Güneşin ışıkları gözümün içine, içene girerken sanki "Uyan Asya uyan.. uyan..." diye beni dürtüyordu. Anneme kaç kez söyledim şu odaya kalın perdeler takalım diye, ama yok inadıma takmıyor. Neymiş efendim o zaman akşama kadar yataktan çıkmazmışım. Sanki çıksam çok bir işe yarıyorum. Okul bitti ama ben ne mesleğimle ilgili nede farklı bir iş bulamadım. Anneme göre zaten mesleğim diye bir şey yok. Okuduğum bölüm saçma bir bölümmüş, okumamı bile istemese de abimin sayesin de okumuştum. Arkeoloji ve sanat tarihi okudum. Ben severek okusam da annem sayesinde bazen pişman olmadım desem yalan olur. Tarihle ilgili, geçmişi araştırmak bence muhteşem ve heyecan verici bir şey. En büyük hayallerimden birisi Göbeklitepe gibi tarihi yerlerde araştırma yapabilmek. Staj için iki ay kalmıştık ve muhteşem bir duyguydu. Tabi sonrasında sadece üç kişiyi kabul etmişlerdi. Güler hocam üç kişiden birisinin benim olacağımdan o kadar emindi ki bana sürekli "Kendini hazırla bu çalışmalara ortak olup geçmişi aydınlatmaya ortak olacaksın" diye gaz verse de listeye bile giremedim. Okulu derece ile bitirmek işe yaramıyormuş, bir yerler de güçlü dayın olması gerekiyor. Malesef benim tek dayımda işsiz güçsüz birisi. Kendine hayrı yok ki bana hayrı olsun. En son yengem boşanma davası açmıştı, inşallah boşanır da kadın da bir rahat eder.
Milletin dayısı torpille yiğenlerini işe aldırırken bizim ki elinden gelse bizi para karşılığı satar valla. Annem bile 'Dayın ararsa telefonlarınızı açmayın' diyor. Kadında ki kardeş sevgisini bile öldürdü. Allahım lütfen biz abimle öyle olmayalım. Tamam bazen öldürmek istiyor olabilirim. Ama henüz hiç girişimde bulunmadım.
"Asya abin geliyormuş hadi sofrayı hazırla" diyen annemle benim akşam mesaisi başlamış bulunuyor.
Sofrayı mutfağa hazırladığım da abim eve gelmiş duşunu bile almıştı. Bak bu huyunu taktir ediyorum temiz, titiz çocuk. Ailecek akşam yemeğini yerken abim
"Anne dayım üst katı kiraya mı verdi? Yoksa kendisi mi taşınıyor? Birileri çıkıyordu, eşyalar falan vardı."
"İnşallah kiracıdır oğlum. Kendisi gelmesin Allahın belası bizden uzak dursun. Akşama kadar evdeyiz biz bir şey görmedik, sen hangi ara gördün?" dediğin de abim bildiği tüm bilgiyi anneme doğal olarak bize de aktardı. Tabi benim bu konudan tek anladığım senelerdir boş duran dayımın evine birileri taşınıyor.
"Allahım inşallah yakışıklı oğlu olan birileridir. Yada sadece yakışıklı biri de taşınabilir fark etmez" yani sonuç olarak yakışıklı ve bekar olması tercihim. Akşama kadar evde oturmak yerine üst komşu fantezisi yaşarım biraz.
