Bu sabah üzerim de bir tuhaflık var.. İçimde bir sıkıntı. Ne bileyim emekli maaşım yatmamış, yada kaynanama ben bakıyorum da maaşını eltim yiyormuş hissi. Tabi bu hisleri nerden biliyorum sormayın. 23 yaşındayım ve evli olmadığım dışında bir sıkıntı yok. Tabiki de bu hisleri ailemden biliyorum. Annem senelerce babaanneme baktı. Ama babaanbem tüm maaşını amcama veriyordu. 'Kamil'in eli dar. O tek maaşla geçinemez' derdi. Neymiş bizim evimiz varmış kira ödemiyormuşuz. Ulan sanki sen alıp verdin. Annemin evin de kalıp bir de annemi sevmezdi.. Bak şimdi sabah, sabah nerden geldi bu benim aklıma. Durduk yere akşama kadar sinirleneceğim. Neyse sakin ol Asya.. Zaten içim de bir sıkıntı vardı, şimdi daha çok arttı. Bugün işe gidesim de yok. Saatlerce araştırmama rağmen bir şey de bulamadım. Lan Gökhan Dağlı... Bu kadar gizliliği nasıl başardın acaba? Abim hep bir insan hakkında çok bir bilgi yoksa uzak dur derdi.. Ne çıkacağı belli olmazmış.. Tabiki de öyle bir salaklık yapmayacağım. Tam tersine, ilgimi daha da çok çekti. Gökhan Dağlı hakkında neredeyse hiçbir şey bilmemem onu daha da çekici hale getirdi galiba. İnsan böyle durumlarda meraklanıyor. Gizemli biriyle konuşmak tehlikeli midir, heyecan verici mi, yoksa sadece aptallık mı? Henüz karar veremedim. Tabi bunu ben yapıyorsa kesinlikle aptallıkla sonuçlanır. Ama olsun ben aptallığımı da seviyorum.
Kahvaltı bile yapmadan markete geldim. Kapının önünde Merve beni bekliyordu. Salak kesin anahtarı evde unuttu.
"Günaydın kız.. Yolumu mu bekliyorsun, içeri neden geçmedin?"
"Sana da günaydın.. Anahtarı almayı unutmuşum. Ne yolunu beklicem senin. Zaten yolunu beklediğimin yolu bana hiç düşmüyor." Bugün sanırım herkes bir tuhaf.
Gün boyunca ikimiz de bir tuhaftık. Bir ara etrafıma baktım. Kesinlikle ben buraya ait değildim. Ben kendi mesleğimi yapmak istiyorum yaa.
Belki de bu; hiçbir yere ait hissedememekle ilgili. Bazen çok fazla düşünüyorum. Yani, 23 yaşındayım ama içimde 63 yaşında, bastonlu, bir teyze yaşıyor gibi hissediyorum. “Ah Asyacığım, dünya çok değişti yavrum… Sen ne zaman kendi mesleğini yapacaksın?” diye iç çekiyor. Tabi en büyük hobisi de sürekli bana laf sokmak gibi. Kasa da beklerken bizim üst gizemli komşu gelip, "Asya hanım burada domuz ürünleri satılıyor mu?" diye sordu. 'Salak burada domuz ürünlerinin ne işi var?' diyemediğim için "Malesef burada sadece helal ürünler satılıyor" dedim.
"Anladım.. Peki satan yerler var mı biliyor musunuz?"
"Malesef bilmiyorum.. Ama daha büyük marketlere bakın belki oralarda vardır." diyerek gönderdim. Buda ayrı bir manyak. Merdivenlerde görürsün selam vermez. Burada Asya hanım..
"Ne konuştunuz? Ne sordu o adam sana" diyen sesle kafamı kaldırdım. Dağlı.. Gökhan Dağlı... Tabiki de sorusuna cevap vermeyecektim "Sana ne?? Ne sorduğu, ne konuştuğumuz seni ne ilgilendiriyor?" demicektim. Kesinlikle böyle konuşmucaktım. Bir anda yaklaşıp "Asya!!! Söyle.." dedi. Hayır bu kadar yakın olduğumuza mı yanayım yoksa ben salağı hemen. "Domuz ürünleri arıyormuş onu sordu" diyerek saniyesin de konuştuğumamı? Hayır kim olsa söylerdi. Öldürecek gibi baktı resmen.
"Tamam " deyip gitti. Manyak.. Valla manyak...
O gittikten sonra beş dakika boyunca yerime mıhlanmış gibi kalakaldım. Hem içim titredi, hem de beynim bana “Asya, kızım sen ne yapıyorsun?” diye bağırıyordu. Yani ne alaka şimdi gelip hesap sorar gibi “Ne konuştun o adamla?” falan? Ay bir de ses tonundaki o karışık şeyler... endişe mi desem, kıskançlık mı, yoksa paranoya mı? Hepsi olabilir. Belki de sadece kontrol manyağıdır. Ama bu beni neden cezbediyor... Of Asya sen asla akıllanmazsın. İnsanların korkacağı şey sana neden cezbedici geliyor acaba??
