bc

KARANLIĞIN İÇİNDEN

book_age18+
996
TAKİP ET
11.2K
OKU
dark
family
arrogant
kickass heroine
drama
bxg
soldier
campus
war
musclebear
like
intro-logo
Tanıtım Yazısı

Her şey o gece başladı. Beni o karanlığın içinden kurtardığı gün.. Ölüm korkutmuyor.. Ölüm tatlı bir düş gibi insanın içini ısıtıyor. Ölmek bir dua, Ölmek için can atan binlerce insan... Ve ben o insanlardan sadece biriyim

chap-preview
Ücretsiz ön okuma
1. Bölüm
Sene: 2001 Yer: Hakkâri Çukurca kırsalı, Irak sınırına 5 kilometre mesafede Zaman: Gece Ocak ayı, kar kalınlığı bazı yerlerde 1 metreyi geçmiş. Sessizliğin hüküm sürdüğü Çukurca dağları... Kar her şeyi yutuyor ama gökteki ay, sanki olanı biteni görüp içine atıyordu. Dokuz kişilik Bulut Üç Timi, sabahın erken saatlerinde çıktığı arama tarama faaliyetinden üsse dönüyordu. Kar, diz boyu. Telsiz bağlantısı zayıf. Uydu sinyali dengesiz. Üsteğmen Halil Dağlı, önde ilerliyordu. Arkasında timin çatışma tecrübesi en yüksek ismi, Uzman Çavuş Cengiz Tümer vardı. En arkadaysa sırt çantası gövdesinden büyük görünen 20 yaşındaki Er Musa Atlı, ayakta kalmaya çalışıyordu. Gece yarısı karanlığı çökerken, sağ yamaçtan gelen ani bir parıltı göz kamaştırdı. “YAT!” diye haykırdı Cengiz. O an her şey koptu. Sağ, sol ve ön yamaçtan eş zamanlı açılan ateşle tim ağır bir pusuya düştü. İlk kurşun Er Musa’yı omzundan aldı. Ardından telsizci Er Ali başından vurularak düştü. Halil yere kapaklanırken çantasından telsizi çıkardı ama frekans karışıktı. Boğuk sesler, kesik hışırtılar... “Bulut Üç, acil yardım talep ediyoruz! Çukurca doğu hattı, koordinat... Şifreli yayın! ŞİFRELİ YAYIN!” diye bağırdı ama geri dönen yanıt yoktu. Bu pusunun bu kadar iyi planlanmış olması... içlerinden biri mi? Geriye yedi kişi kalmıştı. Düşman yukarıda, yer avantajı onlarda. Halil durumu gözden geçirdi: İrtibat yok Görüş kısıtlı Mühimmat sınırlı Geri çekilmek ölüm Kalmak daha beter Ve o an fark etti: Ateş ettikleri noktaların bazıları... boş. Plastik manken kullanmışlardı. Asıl saldırı arkadan geliyordu! “ARKADAN!” diye bağırdı Halil. Ama iş işten geçmişti. Pusu saatler sürmedi. Sadece yirmi iki dakika. Yirmi iki dakikada dokuz asker hayatını kaybetti. Kimin hangi dakikada vurulduğu bile karıştı. Çığ düşmüş gibi, koptuğu an bitti. Bulut Üç Timi, o sabah üsse dönmek üzere çıktığı yoldan geri dönemedi. Olay yerine ilk ulaşan takviye birlik, parçalanmış cesetler, yanan sırt çantaları ve karla karışık kan buldu. Patlayıcı izleri, sıyrıklar, çatışma izleri... Kimlikler tespit edilirken bile zorlanıldı. Neredeyse tek vücut kalmış kimse yoktu. Cenazeler hazırlandı. Haberler ailelere gitti. Dokuz asker şehit, Bir askerin ise cesedi bulunamadı muhtemelen patlama sonrası tanınmaz hale geldi” olarak kayıtlara geçti. Üsteğmen Halil Bulut oradaydı ve kurtulması imkansızdı. Patlama sonucu cesedi parçalanmış ve bulunamamıştı. En azından diğerlerinin kafası yerindeydi. Ama o yoktu. Her yere saçılmış uzuvlar, belkide kafası patlatılmıştı. Dokuz eve ateş düştü, dokuz