Agrej ve avukat Mirhan bey, bir süre kendi aralarında konuştular, dava hakkında en sonunda avukat bana döndü. “Asmin hanım, sizin bildiğiniz herhangi bir şey var mı bu konuda? Kimin yapmış olabileceğine dair bir fikriniz ya da şüphelendiğiniz birisi? Ya da siz nasıl öğrendiniz ailenizin ölümünü, ilk onu anlatın!?” Başımı sağa sola salladım. İlk sorularına hitaben. Sonra da derin bir nefes alıp, anlatmaya başladım.
“Ben o gün okuldaydım. Ağabeyim ders esnasında sınıfıma gelip, aldı beni. Hastaneye gittik önce. Orada öğrendim. Düşmanımız yok diye biliyordum o güne kadar. Sadece babam arada annemle nasıl evlendiğini anlatırken, başka bir adamın istemesi üzerine kaçırdığını söylerdi. Sadece o adam geldi benim aklıma. Ama kim olduğunu bilmiyordum. Annemin akrabaları da onun olabileceğimi söyledi ama isim vermediler polise. Ben çok uğraştım, konuşsunlar diye, yalvardım, dinlemediler beni. Açıkçası, kötülemek de istemiyorum ama polislerde pek ilgilenmedi. İsteselerdi ifadeleri alınırken, zorlayabilirlerdi, öğrenmek için ama yapmadılar. Sonrasında ben her gün gittim neredeyse karakola, bir şey var mı öğrenmek İçin. Sanırım yaşım da küçük olunca dikkate almadılar beni. Biraz zaman geçince de delil bulamadıklarını söyleyip, takipsizlik kararı verdiler. Aslında, vuruldukları yerde bir kaç kamera olduğunu öğrenmiştim polisler konuşurken. Ne hikmetse o gün çalışmıyormuş kameralar. Bakımda olduğu söylenmiş. Tek bildiklerim bunlar.”
Agrej’e baktığımda kaşlarını çatmış, masanın boş yerine bakıyordu. O da bir şeyler şüphelenmiş görünüyordu. Çünkü şüphe edilmeyecek gibi değildi ki. Özellikle de kameraların çalışmaması şimdilerde aklıma bunu yapan kişinin, güçlü biri olduğunu getiriyordu. Pekala para verip de kameraları kapattırmış olması ya da o güne ait görüntülerin silinmesini istemesi olasıydı. Avukat boğazını temizleyince Agrej’in de, benim de bakışlarımız ona döndü.
“Asmin hanım, eğer olay anlattığınız gibiyse, bir çok çelişki var demektir ortada. Özellikle kameraların çalışmaması, ciddi bir durum. Ya bunu yapan kişi zengin birisi her şeyi kendine göre şekillendirebiliyor, ya da o gün kameraların bakımda olacağını bilecek kadar daha önceki günlerde analiz yapmış, oraları teftiş etmiş demektir. Dosyaya baktığım zaman o güne dair bir baz çalışması yapılmadığını da görüyorum. Eğer gerekli izinleri alabilirsem, geçmişe dönük bir baz çalışması yapılmasını sağlayabilirim. Ama zengin biriyse düşündüğümüz gibi başka birine de bu işi pekala yaptırmış olabilir. Ben elimden geleni yapacağım. Şu anlık en kötüsünü düşünmeyelim.”
Avukatın dediklerini kaşlarımı çatarak dinlemiştim. Dediklerinde haklı olabilirdi. Üzerinden on üç yıl geçmiş olan bir davanın yeniden açılması mümkün olabilirdi ama bu kadar yılın ardından, herhangi bir iz, kanıt bulabilir miydik, tam bir muammaydı. Tam bir çıkmaz sokaktı. “Sen izin işlerini düşünme, avukat. Ben hepsini alırım. Sen o zamanlarda bu olaya hangi polisler, savcılar, hakimler bakmış onu öğren. Birileri bir rüşvet almış ki bu olay hemen kapanmış. Her şeyi iyice araştır.” Agrej’in susmasıyla avukat başını salladı. “Siz hiç merak etmeyin, Agrej bey. Ben hemen çalışmalara başlıyorum.”
Avukat yerinden kalkıp, Agrej’e elini uzattı, Agrej de elini sıktı. Bana yöneleceği sırada Agrej boğazını temizledi uyarı mahiyetinde, avukat elini geri çekti hemen. Kısa bir baş hareketiyle selam vermekle yetindi ve kapıya gidip, odadan çıktı. Kapıya bakarken, kaşlarımın çatıklığını düzeltmeden Agrej’e döndüm. “Neden el sıkışmamıza izin vermedin?” Agrej, hafiften öne eğilip, bana doğru yaklaştı ve gözlerime baktı. “Nasıl izin vereyim kurban olduğum? Deli gibi kıskanıyorum seni.” Agrej’in dediğiyle bakışlarımı kaçırdım. Bir öyle bir böyle davranıyordu bu adamda.