Tabiki de duam kabul olmadı. Zaten ne zaman benim istediğim bir şey oldu ki? Kırklı yaşlarında birisi taşındı. Yurt dışında yaşıyormuş, ve bir süreliğine işlerinden dolayı buraya taşınmış. Hayır İstanbul'da o kadar yer varken ne gerek vardı bizim mahalleye taşınacak. Ben senelerdir hep o eve yakışıklı birileri taşınacak diye beklerken. Şimdi asık suratlı, konuşmayan yaşlı biri geldi. Tamam kırk yaşlı değil ama bu adam için geçerli değil. Tek tutan kısmı yani yaşına göre fena değil. Ama tipim değil. Ben daha 23üne yeni girmiş işsiz bir çıtırım. İşsiz dediğime bakmayın artık bir işim var. Mahallede ki o üç harfli marketler varya işte onda kasiyer olarak çalışmaya başladım. Yani artık en azından bir işim var. Hem mahallenin tüm dedikodularını ilk ağızdan öğreniyorum. Yani bazen düşünüyorum da bu market işi bana fazla şey katıyor olabilir. Mesela sabah işe giderken apartmanın kapısından birlikte çıktığımız komşu teyzenin, aynı günün akşamı hangi deterjanın indirimde olduğunu bile bile gelip bana "Asya kızım detarjanlar indirime girince bana haber ver…" Ya da "Etiket 29.90 yazıyor ama burada 31.50 çıktı" diye kasada bana hesap sorma özgüvenini bulan cimri Naciye. Bunlar hep tecrübe. İnsan sarrafı oldum resmen.
Üstelik kasada çalışırken gözlem yapıyorum; kim kiminle bakışıyor, kim kiminle konuşmuyor, hangi yaşlı amca her gün gelip aynı markanın bisküvisini alıyor, kim poşet almamak için elindeki eşyaları jenga gibi üst üste diziyor… Hepsi bende kayıtlı. Bazen düşünüyorum da, keşke bu bilgileri akademik dünyada değerlendirecek bir yer olsaydı. Arkeoloji gibi ama daha güncel: Modern İnsan Davranışları ve Market Kültürü Tarihi. Lan ben geçmişte hangi uygarlık yaşamış, geleceğe neler bırakmış diye araştırmak isterken düştüğüm duruma bak. Şimdi kimin neyi, neden aldığını sorguluyorum.
İşte böyle düşüncelere dalmış, reyonları düzeltiyordum ki… Kapıdan o adam girdi. Hani şu dayımın üst katına taşınan kırklı yaşlarındaki adam. Siyah, düz bir tişört, kot pantolon… Yani tarz olarak klasik, ama ne bileyim, karizması vardı. Marketin floresan ışıkları altında bile göze batıyor. Sakin yürüyüşü, hafif çatık kaşları… Herkes alışveriş yapıyor, o ise sanki o ortamdan tamamen soyutlanmış manken gibi yürüyor.
Arkamdan gelen Merve kulağıma fısıldadı:
“Bak Asya, senin delikanlı üst kat komşun geldi. Dikkatli ol, suratı daha da düşmesin.”
Kız haklıydı. Adamın öyle bir duruşu var ki, sanki yıllardır gülmeyi unuttu. Bir tek raftan süt alırken biraz yumuşar gibi oldu. Sonra direkt kasaya geldi. Tahmin edin kim vardı kasada? Tabii ki ben.
"Hoş geldiniz" diyerek tatlı bir gülümseme kondurup yüzüme indirimde olan ürünleri sıralamaya başladım.
"İstemiyorum hiç bir şey.. Lütfen aldıklarımı geçer misiniz." diyerek ukalaca konuştu.
Pis ihtiyar seni. Yazdım seni unutma..
Yani evren “yakışıklı ve bekar” dileğimi tam anlamamış olabilir… Ama sürprizli ve çözülmesi gereken biri göndermeyi uygun görmüş.
Bekle beni suratsız komşu… Çünkü Asya sıkıldı, Asya meraklı, Asya artık seni kara defterine yazmak istiyor.
"Merve akşam parka gidip çekirdek çitledek mi? Bak beş yüz liralık alışveriş yaparsan çekirdek on liraya geliyor. Sen beş yüz liralık birşeyler al.. Bende on lira koyup üstüne çekirdeği alayım."