Eve gittiğim de akşama kadar içimde neden sıkıntı var öğrenmiş oldum. Dayım gelmiş. İçeri girer, girmez yalandan abartılı sarılma. Biraz daha abartıp bir ara ağlamaya bile kalktı o derece. "Asyamm.. güzel yeğenim çok özledim sizi. Telefon numaranızı mı değiştirdiniz, aradığım da ulaşamıyorum?"
Dayı seni engellemiştim diyemeyeceğim için konuyu anında geçiştirdim. Dilim bir türlü bende seni özledim diyemedim. Abim zaten anında benim nöbetim var diyerek evi terk etti. Dayı sevgisi böyle işte.. Dayım bizden beklediği ilgiyi göremeyince yukarı kiracının evine gitti. Arkadaşıymış belki gece orada kalırmış. Ayy annem nasıl üzüldü bu habere sormayın.
"Allah kardeşin de hayırlısını versin. Yeminle kardeşim olmasa evden kovacaktım" diyen annemi babam sakinleştirdi.
"Öyle deme tamam çok konuşuyor, boş konuşuyor. Hayırsız, şerefsiz, adi pisliğin biri ama yine de senin kardeşin" dediğin de annemle yüzüne baktık.
"Valla hanım çok zorladım ama söyleyecek iyi bir şey bulamadım. Tam bir şerefsiz senin bu kardeşin. Dosta yazık bunun gibilerini Allah düşmanımın bile başına vermesin."
Tabi böyle deyince ufak çaplı bir tartışma başlayınca hemen odama kaçtım. Hiç uğraşamam kendi problemlerini çözecek yaştalar sonuçta. Zaten benim derdim bana yetiyor sonuçta..
Yine elime telefonu alıp bir kez daha şansımı denemeye başladım. Yok anam yok adamın hiç bir yere kaydı yok. Acaba abime sorsam karakoldan araştırır mı? Ne bileyim belki oradan bir şey çıkar değil mi? Ama abim bu dediğimi yapar mı tabiki de hayır. Ama yine de aradım abimi. Önce babamla annemin atışmasını anlattım. Sonra da hiç çekinmeden "Abi Gökhan Dağlı kimmiş bi araştırsan?" diyerek söyledim. Tabi kendi araştırmalarımı da anlattım.
"Kızım sen salak mısın? Sana ne elin adamınından hem. Karakol babanın çiftliğimi de istediğini öyle araştırıyorsun. Asya salak, salak konuşma adam karşımda zaten." dediğin de hemen abimin nerede olduğunu öğrendim. Ama malesef bu bilgide işime yaramadı. Spor salonundaymış ve sadece erkekler içinmiş. Karakola diye çıkıp spor salonuna gitmekte ayrı bir şey tabi. Abimle konuşurken bilmediğim bir hesaptan mesaj geldi.
"Uzak dur küçük fare.. Aradığını bulamazsın.." yazıyordu. Tabi ben abimle konuşmayı anında bitirip cevap yazdım. Bilin bakalım ne oldu? Mesajı atıp beni engellemiş. Neydi bu şimdi?? Hatta kimdi?
Hadi bakalım Asya bugün de bunu düşünüp uyumazsın artık...
* * * * *
Gökhan Dağlı
Bir hafta, iki hafta derken neredeyse iki ayı bulacak ama biz hiç bir şey bulamadık. Toni denen adam hiç bir şey yapmıyor. Eve sadece Rıza denen adam girip çıkıyor. Bizim küçük farenin dayısı. Maşallah ailecek çok seviyorlar adamı. Erdem komutanı aramaya utanıyorum resmen. Elimiz de hiç bir bilgi yok. Bu adamın gerçekten bir şeyler yapma planı olduğuna bile inanmıyorum artık. Belki de sadece önümüze bir yem attılar. Biz bunun peşindeyken onlar istediğini alacaklar. Tabi Erdem komutan benimle aynı fikirde değil. "Siz gözünüzü bir an olsun üstünden ayırmayın. Kesinlikle çıkacak ondan bir boklar. İstihbarat yanlış olamaz." demişti. İstihbarat yanlış mı bilmem ama bir şeyler eksik.. Şimdiye kadar bir şeyler çıkması lazımdı. Hadi biz gözden kaçırdık diyelim, peşinde olan diğerleri demi kaçırdı. Erdem komutan bu işi o kadar ciddiye almışki resmen bizden başka ekibi peşine takmış. "Bize olan güveniniz gözlerimi yaşartıyor komutanım." desem de yok adam emin bir şey çıkacağından. Sürekli gözümüz Toni denen şerefsiz de tabi bir de benim gözüm arada bir küçük fareye takılıyor olabilir. Zorla kendini gözüme sokuyor da olabilir. O perdesi hiç kapanmıyor maşallah. Bir insan yaptığı her şeyi bu kadar mı belli eder? Balkondan bizim daireyi dikizlemeye çalışması her gördüğünde bir şekilde konuşmaya çalışması.. Allah kahretsin ki tüm bu hareketleri tuhaf bir şekilde hoşuma gidiyor. Hatta onun bu yaptıklarıyla dalga geçmeye başladım. Kağan'dan sosyal medya hesabı açmasını istedim. Tabi bunu duyunca şaşırsada bir şey diyemedi. İlk
"Uzak dur küçük fare.. Aradığını bulamazsın.." yazıp gönderdim. Sonra da engelledim. Onun cevap vermesine asla izin vermiyorum. Sadece o an yazıp anında engelliyorum. Sinir oluyor farkındayım. Farkında olduğum başka şeyse çok güzel olması.. 'Olmaz Gökhan olmaz oğlum' kafanı hiç karıştırmaya gerek yok..