aile göz yaşlarına boğuldu. Er Musa Atlı /Rize Üç çocuğun tek erkeği. Askerden döndüğünde düğünü olacaktı. Ama şehit haberi geldi. Annesi haberi duyunca baygınlık geçirdi. Er Ali Çelik / Niğde Okulu bitirmeden askere gitmem diyerek dört sene erteletmiş. Teskeresine seksen gün kalmış. Ama ailesine şehit haberi gitti. Uzman Çavuş Cengiz Tümer / Sivas İki kız babası. Dokuz şehidin ayrı, ayrı hikayesi vardı. Ortak noktaları vatan için şehit oldular. Onlar vatan için annelerinden, sevdiklerinden, çocuklarından hayallerinden oldular. Yine ateş sadece düştüğü yeri yakmıştı. Haberde adı geçenlere otuz saniye üzülüp sonra unutulmuştu. Onlar unutuyorda.. Ya aileleri?? Başım dik, vatan saolsun diyen her cümle binlerce acı, binlerce sızı taşıyor. Üsteğmen Halil Dağlı /Ankara Oğlu Gökhan Bulut daha beş yaşında. Eşi hamileydi. Söz vermişti oğlunun doğumunda yanında olamamıştı, ama kızının doğumunda yanında olacaktı. Ama sözünü tutamadı. Eşi Melike haberi alınca erken doğuma alınmıştı. Kapıyı açtığında karşısında üniformalı askerleri görünce anlamıştı. Anlamıştı o an bunun bir son olduğunu. Halil hep anlatırdı. "Ölmek kolay.. Zor olan o haberi ailesine vermek" diye. Yine bu zorlu görev birilerine kalmıştı. Tek bir cümle dahi söylenmeden Melike'nin dünyası başına yıkılmıştı. Biliyordu.. Asker eşi olmak kolay değildi. Ama o hiç kolay olanı seçmemişti ki bu dünyada.. Hasan ona aile olmuştu. Kimsesiz şu hayatında anne, baba, kardeş, yoldaş can olmuştu.. Şimdi ise herşeyini alıp gitmiş gibiydi. Melike bir canını toprağın altına verirken, diğer canını dünyaya getirmişti. Doğuma yine yanlız girip, yine yalnız çıkmıştı. Tabutun başını bekleyen askerler kimseyi yaklaştırmadı. Gözyaşları içinde son vazifelerini yaptılar. Tüm Ankara cenezade olsa ne yazardı. Eşi yoktu başında oğlu daha ne olduğunu anlamıyorken babasının resmini eline tutuşturmuşlardı. Ölüm neydi? Şehit olmak neydi bilmiyordu. Bir oyun gibiydi. Her gören başını okşarken kendini çok sevildiğini sanıyordu. Acımak.. Oysa ki küçücük bir çocuğa acımak vardı. Tabutun içinde bir kaç parça kimin olduğu bilinmeyen uyluklar vardı. Belki de Hasan'ın dı, ama kimse bilmiyordu. Ağırlık yapsın diye taş koymuşlardı. Kimse tabuta dokunamadı. Mezarın içine tabutuyla askerler indirdi. Ne ilkdi, nede son olacaktı. Bu vatan var oldukça şehitler hep olacaktı. Şehitler ölmezdi de.. Ölen hep aileleri olurdu.. Bir parçalarını o toprağın altına bırakıp evlerine öyle dönerlerdi. Anne, baba, eş, çocuk, kardeş, dost, akraba.. Hepsi gururla baksada o mezar taşına.. Hep bir burukluk taşır yürekleri.. Melike'de bu burukluğu içinde hep yaşadı. Gökhan askeri sınavları girdiğini söyleyince kabul etmek istemedi. Ama ne oğlunu bu sevdadan vazgeçirebildi. Nede içinde ki yangını söndürebildi. Eşini şehit vermişti, eşinden ayrılmıştı. Aynı şeyleri, aynı acıyı bir kez daha yaşamak istemiyordu. Ama Gökhan her şeye rağmen babasının izinden gitmişti. * * * * * Yer: Hakkâri Çukurca kırsalı, Irak sınırına 5 kilometre