"Ananın akıllı kızı sen misin?" diyerek saçma bir soru sordu. Tabiki de bendim yani zaten benden başka kızı yok. Haa akıllı çocuğu dese o zaman abim derdim. Ama şimdi abimi söyleyince de bunun ağzının suları akıyor. Abim diye söylemiyorum ama taş, taş mübarek. Annem, babam tümüyle ona çalışmış ben öyle rast gele gelmişim gibi dünyaya.
"Ay be tamam alma. Ben de abimi arayacaktım hep birlikte otururuz diye" dediğim anda hemen yumuşayıp
"İyi be tamam alırız. Zaten annemin listesi vardı onları alırsam yeter."
Bak böyle işte niye beni uğraştırıyorsun..
Eve gelip anneme tüm dedikoduları aktardıktan sonra iki saatlik izni kopardım. Abim bir haftadır gececi olduğu için de rahatım. Ayy ben bu bilgiyi Merve'ye söylemedim değil mi? Tühh nasıl da unutmuşum. Neyse artık acil karakoldan çağırmışlar derim. Abim polis sonuçta ne zaman çağırdıkları belli olmuyor.
Parka giderken aldığımız çekirdeğin yanına iki tane de içecek aldım. Neyse bu kadarını da yapayım değil mi?
Parka geldiğim de Merve'ye baktım hala gelmemiş. Aradığımda "bekle on dakikaya oradayım. Keşke burada olsaydın Asya.. Neyse hadi kapat, kapat.." diyerek suratıma kapattı. Hadsiz.. suratıma kapattı. Neyse ben de onun suratına kapatırım ödeşiriz.
Merve'yi beklerken birazcık abimi gıçık edeyim diyerek onu aradım.
"Önemli değilse sonra ara Asya." diyerek telefonu açan abime tabiki de önemli diyerek konuşmaya başladım. Ama otuzuncu saniyesinde telefon yüzüme kapatıldı. Lan ne oluyor bugün bunlara? Ayıp ya ayıp.. Belki kaçırıldım, belki yerimi bulun diye boş konuşuyorum, belki laf arasında yerini söyleyeceğim değil mi? Yani bunların hepsi olabilir. Öyle şak diye suratıma kapatılır mı?
Merve'nin geldiğini görünce biraz moralim yerine geldi. Konuşur sinir eder onun moralini bozarsam benim ki düzelir değil mi? 🤣
"Sen burada böyle otur mahallede neler oluyor bir bilsen." diyerek daha yanıma gelmeden konuşmaya başladı. Kim, kime kaçtı acaba? Yada kim kocasını metresiyle bastı? Hayır yani bizim mahallede ne olmuş olabilir. Yüksek, yüksek binaların içinde kim ne yapıyor ben nereden bileyim. Hem ben oturmasam kime ne yapacağım orası da ayrı bir tartışma konusu, o yüzden hiç girmeyelim.
"Ne olmuş olabilir acaba Merve?? Çok merak ettim Allah aşkına bi anlatsana?"
"Kızım sizin evin karşısında abartman var ya.."
Evet ver olmaz, olsun. Tüm ışığı kesti.
"Asya oraya yeni birileri taşındı. Bir görmen lazım cennetten yanlışlıkla buraya düşmüş gibiler. Kızım bir değil, iki değil tam tamına üç tane yakışıklı."
hayır bende bir şey sandım. Bir, değil iki değil deyince sonun da on kavanoz bal yüz TL diyecek sandım.
"Kız dur sen ne dedin yakışıklı mı? Hemde üç tane mi?" tabi ben böyle sorunca Merve ballandıra, ballandıra anlattı. Öyle bir anlatıyor ki inanacam az kaldı yani.
"Merve'cim emin misin? bak akşam vakti düş görmüş olmayasın?" desem de kendinden çok emindi. Hayır bizim üst katımıza suratsız biri gelirken Necla'ların karşısına üç tane yakışıklı gelmesi hak mı? Zaten tüm mahallenin hakkını yiyor osspu.. Necla mahallemizin hak yiyicisi. İlla birilerinin olana elini uzatacak yoksa içi rahat etmiyor. Anası milletle uğraştığı için kendi kızını göremiyor.
"Gördüklerini unut Merve'cim.. Necla varken bize düşmezler. Hem anlattığın gibiysiler zaten bize bakmazlar."
"Olsun be en azından biz onlara bakarız. Gözümüz, gönlümüz açılır. Yıllardır abine baktım henüz açılan bir yerim olmadı" dediğin de bi an üzülecektim ama neyse ki o bi an çabuk geçti. Kafasına bir tane vurup
"Abime kurban ol sen. Şükret ki bir yerini açmamış....
* * * * *
Gökhan Dağlı
"Komutanım biz yapamayız. Biz ne anlarız gözlemden. Vur de vuralım, öldür de öldürelim. Ama ne demek aylarca sessizce takip edeceğiz olmaz.."
"Sana yapar mısın diye sormuyorum Gökhan.. Yapacaksın.. Bu bir emirdir ve bitmiştir. Her şey hazır sen Kaağan, Emre üçünüz bu görevdesiniz. Diğerleri bir süre sizden ayrı kalacak. Onların yeni görevleri de hazır. Bir süre yurt dışında olacaklar. Sizler buradan, onlar dışarıdan bir birinize desdek olacaksınız. Bu öyle basit bir takip değil. Adamın dokunulmazlığı var. Öyle pat diye alamıyoruz. Elimizde öyle kozlar olmalı ki kimsenin sesi çıkmamalı. Size güveniyorum.. Bu işin içinden de alnınızın akıyla çıkacaksınız. Savaş sadece silahla olmaz. Vatan sadece elinde silahla korunmaz Gökhan.. Bazen sadece sessizce izlemekle de vatan korunur. Sizde o adamı bir gölge gibi sessiz ama her an takipte olacaksınız. Ama zamanı gelince tüm şimşekleri çıkartabilirsin. Hem daha ne istiyorsun lan?? Biraz dinlen, İnsan gör. İnsan içine karış. Belki aşık olursun.."
"Allah korusun komutanım... Lütfen beddua etmeyelim. Tamam ne zaman gideceğiz?"
dediğim de bu kadar erken olacağını düşünmemiştim.
"Abi resmen cennete düşmüşüz." diyerek meraklı gözlerle bize bakan kızları alttan, alttan kesen Kağan'a yanlışlıkla dirsek atıp susturdum.
"Abi valla öyle ölmem biraz daha zorla olacak"
Yani dirseği yanlışlıkla atmamış da olabilirim.
Erdem komutanın dediği gibi aslında her şey hazırdı. Sadece bizim sessizce eve yerleşmemiz gerekiyordu. Ama sanırım çokta sessiz olamadık. Bir saat içinde bir sürü soruya cevap vermek zorunda kaldım. Neyse ki en sonunda eve geçtik.
"Adam karşı abartmanın dördüncü katında oturuyor. Tam olarak Türkiye neden geldi bilinmiyor. Neden böyle saçma bir mahalle seçti bilinmiyor. Yani tüm bu bilinmezlikleri biz çözeceğiz. Kağan sana iki gün süre. Bu mahalle hakkında bilgi istiyorum. Adamla kim iletişime geçiyor. Alt komşusu, karşı komşusu kim? Ev sahibi kim. Muhtar kim, esnaf kim? Mahallede dolaşan kedinin bile bilgisini istiyorum."
Daha öncede bu tür görevlerim olmuştu, ama hiç biri on günü geçnemişti. Umarım buda öyle olur ve bu kalabalık içinden bir an önce giderdik. Asla bana göre değil yerleşik düzen. Ben bu yataklarda rahat edemem bile.. Off Erdem komutanım off başka kimse mi kalmadı da bu işi bize kitledin..