Pencerenin önünde öylece dalmışken telefonum çaldı. Kız kardeşim Esma
"Efendim abicim.."
"Abi eve gel ne olur?? Annemin durumu yine kötüleşti. Sana ihtiyacımız var." demesiyle gerçek hayata dönüş yaptım. Hemen Erdem komutanı aradım. "Mahallenin çıkışında bir motor seni bekliyor, git" dedi ben hiç bir şey demeden. Kağan ve Emre ye Ankara'ya gidiyorum deyip çıktım evden. Annem.. Meleğim benim.. İnsan bir başkasını nasıl bu kadar sever?? Hala acısını ilk günmüş gibi yaşıyor.. Annem babam şehit olduktan sonra bizim için elinden gelen her şeyi yaptı.. Tek başına büyüttü, okuttu. Tabiki de dedelerimin desteğini yok sayamam. Ama annem o bambaşka.. Son iki senedir iyi değil. Her şey normalken bir anda kafası o güne gidiyor. Babamın şehit olduğunu öğrendiği güne. Sanki babam yeni ölmüş ve haberini yeni almış gibi.. Aynı acıyı tekrar, tekrar yaşıyor.. Babam bir kez şehit oldu.. Ama annem babamdan sonra kaç kez öldü bilinmez. Esma'nın doğum sancısını kaç kez yaşadı o bünye bilinmez. Doktorlar beyninin hala o günde takılı kaldığını söylüyor. Hala kabul edemiyor biliyorum. Kaç kez uykusundan "Hasan ölmedin biliyorum" diyerek uyandığını biliyorum. Belki annem için yanlış meslek seçmiştim. Hiç istemedi.. Haklı mıydı?? Sonuna kadar hem de.. Ama ben de çok istedim. Babam gibi olmak. Ne zaman kamuflajı giyinsem babam yanımdaymış gibi hissediyorum. Onun gururlu bakışlarını hissediyorum üzerim de.. Belki onun katillerine hiç bir zaman ulaşamayacaktım. Ama başka çocukların öksüz kalmasını engelleyebilirdim. Erdem komutandan bir kez rica etmiştim, o gün oraya kimin pusu kurduğuna dair bir şeyler bulunmuş mu diye. Ama kabul etmedi söylemedi. Tabi ben rahat durdum mu hayır.. Kağan'ı time alırken o bilgilere ulaşırsa kabul edeceğimi söylemiştim. Şerefsiz oda kabul etmedi. "İsterseniz almayın komutanım, ama ben TSK'nın güvenlik ağını kırıp o bilgilere ulaşmam. Bunu ben yaparsam başkalarına da yol açmış olurum." demişti. Tabi bu haklılık karşısında bir şey diyemedim. Ama bir gün o bilgilere ulaşacağım biliyorum.
Eve vardığımda içim sıkışıyor, kalbim yerinden fırlayacak gibi. Ne zaman bu kapıdan girsem, içeri değil geçmişe giriyorum sanki. Esma kapıda beni bekliyordu. Yüzünde korkuyla karışık bir rahatlama vardı. Gözleri dolmuş ama ağlamamaya direniyor.
"Abi!! Annem yine babamı gördüğünü söyledi. Sonra da yine her zaman ki gibi o güne gitti. Sakinleştirici yaptılar ama hala o günde." derken direnmeyi bırakıp ağlamaya başladı. "Tamam güzelim sakin ol.. Korkacak bir şey yok geçecek. Annem çok güçlü bunu da atlatacak" Söylediklerim artık ezbere cümleler olmuştu. Bazen söylediklerime ben bile inanmıyorum. Montumu çıkarmadan odaya geçtim. Annem... O yaşlı, güçlü ama kırılmış kadın, pencerenin kenarında incecik olmuş bedenini sarmış battaniyeyle oturuyordu. Elinde babamın çerçeveli bir resmi. Ellerinin titremesi durmuş ama gözleri boşlukta geziniyordu.