“Sence bir şey bulunabilir mi? Benim pek ümidim yok açıkçası. Bunca yıl geçti üzerinden.”
“Sen hiç merak etme çavreşam, ben bütün tanıdıklarımı ve gücümü ortaya koyup, bulacağım katili, ya da katilleri.”
Dediği kelimeyle başımı kaldırıp ona baktım. Çavreşam demişti bana. Kalbim titremişti sanki bunu deyince. Yine de hemen kendimi toparladım. Sabah olanları unutmamıştım, unutmaya da niyetim yoktu. Oturduğum yerden ayağa kalktım. Ama aklıma gelenle yeniden koltuğa oturdum. “Bu avukat, be zamandır sizinle çalışıyor?” Agrej, kısa bir an düşündü. “Yedi sekiz yıl olmuştur. Pek hatırlamıyorum. Ne oldu?” Başımı salladım dediğine. “Sanki bu adamı o sıralarda, karakolda görmüştüm ben. Sürekli karakola gelip gittiğimi söylemiştim ya, o sıralarda. Tabii daha gençti o zamanlar. Ama emin de değilim şimdi, yalan söylemeyeyim. Belki ben çok benzettim.” Agrej çatılmış kaşlarıyla bana baktı bir süre. “Buradan önce kendi bürosu vardı diye biliyorum. Ama Şeref’e söylerim bir araştırır.” Yeniden eskiyi hatırlamaya çalıştım. Pek de başarılı olamadım. “Ağabeyime de söylesek, belki o hatırlayabilir. O on altı yaşındaydı o zamanlar.” Eline telefonunu alıp, bir mesaj yazdı. Telefonu masanın üzerine koyarken göz göze geldik. “Şeref’e mesaj attım. Ağabeyini bulup getirecek.” Kısa bir an daha bakıştık, onun telefonu çalmaya başlayınca, bakışlarını benden çekil, telefonunu eline aldı.
Ekrana baktığında tek kaşını kaldırıp, telefonu cevapladı.
‘Ooo Ömer amca, sen beni arar mıydın?’
‘Şaka yapıyorum bilirim öz yeğenin gibi seversin beni!’
‘Yok herhangi bir yaramazlık.’
‘Evet, öyle oldu.’
‘Yok bir iz, bulamadım. Sen ne yaptın?’
‘Az kaldı Ömer amca, içime doğuyor, bulacağız yakında.’
‘Öyle mi? Gel tabii beklerim, kapım her zaman açık, biliyorsun.’
‘Tamamdır. Sende beni ara bir şey olursa, görüşürüz.’
Telefonu kapatıp geri yerine koydu. Bana baktığında, merakla baktığımı görmüş olacak ki, konuşmaya başladı. “Yakın bir arkadaşımın amcası. Beni de öz yeğeninden ayırmazdı zamanında. Çok da severim. Yurt dışındaydı altı aydır, buraya gelecekmiş. Ziyaretine de gelirim dedi.” Uzun uzun açıklama yapmasını beklemiyordum açıkçası. “Detaylı anlatmasan da olurdu yani.” Dediklerime güldü. Yerimden kalktım. “Ben konağa gideyim en iyisi. Sen de çalışacaksın galiba. Kolay gelsin.” Anında ayağa kalkıp, yanıma geldi. “Durabilirsin burada, canın sıkılırsa şirketi de gezebilirsin. Ya da ben gezdireyim.” Başımı iki yanıma salladım. “Çok yorgunum, konağa gitsem daha iyi. Başka zaman artık.” Anlayışla gülümsedi. “Tamam ben Şeref’e haber veririm seni eve bırakır. Seni aşağı kadar götüreyim.” Elimle koluna dokundum. “Gerek yok ben kendim giderim. Hadi görüşürüz.”
Bir şey söylemesine izin vermeden odadan çıktım. Sekreterin önünden geçip, asansöre bindim ve düğmeye bastım. Kısa bir süre sonra lobide indim, asansörden. Binanın dışına çıktığım zaman, Şeref ağabey beni bekliyordu. Yanına vardığımda arabanın arka kapısını açtı. Arabaya yerleştiğimde, o da şöför koltuğuna binerek arabayı çalıştırdı ve konağa doğru yola çıktık.
Konağa vardığımızda, Şeref ağabeyin kapımı açmasını beklemeden inip, konağın büyük kapısından avluya geçtim. Etrafta kimse görünmüyordu. Mutfağa girip, akşam yemeği hazırlayan çalışanlara selam verip, bir bardak su doldurup, mutfaktan çıktım. Merdivenleri de hızlıca çıkıp, odama geçtim.
