama sesimin titremesini eminim fark etmişti. Sadece yüzünden eksik etmediği güzel gülümsemesini derinleştirdi.
“İnan bana tersinin olasılığı bile olamaz. Sesin de güzelliğin kadar büyüleyici.”
Aslında büyüleyici olan onun güzel bakışlarıydı. Kaybolmuştum onların içerisinde. İlk defa bir adama hemde yeni gördüğüm hiç tanımadığım birine doğru sürükleniyordum.
Cihan kolundaki saate bakarak yüzünü hafif ekşitti, "Saat sabahın dördüne gelmiş, yarın erken saatte çok önemli bir toplantım olmasa seninle güneşin ilk ışıklarına kadar dans etmeyi isterdim." Dediğinde ilk zamana takılı kaldım saat dörttü ve ben anneme haber vermemiştim. Aklıma gelenle hemen sıkıca sarıldığım adamdan kendimi geri çektim ve etrafımda insanların artık azalmış olduklarını gördüm. Bizim guruptaki arkadaşlar yarı baygın, yarı sarhoş sanırım beni bekliyorlardı. Hemen onların yanına gitmek için hareketlendiğimde Cihan elime bir kartı verdi ve "Aramanı umut ederek bekleyeceğim." dedi.
Avucumun arasında sıkıca tuttuğum kartvizitle arkadaşlarımın olduğu masaya yürüdüm. Hepsinin bana bakışı değişikti. Şu an bunu sorgulayacak halde hiç değildim. Kaç saattir doğru dürüst tanımadığım bir adamın kollarında kendini kaybeden 'ben' değilmiş gibi davranarak "Of! Saat çok geç olmuş inanın arkadaşlar asıl kraliçe olan Elizabeth beni eve almayacak. Çabuk olun biran önce eve gidelim." Diye inledim.
Amy aramızda en sert karaktere sahip olduğumuz kız arkadaşımızdı, lafını sözünü hiç çekmeden olduğu gibi söyler buna kimsenin bozulması umurunda olmazdı. Ve bana bakarak "Ne o, yakışıklının kollarında kendinden geçerken annenin seni eve almayacağını hatırlamasaydın, bizimde burada senin için olduğumuz aklına gelmeyecekti.” dediğinde haklı olduğunu bilmeme rağmen bozuntuya vermeden hepsine sıkıca sarılarak teşekkür öpücüğü verdim. Şükürler olsun ki Amy sarhoş olmuş ve bana fazla bulaşmamıştı.
Eve geldiğimde nerdeyse saat sabahın beşine geliyordu. Annem Elizabeth ilaçların etkisiyle eğer uyumamışsa müthiş bir azar işiteceğim garantiydi. İçeri girdiğimde sessiz adımlarla direk onun odasında gittim. Kafamı uzatıp baktığımda derin bir uykuda olduğunu görmüştüm. Ucuz atlattığımı düşünerek odama geçtim ve birkaç saat önce kollarında olduğum yakışıklının hayalleriyle uykuya bıraktım kendimi.
...
Sabah erken saatte başıma dikelen annem, gece çok geç geldiğimi bildiğini vurgularken, bana vereceği cezaya katlanmam gerektiğini söylenip duruyordu. Ve kesinlikle uyanmadan başımdan gitmeyeceğini kanıtlamış, beni uyandırmıştı. Ne yazık güzel geçen gecenin cezası olarak, üç saatlik uykuyla yetinmek zorundaydım.
Annemin özel kahvaltısını her zaman olduğu gibi hazırdı. Bir bardak sıcak süt ve kendi elleriyle yaptığı limonlu çörekten yiyerek güzelce karnımı doyurduğumda annemin anlaşmalı olduğu pastaneye yaptığı limonlu çörekleri götürmek için çıkmadan hava serin olduğu için yarışmada giymek için aldığım yeni kot ceketimi giydim ve her zaman yaptığım gibi bisikletimle sıcak çörekleri yerine ulaştırmak için yola çıktım.
Pastane sadece yaşadığımız mahallede hizmet verirken iki ay önce daha zengin olan insanların olduğu yere ikinci şubesini açmıştı. İlk bizim mahalledekine çörekten bıraktım. Sonra kalanları yeni açılan dahası benimde garsonluk yaptığım pastaneye götürdüm. Bu yeni yerde arkadaşım Tomas işlerin başında duruyordu. Annesine burayı açtırabilmek için çok uzun zaman ikna etmeye uğraşmış olsa da sonunda gün gün çoğalan müşterisiyle ne kadar doğru bir yatırım olduğunu kanıtlamıştı.
Yeni açılan pastane her geçen gün daha çok sevilirken, bunda en çok pay sanırım annemin enfes çöreklerinin de payı büyüktü. Onun yorulmasına dayanamıyor olsam da yaptığı işten zevk aldığı için hiç sesimi çıkaramıyordum.
...