"Anne..." dedim, yumuşak bir sesle. Gözlerini bana çevirdi, önce bir yabancıya bakar gibi baktı. Sonra gözleri doldu.
"Gökhan... Geldin mi oğlum?"
"Buradayım anne. Her zaman buradayım..." dedim dizlerinin önüne çökerken. Ellerini tuttum, soğuktu. Kalbim acıdı.
"Gökhan... Baban şehit olmuş oğlum.. Peygambere komşu olmuş.. Sakın üzülme olurmu. Hasan üzüldüğümüzü görürse çok kızar bize. Bak kardeşin de doğdu. Baban yok artık ama bir kardeşin var. Senin çok güçlü olman gerekiyor, bizim çok güçlü durmamız lazım.." fısıldar gibi söylediği tüm kelimeleri ezberlemiştim artık. O gün de tam olarak bunları söylemişti. Belki o zaman tam olarak anlamamıştım, ama şimdi bu kelimelerin ne kadar can yaktığını çok iyi biliyorum.. Belki de annemin güçlü görünen tavrının altında hep bu üzüntüler vardı. Zamanla baş çıkamamaya başladı. Annemi böyle her gördüğümde o şerefsizleri yerle bir etmek istiyorum. Dağ, taş ne varsa başlarına yıkmak istiyorum. Biliyorum ki bu durumda olan bir tek benim annem değil. Nice anneler var, nice eşler geri de kalmış çocuklar. Babamdan bir sene sonra babaanbem ölmüştü. Oğlunun acısına kalbi dayanamamıştı. Şehit olmuş deyip geçmek kolay oluyor.. Ama geride kalanların ne yaşadıklarını asla kimse bilmiyor.
Anneme sarılıp saçlarını okşayarak uyumasını sağladım. Belki sabah eski haline dönecek, belki de bir kaç gün aynı acıları tekrar, tekrar yaşayacaktı..
Esma'yla birlikte sabaha kadar annemin başını bekledik. Annemi yatağına yatırdım, Esma da yanına uzandı. Gözlerimi kırpmadan sabaha kadar onları izledim. Annem ara, ara sayıkladı. Hep babamın adını sayıklıyor. Belki de olmasını istediği şeyi
"Hasan ölmedin sen biliyorum.. Hasan gitme ne olur!!" Ahh annem ahh keşke elimden bir şey gelse. Keşke bu üzüntüden kurtarabilsem seni. Ama biliyorum ki yapabileceğim hiç bir şey yok.. Nasıl bi sevgiymiş sende ki be annem hiç unutmadın.. Sanırım ben babam kadar şanslı olmayacağım hiç bir zaman. Hiç bir zaman annem gibi seven bir kadın olmayacak hayatımda. Genç yaşta iki çocukla kalmasına rağmen bir kez olsun başka birini sokmadı hayatımıza. Belki hayatında biri olsaydı şimdi bu durumda olmazdı. Ne bileyim işte annemi bu halde görmektense yanında başka bir erkek görmeye bile razı olurdum sanırım. Aynı acıları tekrar, tekrar yaşamaktansa, belki o zaman mutlu olurdu. Acısını bir kez yaşar ve unuturdu.
Sessizce odadan çıkıp Erdem komutanı aradım. "Komutanım annem uyansın duruma göre döneceğim." dediğim de istersen bir kaç gün kalabilirsin demişti. Ama annem normal bir şekilde uyanırsa akşama dönerim. Şu Toni itinin işini bir an önce bitirip dağlara gitmek istiyorum. İstiyorum ki hepsinin kökünü kurutayım. İstiyorum ki annem gibi çok seven kadınlar bir daha üzülmesin..
Sabahın ilk ışıkları perdeden sızarken, Esma başını annemin göğsüne yaslamış hâlde uyuyordu. İkisinin de nefes alışverişi birbirine karışıyordu. Sessizce kapının önünde bir süre izledim. Annemin yüzü biraz daha sakindi, sanki o gece yine o kara günün içinden geçmemiş gibi… Ama biliyorum, bu sessizlik hep geçici. O anlardan sonra gelen ilk hatırlama daha da ağır oluyor.
Sessizce salona geçtim. Koltuğa oturup başımı geriye yasladım. Uykusuzluktan gözlerim yanıyor ama uyumak istemiyorum. Gözlerimi kapatırsam yine o günün görüntüleri gelir… Babamın tabutu, annemin feryadı, dedemin yere kapanışı… O gün büyüdüm ben. Çocukluk orada bitti. Şimdi sadece anneler üzülmesin diye uğraşan bir Gökhan Dağlı var...