mesafede Zaman: Nisan, sabahın erken saatleri… Hava soğuk, yer yer sisler kıvrılıyor toprağın yüzeyinde. Kuş sesleri bile ürkek, rüzgârın uğultusu boğuk bir ağıt gibi dağlardan yankılanıyor. Üsteğmen Gökhan Dağlı, dürbününü gözünden çekti. Yüzü soğukla kırışmış, sakalı gece boyunca yağan kırağıyla nemlenmişti. Kulaklık mikrofonuna bastı: Şahin-1, burası Bulut-4. Hedef bölge sis altında ama hareket tespit ettik. Onlar da uyanmak üzere. Emniyet alın, 5 dakika sonra harekât başlıyor. Anlaşıldı mı? Anlaşıldı Bulut-4, dedi Teğmen Serdar, sesi kararlı ama belli ki kalbi hızlı atıyordu. Gençti. Gökhan bunu biliyordu ama güveniyordu ona. Her operasyondan önce dua ederdi içinden, sonra emir verirdi. Bugün de farklı olmayacaktı. Sis, dağların eteklerinden ağır ağır sürünerek geri çekiliyordu. Karşı yamaçtaki mağara girişinde hafif bir kıpırdanma görüldü. Termal kameradan gelen görüntü netleşince Gökhan sessizce küfretti: "Siktir.." Onlar bizden erken kalkmış… Muhafızlar nöbet değiştiriyor. Ellerinde silah var, makineli tüfek mevzilenmiş. Demek ki içeridekiler kıymetli. Bu, beklediklerinden büyük bir grup demekti. PKK'nın sözde bölge sorumlularından biri olduğu bilgisi vardı. O kişi alınırsa, hem Irak tarafındaki geçişler hem de içerideki lojistik damar kesilecekti. Önemli bir operasyondu bu. Gökhan, saatine baktı. 04:48. Gece Timi iki yandan yılan gibi mağaraya süzülmek üzereydi. Sessiz, kararlı, ölümüne hazır. Bulut-4’ten tüm birimlere. Operasyon başlasın! Bir anda sessizliği bozan ilk ses, susturuculu bir keskin nişancı tüfeğinden geldi. Gözetleme nöbetçisi yere yığıldı. Ardından sisin içinden iki takım birden çıktı. Susturuculu silahlar tıkırtılarla çalıştı. Namluların gölgeleri, sisin arasında hayalet gibi süzüldü. Bir terörist bağırdı: " Reşaaaat! Pêşmerge hatin!" Ama pusu yerindeydi. Pêşmerge falan yoktu. Bu, Mehmetçik’in ayak sesiydi. Aniden içeriden yaylım ateşi başladı. Mağara girişindeki makineli tüfek mevzisi canlandı. Kurşunlar kayalara çarpıyor, sis dağılıyor, yankı bozkıra karışıyordu. Metehan bağırdı: "RPG'yi getir! Mevzideki makineli tüfeği alın!" Sancar Uzman Çavuş omzuna roketatarı koydu. Nefesini tuttu, nişan aldı ve tetiğe bastı. BOOM! Mevzi havaya uçtu. Ateş bir anda kesildi. Sis aralandı. Koşan askerler, artık mağaraya daha yakındı. İçeride kalanlar kaçmak için arka geçide yönelmişti ama orası çoktan çevrilmişti. “Teslim olun!” diye bağıran sesler duyuldu. Bazıları silahını bırakıp yere yattı. Bazıları çatışmaya devam etti. Ama sonuç değişmedi. Yarım saat sonra çatışma sona erdi. Mağarada bulunanlar arasında, kırmızı listede aranan bir örgüt mensubu da vardı. Eller arkadan kelepçelendi, kafasında çuval, diz çökmüş şekilde helikopter bekliyordu. Gökhan, telsizi eline aldı: Bulut - 4’ten merkez. Operasyon tamamlandı. Kayıp yok, hedefi sağ alamadık hepsi ex. Çatışma sırasında öldü. Kısa bir sessizlik… sonra karargâhtan gelen ses: " Aferin Bulut-4. Allah sizden razı olsun. Evlatlara selam söyleyin. Türkiye bugün