Giysi dolabına koşup, iç çamaşırlarımın en arkasına salladığım doğum kontrol haplarını alıp, suyla birlikte içtim. İçim içimi yemişti gelene kadar. Geç kalmamışımdır inşallah diye dua ederek, yatağıma geçip oturdum.
Bugün avukatla olan görüşme aklıma gelince, düşünmeye başladım. Kesinlikle bu işi yapan her kimse güçlü biriydi. Annemin akrabaları, annemle babam kaçmadan önce annemi isteyen adam olduğunu söylemişlerdi. Peki bu adam neden, on altı yıl beklemişti ki o zaman? İlk kaçtıkları zaman da yapabilirdi bunu. Deli sorular vardı aklımda ve hiç birinin cevabı da bende değildi. Ancak o adam bulunursa öğrenilebilirdi.
Düşünmeyi sonraya erteleyip, banyoya geçtim. Üzerimi çıkarıp, güzel bir duş aldım. Ne kadar otelde almış olsam da, aynı kıyafetleri geri giydiğim için temiz hissedememiştim.
Odaya geri gittiğimde üzerimi giyinip, saçlarımın nemini havluyla güzelce aldıktan sonra taradım. İşim bittiğinde rahat bir nefes alıp, kitaplarımı yatağımın üzerine yayıp, ders çalışmaya başladım.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum, başımı kaldırıp da pencereden güneşin batmaya başladığını görünce, kitaplarımı toparlayıp, sehpanın üzerine koydum. Odamdan çıktığımda, merdivenlere yöneldim. O sırada Agrej de yukarı çıkıyordu. Beni farketmedi. Bende sesimi çıkarmadım. Nurbanu gelin ağanın odasının olduğu yere doğru yürüdü. Yavaşça arkasından inip baktım. Nurbanu gelin ağa kapıyı açınca içeri girdiler.
Bunların gizli saklı konuştukları bir şeyler vardı ve ben bunu öğrenmek istiyordum. Etrafıma bakınıp, kapının yanına doğru adımladım. Kulağımı kapıya hafifçe yasladığımda kapı açıldı. Hemen geriye kaçtım. Ama çıkıp bakan olmadı. Aralık duran yerden tarafa geçip içeri baktım. Sırtları kapıya dönük, oturuyorlardı yatağın üzerinde. Agrej bir şeyler söyleyince Nurbanu gelin ağa ona baktı ve sarıldı. Ne dediğini duyamamıştım Agrej’in ama bayağı bir sevinçli duruyordu, Nurbanu gelin ağa.
Aklıma tek gelen şey gece yaşadıklarımız oldu. Yoksa yakında bebek gelir falan mı demişti? Az kaldı kurtulacağız bu kadından demiş de olabilirdi. Aklıma türlü türlü kötü düşünceler gelirken, nedense gözlerim doldu. Yanaklarımdan damlalar süzülürken, gerisin geri dönüp, yatak odama çıktım. Neden ağladığımı bile bilmiyordum. Ama canım yanıyordu.
Ağlamamı kontrol altına alabilmek için lavaboya koşup, elimi yüzümü yıkadım. Benden kurtulacaklardı demek ha, rüyalarında görürlerdi. Odama geri gittiğimde Agrej’in geldiğini gördüm. Yüzsüz dedim içimden. “Çevraşam, ne yaptın bugün, şirketten gelince?” Soğuk bir ifadeyle yatağımın üzerine oturup, ona baktım. “Ders çalıştım sadece. Başka da bir şey yapmadım.” Başını salladı ağır ağır. Sonra bana tebessümle baktı. “Anlamadığın bir konu olursa bana sorabilirsin. Matematiğim çok iyidir. Üniversitede birinciydim.” Benimle böyle rahat konuşması ne yalan söyleyim midemi bulandırıyordu. “Ben hallediyorum, merak etme. Başımın çaresine bakıyorum.” Oturduğu koltuktan kalkıp yanıma geldi. “Güzel gözlüm neden soğuksun bana karşı?” Allahım bu adam neden böyleydi ya? “Agrej, yorgunum. Uyumak istiyorum. Gider misin?” Uzun uzun baktı yüzüme. Bir şeyler söylemek istedi ama söylemedi. “Yemek yemedin ama güzelim. Hadi gel önce gidip yemek yiyelim.” Sinirlerim iyice gerilirken, uzattığı eline baktım. “İstemiyorum. Ben bir şeyler yedim az önce. Aç değilim.” Derin bir nefes aldı. “Tamam. Öyle diyorsan.” Elini yavaşça indirip, kapıya doğru gitti. Odadan çıktığını anladığımda rahat bir nefes aldım. Midem kaldırmıyordu artık.