Tomas yoğun geçen haftanın ardından pastaneyi sadece hafta sonları - galiba özellikle benim için- küçük bir bar şekline çeviriyor ve bende en sevdiğim işe yani şarkı söylemeye başlıyordum. Haftada iki gece olmasına rağmen annem bundan hoşlanmadığını dile getirirken eve erken gelmem konusunda da beni her zaman uyarırdı.
Babamın ben altı yaşındayken bir anda yakalandığı hastalık sonucu ölmesi, annemin yaşamını sadece bana bağlamasına neden olmuştu farkındaydım. Zaten bir daha kimseyle evlenmedi. Kendine içinde, benim ve limonlu çöreklerinin olduğu bir yaşam kurdu. Tomas annemin tavrını bildiği için ben şarkı söylemeyi bitirir bitirmez Fred'e kamyonetinin anahtarını verir ve sabah geldiğim bisikletimin de kasasına yerleştirilmiş vaziyette beni eve gönderirdi.
Bu gecede Cumartesi gecesi olduğundan yine pastane bara çevrilmiş, benim sahne almam bekleniyordu. Yalnız tek fark dün televizyondan burada şarkı söylediğimi öğrenen çoğu insan sırf benim için gelmişlerdi. Barın hiç olmadığı gibi kalabalık olması Tomas'ın yüzünü güldürürken, benim yine içimde yine kelebekler uçmaya başlamıştı.
Her zaman üç şarkı söylerdim. Bu gece yoğun istek üzerine beş şarkı söylemek biraz zorlamıştı beni. Zaten dünden kalma yorgunluk da olunca kamyonetin içinde uyumuş kalmışım. Tomas beni kucağında eve getirdiğinde anneme yarın tüm gün izinli olduğumu, çörekleri ise Fred'i yollayarak aldıracağını söylemiş.
Ertesi gün uyandığımda karşımda duran saatin pilinin bitmesinden şikâyet ederek hızlıca kalktım kendimi banyoya attım. Ama tuhaf olan bir şey annem odama gelmemişti ve ben kendimi inanılmaz dinlenmiş hissediyordum. Sonra tekrar saate baktığımda saat 12.15’i gösteriyordu. Kokumdaki saatte çalar saatimle aynıydı bir sorun vardı ama ben anlamamıştım.
Ne olduğu anlamak için koşarak anneme geldim, dün gece Tomas'ın söylediklerini ve tüm gün izinli olduğumu söylediğinde aklımdan çıkmayan adam bir an gözlerimin önüne geliverdi. Anneme sarılırken 'izin günümü yeterince uykulu geçirdiğimi ve gezmeye gideceğimi' söyleyerek koşar adım odama geldiğimde aradığım küçük bir kâğıt parçasıydı.
Her yeri alt üst etmiştim ama bulamamıştım. Tüm umutlarım kuş olup uçunca hevesim kaçmış halde yatağın üzerine bıraktım kendimi. Ama bu böyle olacak gibi değildi bende çalışmanın iyi geleceğini düşünerek bıraktım miskinliği ve bisikletimle pastaneye geldim. İçerisi oldukça fazla kalabalıktı, tüm arkadaşlar siparişlere yetişmeye çalışıyor bir yandan da "Mutlaka gelecek efendim." gibi bir şeyler söylüyorlardı. Neler olduğunu sormak içim Tomas'a doğru ilerlerken, Tomas beni gördüğüne daha önce hiç böyle sevinmemişçesine sarıldı.
"Tanrı'ya şükürler olsun, seni bana gönderdi!"
"Neden? Neler oluyor burada? Bu kalabalıkta ne? Ben hiç bir şey anlamadım..."
"Hepsi senin sayende, hepsi senin için, seni görmeye gelmişler. İnan sabahtan beri müşteri yoğunluğu yaşandığından bütün stokları tükettim, hadi lütfen onlara istediğini ver sadece iki şarkı söylemen yeterli." Tomas'ın yalvaran sesi beni şok etse de bir anda kendimi sahnede buldum ve orası benim en sevdiğim yerdi.
İlk şarkım bitip ikinciye geçtiğim zaman yine üzerimde beni yakan gözleri hissetmiştim. Etrafa yanıldığımı düşünerek baktım ama yanılmadığıma şahit oldum. İşte en köşede oturmuş beni izliyordu. Sanki biraz kırgın bir tavrı vardı. Ona bakmaya devam ederek söylediğim şarkının sonunda gözleri biraz olsun yumuşadı. Küçük alanda inanılmaz alkış kıyamet yankılanırken dinleyenleri selamladım ve yavaş adımlarla Cihan'ın yanına geldim.
"Merhaba."
"Merhaba. Seni yeniden görebilmek güzel"
"Şey… Aslında seni burada görmek beni çok şaşırttı. Yani beni nasıl buldun?"
"Tamamen tesadüf güzelim. İş ortağım buranın kahvesi ve çöreklerinin çok iyi olduğunu söyledi. Bende denemek istemiştim ama görüyorum ki buranın kahve ve çörekten daha iyi olan bir şeyi daha varmış."