sizinle gurur duyacak. Lakin emin miyiz çatışma sırasında öldüğüne?" Gökhan, sisin içinde başını gökyüzüne kaldırdı. Güneş yeni yeni dağların arasından doğuyordu. Soğuk hâlâ kemik kırıcıydı ama içleri sıcacıktı. "Bulut-4 Eminiz komutanım." Bu dağlar çok şey görmüştü. Ama bu sabah bir zafer daha yazılmıştı… Ve bu zaferin adı: Gece Operasyonu. Gökhan kırmızı bültenle aranan teröristi üste götürmeyi düşünmemişti bile. Bir kaç soru sordu ve konuşnayacağını anladığında kafasına oracıkta sıktı. Bazılarının fazladan nefes almasına gerek yoktu. "Gece Timi... Bu şerefsizi ölü geçirdik elimize. Ölüsünü de.. dirisinide s.keyim şerefsizin.. Anlaşıldı mı?" diye sorduğunda sekiz kişi aynı anda "Anlaşıldı komutanım.." diye bağırdı. Gece Timi o gün eksiksiz bir şekilde karargaha döndü. Gece Timi gezgin timdi. Ne zaman nerede oldukları bilinmezdi. Bir gece aniden gelebilirlerdi. Gece onlar içindi. Bir Bulut olup gecenin karanlığına çökerlerdi. Gökhan Dağlı babasının şehit olduğu bu topraklarda kara bir bulut olup çökmüştü üzerlerine. Karanlıktı gece gibi.. Masmavi gökyüzünde bulut değildi o. Karanlığın içinde gizlenmiş bir bulut. Simsiyah olup kaybolurdu gecelerde. Timinin adı bile geceydi. Kendisi gibi gece.. Gökhan'ı gündüz gören olmamıştı dağlarda. En güzel düşlerin kurulduğu anlarda bir bulut olup çökerdi başlarına. Gökhan Dağlı 29 yaşında. 1.87 boyunda babasının izinde bir bulut gibi dolaşıyor. Sancar Kaya 30 yaşında 1.90 boyunda. Karabatak gibi ne zaman nereden çıkacağı belli olmuyor. Kağan Öztürk 25 yaşında. Ekibin bilgi uzmanı. Tüm gizli sanılan bilgilere ulaşması otuz saniyesini alır. Bilge Kağan olarak bilinir.. Hakan Çalık 28 yaşında. En büyük hayali şehit olmak. Her zaman en öne kendini atmaya çalışmak en büyük hobisi. Oğuz Demir 28 yaşında. Ağır silahları boş torba gibi taşıması dışında her alanda gücünü göstermeyi sever. Emre Şen 25 yaşında. Soy ismine inat olsun diye doğmuş. Yüzünün güldüğünü gören yok henüz. Tümer Yasin 29 yaşında. Hacı lakabıyla tüm duaların baş kahramanı. "Hacı bi dua ette şuradan çıkalım.. Hacı senin dua tutmayacak bu sefer gibi" şakaları duymazlıktan geliyor. Serdar Doğru 26 yaşında. Yön bilgisi en ücra köşelerden bile çıkarır. Selim Güner 27 yaşında. Dokuz asker, dokuz yiğit. Dokuz vatan evladı. Kimsenin cesaret edemediği dağlarda dolaşan gece gibi karanlığa süzülen. Onlar belkide içimizde bir yerlerde, belkide gerçekte yok. Onları bir mahallede abi, kardeş olarak da görebiliriz. En yüksek dağlarda bulut olarak da. Ne zaman karşımıza nasıl çıkacağı belli olmaz. Tek bilinen şey.. Onlar vatan için her görevi yapar.. Onlar gece timi..

editor-pick
Dreame-Editörün seçtikleri

bc

Şirin Mafya

read
35.1K
bc

Sokaklar Çocuk Doğurmaz

read
5.9K
bc

BEN ONU ÇOK SEVDİM

read
3.8K
bc

(Töre yazgısı serisi +18 ) Kalbinin Esiri

read
28.9K
bc

Kanlı Duvak

read
59.3K
bc

Günaymadan

read
19.2K
bc

Kaçınılmaz Evlilik

read
6.6K

Uygulamayı indirmek için tara

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook